Ayça Onuralmış – 30 Eylül 2022
Mahkeme: Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesi
Esas No: 2021/273
31 Mayıs 2011’de dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim gezileri kapsamında Artvin’in Hopa ilçesinde düzenleyeceği miting öncesi, Hopa Cumhuriyet Meydanı’nda çay üreticilerinin sorunları ve bölgede yapılması planlanan hidroelektrik santral (HES) projeleriyle ilgili basın açıklaması yapmak isteyenlere polis müdahale etti. Müdahale sırasında kullanılan kimyasal gaz nedeniyle emekli öğretmen Metin Lokumcu kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti.
Hopa Cumhuriyet Başsavcılığı, dönemin İl Emniyet Müdürü Muhsin Armağan’ın da aralarında olduğu 13 kişiye taksirle ölüme neden olma suçundan 6 yıla kadar hapis istemiyle dava açtı. Metin Lokumcu’nun olaylar sırasında kullanılan biber gazı nedeniyle hayatını kaybettiği ifade edilen iddianamede, gaz kullanma yetkisine sahip 9 polis memuru ile dönemin Artvin İl Emniyet Müdürü Muhsin Armağan, İl Emniyet Müdür Yardımcısı Tayfun Vardarlı, Hopa İlçe Emniyet Müdürü Fatih Ünlü ve Erzurum Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’nde görevli Müdür Yardımcısı Erol Darcan şüpheli olarak yer aldı.
Lokumcu’nun ölümünden yaklaşık 10 yıl sonra dava açıldı ve 9 polis memuru ile dönemin Artvin İl Emniyet Müdürü Muhsin Armağan, İl Emniyet Müdür Yardımcısı Tayfun Vardarlı, Hopa İlçe Emniyet Müdürü Fatih Ünlü ve Erzurum Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde görevli Müdür Yardımcısı Erol Darcan yargılanmasına başladı.
Davanın, Trabzon 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde gerçekleşen ikinci duruşmasında mahkeme görevsizlik kararı vererek ve dosyayı Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne göndermişti. Davanın Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki altıncı duruşması 30 Eylül 2022 Cuma günü görüldü.
Duruşma Öncesi
Duruşma saatinden yaklaşık yarım saat önce adliyeye geldik. Adliyenin girişi polis bariyerleriyle kapatılmıştı.
Duruşma salonunun önünde iki sivil polis bekliyordu. Duruşma için saat 10.00’da salona alındık. Salona girişte herhangi bir engellemeyle karşılaşmadık. Mahkeme Başkanı, izleyicilerin salona sığmaması üzerine aday hakimleri salondan çıkarttı, izleyicilerden yer kalırsa girebileceklerini söyledi. Ayakta kalan bir kişi için de dışarıdan sandalye getirilmesini istedi.
Duruşmaya Katılım
Geçen celse Mahkeme Heyeti değişmiş ancak yeni heyet henüz göreve başlamadığı için üye hakim Başkanlık yapmıştı. Bu celse, yeni gelen Mahkeme Heyeti ile görüldü.
Sanık avukatlarından Av. Fuat Salih Şahin, Av. Emrullah Aksakal, Av. Tolga Yurdakul, Av. Ercan Akçe SEBGİS ile bağlanırken; yine sanık avukatları Av. Celal Karaoğlu, Av. Derya Koyuncu ve Av. Görkem Ünsal salondaydı.
Katılanlar Mete Lokumcu, Ayşe Bekar, Gülay Lokumcu, Yeter Babalık, Ulaş Lokumcu ve Neşe Gürhan ile katılan vekilleri Av. Sercan Aran, Av. Edanur Yılmaz, Av. Kerem Eser, Av. Şerif Özgür Urfa, Av. Oya Meriç Eyüboğlu, Av. Eray Güven, Av. Hatice Tuğba Yılmaz, Artvin Barosu’nu temsilen Av. Ayla Varan, Av. Elif Oya Gültekin ve Av. Elif Bekar, İstanbul Barosu’nu temsilen Av. Elif Görgülü ve Av. Tuğçe Duygu Köksal katıldı.
CHP Trabzon Milletvekili Ahmet Kaya, HDP Karadeniz Bölge Eş Sözcüsü Fatma Çelik, SOL Parti PM Üyesi Alper Taş, Hopa Halkevi yöneticisi Kamil Ustabaş ile Faili Belli’nin yanı sıra Uluslararası Af Örgütü, ANKA, AA ve DHA da duruşmayı izledi.
Duruşmanın Seyri
Mahkeme Başkanı’nın duruşma sırasında avukat ve katılanların sözünü kesmediği, herkese tek tek söz almak isteyip istemediğini sorduğu ve herkesi dikkatli şekilde dinlediği görüldü.
Maçka Ömer Burhanoğlu Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi Başhekimliği’nin 7 Temmuz 2022 tarihli yazısına göre; Metin Lokumcu’nun sağlık tesisi hizmetinden yararlanmadığı belirtildi.
‘Bizim Arkamızda Halk Var, Onların Arkasındaki Güç Belli’
Tüm beyanların SEGBİS kaydına alındığı duruşmada, ilk sözü Metin Lokumcu’nun kardeşi Mete Lokumcu aldı. Mete Lokumcu, “Sekizinci kez mahkemeye geliyoruz, her birimiz bir yerden geliyoruz. Sanıklar biraz saygılı davransınlar, ifade verirken bile pişkin pişkin konuşuyorlar. Biz zorumuza gittiği halde tek kelime sesimizi çıkarmıyoruz. Ben artık sessizliğimi bozmak istiyorum. Sürekli ‘Görevimizi yaptık’ diyorlar. Nasıl görevlerini yaptılar? Şarlatanlık yaptılar, yalakalık yaptılar, Metin Lokumcu’yu katlettiler. Burada rahat rahat konuşuyorlar çünkü arkalarında güç var. Bizim arkamızda halk var, onların arkasındaki güç belli” dedi.
