Duru Yavan – 23.12.2015
Musa Anter davası ile birleştirilen ve 26 faili meçhul cinayete ilişkin 5’i firarî 16 kişi hakkında açılan JİTEM Ana Davasının son duruşması 21 Aralık 2015 tarihinde saat 10.00’da Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.
Duruşma Salonunun Görünümü
Duruşma salonuna herkesten önce kaskları ve coplarıyla 24 çevik polis memuru girdi. Çevik polisler izleyici bölümünün ilk üç sırasına aralıklarla oturtuldu, bu nedenle katılan ve sanık yakınları, basın mensupları ve çeşitli insan hakları örgütleri temsilcileri arka sıralara oturmak durumunda kaldı. Ayrıca duruşma salonunda 3-4 tane polis memurunun ve salonun kapısında sivil polislerin bulunduğu görüldü. Duruşma salonuna izleyici olarak gireceklerin çantaları ve üstleri polis memurları tarafından arandı, kimlikleri kontrol edildi.
Sanıklardan Savaş Gevrekçi duruşmaya katılırken, davanın tek tutuklu sanığı, Sincan 1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda bulunan Hamit Yıldırım duruşmaya getirilmedi ve bu konuya ilişkin bir açıklama yapılmadı. Ayrıca önceki duruşmalara nazaran katılımın düşük olduğu görüldü. Davanın 5. duruşmasına Halkların Demokratik Partisi (HDP) Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş ile Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu katılmıştı.
Av. Tahir Elçi’yi Anma
Katılan avukatı Selim Okçuoğlu beyanında Av. Tahir Elçi’yi saygı ve rahmet ile andıklarını, kendisinin çok önemli bir hukuk insanı ve insan hakları savunucusu olduğunu, hayatı boyunca faili meçhul cinayetlerin ortaya çıkarılması için olağanüstü bir çaba harcadığını ancak maalesef kendisinin de benzer bir şekilde öldürüldüğünü ifade etti. Duruşmanın ilerleyen dakikalarında sanık avukatları Av. Hikmet İşler, Av. Bilal Aktuğ, Av. Kaya Yelek, Av.Mehmet Başbuğ ve Cumhuriyet Savcısı Alper Türközmen de kendilerine söz hakkı tanındığında, Eski Diyarbakır Baro başkanı Av. Tahir Elçi’yi aynı şekilde saygı ve rahmetle ile andıklarını ifade ettiler.
Abdülkadir Aygan’ın Savunması için Rızası Beklenecek
Eski bir itirafçı olan Abdülkadir Aygan’ın Musa Anter cinayeti dahil pek çok faili meçhul cinayete ve JİTEM’in yapısına ilişkin itirafları, Musa Anter ve JİTEM ana davası açısından büyük önem taşımaktaydı.[1] Ancak Abdülkadir Aygan, İsveç’te siyasi mülteci olarak yaşadığı için, dava açıldığından beri ifadesi alınamamış; yalnızca yazdığı kitaplar ve verdiği röportajlar dava dosyasına girebilmişti. Ayrıca, mahkeme heyeti sanık Abdülkadir Aygan’ın ifadesi alınmadan, tanıkları dinlemeyi reddettiğinden dava tamamen Aygan’ın ifadesine kilitlenmiş, ilerleyemez hale gelmişti.
Katılan vekilleri ilk duruşmalarda Abdülkadir Aygan’ın naip hakim tayin edilerek dinlenmesini talep etmişlerdi. Ancak mahkeme heyeti, Abdülkadir Aygan’ın duruşmada hazır bulunmasını ve SEGBİS ile savunmasının alınması gerektiğini belirterek naip hakim talebini reddetmişti.
Bunun üzerine, Aygan’ın savunmasının alınması için tercüme ve gerekli tüm diğer işlemler yapılarak Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğüne müracaat edilmesine karar verilmişti. Ancak gerekli evraklar, mahkeme tarafından SEGBİS yönetmeliğine ve uluslararası istinabe usulüne uygun olarak hazırlanamamış ve tercümesi yapılmadan gönderilen dosyalar mahkemeye birkaç defa iade edilmişti. Nihayet gerekli işlemler usulüne uygun bir şekilde gerçekleştirilip başvuru yapıldığında ise, uzun bir süre başvuruya cevap gelmesi beklenmişti.
