Ankara Davası İzleme Raporu – 11 Kasım 2016

0003_medium_copy

Çizen: Vardal Caniş

Mahkeme : Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi
Esas No : 2014/163
Duruşma Tarihi : 11 Kasım 2016
İzleme Ekibi : Cansu Pişkin, Dindar Tokak, Kezban Horasan Yıldız, Melike Polat, Sinem Hun
Çizim: Vardal Caniş

Aralarında Altındağ Nüfus Müdürü Abdülmecit Baskın ve Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı Namık Erdoğan’ın da bulunduğu 19 kişinin 1990’lı yıllarda zorla kaybedilmesi veya yasadışı keyfi infaz edilmesine ilişkin 19 kişinin yargılandığı Ankara Jitem Davası’nın 10. Duruşması 11 Kasım 2016 tarihinde saat 10.00’da Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

Duruşma Öncesi İzlenimler

Duruşma öncesi, duruşma salonu önünde yaklaşık 40 kişilik bir kalabalık olduğu gözlemlendi. Duruşma salonu önünde mağdur ve sanıklar için ayrı bekleme yerleri tahsis edilmemiş olmasının, bu duruşma özelinde herhangi bir soruna sebebiyet vermemişse de başka davalarda (taraflar arasında vs) sorun teşkil edebileceği düşünülmektedir. Duruşma salonu da fiziksel ve teknik bakımdan yeterli değildi. İzleyici bölmesini ayıran dolapların üstlerine ve yerlere dava dosyalarının atılmış olduğu görüldü. 17 Haziran 2016 tarihindeki mahkeme heyetinde yer alan Hakim Dilek Bengi’nin yerine Hakim Burak Gümüşel’in heyette yer aldığı gözlemlendi.

Duruşma öncesinde ekibimizden iki kişi, Mahkeme Heyeti ile görüştü ve gözlemci heyet olarak duruşmayı izlemek istediğimizi belirten Görevlendirme Yazısını sundu. Heyet olumlu bir tavır sergileyerek talebimizi duruşma zaptına geçirmeyi kabul etti.

Duruşmaya 10:05’de başlandı. Katılan vekillerinden Av. Yusuf Alataş, Av. Mehmet Celal Baykara, Av. Mehmet Emin Aktar, Av. Ruşen Ali Nergis, Av. Sertaç Kamil Ekinci, Av. Bülent Koca, Av. Sevilay Özkurt, Av. Gülşen Uzuner, Av. Anır Arman Akkuş, Av. Betül Vangölü Kozağaçlı ve Av. Murat Yılmaz’ın;

Sanık Müdafiilerinden ise İbrahim Şahin müdafii Av. Umut Güler, Mehmet Ağar müdafii Av. Abdulkadir Toluç, Korkut Eken müdafii Av. Gökhan Kılıç, Alper Tekdemir müdafii Av. Emel Buse Tunca, Semih Sueri müdafii Av. Berrin Tunç Körüoğlu, Ercan Ersoy müdafii Av. Kemal Güneş, Lokman Külünk ve Ahmet Demirel müdafii Av. Tuncay Tarkın, Ziya Bandırmalıoğlu müdafii Av. Gökçe Atabek’in duruşmada hazır bulundukları görüldü.

Bunların dışında, salonda basın mensupları, bir resmi kıyafetli polis memuru ile mağdur yakınlarından yaklaşık 10 kişinin bulunduğu, Adalet Okulu Derneği’nden 10-15 Hukuk Fakültesi öğrencisinin de izleyici bölümünde olduğu gözlemlenirken hiçbir sanık duruşmaya katılmadı.

Duruşmaya Dair Gözlemler

Duruşmaya önceki celse tanık olarak dinlenmesine karar verilen gazeteci Uğur Dündar’ın ifadesi ile başlanması kararlaştırıldı ve Dündar’ın SEGBİS ile ifade vermek üzere Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hazır olduğu görüldü. SEGBİS ile bağlantı kurulmasında teknik problemlerin ortaya çıkması duruşmanın başlamasını engelledi. Duruşma salonuna çağırılan teknik personeller de problemi çözemeyince yaklaşık 1 saat geciken duruşmanın Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi salonunda yapılmasına karar verildi ve salon değiştirildi.

Duruşma saat 11:10’da Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi salonunda yeniden başladı.

