Kızıltepe Davası Duruşma Notu – 27-28 Nisan 2016

Yeşim Arı – 27-28 Nisan 2016

davalar_Kiziltepe-timeline

Davanın 5. duruşması 27 Nisan 2016’da Ankara 5 Ağır Ceza Mahkemesi’nde saat 9.30’da kimlik tespiti yapılarak başladı. Sanıklardan Mehmet Emin Kurğa, Abdurrahman Kurğa, İsmet Kandemir, Ahmet Boncuk duruşma salonunda hazır olarak bulundu. Sanıklardan Eşref Hatipoğlu, Hasan Atilla Uğur ve diğer sanıklar ise SEGBİS sistemi ile duruşmaya katıldılar. Duruşmanın başlamasıyla müdahil avukatlarından Av. Erdal Kuzu söz aldı ve iddianamemin okunmasını talep etti. Sanık müdafii Av. Murat Bülent Hattatoğlu söz alarak “İddianamenin okunmasına gerek yoktur, herkese tebliğ edilmiştir,” diyerek bu talebe itiraz etti. Mahkeme heyeti iddianamenin okunmasına karar verdi. Yaklaşık olarak saat 18.00’da iddianamenin okunması tamamlandı. Mahkeme heyeti duruşmayı 28 Nisan 2016 saat 11.00’a erteledi.

28 Nisan 2016 günü de bir önceki gün gibi sanıklar aynı şekilde duruşmaya katıldılar. Mahkeme heyeti sırayla sanık savunmalarını dinledi.

Salonda hazır bulunan sanık İsmet Kandemir’le başlandı. İsnat edilen suç anlatıldı ve savunması istendi. İsmet Kandemir kendisine yapılan iddiaları, suçlamaları kabul etmediğini ve tümünün yalan, uydurma olduğunu, fezlekeyi hazırlayanların “paralel” olduğunun belli olduğunu ve isnat edilen suçlamaların iftira olduğunu, Ahmet Boncuk’u tanımadığını, 92 yılında zaten koruculuk yapmadığını söyledi. Bunun üzerine mahkeme başkanı “94 yılında korucu olup olmadığını” sordu. İsmet Kandemir 94 yılında koruculuğa başladığını söyledi ve “Beraatimi istiyorum,” dedi.

Sanık Abdurrahman Kurğa’ya isnat edilen suç anlatıldı. Abdurrahman Kurğa terörle mücadele ettikleri için bu suçlamaların yapıldığını, 94’ten itibaren koruculuk yaptığını, 92’den önce Ahmet Boncuk, Hasan Atilla Uğur’u tanımadığını söyledi.

Sanık Abdurrahman Kurğa: İddianamede gizli tanık AYDOS’un ifadesindeki tek doğru şey PKK’nın korkulu rüyası olduğumdur, onun dışındaki her şey iftiradır, Ahmet Boncuk ve Hasan Atilla Uğur’la görev dışında bir samimiyetimiz yoktur, beraatimi istiyorum.

Sanık Mehmet Emin Kuğra’ya isnat edilen suç anlatıldı.

Sanık Mehmet Emin Kuğra: Yalandır, ben bu suçu kabul etmiyorum, 94’te korucu olduk, onun öncesinde Hasan Atilla Uğur’u tanımıyorduk, yalandır hepsi.

Sanık Ramazan Çetin Midyat’tan SEGBİS’le bağlanacaktı fakat Midyat’ta başka bir duruşma görüldüğü için SEGBİS sistemi kullanılamadı. Savunması bir sonraki celsede alınacak.

Mahkemeden zamanaşımı talebi

Sanıklar Abdurrahman Kurğa, Ramazan Çetin, İsmet Kandemir müdafii Av. Hasan Ayrancı savunma için söz aldı. Mahkemeye savunma dilekçesini sundu.

Av. Hasan Ayrancı: Yazılı savunmamızı tekrar ediyoruz, müvekkillerim geçici köy korucusudurlar, iddianamede belirtilen sürelerde geçici köy koruculuğu yapmışlardır, halen gönüllü köy korucularıdır. Müvekkillerime iki gizli tanığın beyanlarıyla tasarlayarak öldürme ve örgüt üyeliği gibi iki ciddi suç isnat edilmiştir, hâlbuki müvekkillerim terörle mücadele etmekten başka herhangi bir şey yapmamışlardır, kendilerine verilen görevleri güvenlik kuvvetleriyle birlikte icra etmişlerdir, can güvenlikleri tehlike altındadır. İddianamede yer alan suçlamaların müvekkillerim tarafından yapıldığına dair somut delil yoktur. Ergenekon davası, soruşturması kapsamındaki iki gizli tanığın beyanlarıyla hareketle müvekkillerim suçlanmıştır, bu suçlar müvekkillerim tarafından işlenmemiştir. Örgüt üyeliğinden bahsediliyor bu suç yine farazi değerlendirmelerle, yorumlarla müvekkillerin JİTEM üyesi oldukları, sözde bıçak timi oldukları iddia ediliyor, bunlar tamamen yorum ve değerlendirmedir. İddianamedeki olaylar 92-95 yıllarında meydana gelmiştir, geldiği iddia edilmektedir, sene 2016 olduğu için bütün bunların zamanaşımına uğradığını da düşünmekteyiz. Biz öncelikle mahkemenin zamanaşımı incelemesini, eğer koşullar oluşmuşsa düşme kararı verilmesini talep ederiz. 22 maktulden bahsediliyor iddianamede, 4 tanesinin hala cesedi bulunmamış, öldükleri de belli değil ama iddianamede maktul olarak yazılmış ceza hukuku bakımından biz bunları anlamakta zorluk çekiyoruz. Müvekkiller her duruşmada Mardin’den Ankara’ya geliyorlar duruşma için, hayati tehlikeleri olduğundan ve maddi olarak da zorluk çektiklerinden bundan sonraki duruşmalarda vareste tutulmasını, beraat edilmelerini talep ediyoruz.

Sanık Ahmet Boncuk’a isnat edilen suç anlatıldı.

Sanık Ahmet Boncuk: 1992 ve 1995 yılları arasında Kızıltepe’de görev yaptım, öldürüldüğü iddia edilen kişilerden hiçbirini tanımıyorum, operasyon emirleri gereğince terör örgütü üyeleriyle çatışmalara girdiğim olmuştur ancak iddianamede sözü edilen insan öldürme, insan kaçırma, işkence ve benzeri olaylar hakkında hiçbir bilgim ve görgüm bulunmamaktadır. Hasan Atilla Uğur benden bir buçuk yıl sonra Kızıltepe İlçe Jandarma Komutanı olarak atanmıştır, onunla yaklaşık 2 yıl görev yaptık, birlikte çalıştığımız dönemde herhangi bir yasa dışı olay ve işler icra edilmemiştir, iddianamede söz edilen JİTEM adlı örgütün varlığından ya da faaliyetlerinden herhangi bir bilgim yoktur. Ben meslek hayatım boyunca hiçbir jandarma istihbarat görevinde bulunmadım, geçici dâhil olsa istihbarat kadrolarına atanmadım ve çalışmadım. Sözde JİTEM örgütü kuruculuğu, yöneticiliği iddiası veya bu örgütün işlediği iddia edilen sözde eylemlerin hiçbirisini kabul etmiyorum. Öte yandan kabul anlamına gelmemekle birlikte insan öldürme suçlarının bir kısmının zamanaşımı söz konusudur. Eşref Hatipoğlu’nu ismen tanırım ancak hayatım boyunca hiç görmedim, onunla aynı görev yerinde hiç çalışmadım. Geçici köy korucularıyla birebir ilişkim yoktur. 1995 yılında Kızıltepe’deki görevimden ayrıldım, o tarihten sonra dosyada ismi geçen hiçbir sanıkla irtibatım olmadı. Sözde Bıçak Timi’nde ismi geçen diğer kişiler dosyada sanık olarak neden yer almadılar, Cumhuriyet Savcılığı gizli tanıkların beyanlarının bir kısmına itibar ederken neden diğer kısmına itibar etmemiştir. Kızıltepe benim ilk doğu görevimdi, orada benden 8 sene kıdemli bir subay olan Eyüp Bölük’e rağmen benim böyle bir örgütü kurmam ya da yönetmem söz konusu bile olamaz. Suçlamaları kabul etmiyorum, JİTEM denilen örgütle hiçbir zaman ne bir ilgim ne de alakam olmadı, sözde Bıçak Timi’ni de ilk defa iddianamede duydum, insanların öldürülmesiyle ilgili hiç kimseye ben emir vermedim, beraatimi isterim.

Sanık Ahmet Boncuk müdafii Av. Hüseyin Özaslan söz aldı.

Av Hüseyin Özaslan: Dosyada 22 kişinin öldürülmesinden bahsediliyor bunların 8 tanesi 1 Aralık 1992’de öldürülmüş, Yusuf Çakar isimli şahısın ise o tarihte cesedi bulunmuş, bu 8 kişi için zamanaşımından dolayı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş, bu 8 kişi açısından dosyanın tefrik edilmesi lazım, dedi. Cesedi bulunmayan 4 kişi var bu kişilerin gerçekte ölü mü sağ mı olduğu, örgüte mi, Suriye’de mi, Kandil’de mi bilinmiyor, cesedi bulunmayan kişilerle ilgili yargılama yapılması sorunludur, dedi. Geri kalan 10 kişiyle ilgili de bazılarında sadece yakınları tanık olmuş, bunun dışında öldürüldüklerini kimse görmemiş, herkes ‘miş muş’ şeklinde ifade veriyor, doğrudan tanıklık yok, gizli tanıklarda öyle ifade veriyor, dedi. Gizli tanıkların gizli kalmasını gerektiren bir durum yoktur, savcılığın onları gizli dinlemesi mahkemeyi bağlayan bir durum değildir, tanık dinleme aşamasına gelindiğinde bunların gizli tanık değil aleni tanık olarak dinlenilmesini talep ediyoruz, dedi. Bursa’dan gelip gittiği için vareste tutulmasını talep ediyoruz.

Sanık Mehmet Emin Kurğa müdafii Av. Gökhan Bozkurt söz aldı.

Av. Gökhan Bozkurt: Gizli tanıklar müvekkilime ilişkin kesin bir suçlamada bulunmuyorlar, tanıklardan birinin ifadesinde Hasan Atilla Uğur’un Mehmet Emin Kuğra için ‘iyi adamlarımdan biriydi’ dediğini beyan ettiğinden müvekkilim iddianameye konu olmuştur, müvekkilimin beraatini talep ediyorum.

Sanıklardan davanın amacına ilişkin çeşitli iddialar

Sanık Hasan Atilla Uğur’a isnat edilen suç anlatıldı. Konuşmasına şehitleri ve gazileri anarak başladı.

Sanık Hasan Atilla Uğur: Bu dava Yargıtay tarafından yerle bir edilen Ergenekon soruşturmasının en başında paralel devlet yani Fethullah terör örgütü, PKK terör örgütünün eliyle hazırlattırılmış tamamen siyasi amaçlı bir davadır. Bu dava 2008 yılında PKK itirafçıları ve yandaşları vasıtası ile halen kayıp şüpheli olan Zekeriya Öz ile birlikte planlanmış bir davadır. Amaç Türk polisinin, Türk ordusunun ve Cumhuriyet yargısının terörle mücadelesini gayri meşru ilan ettirmektir, Türk vatanın bölünmesine zemin hazırlamaktır. Ben terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ı sorgulamak nasip olmuş bir Türk subayıyım. Bu dava terör örgütünün amaçlarına hizmet etmek için uydurulmuş bir davadır. Terör örgütü lideri Abdullah Öcalan İmralı’daki sorgusunda hakkımda ölüm emri verdiğini söylemiştir. Halen kaçak şüpheli durumunda olduğum Zekeriya Öz esir tutulduğum yerden beni Beşiktaş adliyesine getirmiştir. Bana el yazması notlar ve bunun kimin yazısı olduğunu sormuştur, yazının terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’a ait olduğunu hemen anladım. Bana dedi ki listenin en başında ne var bak, listenin en başında benim ismim vardı. Yani özetle şunu arz ediyorum şuanda hala kaçak durumunda olan Zekeriya Öz ve PKK terör örgütü eliyle Abdullah Öcalan’ın intikamı amaçlı soruşturma ve en sonunda kovuşturmayla karşınızda bulunduğum bir davadır. Türkiye Cumhuriyeti’ni uluslararası ortamda zor duruma düşürmek amacıyla uydurulan bu iddianame ki şahsıma atfedilen bütün suçlamaları reddediyorum. Her gün askerimizi, polisimizi, korucumuzu katledenler bugün kuzu postuna bürünüp bizden hesap sorma gayretine düşmüşlerdir, bu tezgâhı hazırlayanlar hakkında gerekli işlemlerin yapılmasını ve beraatime karar verilmesini talep ediyorum.

