Mahkeme: Adana 9. Ağır Ceza Mahkemesi
Esas No: 2020/157
Adana, Seyhan ilçesinde 27 Nisan 2020 tarihinde iki arkadaşı ile birlikte gezintiye çıkan Ali El Hemdan isimli 18 yaşındaki Suriyeli gence polis tarafından kimlik kontrolü yapılmak istendi. Pandemi tedbirleri nedeni ile para cezası uygulanacağı endişesini taşıyan Ali El Hemdan, olay yerinden yürüyerek uzaklaşmak istedi. Ali El Hemdan, arama noktasının 150 metre kadar yakınında bulunan Sucuzade Mahallesi 30099 Sokak ile 30095 Sokak’ın kesiştiği noktada polis memuru Fatih Karaca tarafından göğsünden tek kuşunla vurularak öldürüldü. Polis memuru Fatih Karaca hakkında “kasten insan öldürmek” suçundan Adana 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Davanın 5. duruşması 9 Eylül 2021 tarihinde görüldü.
Duruşma Öncesi
Duruşma, Merkez Seyhan ilçesinde bulunan Adana Adliyesi’nin taşınması nedeniyle Yüreğir’deki yeni Adalet Sarayı’nda görüldü. Adliyeye gelenler HES kodu göstererek giriş yaptı. Mahkeme salonunun önünde sivil ve üniformalı polislerin beklediği görüldü. Saat 11.00’de başlaması beklenen duruşma 4 saat 15 dakika gecikmeli olarak 15.15’de başladı ve 1 saat 20 dakika sürdü.
Duruşmaya Katılım
Yalnızca ilk duruşmaya katılmış olan Ali El Hemdan’ın babası Hasan Hemdan, bu duruşmada avukatıyla birlikte hazır bulundu. Duruşmaya Adana Barosu, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Uluslararası Mülteci Hakları Derneği’nin yanı sıra, sanık polisin ailesi ve avukatı katıldı. Geçen duruşmada pandemi bahanesiyle salona yalnızca 5 izleyici alınmıştı ancak bu duruşmada isteyen herkes salona girebildi. İki üniformalı polis de duruşma salonunda bekledi. Sanık polis Fatih Karaca, duruşmaya SEGBİS ile bağlandı.
Duruşmanın Seyri
Avukatlara ayrılan bölümde oturan Avukat Şehadet Sümeyye Sena Coşkun, Uluslararası Mülteci Hakları Derneği adına “derneğin temsil ettiği grubun suçtan zarar görme ihtimali bulunduğu” gerekçesiyle duruşmaya katılma talebinde bulundu. Sanık avukatı, katılma talebinin reddedilmesini istedi. Mahkeme heyeti, Uluslararası Mülteci Hakları Derneği’nin davaya katılma talebini, “suçtan zarar görmedikleri” ve “CMK 237 (kamu davasına katılma) şartlarının oluşmadığı” gerekçesiyle reddetti. Coşkun da izleyicilerin bulunduğu bölüme geçerek duruşmayı takip etti.
Davanın önceki duruşmalarında Adana Barosu, ÇHD ve İHD adına davaya katılma talepleri bildirilmiş; ancak mahkeme heyeti onların da katılma taleplerini aynı gerekçeyle reddetmişti.
Duruşma tercüman aracılığıyla alınan tanık ifadesiyle başladı. Mahkeme Başkanı, tanık Hasan Hacı Ahmed’e Fatih Karaca ile akrabalığı olup olmadığını, Karaca’yı tanıyıp tanımadığını sordu ve yemin ettirilmesinin ardından Ahmed’e olayla ilgili ne bildiği soruldu. Ahmed, Ali El Hemdan’ın abisi Muhammed ile arkadaş olduklarını, Ali El Hemdan ile de 2 ay aynı işyerinde birlikte çalıştıklarını söyledi. Ahmed, olay günü markete gittiği sırada Ali El Hemdan ile yolda karşılaştıklarını, selamlaşıp sohbet ettiklerini ve birlikte yürümeye başladıklarını anlattı. Yaklaşık 20 metre yürümüşken yolda iki polis aracı gördüklerini belirten Ahmed, şöyle konuştu:
“Sanık, eliyle işaret ederek bize ‘Gelin’ dedi. Polis bizi yanına çağırınca Ali hemen koşarak kaçtı. Benim kaçma niyetim yoktu, zaten sanık polis de kolumu tutmuştu. Üzerimi aradı ama normal bir şekilde aramadı, çok gergin ve sinirliydi. Bir suçum olmadığı halde polisin tavırları nedeniyle kendimi suçlu hissettim, korktum. Üzerimi aradıktan sonra kimliğimi istedi. Kimliğimi arkadaşlarına verdi. Beni arkadaşlarına teslim ettikten sonra Ali’nin peşinden gitti. Diğer polisler kimliğimi kontrol ederek bana geri verdi. Ben de kimliğimi alıp cebime koyduğum sırada silah sesi duydum. Ali’nin kaçmasının üzerinden en fazla 3 dakika süre geçmiştir. Olayı görmedim, silah sesini duyunca o tarafa doğru gittim. Ali’nin yerde olduğunu, Fatih Karaca’nın da onun göğsüne tampon yaptığını, ellerinin kanlı olduğunu gördüm. Ali ambulansa bindirilene kadar polis memuru yanındaydı, sedyeye taşınmasına yardım etti. Polisin olaydan önceki haliyle sonraki hali çok farklıydı, yüzü sapsarıydı, pişman olduğunu uzaktan hissettim.”