Tanık Uğur Dündar’ın ifadesi

26 Şubat 2016 tarihli duruşmada tanık olarak dinlenen Ahmet Tuncay Özkan’ın Arena programında Namık Erdoğan cinayetini konuştuklarını beyan etmesi üzerine programı sunan ve hazırlayan gazeteci Uğur Dündar’ın tanık olarak dinlenilmesine karar verilmişti. 1994-1996 yılları arasında işlenen fail meçhul cinayetler okunarak bu konu hakkındaki bilgisi soruldu. Dündar sözlerine, o yıllarda araştırmacı gazetecilik yaptığını ve Arena adlı siyaset programının sorumlusu olduğunu söyleyerek başladı. Arena programını yapan kişi olduğundan dolayı istihbaratların polise veya MİT’e gitmek yerine kendisine geldiğini belirtti. Dava konusu faili meçhul cinayetlerin Tansu Çiller’in “Elimizde PKK’ya yardım eden iş adamlarının listesi var” şeklindeki konuşmasından sonra işlenmeye başladığını ifade eden Dündar, bu cinayetlerin Emniyet’in içinde yuvalanan ve vatansever duyguları siyasi amaçlar ve maddi konularla istismar edilen bir grup tarafından işlendiğini düşündüğünü belirtti. Söz konusu listede kendi adının da olduğunu duyduğunu ve bilgiyi o dönem adliye-emniyet muhabirliği yapan gazeteci Emin Demirel’den öğrendiğini söyledi. Emin Demirel’in verdiği bilgiyi başta ciddiye almadığını belirten Dündar, daha sonra kendisine bir telefon geldiğini ve telefondaki kişinin kendisini Özel Harekât polisi olarak tanıttıktan sonra “Ölüm Listesi”nde adının olduğunu ve dikkat etmesi yönünde uyarıda bulunduğunu aktardı. Bu telefon konuşmasına o sırada yanında bulunan Prof. Dr Haluk Şahin’in de tanık olduğunu söyleyen Dündar, bu telefondan sonra adının listede yer aldığına inanmaya başladığını da ekledi. Katılan vekillerinin sorusu üzerine Emin Demirel’in kendisine bu bilgiyi o dönem görevli olan ve “Avcı” lakabıyla bilinen polis Şentürk Demiral’dan aldığını söylediğini aktardı.

Kumarhaneler kralı olarak bilinen Ömer Lütfi Topal’ın da Emniyet’te yuvalanan bu ekip tarafından öldürüldüğünü düşündüğünü belirten gazeteci, bu düşüncesini şöyle ifade etti: “Ömer Lütfi Topal’ın ölümünün ardından başlatılan soruşturma kapsamında İstanbul Emniyeti Asayiş Şube ekipleri Ali Fevzi Bir, Sami Hoştan, Ayhan Çarkın ve Oğuz Yorulmaz’ı gözaltına alıyor. Bu kişilerin sorgusunu kasete almışlar ve bu kaset kaydında ölüm listelerinden bahsedilmiş, benim adımın da listede yer aldığı söylenmiş. Ben böyle bir kasetin varlığından haberdar değildim. Beni bu kasetten gazeteci Emin Demirel haberdar etti. Böyle bir kasedin var olup olmadığına ilişkin yaptığım araştırmada Mesut Yılmaz ve Kemal Yazıcıoğlu ile görüştüm. Onlar bu kasedin varlığını kabul ettiler. Ancak daha sonra Ömer Lütfi Topal cinayetine ilişkin yapılan yargılama sırasında inkâr ettiler.”

Bu kişilerin cezalandırılmasından sonra Oğuz Yorulmaz’ın annesi ile görüştüğünü söyleyen Dündar, annesinin kendisine “Oğuz bana yasadışı işlere bulaştığını ve artık çıkış yolu olmadığını, bu işlerin sorumlularının Tansu Çiller, Mehmet Ağar ve İbrahim Şahin olduğunu söyledi” dediğini ve bu görüşmenin Arena programında yayınlandığını ifade etti. Daha sonra Ayhan Çarkın ile de görüştüğünü belirten Dündar, Çarkın’ın çok sayıda insanın faili meçhul cinayetlerle öldürüldüğünü itiraf ettiğini, var olduğu iddia edilen “Ölüm Listesi”nde kendisinin adının da yer aldığını söylediğini; ancak Abdullah Çatlı’nın “Uğur Dündar vatansever bir gazeteci, ne işimiz olur onunla!” demesinin üzerine, adının listeden çıkarıldığını söylediğini belirtti. Bu konulara dair bildiği her şeyi İyi Uykular Sayın Seyirciler adlı kitabında yazdığını da ekledi.