Ayşe Bekar, Metin Lokumcu’nun ikizi olduğunu belirterek, “Biz birbirimize çok bağlı bir aileyiz. Bu işe karar verenler kendilerini bizim yerimize koysunlar. Ben kendimi onların yerine de koyuyorum, ‘Gaz sıkın’ demişler, sıkmışlar ama sorumlular bulunsun istiyoruz” dedi.
Metin Lokumcu’nun kardeşi Neşe Gürhan, “12 senedir acı çekiyoruz, adalet yerini bulsun istiyorum” dedi.
Mahkeme Başkanı’nın sorusu üzerine Metin Lokumcu’nun eşi Gülay Lokumcu ve kardeşi Yeter Babalık, söylemek istedikleri bir şey olmadığını belirtti.
Metin Lokumcu’nun oğlu Ulaş Lokumcu da “Sizinle ilk kez karşılaşıyoruz ama biz buraya sekizinci kez geliyoruz. Öncelikle bütün aileme söz hakkı verdiğiniz için teşekkür ederim. Bütün sanıkların da burada olmasını ve onları dinlemenizi isterdim. Bu süreçte sizden tek isteğim adil yargılamanın sağlanması. Benim tek derdim bu ülkede adalet olduğuna inanmak. Elinizi vicdanınıza koymayın, yasalar ne gerektiriyorsa onu yapın. Bu duruşmanın adalet çerçevesinde sonlandırılmasını istiyorum” diye konuştu.
‘3 Ayrı Şehir Ek Gaz İstiyorsa Normal Bir Durum Değildir’
Katılanlar vekili Av. Meriç Eyüboğlu, yeni Mahkeme Heyeti’ne ve savcıya “Hoş geldiniz” diyerek sözlerine başladı. Davanın önce Hopa’dan Trabzon’a, daha sonra da Asliye Ceza Mahkemesi’nden Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildiğini anımsatan Eyüboğlu, şöyle konuştu:
“Çok uzun bir yoldan geldik. Dosyayı okumuşsunuz ama hepimiz biliyoruz ki tanıkların da sanıkların da beyanları ile kanaat oluşturmanızı sağlayacak mimiklerini, ses tonlarını, tavırlarını, sorular karşısındaki tutumlarını görmemiş olmanız önemli bir eksiklik. Bunu çözebilir miyiz, çözemeyiz. İşte onca yılın yükünün yanı sıra bir de böyle bir şeyle karşı karşıyayız. Maddi gerçeğe ulaşmanın önündeki önemli engellerden biri de bu.
Bir başka engel daha var, delillerin geride kalmış olması. Biz bu davayı olay mahallinde görmüyoruz, güvenlik gerekçesiyle Trabzon’a geldi. Sizin ve heyetinizin verebileceği bir karar olmadığını biliyoruz ama Hopa davası olarak adlandırılan, 31 Mayıs’ta yaşanan olaylar nedeniyle açılan bir dava var. Bu dava Hopa’da yürütülüyor ve tek bir duruşmada güvenlik sorunu yaşanmadı. Buna rağmen, yani Hopa davası Hopa’da sürerken, biz Metin Lokumcu davası için Trabzon’dayız. Biz keşif talep edeceğiz, siz diyeceksiniz ki, ‘Bizim yetki alanımızın dışında’ ama zaten bu davaya bakmak da sizin yetki alanınız dışında. Olayın gerçekleştiği yerde yapılacak bir keşif neyin ne olduğunun anlaşılması açısından bize çok önemli geliyor. Parça parça da olsa sanıklar geldi, bir dizi şey soruldu, fotoğraflar gösterildi. Büyük bir bölümü, iki kişi hariç, orayı bilmiyordu ve bu nedenle bize bulundukları yeri tanımlayamadı. Fotoğraflarla anlattıkları arasındaki çelişkileri sorduğumuzda orayı bilmediklerini söylediler, haklılar. Ama bu kargaşa heyetin de değerlendirmesinde bir engel. Elimizde polis görüntüleri var. Birbirinin devamı olmayan kopuk kopuk görüntüler var. Hangisi başı, hangisi ortası, hangisi sonrası belli değil. Basına yansıyan görüntüler de var ama hiçbirinde bütünlük yok. Metin Lokumcu neredeydi belli değil, bir kargaşa var. Keşif meselesi bu nedenle önemli. Zaten küçük bir alanda oluyor ama biz yerinde kendi konumlarını, nerede ne yaptıklarını anlatmaları gerektiğini söylüyoruz.”
Mahkeme Başkanı, “İki grup arasındaki mesafeyle alakalı benim de kafama takılan şeyler var. Mesafeyi herkes farklı söylemiş, dosyada o mesafenin krokisi yok örneğin” dedi.
Av. Eyüboğlu, şöyle devam etti:
“Evet, oradaki mesafenin uzaklığı yakınlığının yanı sıra sanıkların iddia ettiği gibi o mesafeden diğer alanın görülüp görülemeyeceği, örneğin taş atılıp atılamayacağı, slogan atılıp atılamayacağı meselesi de ‘Slogan atıp tahrik ediyorlardı, taş atıyorlardı’ gibi beyanlarının da doğru olup olmadığının ortaya çıkması açısından önemli.
