Duru Yavan – 26.09.2016
Ne Olmuştu?
1999 yılında düzenlenen iddianamelerle 11 sanığın ve 2005 tarihli iddianameyle yargılanan 5 sanığın yargılandığı JİTEM örgütüne ilişkin davalar 2010 yılında birleştirilmiş ve dava “JİTEM Ana Davası” olarak anılmaya başlanmıştı. Bu sırada gazeteci yazar Musa Anter’in 20 Eylül 1992’de öldürülmesiyle ilgili 1992 yılında açılan soruşturma kapsamında, eski JİTEM tetikçisi Abdülkadir Aygan’ın fail olarak işaret ettiği Hamit Yıldırım 29 Haziran 2012’de gözaltına alınmıştı. Hamit Yıldırım’ın 2 Temmuz 2012’de tutuklanmasıyla dava zamanaşımından kurtulmuş ve soruşturma sonucu hazırlanan 25 Haziran 2013 tarihli iddianame 5 Temmuz 2013’te Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmişti. Musa Anter Davası 23 Aralık 2014 tarihinde JİTEM Ana Davası ile birleştirilmiş ve 16 Ocak 2015 tarihinde “güvenlik” gerekçesiyle Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nden Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ne nakledilmişti. Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi, birleştirme kararına itiraz etmiş ancak, itirazı değerlendiren Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin 29 Ocak 2016 tarihli kararıyla iki davanın birleşmesi kesinleşmişti.
Birleştirilen iki dava Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye devam ediyor. Söz konusu davanın duruşmaları sırasıyla, 23.03.2015, 14.05.2015, 25.06.2015, 17.09.2015, 09.11.2015, 21.12.2015, 14.03.2016, 25.04.2016, 20.06.2016 tarihlerinde gerçekleşmişti.
26 Eylül 2016 Tarihli Duruşmada Neler Oldu?
Musa Anter ve JİTEM Ana Davası’nın 11. Duruşması Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde saat 10:30’da görüldü.
Duruşma Salonunun Görünümü ve Katılım
Duruşma başladığında 10-15 çevik polis memurunun salonda oturuyor olduğu gözlemlendi. Önceki duruşmalara nazaran katılımın az olduğu duruşmaya yalnızca az sayıda basın mensubu, çeşitli insan hakları örgütleri temsilcileri, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Besime Konca ve Musa Anter’in oğlu Dicle Anter katıldı.
Sanık Savaş Gevrekçi duruşma salonunda hazır bulunurken tek tutuklu sanık Hamit Yıldırım, Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’ndan SEGBİS yöntemiyle duruşmaya katıldı.
Musa Anter Cinayetini İşleyen “Şırnaklı Hamit” Kim?
Abdülkadir Aygan, 2004’te “İtirafçı Bir JİTEM’ci Anlattı” adlı kitabında Anter cinayetiyle ilgili Binbaşı Ahmet Cem Ersever, “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım, Mustafa Deniz, “Hogir” kod adlı Cemil Işık, Suriye İstihbarat Örgütü El Muhaberat’ın eski elemanı Neval Boz, JİTEM Telsiz Kumanda Merkezi’nde görevli Ali Ozansoy, JİTEM Tim Komutanı Savaş Gevrekçi ve “Şırnaklı Hamit”in adını vermişti.
Abdülkadir Aygan, yıllar sonra 1991’deki haliyle fotoğrafını gördüğü Şırnaklı Hamit’i kesin olarak teşhis etmiş, Orhan Miroğlu da Hamit Yıldırım’ın, Gülden Aydın tarafından temin edilen 20 yıl öncekini fotoğrafını tanıdık bulduğunu, zihninde kalan suretin bu fotoğrafa çok yakın olduğunu ifade etmişti. Bunun üzerine 2 Temmuz 2012 tarihinde Hamit Yıldırım tutuklanarak cezaevine gönderilmişti.
24 Nisan 2016 tarihinde gerçekleşen duruşma sırasında Orhan Miroğlu, Aygan’ın Musa Anter cinayeti ile ilgili anlattıklarının o gecenin hakikatleri ile örtüştüğüne dikkat çekmiş ve tekrar Hamit Yıldırım ile yüzleştirilmişti. Miroğlu, duruşma salonunda bulunan Hamit Yıldırım’ın olay tarihinde 18-19 yaşlarında olduğunu, üzerinden 20 yıl geçtiğinden ve faili yalnızca gece karanlığında kısa bir süre gördüğünden teşhis etmesinin zor olduğunu ifade etmiş ancak Hamit Yıldırım’ın gençlik fotoğrafının “kafasında bir şeyler canlandırdığını” da tekrarlamıştı.