Katılan vekillerinden Av. Sertaç Ekinci Dündar’a, “Yaman Namlı ifadesinde istihbari bilgileri size Mehmet Ağar’ın verdiğini söylemiş. Bu husus doğru mu?” diye sordu. Uğur Dündar ise Mehmet Ağar ile görüşmediğini belirterek, belki telefonla aramış olabileceğini ama bir görüşme yapmış olsalardı bunu hatırlayacağını söyledi. Ergenekon Davası sürecinde Mehmet Ağar’ın Aziz Yıldırım’ı arayarak ve kendisini kast ederek “Söyle o sarışın, uzun boylu yakışıklıya bizim üstümüze çok gelmesin,” dediğini öğrendiğini de ekledi.

Ekleyeceği bir husus olup olmadığı sorusu üzerine Uğur Dündar “Ben o dönem Tansu Çiller ve eşinin yoğun baskısı altındaydım. Bu insanlara yakın TV kanallarında ben ve eşimle ilgili olarak çok fazla yalan haber yapılıyordu. Bu ölümlerin sorumlusu doğrudan Tansu Çiller değildir belki; ancak onun gücüne tapanlar tarafından yapılmış olduğunu düşünüyorum. O dönem görev yapan polislerin istismar edildiğini ve kullanıldığını düşünüyorum. Cinayetleri işlettikten sonra kirli bir mendil gibi attılar. Özel Harekâtçı polisler bu cinayetleri kendi inisiyatifleriyle işlemiş olamazlar. Mutlaka bir hiyerarşi vardı. Prof. Dr Mümtazer Türköne ve Hüseyin Kocabıyık o dönemde Tansu Çiller’in danışmanıydı. Tansu Çiller’e ‘Devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir’ diye bir konuşma yaptırdılar. Bence bu konuşma ile bu olaylar sahiplenilmiş oldu.” dedi.

Uğur Dündar’ın ifadesinin tamamlanmasının ardından İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesi’nde tanık olarak SEGBİS’le ifade vermek üzere hazır bulunan Yaman Namlı’nın ifadesine başlandı.

Tanık Yaman Namlı’nın ifadesi

Dava konusu faili meçhul cinayetlere ilişkin bildiklerini anlatması istenen Yaman Namlı, olayların üzerinden uzun yıllar geçtiği için hatırlamadığını ve 2012 yılında Cumhuriyet Savcısı’na verdiği ifadenin okunmasını istedi. Savcılık ifadesinin okunmasının ardından Yaman Namlı’ya Tarık Ümit ile ilgili bildikleri soruldu. Namlı, “Tarık Ümit’i çok iyi tanırım. Ümit o dönem MİT’te çalışıyordu. Beni Hiram Abas ile tanıştırdı. Abas bana MİT’te çalışmak isteyip istemeyeceğimi sordu ve ben de kabul ederek 1986’da MİT’te haber elemanı olarak çalışmaya başladım. Yasadışı sol örgütler, PKK ve ASALA ile ilgili çalışıyordum. İlk başta bana kimlik ve pasaport çıkarmadılar. 1993’te Mehmet Eymür Kontra-terör Daire Başkanı olduğunda bana kimlik ve pasaport çıkardılar. Mehmet Eymür’le hiç tanışmadım. Ancak Korkut Eken ve Teoman Koman’la görüşmelerim oldu,” dedi.

Ardından “Ölüm Listesi”yle ilgili bildikleri soruldu. Namlı bu soruya şu şekilde yanıt verdi: “Biri uzun diğeri kısa liste olarak iki liste vardı. Ben uzun liste olarak adlandırılan listeyi bizzat gördüm. Bu listeyi bana Tarık Ümit kendisinin Cihangir’deki ofisinde gösterdi. Saman kâğıdı gibi bir kâğıda yazılmıştı. Listede başlık yoktu ancak; üzerinde “Çok Gizli ve İvedi” yazılı bir zarfın içindeydi. Hatta zarfın üzerinde bir devlet kurumunun adı da vardı; fakat şu an hatırlayamıyorum.” Yaman Namlı ifadesine şöyle devam etti: Mercedes marka arabam için sahte bir plaka verilmişti. Plakamın güvenlik nedeniyle değiştirildiğine ilişkin bir yazı vardı arabada, bu yazı Mehmet Ağar imzalıydı. Bir gün Tarık Ümit bana arabamı sıkıntılı bir işte kullandıklarını söyledi. Bunu duyduktan sonra o arabayı bir daha kullanmadım. Plakayı da Korkut Eken’in emri üzerine Yaşar Öz’e verdim. Ancak Mehmet Ağar imzalı yazıyı vermedim. Ondan sonra Mehmet Ağar beni Samanyolu TV’ye çağırdı ve bana ‘Korkut Eken bizim adamdır, dediklerini yap,’ dedi. Ben de Mehmet Ağar’a ‘Tarık Ümit’i benim kaçırdığım söyleniyor, basında böyle haberler yapılıyor. Bunları engelle,’ dedim”. Katılan Vekillerinin “Tarık Ümit, arabanızı sıkıntılı bir işte kullandığını söylerken kast ettiği sıkıntılı işin ne olduğunu biliyor musunuz? Bu konuşmanın yapıldığı tarihte faili meçhul cinayetler başlamış mıydı?” şeklindeki sorularını “Sıkıntılı işin ne olduğunu sormadım, merak da etmedim. Evet, bu konuşmanın yapıldığı zaman faili meçhul cinayetler başlamıştı,” diyerek yanıtladı.

“Bu olaydan sonra Mehmet Eymür, beni ve Uğur Dündar’ı Divan Otel’de buluşturdu. Dündar’a Tarık Ümit’i benim kaçırmadığımı, bunun Özel Harekâtçıların işi olduğunun belli olduğunu söyledim. Daha sonra 1995 yılında Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı ve Özel Harekâtçı polislerden oluşan 13-14 kişi İstanbul’daki ofisime geldiler. Ellerinde Uzi marka silahlarla girdiler içeri. Abdullah Çatlı’ya ‘Ne yapıyorsun, ayıp değil mi?’ diyerek tepki gösterdim. O da bana ‘Tarık Ümit’i bizim kaçırdığımızı söylüyormuşsun, yapma,’ dedi. Bu konuşma sırasında Çatlı, Mehmet Ağar’dan bahsederken ‘Patron’ ifadesini kullandı. Mehmet Ağar’ın emrinde istihbarat işlerinde çalıştığı için, silah da dâhil olmak üzere bütün ihtiyaçları Emniyet tarafından karşılandığı için Ağar’a Patron diye hitap ettiğini kendisi söyledi.”

Katılan vekillerinin “Bu istihbari faaliyetler terörle mücadele konusunda mıydı?” sorusu üzerine Çatlı’nın kendisine yalnızca istihbari faaliyetlerle ilgili çalışmalar yaptığını söylediğini; ancak işin doğalında terörle mücadele kapsamındaki faaliyetlerin de yapıldığını düşündüğünü belirtti. Bu konuşma üzerine söz alan Mehmet Ağar müdafii, Namlı’ya “Mehmet Eymür’e bağlı çalışıyor oluşunuz nedeniyle Mehmet Ağar ile aranızda kişisel husumet mi vardı? Bu sebeple mi böyle ithamlarda bulunuyorsunuz?” diye sordu. Namlı ise bu soruyu, Mehmet Ağar ile kişisel bir husumeti olmadığını ve profesyonel davrandığını söyleyerek yanıtladı.

Namık Erdoğan cinayetine ilişkin olarak ise, Tarık Ümit’in kendisine, Namık Erdoğan’ın yeğeni Mustafa Erdoğan’ın Özgür Gündem Gazetesi’nde muhabir olarak çalıştığını ve Namık Erdoğan’ın bu sebeple “Kürtçü” olarak nitelendirildiği için öldürüldüğünü düşündüğünü; hatta İstanbul’daki Özgür Gündem’in de devletteki adamlar tarafından bombalandığını söylediğini aktardı.

12:40’da Yaman Namlı’nın ifadesinin son bulmasının ardından Mahkeme Heyeti 14:00’e kadar ara verdi.

Katılan Vekilleri ve Sanık Müdafiilerinin Talepleri

Katılan Vekillerinden Av. Sertaç Ekinci söz alarak “Mehmet Eymür’ün anlatımlarında sözü geçen Mehmet Kaygısız’ın İngiltere’de öldürülmesi hadisesine ilişkin olarak İngiltere’de yeniden soruşturma başlatıldığını öğrendik. Buna ilişkin haber The Times gazetesinde yer almıştır. Mehmet Kaygısız’ın Nurettin Güven tarafından öldürüldüğü iddiaları söz konusudur. Nurettin Güven’in İngiltere tarafından Türkiye’ye iade edildiği ve Türkiye’de serbest bırakıldığı iddiaları mevcuttur. İngiliz istihbaratı ile görüşmeleri Mehmet Ağar’ın gerçekleştirdiği söylenmektedir. Biz Mehmet Kaygısız’la ilgili soruşturmanın yeniden açılması nedeniyle ulaşılan deliller olabileceği kanaatindeyiz. Bu sebeple Dışişleri Bakanlığı kanalı ile Mehmet Kaygısız dosyasının İngiltere’den istenmesini talep ediyoruz.” dedi. Ayrıca davanın başlarında tanık olarak dinlenmesini talep ettileri İsmet Berkan’ın dinlenmesinden vazgeçtiklerini belirtti.

Katılan Vekillerinden Av. Ruşen Ali Nergis, dönemin Başbakanı olması nedeniyle Mesut Yılmaz’ın tanık olarak dinlenmesini; ancak SEGBİS sisteminde sürekli sorun yaşandığından dolayı huzurda dinlenmesini; Uğur Dündar’ın ifadesinde adı geçen gazeteci Emin Demirel’in ve Mümtazer Türköne’nin tanık olarak dinlenmesini; Fevzi Türkeri’nin tanık olarak dinlenmesini; İstanbul Emniyeti Asayiş Şube tarafından Ömer Lütfi Topal cinayetine ilişkin yapılan sorguda kaydedildiği iddia edilen kasetin İstanbul Emniyet Müdürlüğü ve MİT’ten sorulmasını talep etti. Ayrıca sanıkların duruşmalardan vareste tutulmaları kararının kaldırılmasına ve sanıkların tutuklanmalarına karar verilmesini talep etti.

Katılan Vekillerinden Av. Yusuf Alataş, 2012 yılında oluşturulan “Ülkemizde Demokrasiye Müdahale Eden Tüm Darbe ve Muhtıralar ile Demokrasiyi İşlevsiz Kılan Diğer Bütün Girişim ve Süreçlerin Tüm Boyutları ile Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan TBMM Araştırma Komisyonu”na ifade veren Mehmet Ağar’ın faili meçhul cinayetlerle ilgili önemli açıklamalar yaptığını, operasyonlarda kullanılan silahları İsrail’e giderek aldıklarını ve bu sebeple Devlet’te kaydının olmamasının normal olduğunu söylediğini belirterek TBMM Komisyon raporunun ve tutanakların getirilmesini talep etti.

Sanık müdafileri herhangi bir talepleri olmadığını beyan ettiler.