Dosyada ne kadar gaz kullanıldığı meselesi de tartışmalı. Dönemin Hopa Kaymakamı Abdullah Aktaş, gaz stoklarının bittiğiyle övünüyor. Savcılık, yedi ilin emniyet müdürlüğüne yazıyor, ne kadar gaz kullandıklarını soruyor, cevap vermiyorlar ya da bilmiyoruz diyorlar ve ilgili savcılık hiçbir işlem yapmıyor. Tek meydandan oluşan ufacık Hopa’da müdahale sırasında üç ayrı şehir ‘Gazımız bitti’ diye ek gaz istiyorsa normal bir durum değildir diye değerlendirmek gerekir. Bu nedenle gazın yoğun kullanılıp kullanılmadığını belirlemek için de keşfe ihtiyaç var.
Gaz nedeniyle hayatını kaybeden ilk kişi Metin Lokumcu değil, son da değil. 2011’e kadar çok sayıda kişiyi kaybetmişiz. Gaz fişeğiyle yaralanan ve hayatını kaybeden insanlar da oldu. Toplumda gazların ölümcül olduğuna dair bir kanaat var. Dönemin İçişleri Bakanı ‘Gaz nedeniyle hayatını kaybeden olmamıştır’ demişti, bunun doğru olmadığını heyetinizin de bildiğini umuyorum.”
Savcı, Keşif Talebinin Reddini İstedi
Savcı mütalaasında, geçen celsede sanıklar tarafından kullanılan biber gazı türleri bakımından uyulması gereken kullanım mesafesi, kullanım açısı ve kullanım yoğunluğu kurallarına uyulup uyulmadığının tespit edilmesi amacıyla bilirkişi raporunun alınması talebinin kabulüne ve keşif talebinin reddine karar verilmesini talep etti.
‘Hakkınızı Kullanmaya Çalışırken Birileri Size Gaz, Su Sıkıyorsa Buna Boyun Eğmek Zorunda Mısınız?’
Katılanlar vekili Av. Sercan Aran, şunları söyledi:
“O gün Hopa’da neler yaşandı? O gün orada dönemin Başbakanı Erdoğan’ın bir mitingi var. Bir miting alanı var, bu alan güvenlik çemberine alınmış durumda. Orada üç şeritli bir yol var, orta refüj var, yine üç şeritli bir yol var ve Hopa Meydanı var, müdahalenin olduğu alan. Orada toplanan insanların maksadı ne? İnsanlar Karadeniz hattında yaşanan bir çevre kıyımına, HES’lere karşı ses çıkarmak istiyor; çaylarının, derelerinin talan edildiğini düşünüyor ve en yetkili kişi, dönemin Başbakanı ilçelerine geliyor. Başbakana, bakanlara, milletvekillerine bir şeyler söyleyebilmek, taleplerini iletebilmek en doğal hakları. Bir basın açıklaması düzenleniyor. Bu açıklama Hopa Emniyet Müdürlüğü tarafından biliniyor. Hopa küçük bir yer. İlçe Emniyet Müdürü’nü de herkes tanır, kaymakamla da Metin Lokumcu’nun bir sohbeti var. Çünkü herkes birbirini tanır, temas halindedir. İnsanlar Başbakana HES’leri istemiyoruz, sahil yolunu istemiyoruz çünkü çökebilir demek istiyor, ki çöktü de. Geçen duruşma görmüşsünüzdür heyelan oldu ve otobüs son anda durarak kurtuldu, o otobüste bu duruşmaya gelen insanlar da vardı.
Silah yok, saldırı yok. Hopa Meydanı’nda insanlar toplanmış, etrafında da kolluk güçleri var. Bu insanlar açıklama yapmak istediğinde bir dirençle karşılaşıyor, ‘Bunu yapamazsınız’ deniliyor. ‘Biz anons yaptık, kalp rahatsızlığı olanlar ayrılsın dedik, dağılmadılar, miting alanına doğru bir saldırı olduğu için önce suyla sonra gazla müdahale ettik’ diyorlar. Bu tamamen gerçeğe aykırı. Görüntülerle sanıkların anlattıkları uyumsuz. Görüntülerde kitle bekliyor, beklerken horon tepiyor ve horon teperken bir anda cadde tarafından su sıkılıyor, İş Bankası tarafından da gaz atılıyor. Böyle bir usul yok, kitleyi dağıtmak istiyorsanız önce uyarırsınız, bir yön verirsiniz ama önden su, arkadan gaz sıktığınız duruma ‘usulüne uygun müdahale’ denilemez. Müdahale nedir ve yetki sınırlarını kim belirler? Çevik kuvvet memurları, amirlerimden talimat aldım diyor. Amirleri de ilçe emniyet müdürü, güvenlik şube müdürü, il emniyet müdür yardımcısı, il emniyet müdürü ve şu an dosyada sanık olarak yer almayan Abdullah Aktaş diyor. Abdullah Aktaş ya da başka biri neye göre karar veriyor? Siz bir hakkınızı kullanmak istiyorsunuz ama yetkili olduğunu söyleyen biri size ‘Bunu yapamazsınız’ diyor. O kişi ‘Bunu yapamazsınız’ dediğinde ben artık onu yapamayacak mıyım? Peki bunun sınırlarını ne belirliyor?
AYM ve AİHM ‘Silahsız toplantı ve gösteri yürüyüşüne devlet izin vermek zorunda, buradaki yurttaşların güvenliğini sağlamalı’ diyor. Ama bir kişi geliyor ve ‘Bu açıklamayı yapamazsınız’ diyor. Neden, kim karar vermiş? Yani bu müdahale hukuka uygunmuş gibi tartışılmamalı. Bu emrin verilmesi en baştan sorunlu.
