90’lı yıllarda işlenen faili meçhul cinayetler ve gözaltında kaybedilmelere ilişkin açılan davalar birer birer kapanıyor
Aralarında dönemin komutanlarının da olduğu sanıkların yargılandığı faili meçhul dosyalarına verilen beraat kararları, davaların birer “aklama yargılamasına” dönüşmüş olmasıyla eleştiriliyor. Geçtiğimiz Çarşamba günü Ankara’da 5’inci duruşması görülen Kızıltepe JİTEM davasının müşteki avukatlarından İnsan Hakları Derneği (İHD) Mardin Şubesi Başkanı Erdal Kuzu, Neynik’e konuştu. Kuzu, JİTEM davalarının gidişatı hakkındaki endişelerini söyle dile getirdi:
“Devlet adına işlenmiş suçları yargılama gibi bir kaygı yok”
“Şuanki mevcut yargısal tutum içerisinde, Kızıltepe JİTEM dosyasının akıbeti de diğer davalarla aynı olacak ve muhtemelen sanıkların beraatiyle sonuçlanacak. Bundan şüphe yok çünkü yargılamanın gidişatı bunu gösteriyor. Esasen, bu davaların açıldığı vakit ailelerin en azından yargılanma süresince adalete ulaşma yada faillere işledikleri suçlar nedeniyle ceza verilmesi şeklindeki umutları, son bir yıl içerisinde tükenmeye başladı. Özellikle son 5-6 ay içerisinde bu mahkeme heyetinin geçmişte devlet adına işlenmiş suçları yargılama gibi bir kaygılarının olmadığı çok açıktır. Şuan yapılan sadece işlemlerin tamamlanması, yargılamanın bir an önce bitirilmesine ilişkin yapılan yargısal faaliyetlerdir”
Sanık emekli albay Hasan Atilla Uğur’un savunmasında davanın, “Paralel Devlet Yapılanması eliyle hazırlanmış tamamen siyasi bir dava” olduğunu öne sürmesini “oldukça vahim” olarak yorumlayan avukat Kuzu, “Yargılamayı yapan mahkeme heyetini zan altında bırakacak şekilde bu soruşturmanın cemaat savcısı tarafından hazırlanmış olduğu iddiası, dolayısıyla bu yargılamadan çıkacak herhangi bir ceza kanalında bu kararı verecek olan kişinin aynı şekilde suçlanacağı yönünde bir izlenim verildi. Mahkeme heyetine zan altında bırakıldığımızı, ithamla karşı karşıya olduğumuzu, müdahale edilmesi gerektiğini ifade ettik. Bu son dönemde yargıtayın vermiş olduğu Ergenekon dosyası kararı sanıklar açısından hukuksal bir ilişki sağlamaktadır ve JİTEM davalarının benzer gerekçelerle kapatılması yönünde mahkeme heyeti üzerinde baskı kurmaktadırlar” dedi.
“Paralel yapıyla ilişkilendirilerek davalar sulandırılmaya çalışılıyor”
Kızıltepe davasının herhangi bir paralel yapı yada benzer kişiler tarafından hazırlanmış bir iddianame olmadığını, somut delillere dayanan bir dosyadan olduğunu dile getiren Kuzu, “Fakat mahkeme heyeti üzerinde ve kamuoyunda algı yaratmak, bu davanın gerçeğini kamuoyundan gizlemek için şuan moda durumda olan paralel yapıyla bağlantı kurmak suretiyle kamuoyu nezdinde bu davanın yargılanması çıkmaza sürmeye çalışılıyor. Siyasi iktidarla askerin anlaşması sonucu olarak bu dosyalar, paralele ilişkilendirmek suretiyle yada benzer argümanlar kullanılarak sulandırılmaya çalışılıyor. Ancak bu, katılanlar açısından bu davanın gerçekten 90lı yıllarda bölgede yaşanmış insanlığa karşı suçlardan ibaret olduğu gerçeğini ortadan kaldırmayacak. Biz de bu mücadeleyle beraber davaların takipçisi olacağız” ifadelerinde bulundu.
