Hanife Kardelen Işık – 4 Mayıs 2018
Mahkeme: Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi
Dosya No: 2014/163
Aralarında Altındağ Nüfus Müdürü Abdülmecit Baskın’ın da bulunduğu 19 kişinin 1990’lı yıllarda zorla kaybedilmesi veya yasadışı keyfi infaz edilmesine ilişkin 19 kişinin yargılandığı Ankara Jitem Davası’nın 16. duruşması 4 Mayıs 2018 Cuma günü Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde gerçekleşti.
Bekleme Salonu, Duruşma Salonunun Genel Görünümü ve Duruşmaya Katılım
Ankara Adliyesi’nde Ağır Ceza Mahkemeleri yeni yerlerine taşınmış olsa da dosya ve evrakların taşınması ve yerleştirilmesinin bitmemiş olduğu görüldü. Nitekim hem mahkeme salonunun hem de mahkeme heyeti ve kalem odasının önünde alışveriş arabaları ve çuvallarla dosyalar bulunuyordu. Aynı durum 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin oldukça küçük olan salonu içinde geçerliydi. Yine mahkeme salonu içinde, bir alışveriş arabası ve birkaç çuval ile yere yığılmış dosyalar vardı. Duruşma öncesinde, katılan avukatlarından Av. Yusuf Alataş mübaşirden “gelen tanık olup olmadığı ve gizli belgelerin durumu” konusunda bilgi aldı. Bu sırada, mahkeme kâtibi ise sanık avukatlarıyla “Türkiye gündemi” hakkında sohbet ediyordu.
Salona saat 10:05’te alındık. Avukatlar için sadece ikişer sandalyenin bulunduğu salona daha erken giren sanık avukatları kalemden ancak ek sandalye isteyerek yerlerine oturabildiler. Avukatlar için yer sorunu konusu, sanık avukatları arasında “Fuzuli işgal var,” şeklinde espri konusu oldu. Katılan avukatları ise yine kaleme sandalye sorduklarında “sandalyenin kalmadığı” cevabını aldılar. Bu nedenle, katılan avukatlarının bir kısmı sanık bölmesinde, kalanı ise ayakta ve mahkeme tutanağını ancak kişisel bilgisayarlarından takip edebilecek şekilde salona yerleşebildiler.
Mahkeme heyeti, başkan dışında yerlerini alınca, mübaşir “Başlayalım,” diyerek herkesi yerlerine aldı; bu sırada sanık avukatlarından biri de oldukça samimi bir şekilde ve gülerek “Zahmet oldu vallahi,” diyerek yerine oturdu. Ardından, kâtip önceki zabıtları tutanağa geçirmeye başladı.
“Emek” Kod Adlı Gizli Tanığın Durumu
2 Şubat 2018 tarihli duruşmada, “Emek” kod adlı gizli tanığın Ankara dışında bir cezaevinde olduğunun tespit edildiği, dinlenmesi yönünde işlemlerin başlatıldığı ifade edilmiş, söz konusu durum ara kararlara “Emek kod adlı tanığın gizli tanık programına alınarak dinlenmesi işlemlerinin yapılmasına” şeklinde geçmişti. Önceki zabıtların okunması sırasında, kâtibin sanık avukatlarına dönerek, “Üç tane gizli tanık var. Ayışığı bir tane, bir tane de Emek var, diğeri? Başka isim mi kalmadı yani? Başka bir gizli kod ad bulsaymış,” demesi dikkat çekti. Bunun üzerine sanık avukatlarından biri, karışıklık olmaması için “Emek”i tutanağa büyük harfle geçirmesini söyledi. Sonrasında kâtip, konuyla ilgili olarak, katılan avukatlarının sorusu üzerine, “Yani tespit etmeye çalışıyoruz, öyle diyeyim,” diyerek gelinen son durumu özetledi. Mahkeme heyeti başkanının gelmesinden sonra söz konusu durum tutanağa, “EMEK kod adlı gizli tanık ile ilgili olarak İstanbul 4. ACM’sine müzekkere yazıldığı, cevap gelmediği anlaşıldı” şeklinde geçirildi. Nitekim, duruşma sonunda da “EMEK kod adlı tanık ile ilgili olarak tespiti yönündeki yazışma sonucunun beklenmesine” karar verildi.