Kolluk müdahalesi sonrasında da ortalık bir anda karışıyor hem su hem gaz. Metin Lokumcu da o sırada orada. Sanıkların dediği, ‘Bize saldırmaya başladılar.’ Siz bir hakkınızı kullanmaya çalışırken birileri size gaz sıkıyor, su sıkıyor. Buna boyun eğmek zorunda mısınız? Bence değil. Bu insanların meşru direnme hakkını suç sayacaksak da o insanlar zaten Hopa’da yargılanıyor. Ama bizim burada tartışmamız gereken, bu emir hukuka uygun muydu, bu emri uygulayanlar usulüne uygun şekilde mi uyguladı?
İnsanlar serbest bırakılsa bir basın açıklaması yapıp horon tepip dağılacaktı. Miting alanına giden insanlar da zaten akraba, arkadaş, birbirinin komşusu. Neden onlara zarar versinler? Basın açıklaması yapmak için görüşmeler yapıyorlar. Sonrasında yoğun biber gazına maruz kalıyorlar ve Metin Lokumcu hayatını kaybediyor.
Geçen celse iş güvenlik uzmanı nedir, diye sormuştuk. Hukuk fakültesi okuruz ve avukat oluruz gibi her mesleğin bir eğitimi vardır. İş güvenlik uzmanı kimdir, sertifikasını nereden alır, bunun cevabı yok. Polisi polise mi şikayet ediyoruz, raporu kim hazırlayacak gibi bir kaygımız olmuştu. Bunun etkili soruşturma bağlamında bağımsız bir rapor olacağından şüpheliyiz. Kuşku ve şüphelerin giderilmesi lazım. O açıdan bir önceki celse ifade ettiğim gibi, farmakolog, kardiyolog, göğüs hastalıkları uzmanı ve kimya mühendisi bulunması gerektiği kanaatindeyiz.
Son olarak da Abdullah Aktaş neden yargılanmıyor? Emri uygulayanlar yargılanıyor ama emri verenler yargılanmıyor, neden? Sıralı amirler zaten emri bu kişiden aldıklarını söylüyor. Bu kişi olmadan yapılan yargılama eksik olacaktır. Toplanan deliller ve sanıkların da beyanıyla sanık olarak yargılanması lazım. Abdullah Aktaş hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmalı, yeni deliller olduğu için. Önceki celse bunu talep etmiştik ancak reddedilmişti. Suç duyurusu talebimiz kabul edilmeyecekse de huzurda tanık sıfatıyla dinlenmesini istiyoruz.”
‘Gazın Doğrudan Metin Lokumcu’nun Ölüme Sebep Olduğuna Dair Bir Delil Göremiyoruz’
Sanıklar vekili Av. Celal Karaoğlu, Metin Lokumcu’nun ailesine başsağlığı dileyerek, şu ifadeleri kullandı:
“Ölüm gazdan mı gerçekleşti, sorusuna evet dediğimizde ‘Kimin gazından, hangi eylemle vefat etti?’ sorusunun cevabını bulup yargılamanın devam etmesi lazım. ‘Polisin müdahalesi yerinde mi?’ gibi soruların da tartışılması lazım ama illiyet bağını kurmakta zorlandığımız olaylar var. Tutanağa bakıyoruz, olaylar polisin üzerine taş atılmasıyla başlıyor. Polisin müdahalesi artıyor, direnç artıyor ve saatlerce süren bir olay yaşanıyor. Yani Metin Lokumcu’nun vefatıyla ilgili kusur var mıdır, yok mudur bunun irdelenmesi hem yargılamanın sağlığı açısından daha mantıklı geliyor hem de aradığımız cevapları burada bulabiliriz. Polis memurları elbette yanlış davranışlarından dolayı yargılanabilir ama burada sanıkların sadece Metin Lokumcu’nun ölümünde etkileri olup olmadığı bağlamında değerlendirilmeleri gerekiyor çünkü diğer türlü gösteriye müdahale edilmesiyle ilgili işlem tamamen idari yargının konusudur.
Burada Metin Lokumcu’nun olayın neresinde olduğunu görüntülerden görüyoruz. Metin Lokumcu alanda. Polisin gaz kullandığı ve direnenlerin de devam ettiği görülüyor. Sonrasında gazdan etkilenenlerin olduğu görüntüler var. Ama biz gazın doğrudan ölüme sebep olduğuna dair bir delil göremiyoruz. Görüntülerden şunu da anlıyoruz, Metin Lokumcu orada sevilen sayılan biri. Polisin götürmek istediği birine müdahale ediyor, polisle görüşüyor… Böyle bir ortamda -raporda da belirtildiği üzere stres efor çerçevesinde- tanıdığı insanların polisle karşı karşıya gelmesinin stres ve eforuyla kalp krizini tetikleyecek bir hale gelmiş olduğu görülüyor. Doğrudan gazdan etkilendiğine dair bir veriyi biz kabul etmiyoruz. Bu kişi alanda çok uzun süre geziyor. Yani gazdan etkilense de bu gaz onu öldürecek seviyede değil. Arkadaşlarına yardım ediyor, polise sözlü olarak müdahale ediyor, durdurmaya çalışıyor.
Diğer yandan diyelim ki, mahkemeniz aksi kanaatte… Bu durumda da burada 10 küsur polis memuru sanık olarak yargılanıyor, tek nedeni gazcı olmaları. Hangi kişinin gazının ölüme neden olduğunun belirlenmesi lazım. Farklı yerlerden gelen polis memurları var. Kimin gazı Metin Lokumcu’nun iddia olan şekilde kalp krizine ve ölümüne sebep oldu? Bunun tespit edilmesi lazım.