JİTEM davalarında geçmişle yüzleşme amacının güdülmediğini kaydeden avukat Kuzu, “Bu davalar, başlangıç noktasında dahi gerçek bir yüzleşme değil, o dönemki konjonktür dikkate alınarak açılan davalar olmuştur. Yaşananların ortaya çıkarılması, geçmişle yüzleşme, geçmişin üzerine cesaretle gidebilme, devletin içerisinde yer alan derin devletin ortaya çıkarılması gibi bir amaç güdülmemiştir. Kimi zaman kimi yerde cesaretli savcılar maddi gerçeğin ortaya çıkması için çalışmalar yaptı ama en nihayetinde bu iddianamelerin hazırlandığı dönemde dahi siyasi iktidarın isteği yönünde hareket edilen davalardı” şeklinde konuştu.
Beraatle sonuçlanan yüzleşme davaları
Naim Kurt Davası
1993 yılında yakılarak boşaltılan Muş’a bağlı Kızılağaç köyünde gözaltına alınan, ardından İl Jandarma Komutanlığı yakınlarındaki bir su kanalında cenazeleri bulunan 4 kişiyle ilgili zaman aşımının dolmasına bir gün kala 2013’te iddianame hazırlandı. Dönemin Muş Jandarma Alay Komutanı Naim Kurt’un “birden fazla kişiyi aynı sebeple ve taammüden öldürme, halkı isyana ve birbirini öldürmeye teşvik, cürüm işlemek üzere teşekkül oluşturmak” suçlarından yargılanması talep edilen davada sanık, “o dönemde Savaş Aksoy’un Alay Komutanı, kendisinin de yardımcısı olduğu” savunmasında bulundu. 28.11.2014 tarihli duruşmada savcının esas hakkında mütalaasında Naim Kurt’un jandarma alay komutanı olup olmadığının tespit edilemediğini belirterek beraat talebinde bulunduğu dava, 22 Aralık 2014 tarihinde beraat kararıyla sonuçlandı.
Musa Çitil Davası
Mardin’in Derik ilçesinde 1992-1994 yılları arasında yasadışı keyfi infaz edilen veya zorla kaybedilen 13 kişiyle ilgili dönemin Derik Jandarma Komutanı Tuğgeneral Çitil hakkında “birden fazla kişiyi aynı sebeple öldürmek” suçundan 2012 yılında dava açıldı. Çorum’a nakledilen davada tutuksuz yargılanan Musa Çitil 21 Mayıs 2015 tarihli karar duruşmasında beraat etti. Temyiz edilen dosyada beraat kararı 2 Haziran 2015 tarihinde Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından onandı. Yargılama sırasında Ankara Bölge Jandarma Komutanlığı’nda görevini sürdüren Musa Çitil 9 Haziran 2015 tarihli YAŞ kararlarında terfi ettirilerek Tümgeneral oldu. Sur ilçesinde operasyonların sürdüğü 8 Ağustos 2015 tarihinde ise Diyarbakır Bölge Jandarma Komutanlığı’na getirildi.
Görümlü Davası
Şırnak’ın Görümlü köyünde 6 kişinin zorla kaybedilmesiyle ilgili 2013’te Şırnak’ta açılan “Görümlü Davası”, ilk duruşmada “güvenlik” nedeniyle Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi’ne taşındı. “Birden fazla kişiyi aynı sebeple öldürmek” suçlamasında bulunulan dönemin 23. Jandarma Sınır Tugay Komutanı emekli Tuğgeneral Mete Sayar ve emrindeki askerlerin tutuksuz olarak yargılandığı davanın 3 Temmuz 2015 tarihli duruşmasında tüm sanıklar delil yetersizliği gerekçe gösterilerek beraat edildi.