Ahmed, Mahkeme Başkanı’nın kendisine emniyetteki ifadesini hatırlatması üzerine, şunları söyledi:
“Evet, Ali polisleri görünce ‘Bana ceza yazıyorlar’ dedi ve hızla koşarak ara sokağa girdi. Fatih Karaca da bana ‘O niye kaçtı? Ara gelsin’ dedi. Ben de telefonu olmadığını söyledim. Poliste Türkçe ifade vermeye zorlandım, tercüman yoktu, o yüzden kendimi ifade edemedim. Polisin gergin ve sinirli olduğunu oradaki ifadede söylemedim çünkü bu kelimelerin Türkçesini bilmiyordum. Tercüman ifadenin sonuna doğru geldi.”
Savcı, sanığın hastaneye gönderilerek epilepsi hastalığının olup olmadığının tespit edilmesini, güvenlik kameralarının çözümüne ilişkin bilirkişi raporları da dikkate alınarak, bu hastalık mevcutsa ceza sorumluluğunu ortadan kaldırma veya azaltma sebepleri kapsamında değerlendirme yapılmasını ve tutukluluk halinin devamını talep etti.
Katılan avukatı, epilepsi hastalığına ilişkin rapor talebinin reddini isteyerek, şunları ifade etti:
“Sanığın yorgun ve epilepsi hastası olduğu savunuluyor. Mesleğinin silah kullanma yetkisi bulunduğundan bu şartlarda kişinin bu görevi yerine getirmemesi gerekir. Ayrıca tanık, Ali’nin koşarak kaçtığını, F.K.’nın da 2-3 dakika sonra Ali’nin peşinden gittiğini söyledi. Görüntü izleme tutanağında sanığın ateş ettikten sonra maktulün yanına 17 adımda gittiği belirlendiğine göre; aradaki mesafenin yaklaşık 11 metre olduğu anlaşılıyor. Maktul koşarak kaçmış olsaydı, ondan 2-3 dakika sonra hareket eden birinin ona bu kadar yaklaşması hayatın olağan akışına aykırıdır. Sanık ayağının kaydığını ve silahın ateş aldığını söylemişti ancak görüntülerde bunun doğru olmadığı ortaya çıktı. Ayrıca yazılı beyanda bulunmak için süre istiyoruz.”
Sanık avukatı da savcının mütalaasına katılmadıklarını belirterek, şöyle konuştu:
“Olay anında müvekkilimin oruçlu olduğu, maske ve eldiven taktığı ve epilepsi hastası olması nedeniyle gerçekleşebilecek ani kasılmalar sonucu silahın ateş almasının mümkün olup olmadığının tespitini istiyoruz. Müvekkilim ile maktul arasında bir kovalamaca olmuştur. Maktul, sokağa hızlıca girmiş, daha sonra yüzünü müvekkile dönerek sokağa çekercesine davranmıştır. Olay yerinde daha önce çıkan çatışmada bir polis şehit olduğundan dolayı müvekkil, kendini emniyete almak istemiş ve havaya ikaz ateşi açmak için kolunu havaya kaldırdığında silahı ateş almıştır. Olay yerinde müvekkilin silahından çıkan dışında 3 farklı kovan daha tespit edilmiştir. Bu da orada başka adli olayların da olduğunu gösterir. Müvekkil pişman olmuş, maktulün yanına giderek kalp masajı yapmaya çalışmıştır. Uzaktaki tanık dahi bu pişmanlığı hissetmiştir. Müvekkilimin öldürme kastı yoktur. Suçun vasıf ve mahiyetin değişme ihtimali, müvekkilimizin tutuklu kaldığı süre göz önüne alınarak tahliyesini talep ediyoruz.”