Savcılık makamı, dosyanın bilirkişiye gideceğini söyledi. Dosyanın bilirkişiye gitmesinde bu görüntüler üzerinden sağlıklı bir bilirkişi incelemesi yapılabileceğini düşünmüyoruz. Oradaki görüntüler çok sağlıklı değil, gözle duman yoğunluğu ölçülemez, cihazla yapılması lazım. Bu silahların nasıl kullanılacağını yıllarca eğitimini veren, öğretenler bilebilir. Bilirkişi heyetinden sağlıklı bir rapor çıkmayacağı kanaatindeyiz ama böyle bir karar verecek olursanız da kesinlikle bu silahların eğitimini veren kişiler bilirkişi heyetinde olmalı.”
‘Verilecek Kararın Hepimizin Vicdanını Rahatlatacak Olması Lazım’
Sanıklar vekili Av. Görkem Ünsal, öncelikle olayın neden kaynaklandığının çok iyi tespit edilmesi gerektiğini vurgulayarak, şöyle konuştu:
“Çevre eylemi diye başlayan bir eylem -biz de çevreyi, ülkemizi çok seviyoruz- çevreye zarar veren bir hale geliyorsa polisin de müdahale etme görevi var. Çevre eylemi diye başlayıp sonrasında direniş meydana gelen ve çevreye zarar veren bir eylem var. Polis, kanunlar çerçevesinde ne yapmalı? Buna dikkat edilmeli. Uyarı yapıldı mı, evet yapıldı. Bu tartışma konusu bile yapılmamalı çünkü uyarı yapıldığı kamera kaydı çözümünde var. Metin Lokumcu orada mı, uyarıyı duyabilecek durumda mı? Evet, uyarıyı da duymuş. Uyarıya rağmen direnişe devam ediliyor, taşlı sopalı saldırı yapılıyorsa, polis ve vatandaşlar zarar görüyorsa polis burada sabit şekilde duramaz, o zaman görevini ihmal eder. Polisin kademeli bir şekilde güç uygulaması lazım. Uyarıdan sonra su sıkılmış, yine dağılmamışlar, bunun üzerine gaz kullanmışlar.
Metin Lokumcu’nun da özel bir durumu var, bir kalp rahatsızlığı var. Bunu biz söylemiyoruz, ambulans şoförünün beyanı var, daha önce üç kez kalp krizi geçirmiş. Otopsi raporunda bedeninde kimyasal tespit edilememiş. Adli Tıp Kurumu raporu var, ‘Efor ve stres sonucu meydana gelmiş’ diyor. Görüyoruz, Metin Lokumcu olay yerinde her yerde. Herkese ‘Yapmayın, durun’ demiş, aracı konumunda olayı durdurmaya çalışmış. Yani müthiş bir efor ve stres var Metin Lokumcu’da. Yargılamada verilecek kararın hepimizin vicdanını rahatlatacak olması lazım. Metin Lokumcu da masum bir insanın ceza almasını istemezdi, diye düşünüyorum.
Savcının mütalaasında istenen bilirkişi raporunda yoğunluk nasıl tespit edilecek? Görüntü olarak çok yoğun olan gazın yoğunluğunu tespit etmek mümkün değil. Haydi yoğunluğu tespit edildi, içeriği nasıl tespit edilecek? Haydi içeriği de tespit edildi, yerden alıp atmışlar…”
Mahkeme Başkanı’nın “Neyi yerden almışlar?” diye sorması üzerine Metin Lokumcu’nun oğlu Ulaş Lokumcu, “Vatandaş cebinden çıkarıp atmış” dedi.
Mahkeme Başkanı, Ulaş Lokumcu’yu “Bir dakika” diyerek uyardı.
Av. Görkem Ünsal şöyle devam etti:
“Biz bunu kamera görüntüsünden gördük, kafamdan uydurduğum bir şey değil. Yerdeki gazı eylemci yerden alıp başka yöne atmış. Bilirkişi baktığında bu kişi buradan şu açıyla atmış diyebilecek mi? Polisin nerede durduğunu, mesafeyi, açıyı bilmeyecek. Dolayısıyla hukuki açıdan doğru sonuca ulaşılamayacaktır.”
Saat 11.40’ta duruşmaya ara verildi.
Aranın ardından saat 12.00’de duruşmaya devam edildi.
‘Askeri Helikopterler Alçak Uçuş Yaptı ve Polis Saldırısı Başladı’
Duruşmada dönemin CHP Artvin Milletvekili Yüksel Çorbacıoğlu ile Metin Lokumcu’nun otopsi raporunda imzası bulunan CHP Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan tanık olarak dinlendi.
Yüksel Çorbacıoğlu olayın başından sonuna ve olaydan sonraki günlere kadar görgü ve bilgi tanığı olduğunu belirterek, “Olaydan 5 gün önce 26 Mayıs’ta, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Artvin’de miting yapacaktı. Ben o sırada ikinci sıra milletvekili adayıydım. O gün örgütümüz ‘Genel Başkanımıza rica edelim, Hopa’da da miting yapsın’ dedi. Neden? Çünkü Başbakan da orada miting yapacaktı, biz de cevaben miting yapalım. Siyasi bir talep. Yani olaydan çok öncesinden iktidar partisinin miting yapacağı ve büyük bir gerginlik olduğu herkesçe biliniyordu. Bu tür mitingler öncesinde güvenlik toplantısı yapılır. Güvenlik toplantısı raporu, ‘Hopa’da toplantı yapılması uygun değildir’ diye verildi. Ancak bu rapora uyulmadan orada miting yapılmasında ısrar edildi” dedi.