Nezir Tekçi Davası
Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı Aşağı Ölçek köyünde çobanlık yapan Nezir Tekçi’nin 26 Nisan 1995’te askerler tarafından gözaltına alındıktan sonra kaybedilmesiyle ilgili 2010 yılında Emekli Albay Ali Osman Akın ile Yarbay Kemal Alkan hakkında “canavarca bir his sevki ile veya işkence ve tazip ile kasten öldürme” suçlamalarıyla Hakkari Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Güvenlik gerekçesiyle Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne nakledilen dava, “sanıklara isnat edilen suçun sabit görülmemesi” nedeniyle 11 Eylül 2015tarihli duruşmada beraatle sonuçlandı.
Temizöz ve diğerleri Davası
1993-1995 yılları arasında yasadışı keyfi infaz edilen veya zorla kaybedilen 22 kişiyle il gili dönemin Cizre Jandarma İlçe Komutanı emekli Albay Cemal Temizöz, eski Cizre Belediye Başkanı Kamil Atağ, Kukel Atağ, Temer Atağ, Adem Yakin, Fırat Altın (Abdulhakim Güven), Hıdır Altuğ ve Burhanettin Kıyak hakkında ‘’cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak ve bu teşekküle katılarak mensubu olmak, insan öldürmeye azmettirmek ve insan öldürmek’’ suçlarından 2009 yılında dava açıldı.
Diyarbakır 6. Ceza Mahkemesi’nde başlayan davada Temizöz’ün işlediği suçlardan dolayı 5 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 100 yıl hapis cezası ile cezalandırılması istendi. Özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasıyla Şırnak’a gönderilen, oradan da güvenlik gerekçesiyle Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne nakledilen davanın 18 Nisan 2015 tarihinde savcılık makamı tarafından verilen esas hakkındaki mütalaada “ tanıkların ifadelerinin ve olaylarla ilgili kesin, inandırıcı ve vicdani kanaate uygun delil bulunmadığı” belirtilerek sekiz sanığın ayrı ayrı beraatlarına kararı istedi. 5 Kasım 2015 tarihli karar duruşmasında ise Cemal Temizöz ve diğer sanıkların tamamı beraat etti.
Vartinis (Altınova) Katliamı Davası
Muş’un Korkut İlçesi’ne bağlı Vartinis (Altınova) Beldesi’nde 3 Ekim 1993 tarihinde “yasadışı örgüte yardım ve yataklık ettikleri’’ iddiasıyla evlerinin ateşe verilmesi sonucu 9 kişi yakılarak yaşamını yitirmesiyle ilgili dönemin Jandarma Yüzbaşı Bülent Karaoğlu, Hasköy İlçe Jandarma Komando Bölük Komutanı Piyade Kıdemli Üstteğmen Hanefi Akyıldız, Muş Emniyet Müdürlüğü Özel Harekat Şube Müdürü Şerafettin Uz ve Jandarma Gökyazı Jandarma Karakol Komutanı Başçavuş Turhan Nurdoğan hakkında “kasten ev yakmak suretiyle birden çok kişinin ölümüne sebebiyet vermek” suçundan 2013 yılında dava açıldı. “Güvenlik gerekçesiyle” Muş’tan Kırıkkale’ye nakledilen davanın 10 Haziran 2015 tarihinde Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmasında, ihmal sebebiyle ölüme sebebiyet vermek suçundan 9 ölümün her biri için 20 ila 25’er yıl, yani toplamda her sanık için 180 yıldan 225 yıla kadar hapis cezası verilmesini istendi. Ancak karar duruşmasında savcı, mütalaada yaptığı değişiklikle Bülent Karaoğlu dışındaki sanıkların beraatini istedi. Mahkeme heyeti ise 1 Mart 2016 tarihli duruşmada tüm sanıkların beraatine hükmetti.
Dava geçmişleriyle ilgili verilerde, Faili Belli‘den yararlanılmıştır.