Bu çerçevede, 26 Eylül 2016 tarihli duruşmada Ali Karagiydiren’in ifadesi alındı. Ali Karagiydiren verdiği ifadede özetle, Musa Anter cinayeti hakkında hiçbir bilgisi olmadığını, Hamit Yıldırım’ın yalnızca iş arkadaşı olduğunu, kendisiyle 2008-2009 yıllarında tanıştığını, Adana-Şırnak arası ticaret işi yaptıklarını ifade etti. Hamit Yıldırım’ın “Şırnaklı Hamit” olarak anılıp anılmadığına ilişkin soruya ise olumsuz cevap verdi. Hamit Yıldırım da bu ifadeyi doğruladı.
24 Nisan 2016 tarihinde gerçekleşen duruşmada Orhan Miroğlu, ayrıca 2009 yılında Ömer Özüyılmaz’ın kendisine Ergenekon soruşturması kapsamında o dönemde görevli olan “Hamit” isimli korucuları araştırdıklarını söylediğini ifade etmişti. Katılan avukatları önceki duruşmalarda Ömer Özüyılmaz’ın tanık olarak dinlenmesini talep etmişti. 26 Eylül 2016 tarihli duruşmada, Av. Selim Okçuoğlu davaya atanan yeni mahkeme heyetine durumu hatırlattı, Mahkeme başkanı Ömer Özüyılmaz’ın çalıştığı kurumla ilişiğinin kesildiğine ilişkin mahkemeye gönderilen yazı hakkında bilgi verdi. Mahkeme heyeti ara kararında Ömer Özüyılmaz’ın adresinin tespit edilerek tanık olarak dinlenmesi için gerekli işlemleri yapılacağını bildirdi.
Veli Küçük’ün İfadesi SEGBİS Yöntemiyle Alındı
14 Mart 2016 tarihli duruşmada tanık olarak dinlenilmesine karar verilen Veli Küçük, 20 Haziran 2016 tarihli bir önceki duruşmada ise sağlık sebeplerini ileri sürerek SEGBİS yöntemi ile İstanbul’dan ifade vermek üzere dilekçe sunmuştu. Katılan vekilleri, tanığın sağlık sorunları olmadığını ve ifadenin herkesin huzurunda alınmasının davanın seyri açısından daha sağlıklı olacağını ileri sürerek Küçük’ün mahkeme huzurunda dinlenmesi konusunda ısrar etmişti. Ancak Mahkeme heyeti, savcının aksi yöndeki mütalaasına karşın, Veli Küçük’ün huzurda dinlenmesi talebini reddetmiş ve ifadesinin SEGBİS ile alınması için adresinin bulunduğu yer mahkemesine yeniden talimat yazılmasına karar vermişti.
26 Eylül 2016 tarihli duruşmada, emekli Tuğgeneral Veli Küçük, SEGBİS yöntemi ile tanık olarak dinlendi. Küçük’ün ifadesi boyunca SEGBİS bağlantısı defalarca kesildi ve tekrar bağlantı kurulması uzun zaman aldı. Ses kalitesinin düşüklüğü sebebiyle kimi zaman Küçük soruları duyamadı, kimi zaman da soru yönelten avukatlar tanığın cevaplarını anlayamadı. SEGBİS’teki söz konusu aksaklıkların, davanın seyri açısından, tanığın sağlıklı bir şekilde dinlenmesini engellediği gözlemlendi.
Tanık Veli Küçük, kendisine JİTEM ile ilgili yöneltilen sorular üzerine sık sık duruşmada sanık olarak yargılanmadığını, kendisinin sanık olarak yargılandığı Ergenekon davasından beraat ettiğini ve Ergenekon davasının “bir kumpastan ibaret olduğunun” ortaya çıktığını ifade etme gereği duydu. Ayrıca JİTEM’le alakalı sorulara pek çok kez “Bunları Jandarma Genel Komutanlığı’na sorabilirsiniz.” şeklinde cevap verdi.
Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı ve JİTEM İlişkisi
Tanık Veli Küçük, ifadesinde özetle, dönemin İç İşleri Bakanı Mustafa Kalemli’nin ve dönemin Jandarma Genel Komutanı Burhanettin Bigalı’nın kendisini Ankara’ya çağırarak, devletin kırsalda istihbarat eksiği olduğunu, yerel istihbarat birimlerini Ankara’dan idare edecek bir birime ihtiyaç duyulduğunu, bu birimin başına da kendisinin geçmesini talep ettiklerini belirtti. Küçük, bu konuşmanın üzerine Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı’nın kurulduğunu ve kendisinin de Ağustos 1990-Haziran 1991 tarihleri arasında, yalnızca onbir ay süreyle, Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı yaptığını, nitekim daha sonra ilgili birim lağvedildiğinden görevinin sonlandığını ve yerine kimsenin geçmediğini ileri sürdü.
Av. Oya Aydın, Küçük’e, Jandarma Genel Komutanlığı’nın Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdiği bir belgede ilgili birimin 1987 yılında kurulduğunun ve 1990 yılında lağvedildiğinin ifade edildiğini hatırlatarak verdiği bilgilerdeki çelişkinin altını çizdi. Ancak Küçük, birimin 1990’da kurulup 1991 yılında kaldırıldığı konusunda ısrar etti.
Av. Sidar Avşar ise, Arif Doğan’ın ifadesine göre, zaten 1990’lı yıllarda JİTEM diye bir örgüt olmadığını, onun yerine Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı’nın kurulduğunu belirtti; ancak Küçük bu iddiaları kesin bir dille reddetti ve çalıştığı birimin görevinin terörle mücadele değil, istihbarat çalışmaları yürütmek olduğunu söyledi.
Küçük, JİTEM yapılanması hakkında ise bildiklerinin yalnızca basından okuduklarından ibaret olduğunu ileri sürdü. Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı ile Jandarma İstihbarat Terörle Mücadele (JİTEM) Birimi’nin birbirine karıştırıldığını ve kendi kurduğu komutanlıkla JİTEM’in bir ilgisi olmadığını söyledi.
Bunun üzerine katılan avukatları ise dönemin en önemli istihbarat görevlerinde olan ve Kürt illerinde de görev yapan bir kişinin JİTEM gibi bir oluşumdan nasıl haberdar olmayabileceğini sorguladı. Küçük’ün çalıştığı birimin görevinin devlete zarar veren yapılanmalara ilişkin bilgi toplamak olduğunu ifade etmesi üzerine, kendisine, benzer bir şekilde, gerçekleştirdiği eylemlerle devletin Jandarma kurumuna zarar veren bir örgüt olarak JİTEM’i neden araştırmadığı soruldu. Bunun üzerine Küçük, JİTEM’in kendi görevi kapsamına girmediğini ve böyle bir yapılanmanın zaten var olmadığını ifade etti.
Katılan vekillerinden Av. Barış Yavuz, Küçük’e, önceki duruşmalarda dinlenen eski MİT Kontrterör Daire Başkanı Mehmet Eymür’ün 1990’lı yıllarda Güneydoğu’da işlenen bazı faili meçhul cinayetler ve olaylarla ilgili kendisini uyardığını söylediğini hatırlattığında ise Küçük, Eymür ile böyle bir konuşma yaptığını hatırlamadığını söyledi.
Katılan vekillerinden Av. Barış Yavuz, Küçük’e İbrahim Babat’ın ifadelerini ve Ergenekon davasının delil dosyasında bulunan bir belgede, Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Grup Komutanlığı (JİTEM) görev listesinin en başında kendisinin ve Arif Doğan’ın adının bulunduğunu hatırlattığında, Veli Küçük, Arif Doğan’ın Ergenekon davasında da JİTEM’i kurduğunu iddia ettiğini, Doğan’ın kendi teşkilatında hiçbir zaman çalışmadığını, bu iddiaların başka davalarda da incelenerek çürütüldüğünü ifade etti.
Av. Selim Okçuoğlu ise, dava dosyasında bulunan ve Jandarma Genel Komutanlığının gönderdiği bir belgeye göre, Küçük’ten önce Arif Doğan’ın, Küçük’ten sonra ise Ahmet Ersever’in Jandarma İstihbarat Grup Komutanı olduğunu, ilgili belge ile verdiği ifadelerin çeliştiğini ifade etti. Veli Küçük ise, bu belgenin doğru olmadığını ileri sürdü.