Mahkeme Başkanı’nın “Uygun değildir raporu CHP için mi?” sorusuna Çorbacıoğlu, “Hayır, hayır, ‘Başbakan’ın Hopa’da miting yapması uygun değildir’ deniyor fakat ısrarla orada miting yapmaya karar veriyorlar” yanıtını verdi.
Çorbacıoğlu, sözlerine şöyle devam etti:
“Başbakan’ın gittiği her yerde bütün alanın siyasi pankart, bayrak, afişlerden temizlenmesi istenir. Burada da istendi. Mitingden önce yol boyunca seçim afişlerimizin tamamı kaldırıldı. Başbakan Gürcistan’daydı, Sarp Sınır Kapısı’ndan giriş yaptı. CHP’li belediye başkanlarımız onu çiçeklerle karşıladı. Ben bu gerginlik üzerine seçim çalışmamı özellikle Hopa’da yapmak için saat 10.00 civarında Hopa’daydım. Dolgu alanı dediğimiz alanda Başbakan’ın mitingi var. Dolgu alanından sonra Karadeniz sahil yolu var, ondan sonra iki şeritli bir yol var, ondan sonra da Hopa Meydanı. Bu iki alan arasındaki mesafe yaklaşık 200 metre ve arada polis araçları, zırhlı araçlar, TOMA’lar… İki alan birbirini göremiyor ve bir şey yapılması da söz konusu değil. Öyle bir tablo. Vatandaşlar çevre duyarlılığını dile getirmek için orada toplanmış durumda. Ben de onların arasındaydım. İnsanlar horon oynuyordu, ben de seyrediyordum. Sayın Cumhurbaşkanı, o zamanki Başbakan daha gelmemişti. Saat 11.00 gibi 2 askeri helikopter alanın üstünde belirdi. Sanırım Başbakan, mitingden sonra o helikopterle Trabzon’a gidecekti. O helikopterlerin ineceği alanla meydan arasında yaklaşık 1 km var. Ama o helikopterler bizim bulunduğumuz yerde alçaktan uçuş yaptı ve korku yarattı. Vatandaşlar ‘Ne oluyor’ diye bakarken -ben de bakıyordum- su, gaz fişeği ve polislerin fiili saldırısı başladı. Ben de maruz kaldım, benim ayağıma da gaz fişeği geldi ve insanlar kaçışmaya başladı. Hiçbir uyarı yoktu. Uyarı yapılsa duyar mıydım? Kesinlikle duyardım, işin göbeğindeydim. Anons yapılmış olabilir ve duymamışımdır demiyorum; ‘Yapılmadı, yapılsaydı kesinlikle duyardım’ diyorum.”
‘Gaz Nedeniyle Esnaf İşyerlerini Terk Etti, Öğrenciler Okuldan Çıkmak Zorunda Kaldı’
Mahkeme Başkanı’nın “Basın açıklaması yapılmış mıydı?” sorusu üzerine Çorbacıoğlu, “Onu hatırlamıyorum, yanlış bir şey söylemek istemiyorum. Yapılmış da olabilir yapılmamış da ama uyarı asla yapılmadı. Sonradan öğrendiğimiz, kaymakam müdahale edilmesinin doğru olmadığını söylemiş ama Başbakanlık korumaları ‘Müdahale edin, dağıtın’ demiş. Orada kimseyi görmek istemiyorlar, muhalif bir partinin bayrağını veya bir insanı görmek istemiyorlar” dedi.
Mahkeme Başkanı, “Bir gerginlik sebebiyle miting yapılması uygun değildir, dediniz. Gerginlikten kastınız ne? Başbakan’ın mitingi nasıl bir gerginlik yaratacak?” diye sordu.
Çorbacıoğlu, “Hopa olaylarından bir ay kadar önce dönemin Bakanı Hayati Yazıcıoğlu, Hopa’da siyasi çalışma yaparken vatandaşla aralarında gerginlik yaşandı, insanlar tepki gösterdi. Yazıcıoğlu, çalışmasını yarıda kesip ilçeden ayrılmak zorunda kaldı. Benim kanaatim, ‘Benim Bakanıma bunu yapana, ben de böyle yaparım’ dediler. O zamanın iktidarı büyük şehirler dışında küçük şehirlerde hiçbir ilçede miting yapmadı. Türkiye’de sadece ilçe olarak Hopa’da miting yapıldı. Hiçbir şey yokken gazla, suyla, copla, kalkanlarla saldırıldı. İnsanlar kaçtı, girdikleri işyerlerine saldırıldı, camlar kırıldı. Çok miktarda gaz sıkıldı. Esnaf işyerlerini terk etmek zorunda kaldı. Orada bir ilkokul var, öğrenciler okuldan çıkmak zorunda kaldı, o kadar yoğun gaz. Buna karşı halk da tepkisini gösterdi” dedi.
Mahkeme Başkanı “Binadan afişin indirilmeye çalışıldığı konusunda polisin bir tutanağı var. Afiş indirme gaz atıldıktan önce mi oldu, sonra mı oldu?” diye sordu.