Sanık Hasan Atilla Uğur müdafii Av. Murat Bülent Hattatoğlu söz aldı.

Av. Murat Bülent Hattatoğlu: 11 ocak 2016’da vermiş olduğum dilekçeyi tekrar etmek istiyorum. Bazı müştekiler ve sözde tanıklar sanık savunmaları yapıldıktan sonra beyan vermek istemişlerdir, kanuna aykırı bu talebi şiddetle reddettiğimize dair o dilekçede belirtmiştik, önce iddia olur sonra savunma olur. Biz o iddialara göre savunmada bulunacağız, delileri bulacağız ondan sonra bu savunmalara göre yine düzmece yine toplama beyanlarda bulunacaklar. Zamanaşımı geçmiştir.

Sanık Ünal Alkan’a isnat edilen suç anlatıldı. Konuşmasına şehitleri ve gazileri anarak başladı.

Sanık Ünal Alkan: Kahraman sayın komutanım Hasan Atilla Uğur ile İmralı Adası’nda bölücü başı Abdullah Öcalan’ın sorgusunda bulunmak bana nasip olmuştur. 25 yıllık görevim esnasında hiçbir çıkar gözetmeksizin, ülkemin bölünmez bütünlüğünü korumak için ayrıca görev yaptığım yerlerde halkımızın canını, malını korumak için canı dâhil ortaya koydum. Başarılı olduğumu bölücü başı Abdullah Öcalan’ın sorgusunda anladım. Sorgusunda kendisine 1993 yıllardan sonra PKK terör örgütünün neden düşüşe geçerek başarısız olduğu şeklindeki bir soruya bölücü başının GAP eyaletine Atilla adında bir yüzbaşının ve ekibinin geldiğini, her türlü olanak ve vergi kaynaklarının kesildiğini ve örgütü tasfiye ettiğini karşındakilerin bizler olduğunu bilmeden bize anlattı. Bizleri öldürmek için en seçkin elemanlarını gönderdiğini ancak hiçbirinin bunu başaramadığını anlatmıştı. 1992’de göreve başladığımda halk sokağa çıkamıyordu, her gün ilçede olaylar oluyordu, insanlar yolda yürürken enselerinden kurşunlanarak öldürülüyordu. Polis ve Jandarma son derece pasifti, olaylara müdahale edemiyorlardı.1993’te Hasan Atilla Uğur göreve başladıktan sonra PKK ile etkin bir mücadele başlandı. İnsanlar devlete güven duymaya başladı. 1996 yılında 1992 yılının Kızıltepe’sinden eser yoktu. 4 yıldızlı oteller, turistik tesisler, yüzme havuzları, eğlence yerleri dâhil açılmıştı. Eskiden öğle saatlerine kadar çıkabilen halk artık gece geç saatlere kadar gezmeye başlamışlardı. Bu dava da bize isnat edilen suçlar Fethullahcı terör örgütü ve PKK ile hazırlanmış bir komplodan başka bir şey değildir. Bu dava neticesinde bizlerin ceza alması dolayısıyla TSK’nin savaş suçlarını işlediği ve ceza aldığı bahanesi ile PKK terör örgütünün uluslar arası zeminde legalleştirmek amacını gütmektedir. Ayrıca şuanda Doğu ve Güneydoğu’da mücadele eden asker ve polisimize bizleri örnek göstererek göz dağı vermek ve pasifize etme çabasından başka hiçbir şey değildir. Üzerimize atılan tüm suçlamaları reddediyorum. Bu suçlamaları hazırlayan PKK’lı ve Fethullahcı terör örgütü mensuplarından şikâyetçiyim, beraatimi talep ederim.

Sanık Ünal Alkan müdafii Av. Murat Bülent Hattatoğlu söz aldı.

Av. Murat Bülent Hattatoğlu: Beyanlarına diyeceğimiz yoktur. Gizli tanıklık kurumu suiistimal ediliyor. Gizli tanıkların kim olduklarını biliyorum ama burada söylemiyorum efendim. Yargıtay kararıyla gizli tanıklıklarının ne kadar suiistimal edildiği de kesinleşmiştir.

Sanık Eşref Hatipoğlu’na isnat edilen suç anlatıldı. Konuşmasına şehitleri ve gazileri anarak başladı.

Sanık Eşref Hatipoğlu: 1982 yılında Diyarbakır’a alay komutanı olarak geldiğim zaman akşama 1 saat kala hiçbir araç hareket etmiyordu, gece kimse sokağa çıkmıyordu, herkes dükkanlarını kapatıyordu, sokağa çıkma yasağı varmış gibi hareket ediliyordu. Biz gelince büyük mücadeleler verdik, 1995 yılında Diyarbakır’dan ayrıldığım zaman gece sabahlara kadar gençler ve yaşlılar dolaşabiliyordu. Burada bana atfedilen suç örgüt kurmak, benim komuta ettiğim birliğin mevcudu Diyarbakır’dan ayrıldığım zaman 13.500’idi. Her türlü imkâna sahip olan birimin komutanı olarak ben nasıl örgüt kurayım doymamış mıyım yani bu kadar insana da ben yeni örgüt kurmuşum. Bu örgüt kimdir, bu örgüt ne yapmıştır hiçbir emare yok. Savcı insan öldürmek, insan kaçırmak bütün bunları yazmış ama bunlarla ilgili hiçbir görgü tanığı, hiçbir delil yok. Bu iki kişinin öldürülmesi olayına gelirsek aradan 22 sene zaman geçmiş 500 civarında silahlı çatışmaya bizzat katıldım. Bir insanın ulaşabileceği en kısa sürede arabayla, uçak, helikopterle, yürüyerek, atla veya tırmanarak ne olursa olsun askerimin yanında ve en önde bulundum. Bu şartlar altında tüm olayları detayıyla hatırlamam mümkün değil, yaşımda tabi biraz ilerledi, unutkanlık gibi bazı şeyler oluyor. Ancak ben bu olayı hatırlıyorum. Ancak okuduğum ifadelerden, yapılan suçlamalardan şunu anlıyorum bu ölen iki kişi Bedran kod Şeyhmus Kaplan ve Devran kod Memduh Demir. Bu Memduh Demir’in abisi Hatip Demir diyor ki benim kardeşimi korucular öldürdü, ikincisi de diyor ki Eşref Hatipoğlu bunları helikoptere koydu helikopterden attı. Üçüncüsü de devletin arşivinde bulunan belgeler en önemlisi bu. Bu kişilerin Mardin Alay Komutanlığına teslim edildiği ki benim görev bölgemde değil. Bu şahıslar Mardin İl Jandarma Komutanlığı tarafından sorgulanmış, daha sonra bu sorgulara dayanılarak yer gösterilme yapılmış. Gidilen bir mağarada tuzaklı bir mayına düşülmüş, doktor raporu mevcut, tutanaklar mevcut, o bombanın patlamasıyla ölmüşler. Yine yapılan otopside herhangi bir darp, kesici bir alet veya kurşun izine rastlanmamış sadece bir basınç tesiri ile kişilerin öldüğü belirlenmiş. Daha önceden helikopterden atılan bir insan nasıl mağara kapısında bulunur ve böyle bir rapor verilir. Aradan 14 gün veya 20 gün geçtikten sonra bu kişi ikinci defa mı öldü ben bunu anlayamadım. Sahipleri çıkmadığı için kimsesizler mezarlığına ikisi bir battaniyeye sarılarak gömülüyor. Acaba helikopterden atılan bir şahıs nasıl battaniyeye sarılarak oraya getirilip gömülmüş? Daha sonra ölü sahiplerinin istekleri üzerine mezar açılıyor ve mahkeme yetkisizlik veya takipsizlik kararı veriliyor ondan sonra ben suçlanıyorum ben bunu anlayamadım. Bir çatışma oluyor, insan hakları örgütlerinden geliyorlar 16 kişi öldü Komutan kim Eşref Hatipoğlu, ver bakalım hesabını. Yani ben oraya görev yapmaya gittim, devlet bunun için para veriyor. Burada bana iki kişiyi helikopterden atmışsın deniliyor, ben cani miyim, hukuku bilmiyor muyum, insanlığı bilmiyor muyum, şefkati bilmiyor muyum? Hepsini biliyorum, takdiri size bırakıyorum. Ben böyle bir suç işlemedim, beraatimi talep ediyorum.

Sanık Eşref Hatipoğlu müdafii Av. Mehmet Eren Turan: İddianamede yer alan sadece Memduh Demir ve Şeyhmus Kaplan ölümüyle ilgili olarak sorumlu tutulmaktadır. İddianamede Memduh Demir’in kardeşi Habip Demir’in Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığı başvurudan bahsedilmektedir, soruşturmanın da bu şekilde başladığı anlaşılmaktadır. Habip Demir’in beyanına göre 13.05.1995 tarihinde PKK ile çıkan çatışmada kardeşinin Çınar ilçesi korucuları tarafından teslim alındığını daha sonra 14.05.1995 günü Milan köyü korucularına teslim edildiğini, 15.05.1995 tarihinde ise Milan köy korucuları tarafından öldürüldüğünü iddia etmiştir. İddianamedeki yegane delil ise iki kişinin ifadesidir. Bu şahıslardan biri ise iki şahsı biz canlı olarak ele geçirdik, Eşref Hatipoğlu’nun içinde bulunduğu helikopterle gittiler bir müddet sonrada helikopterden atılarak öldüklerini duyduk diyorlar, gördük de demiyorlar. Bunu bir üst teğmenden duymuşlar, üst teğmenin de dosyada böyle bir beyanı yok. İddianamede 13.05.1995 tarihinde helikopterle adlı bir müddet sonra attı diyor ama o zaman tutulan tutanaktaki ölüm tarihi 14.06.1995 diye geçiyor. Arada bir aylık bir süre var, helikopterden attığı yerden geri aldığını, bomba patlamış süsü verilerek tutanak düzenlendiğini sayın savcı kabul etmiş, bu kadar akla mantığa gerçeğe aykırı iddiayı kabul etmiş. Peki, sayın savcı hangi iddiaları kabul etmemiş yine ölü keşif tutanağında geçen bir iddia daha var, 14.06.1995’te Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığı’na bir ihbar yapılıyor, Kızıltepe İlçe Jandarma Komutanlığı tarafından iki tane terörist öldürüldü ve Kızıltepe Devlet Hastanesi’nde diye, bir de böyle bir iddia var. Bu olayla ilgili 4 tane iddia var bunlardan sadece bir tanesi adli tıp raporuyla, keşif tutanağıyla, ölü muayene tutanağıyla sabit olmasına rağmen sayın savcı belgeye dayalı bu iddiaları gerçek dışı kabul ediyor ancak akla en uzak olanını yani helikopterden atıldığını söylüyor. Daha önce bu şahısların PKK’lı oldukları anlaşıldığından takipsizlik kararı verilmiştir, yeni bir soruşturma için gerekli olan şartlar ya yeni bir delil bulacaksınız ya da takipsizlik kararına itiraz edilmişse ancak itiraza bakan ceza mahkemesinin kararıyla sen kamu davası açabilirsin. Bu da bir ön kavuşturma şartıdır. Bu şartın giderilmesi gerekmektedir ancak gelinen tarih itibariyle de geçmişe dönük bir kavuşturma izni verilmesi mümkün olmadığı için gelinen an itibarıyla zamanaşımı süresi dolduğu için bu hususların sayın mahkemenizce araştırılması gerekmektedir. Sayın savcı diyor ki Diyarbakır Başsavcılığı’nın takipsizlik verdiği kararı  dosyası imha edilmiş bulunamıyor diyor ancak bunun bir karar kartonu vardır, bir başka bir şey vardır, takipsizlik kararına itiraz edilmiş mi buna bakılması gerekmektedir, biz bunu sayın mahkemeden istemek durumunda kalıyoruz. Müvekkilim dışında hiçbir sanık Memduh Demir ve Şeyhmus Kaplan’ın ölümünden sorumlu tutulmamaktadır, bununla birlikte müvekkilim de bunlar dışında diğerlerinin ölümlerinden sorumlu tutulmamıştır. CMK’ya maddelerine aykırı bir biçimde davalar birleştirilmiştir. Sayın savcı yürüttüğümüz soruşturmaların benzerlik gösterdiğini öne sürerek birleştirme kararı almıştır. Yani sayın savcıya göre bütün uyuşturucu madde suçları tek dosyada görülebilir çünkü benzerlik gösteriyor, bütün cinayet dosyaları tek dosyada birleştirilebilir çünkü benzerlik gösteriyor. Davaya bakan sayın mahkemenizin başka bir esasına dosyanın tefrik edilerek kaydını talep ediyoruz. Eşref Hatipoğlu ile JİTEM arsında bir ilişki olduğuna dair bir delil, bir tanık iddiası yoktur. Sanıklarla ortak hiçbir zaman çalışmamışlar, bunun dışında telefonla bile en küçük bir irtibatları tespit edilmemiş. Hiyerarşik bir bağ oluşmamış örgüt suçu için. Sözde Bıçak Timi’nden bahsediliyor, bu beyanlarda da müvekkilimin adı geçmiyor. Esas yönünden de bu sebeplerden ötürü örgüt kurmak suçlamasını kabul etmiyoruz. Biz suçlamaları kabul etmiyoruz, diğer şartların oluşup oluşmadığına da bakılarak düşme talebinin verilmesini talep ediyoruz.

Mardin’den SEGBİS ile sanık Mehmet Salih Kılınçaslan’a bağlanıldı ve isnat edilen suç anlatıldı.

Sanık Mehmet Salih Kılınçaslan: Bu iddianamede geçen şahısların hiçbirini tanımıyorum. Bıçak Timi diye bir tim de bilmiyorum. Öyle bir faaliyetim olmadı, suçlamaları kabul etmiyorum.

Sanık Mehmet Salih Kılınçaslan müdafii Av. Volkan Demir söz aldı.

Av. Volkan Demir: Sanık savunmasına diyeceğim bir şey yoktur, beraatine karar verilsin, dedi.

Müşteki ifadeleri 

Duruşmaya verilen bir saat aradan sonra müştekiler ve müşteki avukatları geç kaldı. Müştekilerden sadece Abdulrahim Ateş salonda hazır bulunduğundan duruşmaya onunla başlandı. Hakları hatırlatıldı, “Şikâyetçi misin?” diye soruldu.

Müşteki Abdulrahim Ateş: Benim kardeşim Abdulvahap Ateş için şikayetçi oluyorum, dedi. 1994’te gündüz saat 9-10 civarlarında eve geldiler. Bana da geldiklerinde işkence ettiler, kardeşimi de alıp götürdüler. O günden beridir bir daha haber alamadık kardeşimden, dedi. Hâkim şeyi bulunamadı mı herhangi bir şeyi diye sordu. Kendisinden haber alamadık.

Hâkim “Kaç yılından itibaren?” diye sordu. Ateş “1994,” diye yanıtladı.

Hâkim “Anlat bakalım, kaç kişilerdi, nasıllardı, kıyafetleri nasıldı?” diye sordu. Ateş, “Kıyafetleri, hepsi resmi araçtı, 10’dan fazla araç vardı, 3 tanesi sivil araçtı. Evin kenarında bir bahçe vardı, beni ve kardeşimi oraya götürdüler ve işkence yaptılar. İkimize de işkence ettikten sonra beni orada bıraktılar, kardeşimi alıp götürdüler,” dedi.

Hâkim “Bu gelenler arasında sanıklar var mıydı?” diye sordu. Ateş, “Görmedim onları,” dedi. Hakim başkaca bir diyeceği olup olmadığını sordu, Ateş, “Yok, hayır,” şeklinde yanıtladı.

Abdulrahim Ateş dinlendikten sonra müşteki avukatları ve diğer müştekiler de salona geldiler.

Müşteki Cahit Alabalık’a geçildi.

Müşteki Cahit Alabalık: Abim cezaevinden geldikten, cezasını çektikten sonra tahliye olduğu gün onu oradan almışlar ve infaz etmişler. Onlardan davacıyım, dedi. Hâkim kimin yaptığı konusunda bildiğin var mı diye sordu. Duyduğuma göre Hasan Atilla Uğur tehdit etmiş onlar.

Hâkim “Gördün mü sen böyle bir şeyi?” diye sordu. “Cezaevinden arkadaşlarımız söyledi, şikâyetçiyim,” şeklinde yanıtladı.

Müşteki Onur Birlik’e “Şikâyetçi misin?” diye soruldu.

Müşteki Onur Birlik: Evet, Kemal Birlik amcam olur, cezasını çekip bitirdikten sonra cezaevinden tahliye edileceği gün babam onu almaya gitmişti. Görgü tanıklarının söylemine göre faili meçhule gitmişlerdir, buna sebebiyet veren herkesten şikâyetçiyim.

Müşteki Çetin Birlik’e “Şikâyetçi misin?” diye soruldu.

Müşteki Çetin Birlik: Şikâyetçiyim, Kemal Birlik benim abimdir. 3 yıl 9 ay cezası kesilip, cezaevinde kaldı. Cezasını bitirdikten sonra babam Abdülbaki Birlik ve büyük abim Zübeyir Birlik’le cezaevinden almaya gittiler ve gittikten sonrada cezaevinin önünde alıkonulduklar. Çarşamba günü saat 10.00’da tahliyesi olması gerekirken, biz o gün onlardan haber alamadık ve bir gün bekledik. Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan herkes o dönemde JİTEM’i bilir ve faaliyetlerinden de haberdardır. Bu tür olayların gerçekleştiğini biliyorduk, hepimiz endişelenmeye ve korkmaya başladık. O dönemde Mardin Savcılığı’na ve İHD’ye gerekli olan her yere İçişleri Bakanlığı’na, Adalet Bakanlığı’na, soruşturması gereken her yere başvurduk. Biz bu olayın arkasını bırakmadık, sürekli araştırdık. Mesela abimi araştırırken diğer faili meçhul aileleri tanımaya başladımi onların mağduriyetini. Daha sonra Hasan Atilla Uğur’un o dönemde görev yaptığını ve o bölgede JİTEM yapılanmasını olduğunu, askeri ve sivil bir yapılanma olduğunu öğrendik. Cuma günü Kızıltepe’ye gelip sorduğumuzda olayı orada bulunan halkta görmüş. Cezaevinden çıktıktan sonra askerin onları takip edip, cezaevinin biraz ilersine gittikten sonrada zorla araca alındıklarını oradaki halk görmüş. Benim babam evli 6 tane erkek 2 tane kız çocuğu var, benim büyük abim Zübeyir evli onunda 4 çocuğu var. Yani biz bu olayda komple… Terörle mücadele altında tüm bunların yapıldığı söyleniyor da neticede devlet tarafından tüm bunların cezası kesilmiş, bir hükme bağlanmış ve cezaları bitmiştir. Benim babam 33 yıl devlet memurluğu yaptı, büyük abim Zübeyir 10 yıl devlet memuruydu ve bu insanlar katledildi. Babam devlet memurluğu yanında çiftçilikte yapıyordu böyle geçiniyorduk. Komple maddi, manevi bir aileyi çökerttiler, biz bunu yapanı, bunda parmağı olanı, bilgisi olanı kim olursa olsun her şekilde adaletin önüne çıkarılmasını istiyoruz. Evet, o bölgede biz de yaşıyoruz, sıkıntılar var ama görevimi yapıyorum diye de… Bu ülkenin bir de kanunu, anayasası var bu çerçevede yapılan mücadeleyi biz de takdir ediyoruz ama bu mücadele yapıyorum diye kanunların dışına çıkmadık. Araştırdığımız dönemlerde yardım yatakçılıktan cezaevine girip çıktıktan sonra normal yaşantısı devam ettiren ailelerin takip ettirilmesi… O bölgelerde Atilla binbaşı veya bu ekiplerle karşılaşan kimseler tamamıyla ortadan kaybolmuştur. Bu grubun fail olduklarını düşünerek hepsinden davacıyım.