PKK İtirafçıları ve Hizbullah
Küçük, gelen sorular üzerine görevi boyunca bu birimin hiçbir şekilde PKK itirafçılarını istihdam etmediğini, ekiplerin yalnızca sivil olarak görev yapan rütbelilerden oluştuğunu iddia etti. Sanıklardan Savaş Gevrekçi’yi de tanıdığını ancak nerede tanıştığını hatırlamadığını öne sürdü. “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım ile ilgili olarak ise, Yeşil’in “sakallı” olarak anıldığını, kendisiyle hiçbir zaman şahsen tanışmadığını ama Jandarma istihbaratta çalışmak istediğini bildiğini, kendisinin bu duruma karşı çıktığını, PKK’den gelen kimseyi çalıştırmadığını belirtti.
Av. Selim Okçuoğlu Susurluk Raporu’na ve MİT’ten gelen yazılara göre Mahmut Yıldırım’ın 1972 yılında MİT’e girdiğini ancak 1986 yılında MİT ile ilişiğinin kesilerek Jandarma istihbaratında çalışmaya başladığını ve aynı dönemde Küçük’ün de Jandarma’da görev yaptığını hatırlattığında ise, Veli Küçük bu konuda bilgisinin olmadığını belirtti. Daha sonra Av. Barış Yavuz, Veli Küçük’ün aile dostu olan Sedat Peker’in verdiği ifadesinde, Küçük’ün Tarık Ümit’i tanıdığını ve Mahmut Yıldırım’ın eylemlerinden haberdar olduğunu söylediğini hatırlattı. Veli Küçük bu açıklamaları da yalanladı.
Son olarak, Av. Sidar Avşar, Ergenekon dava dosyasında JİTEM’in Hizbullah ile birlikte çalıştığına dair belgeler olduğunu, örneğin 1990’lı yıllarda bir operasyon sırasında ele geçirilen Hizbullah’a ait silahların seri numarasıyla, Jandarma istihbaratın kullandığı silahların seri numaralarının uyuştuğuna ilişkin delillerin bulunduğunu ifade etti. Bunun üzerine Veli Küçük, Ergenekon Davası’nın “ne kadar boş bir dava” olduğunun ortaya çıktığını, yargılamanın bittiğini, bu soruların kendisine sorulamayacağını tekrardan belirtti.
Abdülkadir Aygan’ın İfadesi İsveç’te Alınacak
Eski bir itirafçı olan Abdülkadir Aygan’ın Musa Anter cinayeti dahil pek çok faili meçhul cinayete ve JİTEM’in yapısına ilişkin itirafları, Musa Anter ve JİTEM Ana Davası açısından büyük önem taşımaktaydı. Ancak Abdülkadir Aygan, İsveç’te siyasi mülteci olarak yaşadığı için, dava açıldığından beri ifadesi alınamamış; yalnızca yazdığı kitaplar ve verdiği röportajlar dava dosyasına girebilmişti.
Katılan vekilleri ilk duruşmalarda Abdülkadir Aygan’ın naip hakim tayin edilerek dinlenmesini talep etmişlerdi. Ancak mahkeme heyeti, Abdülkadir Aygan’ın duruşmada hazır bulunmasını ve SEGBİS ile savunmasının alınması gerektiğini belirterek naip hakim talebini reddetmişti.
Bunun üzerine, Aygan’ın savunmasının alınması için tercüme ve gerekli tüm diğer işlemler yapılarak Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’ne müracaat edilmesine karar verilmişti. Ancak gerekli evraklar, mahkeme tarafından SEGBİS yönetmeliğine ve uluslararası istinabe usulüne uygun olarak hazırlanamamış ve tercümesi yapılmadan gönderilen dosyalar mahkemeye birkaç defa iade edilmişti. Nihayet gerekli işlemler usulüne uygun bir şekilde gerçekleştirilip başvuru yapıldığında ise, uzun bir süre başvuruya cevap gelmesi beklenmişti. 21 Aralık 2015 tarihli duruşmada, İsveç Yasaları uyarınca Abdülkadir Aygan’ın SEGBİS yoluyla ifadesinin alınabilmesi için, başvuruda sanığın bu yöndeki rızasının bulunması gerektiği tespit edilmişti. Bunun üzerine mahkeme başkanı, İsveç makamlarından, Aygan’ın SEGBİS yöntemiyle savunmasının alınmasına ilişkin rızasının bulunup bulunmadığının kendisine sorulmasını ve eğer rızası varsa SEGBİS sistemiyle savunmasının alınmasını talep ederek Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğüne 27 Kasım 2015 tarihinde müzekkere yazdığını ancak hala cevap gelmediğini belirtmişti.