Çorbacıoğlu, olay günü afişin indirildiğini görmediğini belirterek, “Afişin olduğu inşaat ile İş Bankası’nın arasındaki sokağa çevik kuvvet konuşlandı. Polis oradan çıkıyor, meydana gelen çocuklara saldırıyor, çocuklar kaçışıyorlar. Tekrar oraya giriyor. Tekrar geliyor insanlar, tekrar saldırıyor, tekrar çekiliyor. Ben müdüre milletvekili olduğumu söyledim. ‘Siz burada olduğunuz sürece bu gerginlik bitmez. İnşaatta çocukları gördüm, orada demir var tuğla var, o heyecanla bir şey olur, atılır’ dedim. ‘Sen polisleri buradan al karşıya git’ dedim. Polis de beni dinledi, ekibini aldı ve AKP’nin miting yapacağı bölgeye çeviği götürdü ve ondan sonra olaylar bitti. İnşaattan kalas, taş, tuğla atıldığını görmedim. Hemen önümdeydi, atılsa mutlaka görürdüm ama böyle bir riski gördüm ve müdürü uyardım. Sonra yine ufak tefek tartışmalar oldu ve ben Metin Lokumcu’nun öldüğü haberini aldım. Hemen hastaneye gittim, hastanede birkaç yüz kişi vardı, on kadar da yerel polis vardı” dedi.
‘Başbakanlık Korumalarının Talimatıyla Olaylar Bu Duruma Geldi’
Bir süre sonra Başbakan’ın otobüsünün geldiğini anlatan Çorbacıoğlu, “Tekrar meydana gitme ihtiyacı hissettim. Miting yapıldı ama o sırada Hopa’da adeta kimse evinden, işyerinden çıkmasın diye polis sert önlemlere ve müdahalelere devam etti. Miting bitti, Başbakan giderken insanlar yuhaladı, tepki gösterdi, polis yine sert müdahale edince evet, insanlar taş attı, gördüm ama ben taşla yaralanan polis olduğunu sanmıyorum ve duymadım.
İnsanlar otobüsün arkasından bağırıp çağırırken polis memuru bir anda düştü. Polisin alıp araca konulduğu sırada silahlar ateşlendi. Polis düştükten sonra silahlar ateşlendi, o esnada Metin Lokumcu ölmüştü. Metin Lokumcu 11.30’da hastaneye gitmiş, Başbakan saat 14.00’te gelmiş. Talimatla mı oldu, biri bireysel başladı diğerleri devam mı etti, bilmiyorum. Ben hastaneye gittim tekrar, yaralı polis de hastaneye getirildi. Başbakan hastanenin karşısından helikoptere bindi ve sanıyorum Trabzon’a hareket etti. Başbakan hareket ettikten sonra Başbakanlık korumaları, iki veya üç aracın hastane önünde yarattığı psikolojiyi görmeniz lazım. Kapılar birden açıldı, otomatik silahlarla indiler, yine orada bir tartışma, gerginlik… Evet orda da taş atıldı. Orada artık can tehlikesi var. Silah var, biri cahillik yapabilir, her şey olabilir, öyle bir ortam.
Hastanede de aynı olayla karşı karşıya kalınca ben müdahale ettim ve Başbakanlık korumalarını zorla hastaneye soktum, ‘Yapmayın etmeyin’ dedim. Bana da silah doğrulttular. ‘Vuracak mısınız?’ dedim. Amacım olayları sakinleştirmek. Bir kısım vatandaş cenazesini bekliyor, polisler de yaralı meslektaşını bekliyor. Başbakanlık koruması ‘Süpürün’ diye talimat verdi. Ben oradaydım. Ben meydanda beni dinleyen müdürle tekrar görüştüm ve yine beni dinledi.”
Mahkeme Başkanı’nın hangi müdür olduğunu sorması üzerine Çorbacıoğlu, “İsmini bilmiyorum. Artvin’e gelen bütün çeviğin sorumlusu, mavi gözlü biriydi müdür. Belki sanıklardan biridir bilmiyorum” dedi.
Yaralı polisi ambulansa alarak Rize’ye götürdüklerini ve olayların da sona erdiğini aktaran Çorbacıoğlu, “Akşam 21.00 sıralarında tanıdığım bir polis beni aradı. Alanda görüştüğüm çevik kuvvet müdürünün benimle görüşmek istediğini söyledi. Müdür, ‘Sizi burada tanıdım ama burada daha fazla insan ölmediyse sizin sayenizde’ dedi. Bu, devletin güç kullanırken aşırıya kaçtığının itirafıdır. Metin Lokumcu da olaylar büyümesin çabası içindeydi. Polis gaz sıkmadan önce vatandaş oynuyordu. Kesinlikle en küçük bir taşkınlık, bağırma çağırma yok. Ben gerçeği söylüyorum, yeminle konuşuyorum. Kesinlikle uyarı yok. Vatandaştan iktidara ya da polise karşı bir konuşma yok, eylem yok. Horon oynuyor ve orayı dağıtıyorsunuz. Hopa’nın yerel yöneticileri halka konuşarak bir şeyleri anlatabileceğini biliyorlar ama Başbakanlık korumaları böyle davranmadı. Başbakanlık korumalarının ‘Süpürün’ talimatıyla olaylar bu duruma geldi” diye konuştu.
‘Vücuda Yapılmış Olan İki Darbe Künt Travmaydı; Kalkanla Vurulmuş Olabilir’
Tanık olarak dinlenen CHP Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan da olayın seçim döneminde gerçekleştiğini ve o gün Yusufeli’nde seçim çalışmasında olduğunu dile getirdi.