21.12.2015 tarihli duruşmada ise, Abdülkadir Aygan’ın ifadesinin alınması yönünde önemli gelişmeler oldu. Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğünün 26.11.2015 tarihli yazısına göre, Abdülkadir Aygan’ın SEGBİS yoluyla ifadesinin alınabilmesi için yapılan başvuru yine eksikti; çünkü İsveç Yasaları uyarınca sanığın ifadesinin alınabilmesi için bu yönde rızasının bulunması, dolayısıyla başvuruya Aygan’ın rızasının da eklenmesi gerekiyordu. Bunun üzerine mahkeme başkanı, İsveç makamlarından, Aygan’ın savunmasının alınmasına ilişkin rızasının bulunup bulunmadığının kendisine sorulmasını ve eğer rızası varsa SEGBİS sistemiyle savunmasının alınmasını talep ederek Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğüne 27.11.2015 tarihinde müzekkere yazdığını ancak hala cevap gelmediğini belirtti.
“YEŞİL” kod adlı Mahmut Yıldırım Nerede?
17.09.2015 tarihli duruşmada katılanlar vekilleri, kendilerine Mahmut YILDIRIM’ın ölümüyle ilgili bir belge sunulduğunu, bu belgeyi ilgili makamlara ilettiklerini ve gerekirse otopsi veya kabir açılmasıyla ilgili işlemlerin gerçekleştirileceğini belirtmişlerdi. Bu belgeye göre, Belçika’da vefat eden Mahmut ÖZEL adlı kişinin sanık Mahmut YILDIRIM olabileceği ifade edilmekteydi. 09.11.2015 tarihinde gerçekleşen duruşmada Mahmut YILDIRIM ile ilgili yapılan fethi kabir ve buna ilişkin işlemlere ilişkin fethi kabir sonrasında DNA örneklerinin alınması için yazılan müzekkerelere henüz sadece Gölbaşı Cumhuriyet Savcılığı DNA örneği yollamıştı ve bu örnekler Adli Tıp’a gönderilmişti. Diğer savcılıklara gönderilen DNA örneklerine ilişkin henüz mahkemeye bilgi verilmemiş ve Adli Tıp’a gönderilen örneklere ilişkin de henüz mahkemeye bir bilgi ulaşmamıştı.
21.12.2015 tarihli duruşmada ise, Adli Tıp Biyoloji İhtisas Dairesinin yazılan müzekkereye cevap verdiği görüldü. Yapılan incelemede Mahmut Yıldırım’a (Yeşil) ait olduğu iddia edilen DNA örneklerinin Mahmut Yıldırım’ın akrabalarından Nevzat Yıldırım ve Emine Aksak Yıldırım ile eşleşmediği ortaya çıktı.
Yine 21.12.2015 tarihli duruşmada, mahkeme başkanı bu sefer Silivri 2 Nolu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünden Rüstem Ay’ın mahkemeye Mahmut Yıldırım’ın “falanca kişi olduğuna” ilişkin bir ihbarda bulunduğunu ve bu ihbarla ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazıldığını ifade etti. Katılan avukatlarından Selim Okçuoğlu, artık bu ihbarların doğru olmadığını düşündüklerini, çeşitli güç odakları tarafından yargılama süreci üzerinde manipülasyon yaratmak için devamlı olarak benzer ihbarların geldiğini, burada maddi gerçeğin perdelenme çabası olduğunu düşündüklerini belirtti.
