SİBEL HÜRTAŞ
“Necati Aydın: El, ayak, boyun, kulak, burun ve dudakta darp izi. Önce çamaşır ipiyle boğulmaya çalışılmış. Ölmeyince, bıçaklanmış. Boyun ve ensesinde öldürücü bıçak darbeleri, boynunda V biçiminde büyük bir kesik var. Ense, boyun, kulak, çene, omuru ve kollarında tespit edilen bıçak darbesi sayısı, 16.
Thilman Geske: Burnunda, alnında, dudaklarında, dirsek ve ayaklarında, alın hizasında darp izleri ve çok sayıda kesik. Göğüs kafesi ve çevresinde 16 öldürücü bıçak darbesi.
Uğur Yüksel: Çenesi, gövdesi, parmakları, boynu, sırtı, kalçası, beli, göğsünde 14 bıçak darbesi.”
Bu otopsi raporu, Malatya’da 18 Nisan 2007’de işlenen Zirve Yayınevi katliamının hemen ardından Adli Tıp Kurumu görevlilerince tutuldu. Katliamı gerçekleştiren Emre Günaydın ve arkadaşları, keşif anı da dâhil yargılamanın her safhasında suçu birbirlerine atarak, olayı tam anlamıyla anlatmadı. Ancak katliamın ayrıntılarını bu kısacık raporda bulmak mümkün. Anlaşılacağı üzere, beş genç yayınevi çalışanlarını öldürmeden önce uzun süre bıçakla işkence yapmışlardı.
Bu haliyle Türkiye siyasi tarihinin en vahşi cinayetlerinden birini işlemiş olan 5 kişi şu an serbest. Aramızda rahatlıkla dolaşmaları, hükümetin bir gecede çıkardığı düzenleme ile mümkün oldu. Oysa, düzenleme sadece 1 ay ertelenseydi, sanıkların hak ettikleri cezayı almaları sağlanacaktı.
Nasıl mı?
Anayasa Mahkemesi’nin, Emre Günaydın ve arkadaşlarını da kapsama alan 10 yıllık tutukluluk süresinin iptaline ilişkin kararı Ağustos’ta yürürlüğe girecekti. Ancak hükümet, nedense bu tarihi erkene almak istedi ve 10 yıllık tutukluluğa olanak sağlayan Terörle Mücadele Yasası’nın 10. Maddesini geçen hafta çıkardığı bir yasa ile iptal etti. Böylece süre 5 yıla indirildi ve sanıkların serbest kalması sağlandı. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, henüz yasa çıkmadan 149 kişinin serbest bırakılacağını açıklarken, kuşkusuz bu kişilerin arasında Zirve sanıklarının da olacağını biliyordu. Oysa, davaya bakan mahkeme 10 Nisan’da kararını açıklayacak, düzenleme için bu kadar acele edilmese Zirve sanıkları cezaevinden çıkamayacaktı.
7 Yılda Neler Oldu
Zirve sanıklarının tahliyesi işte böyle göz göre geldi. Ancak, diğer yandan 7 yıllık yargılama süresince yaşananlar, savcılık ve mahkeme başta olmak üzere Türkiye’deki hemen hemen tüm ilgili kurumların bu davanın sonuçlanmaması için nasıl da çaba harcadıklarını da ortaya koyuyordu. Söz konusu Hıristiyanlar olunca adaletin nasıl işlediğini görmek için, hafızamızı biraz yoklayalım:
Mağdurlar Araştırıldı:
Hatırlarsanız, Emre Günaydın ve arkadaşları katliamın hemen ardından olay yerinde yakalanmışlardı. Tüm dünyayı dehşete düşüren bu katliamla ilgili iddianame 7 ay içinde hazırlandı. Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianameye göre, ortada Günaydın’ın yöneticisi, arkadaşlarının da üyeleri olduğu bir örgüt vardı ve bu örgüt, durup dururken misyonerleri merak edip katliamı gerçekleştirmişti.
İşin daha da ilginç olan tarafı, iddianamenin ekleriydi. İddianame ile birlikte mahkemeye 31 ek klasör sunuldu. Bu klasörlerin 16’sı misyonerlik ile ilgili bilgilerle doluydu. Türkiye’de misyonerliğin tarihi, kaç misyonerin bulunduğu gibi yazılar eklerde yer almıştı. Geri kalan dosyalarda ise yayınevi ile bağlantılı kişilerin isimleri ve telefonları açıkça yazılmıştı.