Bayraktutan, şu ifadeleri kullandı:
“İlçe başkanımız beni aradı, ciddi olaylar olduğunu, yaralılar olduğunu söyledi. Ben çalışma programımı derhal kestim ve Hopa’ya döndüm. Hopa’ya geldiğimde olağanüstü güvenlik önlemlerinin alındığını gördüm. ‘Metin Lokumcu’yu kaybettik’ dediler ve hemen Hopa Devlet Hastanesi’ne gittim. Büyük bir kalabalık vardı, belki 1000 kişi. Bir de askerleri hatırlıyorum, jandarma da vardı. Otopsi salonunda olduğunu öğrendim. Hemen aile adına oraya müdahil oldum. Otopsi tutanağında da imzam var, o tarihte avukattım, milletvekili değildim. Cenazeyi otopsi masası üzerine koydular. Ben onlarca otopsiye girdim, bu işi biliyorum. Osman Lokumcu bir beyanda bulundu, polisin gaz bombası attığını ve Metin Lokumcu’nun künt travmaya maruz kaldığını söyledi. Ben cesedin başındaydım, ilk gözlemim göğüs kısmında iki künt travma gördüm ve cep telefonuyla fotoğrafını da çektim. Bu fotoğrafları ısrarla arıyorum, bulduğumda sunacağım size, bulamıyorum. İki genç doktor tespitlerini yaptı. Otopsi devam ederken savcıya, ‘Benim gördüklerimi siz de görüyorsunuz herhalde. Burada ne görüyorsanız onu tutanağa geçirin’ dedim. Kalp krizindeki cihazın izinin nasıl olduğunu iyi biliyorum, farklı o iz. Savcı tereddüt etti, ‘Klasik otopsiye gönderelim, orada mı yaparlar’ falan diye. ‘Hayır, ölüm morarmaları yeni oluşuyor, bu morarmalardan dolayı tespit edilemez’ dedim. Savcı da hakkını yemeyeyim, oradaki gözlemlerini, tespitlerini tutanağa geçti. Bana göre, vücuda yapılmış olan iki darbe künt travmaydı; bu kalkanla vurulmuş olabilir, cop olabilir. Göğüs kısmında travmatik bir darbe olduğunu gördüm.”
‘Duruşmalara Katılmış Olan Tanığın Verdiği İfade Objektif Olamaz’
Sanıklar vekili Av. Görkem Ünsal, Yüksel Çorbacıoğlu’nun beyanını kabul etmediklerini, uyarı yapıldığının kamera görüntüleri ve tutanaklarla sabit olduğunu vurguladı. Çorbacıoğlu’nun “polise saldırı olmadığı, eylemcilerin kendi halinde horon teptiği” sözlerini anımsatan Ünsal, “Metin Lokumcu eylemcilere ‘Taş yok, sopa yok’ şeklinde uyarılarda bulunuyor. Ayrıca duruşmalara katılmış olan tanığın verdiği ifade objektif olamaz” diye konuştu.
Mahkeme Heyeti, saat 13.55’te kararı açıklamak üzere duruşmaya ara verdi ve izleyiciler salondan dışarı çıkartıldı. 30 dakikalık aranın ardından 14.25’te izleyiciler yeniden salona alındı ve ara karar açıklandı.
Ara Kararlar
Katılanların ve izleyicilerin yerlerini almasıyla Mahkeme Heyeti ara kararları açıkladı:
-Tanık G. Ç.’nin beyanının tespiti için Büyükçekmece 7. Asliye Ceza Mahkemesi’ne yazılan talimata dönüşün beklenmesine,
-Katılanlar vekillerinin Abdullah Aktaş hakkında suç duyurusunda bulunulması taleplerinin reddine,
-Katılanlar vekillerinin keşif ve bilirkişi hususundaki taleplerinin bu aşamada reddine,
-Katılanlar vekillerinin tanık dinletme talebinin tanıkların hangi amaçla ve hangi konu hakkında tanıklık yapacağının gerekçeleri bildirilmemesi sebebiyle reddine, açıklamalı dilekçe verilmesi durumunda bu hususun ayrıca değerlendirilmesine,
-31.05.2011 tarihli olay tutanağında sanıklar dışında imzası bulunan tutanak mümzilerinin açık kimlik bilgilerinin tespiti ile bir sonraki celse SEGBİS vasıtasıyla dinlenmeleri için gerekli işlemlerin yapılmasına,
-31.05.2011 tarihli olay tutanağında ismi belirtilen kişiler hakkında herhangi bir soruşturma olup olmadığı hususunda Hopa Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan sorulmasına, cevabi yazı geldiğinde ilgili savcılıklardan ve mahkemelerden dosyalarına ilişkin iddianame, gerekçeli karar ve kesinleşme şerhlerinin istenmesine oy birliğiyle karar verildi.
Duruşma saat 14.30’da sona erdi. Bir sonraki duruşma 26-27 Ocak 2023 saat 10.00’da görülecek.
Duruşma Sonrası
Duruşma sonrası adliye önünde “Metin Lokumcu İçin Adalet” yazılı pankart açılarak basın açıklaması yapıldı.
Basın açıklamasında konuşan Lokumcu ailesinin avukatı Meriç Eyüboğlu, “Mahkeme Heyeti değişti. Bu değişikliğin bu aşamada ne anlama geleceğini merak ediyorduk. Bütün taleplerimiz reddedildi, ilerleyen duruşmalara bakacağız. Bir sonraki duruşma Ocak sonunda ve iki gün olacak. Öyle görünüyor ki, biz Trabzon’da değişen hava koşullarında daha çok buluşacağız, bu yolculuk uzun sürecek. Dayanışmaya, mücadeleye, bu kararlılığı, bu inadı yükseltmeye devam edeceğiz” dedi.
Metin Lokumcu’nun oğlu Ulaş Lokumcu da “Bizi yalnız bırakmadığınız için herkese teşekkür ediyorum. Biz büyük bir aileyiz, siz olduğunuz sürece güçlüyüz, daha güçlü olacağız. Bize bu dayanışmayı gösterdiğiniz için ailem adına teşekkür ediyorum. Bugün yeni bir heyetle karşılaştık, bütün taleplerimiz reddedildi. Adalete inanmak istiyoruz, mücadelemize devam ediyoruz” diye konuştu.