“YEŞİL” kod adlı Mamut Yıldırım Hasan Tanrıkulu Adıyla Gözaltına Alınmasına İlişkin Belgeler
Katılan vekilleri, Mehmet Eymür’ün ifadelerine dayanarak, “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım’ın Ankara Emniyet Müdürlüğünde Hasan Tanrıkulu ismiyle göz altına alınıp sonrasında MİT tarafından sorgulamasının yapıldığı ve Mahmut Yıldırım’ın ifadelerinde Musa Anter cinayetine ilişkin bilgiler verdiğini ileri sürmüştü. Bunun üzerine 25.06.2015 tarihli duruşmada mahkeme Hasan Tanrıkulu ismiyle gözaltına alınan Mahmut Yıldırım ile ilgili Ankara Emniyet Müdürlüğüne müzekkere yazılarak 22 Ocak 1995 tarihli gözaltına alma ve sonrasına ilişkin işlemlerin ve belgelerin gönderilmesinin istenmesine karar vermişti. Ancak Ankara Emniyet Müdürlüğü’nden söz konusu müzekkereye uzun süredir bir cevap gelmiyordu. Hatta katılan avukatları mahkemeden yazıya cevap vermeyen görevlilerle ilgili suç duyurusunda bulunulmasını talep etmişti.
21.12.2015 tarihli duruşmada ise, Ankara Emniyet Müdürlüğünden bir yıldır beklenen cevap yazısı mahkemeye ulaştı. Ankara Emniyet Müdürlüğü 22.01.1995 tarihinde Hasan Tanrıkulu adlı bir kişinin şube müdürlüğünde gözaltına alınmadığı yönünde cevap verdi. Bunun üzerine katılan avukatlarından Selim Okçuoğlu, “Eğer bizim güvenliğimizden sorumlu iki kurum MİT ve Emniyet Müdürlüğü, gerçeklerin ortaya çıkması için mahkemeye biraz olsun dahi yardımcı olmuyorsa, biz ne yapabiliriz? Devlet kurumlarının bu tutumu ile biz nasıl yol alabiliriz?” dedi. Ayrıca bu resmi kurumların söz konusu tutumunun “delil karartma” niteliğinde suç teşkil ettiğini ifade etti. Son olarak, Mahmut Yıldırım’ın Hasan Tanrıkulu adıyla gözaltına alındığına ilişkin bilgilerin Mehmet Eymür’ün tanık olarak dinlenmesi ile elde edilebileceğini ekledi.
Tanıkların Dinlenmesi Meselesi
Bilindiği üzere tanık beyanları özellikle siyasi davalarda önemli bir delil niteliğine haizdir; çünkü resmi kurumlar siyasi iktidarın politik tutumuna aykırı olarak yazılı delil teşkil edecek bilgi ve belgeleri paylaşmaktan imtina etmekte veya talepleri sürüncemede bırakmaktadır.
Nitekim Musa Anter ve Jitem Ana Davasında da Emniyet Genel Müdürlüğü, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), Ankara Emniyet Müdürlüğü, Jandarma Genel Müdürlüğü mahkemenin müzekkerelerine cevap bile vermemiş veya uzun süre sonra verdikleri cevaplarda kayda değer hiçbir bir bilgi paylaşmamışlardı.
Katılan avukatları her duruşmada, genel olarak JİTEM’in faaliyetlerine ve özel olarak Musa Anter cinayetine ilişkin görgü ve bilgileri olma ihtimali bulunan kişileri ve MİT raporunda adı geçen bir kısım MİT görevlilerinin tanık olarak dinlenmesi taleplerini tekrar ediyorlardı. Ancak söz konusu tanıkların dinlenmesi talebi, Abdulkadir Aygan’ın mahkeme tarafından henüz dinlenmemiş olması sebebiyle reddediliyordu ve bu nedenle dava ilerleyemiyordu.
21.12.2015 tarihli duruşmada, Ankara Emniyet Müdürlüğünden gelen olumsuz cevap üzerine, resmi kurumların belge ve bilgi göndermeyerek veya bunu geciktirerek yargılama sürecini engellediği katılan avukatları tarafından ısrarla belirtildi. Hem resmi kurumların bilgi ve belge paylaşma konusundaki “isteksizliği” nedeniyle, hem de maddi gerçeğin ortaya çıkması için önem arz eden tanıkların dinlenmesinin Abdülkadir Aygan’ın savunmasından sonraya bırakılması nedeniyle davanın ilerleyemediği ifade edildi.