26 Eylül 2016 duruşmada ise, sanık Abdülkadir Aygan hakkında TC Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’nün yabancı dildeki istinabe evrakının gönderildiği mahkeme tarafından açıklandı. Sanık Abdülkadir Aygan SEGBİS yöntemiyle ifadesinin alınmasına rıza göstermediği için, bu aşamadan sonra Aygan’ın, mahkeme heyetinin ve Cumhuriyet Savcısı’nın katılımıyla adli yardım talep olunan İsveç Devleti’nde ifadesinin alınması için gerekli işlemlerin yapılmasına, ayrıca ifade alımı sırasında hazır bulunmak isteyen tarafların da taleplerinin değerlendirilmesi için Adalet Bakanlığı’na yazı yazılmasına karar verildi. Gelecek cevaba göre dava avukatları da Abdülkadir Aygan’ın ifade alımı sırasında hazır bulunulabilecek.
Aygan’ın “Habervaktim” adlı internet sitesine verdiği röportaj ile Sabah Gazetesi’ne verdiği röportaj arasında çelişkili beyanlar bulunduğundan dolayı Sabah Gazetesi’ne verdiği röportajın CD kaydının izlenmesi talebinin ise daha sonra değerlendirilmesine karar verilmişti. Av. Selim Okçuoğlu, son duruşmada, heyet değişikliğini de dikkate alarak, Abdülkadir Aygan’ın ifade alımının zaman alacağı gerekçesiyle, kendisiyle yapılan röportajın duruşma sırasında izlenmesini tekrar talep etti. Mahkeme heyeti, ilgili röportaja ilişkin CD’nin bir sonraki duruşmada, duruşmaya iştirak edenlerle birlikte izlenerek kayıt altına alınmasına karar verdi.
Tanıkların Huzurda Dinlenmesi Meselesi
Av. Selim Okçuoğlu, önceki hafta Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültürel Miras ve Turizm Daire Başkanı Nevin Soyukaya ile Yazar Samet Aydın’ın, mahkemenin talimatı ile Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ifade verdiğini, kendilerinin de bu duruşmaya katıldığını ancak bu ifadelerin duruşma sırasında alınmasının davanın seyri açısından daha olumlu sonuçlar vereceğini belirtti.
Yine Veli Küçük’ün ifadesinin alınması sırasında SEGBİS bağlantısının devamlı kesilmesi üzerine, Av. Selim Okçuoğlu, SEGBİS yönteminin sağlıklı olmadığını, Veli Küçük’ün ve bundan sonraki tanıkların duruşmada bizzat dinlenmesini talep etti. Ancak mahkeme heyeti ara kararında, SEGBİS müessesesinin usul hükümleri altında düzenlenen geçerli bir yöntem olması gerekçesiyle bu talebi reddetti.
Diğer Ara Kararlar
Mahkeme, tutuklu sanık Hamit Yıldırım’ın tutukluluğunun devamına ve SEGBİS yoluyla duruşmalara katılmasına, “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım’ın defteri olarak anılan belgenin kapatılan Ankara 2 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin dosyasından alınarak incelenmesi için istenilmesine karar verdi.
Bununla birlikte Mahkeme, Musa Anter’in öldürüldüğü gün Diyarbakır’a gitmesine neden olan ve Diyarbakır Belediyesi’nce düzenlenen festivale ilişkin kayıtların, TRT Diyarbakır Bölge Müdürlüğü’nden ve Diyarbakır Belediyesi’nde Musa Anter’in katıldığı festivali düzenleyen belediye komisyonu mensuplarının isimlerinin de Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nden istenmesine karar verdi.
Bir sonraki duruşmada, Av. Selim Okçuoğlu’nun ifadesinde adı geçen Serdar Ekingen, Hürriyet Gazetesi çalışanı Gülden Aydın, Ömer Özüyılmaz, Musa Anter’in öldürüldüğü tarihte Diyarbakır Belediye Başkanı olarak görev yapan Turgut Atalay, dönemin Özgür Gündem Gazetesi editörü Muhsin Kızılkaya, Orhan Miroğlu’nun ifadesinde adı geçen Arif Bekiroğlu, İhsan Aydın, Mehmet Şükrü Gülmüş, Nuri Sınır, Abidin Atan, Ahmet Türk, Nevin Soyukaya’nın ifadesinde adı geçen ve Musa Anter’in yanında görevlendirilen Mahmut ve Aziz’in (kimlik bilgileri tespit edilerek) tanık olarak dinlenilmesine karar verildi.
Bir sonraki duruşma 28 Aralık 2016 tarihinde, saat 10.00’da görülecek.
*26 Eylül 2016 tarihli Duruşma Tutanakları: