Çitil Davası: Adalet Kaybı / Erkan Şenses

ERKAN ŞENSES

1992-1994 Yılları arasında Mardin’in Derik İlçesi’nde ilçe jandarma komutanı olarak görev yapan ve halen Ankara Jandarma Bölge Komutanlığı görevini sürdüren Tuğgeneral Musa Çitil hakkında 13 sivil Kürt yurttaşı kasten öldürmekten dolayı açılan davanın son duruşması[1] 21 Mayıs 2014’de Çorum 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

Bir hafta önceki duruşmada esas hakkındaki görüşünü açıklayan Cumhuriyet savcısı, sanık Musa Çitil hakkında delil yetersizliğinden beraat talebinde bulunmuştu.

Duruşmada müdahil avukatlar 13 yurttaşın katledildiği mahallerde keşif yapılması, ara celse açılarak müdahil avukatların yokluğunda dinlenen tanığın beyanının çapraz sorgu haklarını kullanmalarının temini amacıyla yeniden alınması gibi bazı yargılamanın genişletilmesi taleplerinde bulundu. Ancak Mahkeme bu talepleri reddederek müdahil avukatlardan esas hakkındaki son beyanlarını sunmasını istedi.

Müdahil avukatlar savunmalarında “Cezasızlık bir devlet politikasıdır”, “Çorum Mahkemeleri Musa Çitil’in aklanma mahkemeleridir”[2], “Dosyadaki delilleri sanık lehine yorumlamak da cezasızlığın bir görünümüdür”, “Mahkeme tarafsız ve bağımsız değil” şeklinde görüş belirttiler.

Duruşmada babası, amcası ve 3 kardeşi öldürülen müdahil Bubo Çeviren çok duygu yüklü bir konuşma yaptı. Mazlumuz, zulme uğradık diyen ve Musa Çitil için dönemin Derik’inin Azrail’i tanımını yapan Bubo Çeviren o yıllarda etkili hukuki mücadele yürütememelerinin nedenini de kendilerinin cesedinin de bir yol kenarında bulunmasından korktukları için olduğunu söyledi.

Mahkeme kısa bir aranın ardından verdiği kararda sanık Musa Çitil’in 13 ayrı öldürme eyleminden de delil yetersizliğinden beraat ettiğine ilişkin kararı okudu. Çorum 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bu sonuca nasıl vardığı konusundaki gerekçeyi bilmiyoruz, ancak yasaya göre Mahkeme gerekçeli kararı hüküm tarihinden itibaren 15 gün içinde yazıp dava dosyasına koymak zorunda. Çorum 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli kararı davayı temyiz edecek olan müdahil avukatların karşı tez ileri sürmesi ve Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin temyiz incelemesini yaparken gerekçe ile karşı tezleri birlikte değerlendireceği bir karar olacağından çok önemlidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) göre de, gerekçeli karar, özellikle kanun yollarının mevcut bulunduğu durumlarda, hakkaniyete uygun yargılanma kavramının önemli bir unsurunu oluşturmaktadır, zira karar gerekçesizse kanun yolu hayali bir imkân haline gelecektir[3].

90’lı yıllarda işlenen insanlığa karşı suç kategorisindeki öldürme-kaybetme fiillerinin tek delilinin o dönem bu olaylara tanık olanların tanıklığı olduğu ve bu suçların başkaca bir delille ispat edilmesinin zor olduğu ortadayken Musa Çitil’e delil yetersizliğinden beraat kararı verilmesi bundan sonraki açılacak benzer davaların akıbeti konusunda da bir fikir vermekte. Sadece tanık beyanları ile mahkumiyet verilen birçok örnek ortadayken, bir köyün tümden tanık olduğu öldürme olaylarında bile beraat kararı verilebileceğini ortaya koyan Çitil kararı Yargıtay tarafından onanırsa Türkiye’de “tanıklık” kurumu tartışılmaya açılacak ve süreç de Çorum’da duruşma çıkışı basına yaptığı açıklamada “‘Başka bir gerçekle daha karşılaştık Kürt’lerin tanıklığı, şahitliği ve savunmasının hiçbir anlamı yok”[4] diyen HDP Eşbaşkanı Sebahat Tuncel’i haklı çıkaracaktır.

Oyse yargının olgu/delillerle desteklenmemiş tanık beyanlarını cezalandırılmaya yeterli gördüğü birçok örnek karşımızda duruyor. Bunlardan Gülsüm Koç’un hikayesi ise tanıdık. “Bingöl’de 15 Mayıs 2011’de bir polisin yaralanmasına ilişkin üniversiteye hazırlanan 21 yaşındaki Gülsüm Koç tutuklandı. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Koç, ‘devletin birliği ve ülkenin bütünlüğünü bozmak’, ‘örgüt faaliyeti çerçevesinde kamu görevlisini öldürmeye teşebbüs’ suçundan müebbet hapis ve 26 yıl ceza verildi”[5]. Gülsüm Koç’un aleyhine tarafların çapraz sorgusundan geçirilmeden dinlenen iki gizli tanık beyanını yeterli gören yargı Derik’te 13 sivil yurttaşı öldürmekten yargılanan ve olgu/delillerle desteklenmiş tanık ve müdahillerin beyanlarını soyut görerek cezalandırılmaya yeterli görmedi[6].

Çitil kararı genel olarak ceza adalet sistemini özel olarak da ceza adalet sisteminde mağdur haklarının yerini tartışma konusu yapmayı gerektirmektedir. Çitil kararı ceza adalet sistemi politikası açısından Türkiye’de mağdur haklarını korumayan bir sistemin varlığına işaret etmektedir. Çünkü yargılamanın bundan sonraki süreci de mağdur haklarını korumayan bir süreçtir. Çorum 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin beraat kararını temyiz edecek olan müdahil avukatların temyizine bakacak olan Yargıtay 1. Ceza Dairesi incelemesini dava dosyası üzerinden yapacaktır. Zira müdahil avukatlar Yargıtay’dan duruşmalı temyiz incelemesi talebinde bulunamamaktadır. Yürürlükteki 1412 Sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 318. maddesi incelendiğinde Yargıtay’dan duruşmalı temyiz incelemesi isteminin sadece sanık tarafına tanınan bir hak olduğu görülecektir. Oysa duruşmalı inceleme yapılmaması durumunda Yargıtay incelemesinin sarahati ve sıhhati konusunda taraflar bir fikre sahip olamamaktadır. Sanık ve müdahil tarafın hak arama özgürlüğüne getirilen bu ayrım Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen “Eşitlik” ilkesine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenen “hakkaniyete uygun yargılama”ya aykırı düşmektedir.

Davaların nakli, yargılanan sanıkların görevlerinden el çektirilmemesi, yargılama makamlarının delilleri takdir yetkilerini sanıktan yana kullanmaları gibi bir dizi sorun Türkiye’nin geçmişle hesaplaşma ve insanlığa karşı suç işleyen faillerin ortaya çıkarılıp yargılanarak cezalandırılmalarını sağlama konusunda çok istekli olmadığını ortaya koymaktadır. Bu durum başlıkta da ileri sürdüğümüz gibi adalet kaybına işaret etmektedir. Adalet kaybını ise meşruiyet kaybından ayrı düşünemeyiz.


[1] İddianame ve önceki duruşma bilgileri için bkz. https://www.failibelli.org/davalar/musa-citil-davasi/

[2] Musa Çitil daha önce de Sungurlu Ağır Ceza Mahkemesi’nce sanık olarak yargılandığı başka bir davadan beraat etmişti. http://www.bianet.org/bianet/insan-haklari/85551-cinsel-iskencenin-cezasizligi-da-politika

[3] H v. Belçika, Başvuru No: 8950/80, 30.11.1987

Yayınlanma tarihi

2 June 2014

Kategori Listesi