Katılan avukatlarından Oya Aydın resmi kurumların bu tutumlarının basit bir ihmalle açıklanamayacağının altını çizdi. Faili meçhul cinayetlerin son yıllarda, olaylar gerçekleştikten 20 yıl kadar sonra arka arkaya açılmasının sebebinin siyasi iktidarın politik tutumu ile alakalı olduğunu, nitekim dava açmaya yetecek delilleri bir anda “elleriyle koymuş gibi” bulduklarını; ancak son bir yılda, her ne olduysa faili meçhul cinayetlere ilişkin bu davaların arka arkaya beraat kararlarıyla sonuçlandığını ya da resmi kurumların bilinçli ihmalleriyle sürüncemede bırakıldığını belirtti. Son bir yılda faili meçhul cinayetlere ilişkin bu gelişmelerin yine siyasi iktidarın değişen politik tutumu ile alakalı olduğunu, son zamanlarda tekrar faili meçhul cinayetlerin işlenmeye başlandığını, o dönemlerde bu işler için kullanılan subay ve korucuların tekrar aktif göreve getirildiğine ilişkin haberlerin ciddiye alınması gerektiğini ve siyasi iktidarın, taleplere cevap vermemek, bilgi ve belgeleri paylaşmamak yoluyla resmi kurumlar üzerinden yargılamanın devam etmesine ve maddi gerçeğin ortaya çıkmasına engel olduğunu düşündüklerini ifade etti. Bu nedenle tanıkların, Abdülkadir Aygan’ın ifadesinin alınması beklenmeden, hemen bir sonraki duruşmada dinlenmesinin büyük önem arz ettiğini belirtti.
Sonuç olarak, bu yeni gelişmeler üzerine, katılan avukatlarının tanıkların dinlenmesi yönündeki talebini göz önünde bulunduran mahkeme heyeti, tanık Kutlu Savaş, Orhan Taşanlar ve Mehmet Eymür’ün bir sonraki duruşmada dinlenmesi için gerekli işlemlerin yapılmasına karar verdi. Ancak dinlenmesi talep edilen diğer tanıklara ilişkin değerlendirmesini daha sonra yapacağını belirtti.
Mehmet Eymür, MİT eski Kontrterör Dairesi Başkanı sıfatıyla, Yeşil kod Mahmut Yıldırım’ın tekrar MİT’e eleman olarak istihdamını sağladığına, yeşil kod Mahmut Yıldırım’ın eylemlerine ilişkin bilgi sahibi olduğuna, Yeşil’in Ankara Emniyet Müdürlüğünde göz altına alınması ve sonrasında MİT’te sorgusuna katıldığına ve Musa Anter cinayeti de dahil olmak üzere bir çok konuda kendisini sorguladığına ilişkin bir çok yazısını kendi internet sitesinde yayınlamıştı.
Orhan Taşanlar, dönemin Ankara Emniyet Müdürü sıfatıyla görev yaptığı sırada 22 Ocak 1995 tarihinde Mahmut Yıldırım’ın Hasan Tanrıkulu kimliği ile Ankara Emniyet Müdürlüğü görevlileri tarafından göz altına alındığı, sorgulandığı, sorgu sırasında Musa Anter cinayetine ilişkin açıklamalar yaptığı ileri sürülmüştü.
Kutlu Savaş, dönemin Başbakanlık Teftiş Kurulu başkanı sıfatıyla, Susurluk skandalından bir yıl sonra JİTEM’in iç düzenine ve devlet yapılanması içindeki yerine ilişkin kapsamlı bilgiler içeren Susurluk Raporunu yayınlamıştı.
Bir sonraki duruşma 14 Mart 2016 tarihine ertelendi.
[1] Nitekim, Abdülkadir Aygan, Musa Anter cinayetinin Yeşil (Mahmut Yıldırım) tarafından planlandığını, kendisinin de cinayeti gerçekleştiren JİTEM timinin içerisinde yer aldığını, kendisinin ve “Hogir” kod adlı Cemil Işık’ın cinayet sırasında bölgede olduklarını, tetiği Şırnaklı Hamid’in çektiğini belirtmişti. Musa Anter cinayeti sırasında JİTEM’in telsiz kumanda merkezinde itirafçı Ali Ozansoy’un görev aldığını ve cinayet gecesi JİTEM Tim Komutanı ve Grup Komutan Vekili Savaş Gevrekçi’nin nöbetçi olduğunu ileri sürüyordu.