Ara Kararlar

Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım hakkında çıkarılan yakalama emrinin devamı ile infazının beklenmesine; Tanık Mesut Yılmaz’ın SEGBİS’le ifade vermek üzere hazır edilmesine; Veli Küçük’ün adresinin tespiti için yazı yazılmasına; Akın Kızıloğlu’nun adresinin tespiti için yazı yazılmasına; Şentürk Demiral’ın SEGBİS’le tanık olarak ifade vermek üzere hazır edilmesine; Kanal D’den Susurluk Raporu’na ilişkin kaydın gönderilmesi istenmişse de hala gönderilmediği anlaşıldığından gönderilmesi için yeniden yazı yazılmasına; “2. MİT Raporu” olarak belirtilen ve Aydınlık Gazetesi’nde yayınlandığı söylenen raporun mahkemeye gönderilmesi İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden istenmişse de hala gönderilmediği anlaşıldığından gönderilmesi için yeniden yazı yazılmasına; T.C. Ziraat Bankası Ankara Heykel Şubesi’ne yazı yazılarak Mahmut Yıldırım’ın kullandığı sahte isimler olan Mehmet Kırmızı ve Ahmet Demir adına 1992-1997 yılları arasında yüksek miktarda para hareketliliği gösteren hesap olup olmadığının sorulmasına; Turkcell, Vodafone, Turksat vb gibi GSM şirketlerine yazı yazılarak sanıklara ait telefon hatlarının ilk suç tarihinden 1 yıl öncesinden başlayarak, son suç tarihinin 6 ay sonrasına kadar tüm görüşme dökümlerinin ve HTS kayıtlarının gönderilmesinin istenmesine; Tanık İsmet Berkan’ın dinlenmesinden katılanlar vekilin vazgeçtiğinden dinlenmesine yer olmadığına (İsmet Berkan’ın bu aşamaya kadar adresinin tespit edilememesi üzerine konuşmalar yaşandığı ve üye hâkimin “Ben her akşam televizyonda görüyorum, nasıl ulaşılamaz!” dediği gözlemlendi); TBMM Araştırma Komisyonu tarafından ifadelerine başvurulan kişilerin ifade tutanaklarının istenmesine; Mehmet Kaygısız’ın öldürülmesi olayına ilişkin İngiltere’de yürütülen soruşturma evraklarının bir örneklerinin istenmesine; gazeteci Emin Demirel’in tanık olarak dinlenmesine; Mümtazer Türköne’nin tanık olarak dinlenmesine (Bu sırada Mahkeme başkanının “Ülkedeki tüm ünlüleri dinleyeceğiz bu gidişle” dediği gözlemlendi); Ömer Lütfi Topal cinayetiyle ilgili yapılan sorgunun videoya kaydedilip kaydedilmediğinin sorulması ve kayıt varsa Mahkemeye gönderilmesi için İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne yazı yazılmasına; Uğur Dündar’ın “İyi Uykular Sayın Seyirciler” adlı kitabının temin edilmesine; sanıkların duruşmalardan vareste tutulmaları kararının kaldırılması ve tutuklanmaları yönündeki taleplerin reddine karar verildi.

Bir sonraki duruşma 10 Şubat 2017 saat 10.00’da görülecek.

Ne Olmuştu?

İlgili soruşturmalarda alınan ifadelerden ve özellikle Susurluk Davası çerçevesinde yapılan araştırma ve yazılan raporlardan anlaşıldığı üzere; 1993 yılında Ankara Özel Harekât Daire Başkanlığı bünyesinde Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’ın ve o dönem Emniyet Genel Müdürlüğü’nde görev yapan Özel Kuvvetler Komutanı Korkut Eken’in talimatıyla ve Özel Harekât Daire Başkanı İbrahim Şahin’in başkanlığında 60 kişilik özel ekip oluşturulmuştu.

İddialara göre; bu özel grup Güneydoğu’da terörle mücadelede görev almak ve yeni personeli eğitmek amacıyla kurulmuş; ancak sonrasında ekip amacının dışına çıkmış ve özellikle Kürt iş insanlarını pasifize etmek için bazı infazlar gerçekleştirmişti. Öldürülen ve kaybedilen kişilerin PKK’ye maddi destek sağladıkları ve konumlarını kullanarak PKK üyelerine destek oldukları ileri sürülmüştü.

Ayhan Çarkın’ın bu özel ekibin faaliyetlerine ilişkin olarak 2011’de yaptığı açıklamaların ardından başlayan soruşturmalar birleştirilmiş ve son aşamada “Ankara Jitem Davası” adı altında 2014/163 Esas dosya numarasıyla Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 19 sanık, bahsi geçen 19 kişiyi öldürme ve yasadışı silahlı örgüt kurma suçlarından yargılanmaya başlamış; 11 Kasım 2016 tarihine kadar dokuz duruşma gerçekleştirilmişti.


*Bu rapor, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu ve Açık Toplum Vakfı tarafından desteklenen “Genç İnsan Hakları Savunucularının Cezasızlıkla Mücadele için Güçlendirilmesi” projesi kapsamında yargısal uygulamanın izlenmesi amacıyla Hakikat Adalet ve Hafıza Çalışmaları Derneği ve Şırnak Barosu’nun ortak yürüttüğü Dava İzleme çalışması kapsamında hazırlanmıştır.

Yayınlanma tarihi

21 November 2016

Kategori Listesi

Uncategorized