Av. Erdal Kuzu müşteki Habip Demir’in gelecek celse hazır edileceğini söyledi.

Sanıklar müşteki avukatının sorularını yanıtlamadı

Müşteki avukatı Erdal Kuzu söz aldı beyanlarını ve sanıklara sorular yönelteceğini söyledi. “Sanık Hasan Atilla Uğur’a Abdulvahap Ateş’i tanıyıp tanımadığını sormak istiyorum,” dedi. Hasan Atilla Uğur, “Sayın başkan ben bahsedilen şahsı tanımıyorum. Ayrıca biraz önce yaptığım savunmada da bütün bu suçlamaların hepsini reddettiğimi, PKK yandaşlarının sorularına cevap vererek onların aletleri olmayacağımı beyan etmiştim,” dedi. Av. Erdal Kuzu bu beyanın üstüne: “Sayın yargıç umarım bu beyan tutanağa geçmiştir çünkü suç isnadında bulunuyor. Sorulara cevap vermeyeceğini söyledi ama biz tek tek sorularımızı sormaya devam edeceğiz,” dedi.

Av. Erdal Kuzu şu sorularla devam etti: Abdulvahap Ateş’in öldürülmesiyle ilgili olarak 14.06.1994 tarihinde Kızıltepe ilçesine bağlı Kırkkuyu köyünden gözaltına alındığı ailesinin beyanlarıyla sabittir. Ailesinin 24.06.2016 tarihinde Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığı’na cansız bedenini veya cansız bedenine ait fotoğrafları görmek üzere yazılı başvuruları vardır. Aynı zamanda Abdulvahap Ateş’in kaçırılmasından 3 gün sonra 17.06.1994 tarihli çatışmada ölü ele geçirildiği iddia edilen iki kişinin olay tutanakları Hasan Atilla Uğur tarafından imza altına alınmıştır ve savcılığa sunulmuştur. Ardan 3 gün geçtikten sonra öldürülen bu kişinin hangi kasıtla öldürüldüğü, hangi amca hizmet etmek amacıyla öldüğünün açıklanmasını istiyoruz. Bunların tamamı atf-ı cürüm olsa dahi İlçe Jandarma Komutanı sıfatı olduğundan ve aynı zamanda adli kolluk görevi yürüttüğünden dolayı güvenlik alanı ilan edilen ve kendi denetimi altında olan Kızıltepe Katarlı köyünde dört insanın neden kuyuya atıldığını açıklamasını istiyoruz. Bu emri neden verdiğini izah etmesini istiyoruz. Yine güvenlik alanı ilan edilen ve boşaltılan Kızıltepe ilçesine bağlı Aysun Köyünde dört insan neden fosseptik ve yağmur kuyularına atılmıştır, bu emri neden vermiştir? Aynı zamanda Dargeçit ilçesinde aynı dönemde kaçırılan Abdurrahman Olcay ve Abdurrahman Çoşkun’un Dargeçit ilçesinde gözaltına alınıp, Aysun köyünde fosseptik çukurunda cenazelerinin bulunması nedeniyle Dargeçit İlçesi Jandarma Komutanlığı’yla olan ilişkilerini anlatmasını istiyoruz. Yine Kızıltepe İlçesine bağlı, güvenlik alanı ilan edilen ve İlçe Jandarma Komutanı denetiminde olan Yurtderi köyündeki kuyuya atılan cenazeler kim veya kimler tarafından atıldı ve bu emri neden verdi?

Hasan Atilla Uğur “Sorulara itiraz ediyorum,” diye araya girdi. Başkan, “Avukat bey sorularınıza devam edin,” dedi.

Av. Erdal Kuzu: Yine aynı şekilde adli kolluk sıfatı olmasına rağmen Kızıltepe Cezaevi ile Kızıltepe İlçe Jandarma yan yana olmasına rağmen dört insanın gözaltına alıp kaybettirilmesi hangi saikle ve hangi amaçla yapıldığını açıklamasını istiyoruz.

Mahkeme başkanı, “Sanık tüm bunları inkâr etti,” dedi.

Av. Erdal Kuzu: Biz bu sorular tutanak altına alınsın istiyoruz. Biz adli kolluk görevi olması sebebiyle bu soruları soruyoruz, bir an için haklı olunduğu varsayarak, kendi döneminde kaybedilen sivil yurttaşların akıbetinin ortaya çıkarılması için hangi kolluk faaliyetinin yürütüldüğünü izah edilmesini ve mahkemeye anlatılmasını istiyoruz. Yine aynı şekilde JİTEM diye bir oluşumun olmadığını ifade etmiştir. Bu çerçevede Jandarma Kıdemli Binbaşı Hüseyin Kara’yı tanıyıp tanımadığını sormak istiyoruz. Dosyada yer almamasına rağmen Abdurrahman Bulut’u tanıyıp tanımadığını öğrenmek istiyoruz.

Sanık Hasan Atilla Uğur söz aldı.

Hasan Atilla Uğur: Sayın başkanım bu sorular sanki olmuş gibi soruluyor. Hasan Atilla Uğur yaptı diye bu abuk sabuk sorular bana soruluyor. Bu soruların tamamını reddediyorum. Şunu söyleyebilirim Kızıltepe’de görev yaptığım dönemde emrimdeki birliklerle, koruyucularla aslanlar gibi PKK terör örgütü ile mücadele ettim. Ben o dönemde savcılarla, Türkiye Cumhuriyeti yargı mensupları, Emniyet müdürlüğü mensupları, belediye başkanları ve halkla birlikte hareket ederek PKK’nın belini kırma noktasına yasaları çiğnemeden getirdim. Şimdi biraz önce sayın avukat soruyor, ben sayın avukatı PKK’lı olarak nitelendirmiyorum ancak terör örgütünün işine yaracak, verilen cevaplar PKK terör örgütünün şuanda Doğu’da ve Güneydoğu Anadolu’da ülkemizde şehitler verdiğim terör örgütünün işine yarayacak şekilde alet olmamalarıdır biraz önce söylediğimin anlamı budur. Bana göre iddianame denilen o paçavra, iftiranağme de yazılanların, orada hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet diliyorum ancak burada biz görevi ihmal davası yürütmüyoruz. Sayın avukat diyor ki senin zamanında şöyle oldu sen bunu niye yapmadın? Yasal anlamda İlçe Jandarma Komutanlığı’na, Cumhuriyet Savcılığı’na, Emniyet Müdürlüğü’ne genle bütün ihbarlarla ilgili her türlü çalışmayı yaptık, kayıtlarda mevcuttur. Ancak şunu da belirtmek isterim aynı bugün Sur’da olduğu gibi, Cizre’de, Silopi’de, Yüksekova’da olduğu gibi terör örgütü ile müthiş bir mücadele içerisindeydik. Ben sadece terörle mücadele ettim bunun dışında yasa dışı hiçbir şey yapmadım, izin vermedim. Ben bu sorular içindeki bütün isnatları reddediyorum sayın başkanım.

Müştekiler vekili Av Erdal Kuzu, sanık Eşref Hatipoğlu’na soru yöneltmek istedi.

Av. Erdal Kuzu: Emri altındaki korucular kendisine neden atf-ı cürüm’de bulunsun?

Sanık Eşref Hatipoğlu: Anlayamadım.

Av. Erdal Kuzu soruyu tekrar etti.

Sanık Eşref Hatipoğlu: Biraz Türkçe söyler misin nedir o?

Av. Erdal Kuzu: Neden size isnatta bulunuyorlar?

Mahkeme başkanı: Sizin aleyhinize neden ifade versinler?

Sanık Eşref Hatipoğlu: Onu koruculara sorun neden öyle yaptıklarını diye cevapladı.

Talepler

Av. Erdal Kuzu mahkemeye taleplerini sundu. Katılanların mahkemeye kabul edilmesini istedi. Mahkemenin, sanıkların yaptığı savunmalardaki paralel iddialarına karşı tepki göstermemesini doğru bulmadığını,  mahkemelerin bağımsız ve tarafsızlığını vurguladı. Sanıkların Cumhuriyet Savcılarını zan altında bırakmaları karşısında mahkemenin sessiz kalmasının ciddi anlamda endişe yarattığını söyledi.

Av. Erdal Kuzu: Biz ulusalcı yargı, cemaatçi yargı bilmeyiz, 20 yıllık bir hukuk mücadelesi karşısında oluşturulmuş bir iddianame ve bunun yargılamasına katılıyoruz, bizim bütün meselemiz bundan ibarettir, dedi. Esas itibariyle bir yüzleşme davası, devletin en yüksek amiri olsa dahil sivillere karşı işlenmiş olan bu suçun faillerin ortaya çıkarılması, yargılanmasıdır. Bu davanın Ergenekon’la ilgisi olup olmadığı önemli değildir. Dosyada gizli tanık varmış, yokmuş bizi ilgilendiren bir durum değildir. Bulunan cenazelerin bir faili vardır, bu insanları öldüren insanların faillerinin bulunması ve cezalandırılması gereklidir. Bu dava gerçekle yüzleşme davasıdır. 90’lı yıllarda bu ülkenin bir gerçeği vardır, yargısız infazlar, zorla köy boşaltılmadır, işkencedir. Bunu meclis tutanaklarını açın, susurluk raporunu açın görebilirsiniz. En üst irade bu tespiti yapmıştır, devlet içerisinde gayri hukuki bir varlığı kabul etmiştir. Bu cinayetlerin gerçek olduğunu, mağdur ailelerinin hak arama özgürlüğü olduğunu meclis tutanaklarında kabul edilmiştir. Uluslar arası mahkemelerde defalarca Türkiye aleyhine kararlar çıkmıştır. 90’lı yıllardan beri bu aileler bıkıp usanmadan, hiçbir tehdide boyun eğmeden adalete erişim haklarını kullanmak istediler. Bugünkü konjonktürün değişmesiyle aileler üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılması, onlar adına beyanlarda bulunan biz avukatları için bir anlam ifade etmez. Şartlar ne olursa olsun biz bu davayı takip etmeye devam edeceğiz. Bu tür davalarda cezasızlık politikası uygulandığını anlattık. Davanın Mardin’den buraya getirilmesi cezasızlık politikasının uygulaması anlamına gelir. Biraz önce sanıkların üstü kapalı olarak aileleri veya bizleri tehdit etmesi de cezasızlık politikasının yansımasıdır. Bu bir JİTEM davasıdır. Devletin kabul ettiği hukuk dışı bir oluşumun tespit edilmesine yönelik bir davadır. Olmadığını söylüyorlar, mahkeme JİTEM’in olup olamadığını tespit etmesi gerekir, dedi. Av. Erdal Kuzu dosya kapsamında yer alan bir belge sundu. Belgenin Jandarma Kıdemli Binbaşı JİTEM Birinci Grup Başkanı Hüseyin Kara tarafından imzalanmış, üzerinde gizli yazılmış, JİTEM adına yazılmış bir rapor olduğunu söyledi. Bu belgelerin gerçek olup olmadığı araştırılsın, jandarmadan sorulsun. JİTEM yasadışı örgütünün bütün belgelerinin mahkemeye gelmesini istiyoruz. Kızıltepe Kaymakamlığı’ndan 93 ve 96 yılları arasında Hasan Atilla Uğur hakkında bir disiplin soruşturması olup olmadığı ve neticesinden soruşturma izni verilip verilmediğine dair bilgi talep ediyoruz. 93-96 yılları arasında Kızıltepe’de kaymakamlık yapmış kişilerin tespit edilmesini ve tanık olarak dinlenilmesini talep ediyoruz. Birlik cinayetinde ismi geçen dönemin savcısı Yahya Çadırcı’nın mahkeme de tanık olarak dinlenilmesini talep ediyoruz. Dosyada yer almamasına rağmen Kemal Birlik’in cezaevi görüşçüsü olan aynı zamanda kendisi de kaybedilmiş olan Abdurrahman Bulut hakkında Kızıltepe’de bir soruşturma yürütülüp yürütülmediği Kızıltepe Savcılığı’ndan sorulmasını talep ederiz. Dosyada tanık olarak geçen Fatih ve Yavuz kod adlı itirafçıların talimat ile değil bizzat mahkeme huzurunda dinlenilmesini talep ediyoruz. Sanıkların vareste tutulmalarının reddedilmesini istiyoruz ve aynı zamanda sanıklar hakkında adli kontrol uygulamalarından birinin uygulanmasını istiyoruz.

Müştekiler vekillerinden Av. Ahmet Arıkan söz aldı.

Av. Ahmet Arıkan: Kovuşturmanın bu aşamasında sanıkların tutuklu olarak yargılanmasını talep ediyoruz.

Sanık Eşref Hatipoğlu müdafii Mehmet Eren Turan söz aldı.

Av. Mehmet Eren Turan: Bu iddianameyi düzenleyen Cumhuriyet Savcısı ise 1995 yılında bu dosyalara takipsizlik kararı veren de Cumhuriyet Savcısıdır. Elbette ki biz bu iddianameyi eleştireceğiz, biz bu iddianameyi eleştirmeyeceğiz de neyi eleştireceğiz. İddianameyi eleştirmemiz illa bu iddianameyi düzenleyen savcıyı suçlamak anlamına mı gelmektedir? İddianamede şüphe oluşturacak bir delil yoktur, müşteki avukatların taleplerinin reddine karar verilmesini talep ederiz.

Sanık Ahmet Boncuk müdafii Hüseyin Özaslan söz aldı.

Av. Hüseyin Özaslan: Müşteki avukatlarının taleplerine itiraz değil ama kısıtlama getirilmesini talep ediyoruz. JİTEM’le ilgili olan bütün belgelerin Jandarmadan istenilmesi ne demektir? Erzurum’u var, Şırnak’ı var… Hangi belgeler? 93-96 Mardin İl Jandarma Komutanlığı’nda görev yapan JİTEM personelinin isim listesini isteğe belki bir mantığı olacak. Böyle bir bilgi hem istihbarı bilgiler açısından hem de orada bulunan kimselerin can güvenliği açısından problem yaratır. Bu isteğin sanıklar lehine olacağını düşünüyoruz o tarih itibarıyla JİTEM’de çalışan sanık yok. JİTEM yoktur diyen kimse olmadı, illa vardır mı demek gerekiyor? JİTEM basına da yansıdı, deneme amaçlı kurulmuş bir teşkilat olduğu söyleniyor zaten. Jandarmanın sonradan iptal ettiği de söyleniyor. JİTEM’le ilgili bir araştırma yapılacaksa sadece Mardin ilinde bu kişiler JİTEM’de çalıştı mı çalışmadı mı ona bakılsın, bu şekilde daraltılarak sorulsun.

Sanık Hasan Atilla Uğur müdafii Murat Bülent Hattatoğlu söz aldı.

Av. Murat Bülent Hattatoğlu: İddianamede suç örgütü diye kastedilen JİTEM değildir. Ceza yargılaması faili yargılamaz fiili yargılar. Ortada bir fiil olacak o fiili işleyenler diye iddia ettiklerinizle o fiil arasında bağlantı kuracaksınız. Katılan avukatının talepleri dosyada yer alan konulardan değildir. Müştekilerin katılma talepleri reddedilmelidir. Müştekiler huzurdaki ifadelerinde kardeşlerini, babalarını öldürenlerden şikâyetçiyim diyor. Abdulkadir Ateş’e sordunuz bu sanıklar mı yaptı diye, ben bunları görmedim dedi. Yakınlarımız öldürülmüştür diye şikayette bulunmalarına tabi ki bir itirazımız yok, o davalara da müdahil olmalarına hiç itirazımız olamaz ama bu davaya müdahil olmaları mümkün değildir. Çünkü bu işleri yapanlardan şikayetçiler, ortada böyle bir bağlantı yok, müdahil taleplerinin reddedilmesini talep ediyoruz. Talepler yerinde değildir, reddedilmesini talep ediyoruz.

Ara karar

Ara kararda mahkeme müştekilerin katılma taleplerini kabul etti, Abdurrahman Bulut hakkında yapılan talebi reddetti, sanıklara adli kontrol talepleri reddedildi, Hasan Atilla Uğur hakkında soruşturma olup olmadığına dair bilgi talebi reddedildi, Cumhuriyet Savcısı Yahya Çadırcı’nın tanık olarak dinlenmesi reddedildi, Yavuz ve Fatih kodlu itirafçıların mahkemede tanık olarak dinlenilmesi kabul edildi, Hüseyin Kara imzalı belgelerin gerçek olup olmadığına dair Jandarmaya sorulmasına karar verdi, Hüseyin Kara’nın Jandarma’da görev yapıp yapmadığını sorulmasını istedi, sanıkların vareste tutulma istekleri reddedildi, Sanık Eşref Hatipoğlu’nun dosyadan tefrik edilme isteği reddedildi, gizli tanık Aydos’un tanık korumadan çıkarılıp çıkarılmayacağına dair İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan gelecek cevabın beklenmesine ve gizli tanık Oğuz içinse tanık koruma programından çıkarılmasından dolayı duruşma salonunda hazır edilmesine karar verildi.

Mahkeme duruşmanın 24.06.2016’ya bırakılmasına karar verdi.

Yayınlanma tarihi

9 May 2016

Kategori Listesi