Sanık Fatih Karaca da (elleriyle göstererek) “Bize öğretilen nişan alırken sağ elle tutup sol elle destek olarak silahın aşağı yukarı hareketinin engellenmesidir. Ben silahı sadece sağ elimle tutuyordum. Havaya kaldırırken silah ateş aldı. Amacım yaralamak ya da öldürmek değil, uyarı atışı yapmaktı. Öldürme kastım olsa silahı iki elle tutardım, tek elle nişan alınmaz. Pişmanım, ev hapsiyle de olsa tahliyemi istiyorum” dedi.
Ara Kararlar
- Sanığın tutukluluk halinin devamına;
- Niğde Devlet Hastanesi’nde ve Adana Devlet Hastanesi’nde tedavi gördüğüne ve epilepsi hastası olduğuna dair belgelerin istenmesine, cevap geldiğinde sanığın hastaneye sevkine, cezai ehliyetinin bulunup bulunmadığının tespiti konusunda Adana Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne yazı yazılmasına, oruç tutması ve yorgun olmasının epilepsi hastalığı kapsamındaki ani kasılmaları tetikleyip tetiklemeyeceği konusunda ayrıca görüş bildirilmesinin istenmesine karar verildi.
Bir sonraki duruşma, 25 Kasım 2021 günü, saat 11.00’de görülecek.
Duruşma Sonrası
Avukat Tugay Bek, duruşmanın ardından yaptığı değerlendirmede, şu ifadeleri kullandı:
“Bu celsede sanık polis memurunun epilepsi rahatsızlığı olduğu, olay sırasında oruçlu olması nedeniyle epilepsi rahatsızlığının tekrarlanabileceği, elinde kasılmalar olabileceği ve silahın istem dışı ateş almış olabileceği gibi gerekçelerle sanığın avukatı ve savcının talebi doğrultusunda mahkeme de bir ara karar verdi. Başından beri yapılmak istenenler aslında benzer. Yani silahın polis memuru tarafından kasten ateşlenmediğini ispata yönelik savunmalar. İlk savunmada, ayağının kaydığı, düştüğü ve bu sebeple silahın yanlışlıkla ateş almış olabileceği şeklinde bir savunma gerçekleştirilmişti. Ancak görüntü kayıtları ele geçtiğinde polis memurunun yere düşmesi gibi bir durumun söz konusu olmadığı netlik kazanınca da bu defa havaya ateş açmak isterken, epilepsi nedeniyle silahın birden ateş almış olabileceği gibi bir savunma gerçekleştirilmek isteniyor. Zaten benzer bütün dosyalarda, yani kolluk kuvvetleri tarafından öldürülen insanlara ilişkin yapılan bütün yargılamalar, polislerin silahlarının kazayla ateş aldığı savunmasına dayanıyor. Ne yazık ki, birçok yargılamada da mahkemeler bu savunmayı yerinde bulup polis memurlarına ceza vermiyor ya da çok az bir cezayla bu cinayetlerden sıyrılmaları yönünde kararlar veriliyor. Bu dosya her şeyiyle net, görüntü kayıtları açık. 11 metrelik mesafeden tek atışla göğsünden, elleri havadayken, yüzü kendine dönükken Ali El Hemdan polis memuru tarafından öldürülüyor. Kasten işlenmiş bir cinayet. Ancak yargılamada asıl sorulması gereken sorunun, şimdiye kadar sorulmadığını görüyoruz, o da şu; cinayetin sebebi nedir? Kazayla olmadığına göre, bu cinayeti işlemesi için polis memurunun bir nedene ihtiyacı var. Biz bunun yabancı düşmanlığının, mülteci düşmanlığının, Suriyelilere yönelik düşmanlığın bir neticesi olduğu düşüncesindeyiz. Çünkü cinayet anında polis memuru kaçan Ali El Hemdan’ın Suriyeli olduğunu biliyor. Muhtemelen Suriyelilere karşı hasmane duygular besliyor ve kimsenin olmadığı bir sokakta Ali El Hemdan’ı öldürmekten çekinmiyor. Biz bu dosyada baroların, insan hakları kuruluşlarının, avukatların dosyaya müdahil olarak katılmasının engellenmesi ve adil bir yargılanma olduğu konusunda kuşkuların bertaraf edilememesi nedeniyle yargılamadan kuşkuluyuz. Bu celse Ali El Hemdan’ın ailesinin katılmış olması ve avukatla temsil edilmiş olması olumlu bir gelişme gibi görülse de biz baroların ve insan hakları kuruluşlarının dosyada temsil edilemiyor olmasının önemli bir eksiklik olduğu düşüncesindeyiz. Bundan sonraki süreçte de davayı gözlemci sıfatıyla da olsa takip etmeye devam edeceğiz.”