Avukatlar Soruşturuldu:
Davanın ilk duruşması 23 Kasım 2007’de Malatya’da yapıldı. Yaklaşık 20 müdahil avukat, ilk duruşma için Malatya’ya gittiklerinde, kentteki yerel gazetelerde isimleri ve resimleri basılarak hedef gösterildiler. Dahası, bu gazete haberlerinde daha önce davaya hazırlanmak için yaptıkları telefon konuşmaları bile vardı. Dava başladıktan kısa süre sonra, avukatları hedef gösteren isimsiz ihbar mektupları da bir bir Başsavcılığa ulaştı. Başsavcılık, sanıklarla ilgili ayrıntılı inceleme yerine bu ihbar mektuplarını işleme koydu ve bazı müdahil avukatlar hakkında soruşturma başlattı.
Sümen Altı İhbarlar; Komik Gerekçeler:
Avukatlar hakkındaki ihbarlar işleme konulurken, cinayetle ilgili ihbarlara ise kulak asılmadı. Cinayetten üç ay sonra Mehmet Ülger ve yardımcılarının eylemi azmettirdiğine ilişkin ihbar mektubu, Malatya Savcılığı tarafından askerler hakkında olduğu gerekçesiyle Askeri Mahkeme’ye gönderildi. Müdahil avukatların ısrarlı takibine karşın, Askeri Savcılık ihbarı değerlendirmeyi reddetti. Gerekçesi ise oldukça komikti: İhbar mektubu Dilekçe Yasası’na aykırı yazılmıştı!
5 Yıl Sonra 2. İddianame
Yıllar sonra bu kez eski bir uzman çavuş olan İlker Çınar, savcılığa cinayeti İl Jandarma Komutanı Mehmet Ülger’in azmettirdiğine ilişkin ifade verince, olayla ilgili 2. iddianame hazırlandı. Hurşit Tolon ve Mehmet Ülger’in azmettirme suçlamasıyla yer aldığı 2. iddianame mahkeme tarafından kabul edildiğinde 2012 yılına gelinmişti. Oysa bu ifade cinayetten sadece üç ay sonra savcılığa gönderilen ihbar mektubu ile aynı bilgileri içeriyordu.
Heyet Değişiyor
2. iddianamenin tamamlanmasının hemen ardından, Hıristiyanlar rahat bir nefes alacaktı ki bu kez Ankara’dan gelen bir kararla sarsıldılar. 3. Yargı Paketi’nin yasalaşmasının ardından önce Savcılar Şeref Gürkan ve İsmail Aksoy, ardından da mahkeme başkanı dışında heyette yer alan tüm üyeler değişti.
Hıristiyanların Telefonları Dinleniyor
Yıllarca süren soruşturma ve yargılamalar boyunca, aslında mağdur Hıristiyanların ve avukatlarının telefonlarının dinlendiği ortaya çıktı.
Katliamda eşini kaybeden Suzan Geske’nin telefonu, Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 11 Temmuz, 9 Ekim ve 27 Aralık 2007 tarihlerinde verdiği 3’er aylık dinleme kararlarıyla, 1 yılı aşkın süre dinlendi. Kentteki misyonerlerden Gökhan Talas, Angus William Reid ile Kurtuluş Kiliseleri Derneği Başkanı İhsan Özbek ve bazı müdahil avukatların telefonları katliamdan sonra dinlemeye alındı.
Karara Günler Kala
Zirve Yayınevi katliamı davasında tüm bu “sorunlara” karşın, önemli adımlar da atıldı. Aradan geçen sürede, müdahil avukatların ısrarlı tutumları sonucunda beş gencin buzdağının sadece görünen yüzü olduğu ortaya çıktı. Davada, eski İl Jandarma Komutanlığı’nın cinayette oynadığı role ilişkin önemli bilgiler ortaya konulurken, komutanlığın Milli Güvenlik Kurulu’na kadar kendi üstlerini de nasıl yanılttığı belirlendi. Esas hakkında mütalaanın sunulduğu dava da kararın açıklanması için 10 Nisan’a ertelendi.
Tüm bu yaşananlara karşın, mahkemeden kararın çıkması “an” meselesi iken bu kez hiç beklenmedik bir gelişme yaşandı ve hükümetin tutukluluk süresini 5 yıla indirmesine ilişkin düzenlemesiyle bu vahşi cinayetin sanıkları göz göre göre serbest bırakılmış oldu.
İşte Zirve’de “adalet” böyle işledi.