Heyet Değişikliği
Duruşma, mahkeme heyeti başkanının kendi ifadesiyle “trafik ve park yeri sorunu nedeniyle” geç kalmasından dolayı, özür dileyerek içeriye girmesiyle 25 dakika gecikmeyle saat 10:25’te “tam anlamıyla” başlayabildi. Mahkeme heyeti başkanı dışında heyetin geri kalanının tümüyle değişmiş olduğu görüldü. Duruşmada sanık Mehmet Ağar’ın avukatı Av. Abdülkadir Toluç, sanık Lokman Külünk’ün ve Ahmet Demirel’in avukatı Av. Tuncay Tarkın, sanık Abbas Semih Sueri’nin avukatı Av. Berrin Tunç Köroğlu, sanık Korkut Eken’in avukatı Av. Gökhan Kılıç, sanık Ercan Ersoy’un avukatı Av. Kemal Şahin, sanık İbrahim Şahin’in avukatı Av. Basri Aydın, sanık Ayhan Akça’nın avukatı Av. Onur Erkman ile; katılan Raife Baskın’ın avukatı Av. Yusuf Alataş, kendi adına ve katılanlar adına Av. Sertaç Kamil Ekinci ve Av. Nilay Nayman, katılan Tarık Ziya Ekinci ve Sertaç Ekinci’nin avukatı Av. Ruşen Ali Nergiz, katılan Sertaç Ekinci’nin avukatı Av. Nuray Özdoğan ve katılan Ercan Yıldırım’ın avukatı Av. Zahit Şeyhanoğulları hazır bulundu.
Duruşmayı katılan yakınları ile izleyici bölümünde altı kişi ve bir üniformalı polis izledi; başka bir üniformalı polis memuru ise duruşma boyunca, mahkeme kalemiyle birlikte salona zaman zaman girip çıktı. Sanıklardan hiç kimse duruşmaya katılmadı.
Susurluk Raporu’nun “Eksiz” Fotokopisi – “Devlet Sırrı”
Dönemin Meclis Susurluk Araştırma Komisyonu Üyesi Fikri Sağlar’ın da 2 Şubat 2018 tarihli duruşmada, 12-17 sayfalık bir bölümünün dönemin koalisyon hükümeti liderlerinin kararıyla “devlet sırrı” ilan edilerek çıkartıldığını söylediği, Mesut Yılmaz’ın başbakanlığı döneminde onun talimatıyla hazırlanan, Kutlu Savaş imzalı Başbakanlık Teftiş Kurulu Susurluk Raporu’nun mahkemeye gönderildiği görüldü. Ancak raporun ekleri ve bazı kısımlarının, “devlet sırrı” olarak nitelendiğinden gönderilen dosya içerisinde olmadığı katılan avukatları tarafından fark edildi. Bunun üzerine mahkeme heyeti başkanı “durumu yatıştırmak için” kalemden, avukatlar için dosyanın fotokopisinin çekilmesini istedi. Mahkemeye gönderilen yazıda, “Başbakanlık Teftiş Kurulu eski Başkanı Kutlu Savaş tarafından tek nüsha düzenlenerek dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’a sunulan Susurluk Olayları Raporu’nun aslı ve tam bir fotokopisi ile rapora ilişkin hiçbir ek Başkanlığımız kayıtlarında yer almamakta olup, söz konusu raporun Başkanlığımız arşivinde bulunan ‘Devlet Sırrı’ niteliğindeki bilgilerin çıkarılmış (eksiz) fotokopisinin bir örneği ile bu raporun yer aldığı CD ilişikte gönderilmektedir,” ifadelerine yer verilmişti.
Katılanlardan Raife Baskın’ın avukatı Av. Yusuf Alataş söz alarak “Bu davanın bir numaralı sanığı devletin kendisi, bu bir devlet politikasının uygulanmasıyla ilgili. Devletin kendini bir numaralı sanık konumuna getirecek belgeleri mahkemeye göndereceğini beklemek çok mümkün değil. Nitekim ekler ve aslı yok deniliyor, size uygun gördükleri şeyi göndermişler,” dedi. Av. Alataş şöyle devam etti: “Bugün Türkiye’de cumhurbaşkanına hakaret ettiği iddiasıyla onlarca kişi yargılanıyor, gazeteciler cezaevinde; ama burada çok sayıda insanın ölümü, cinayet söz konusu. Ancak bırakın tutuklu olmayı bir tane sanık burada bile değil. Bu nedenle biz bu yargılamanın bir formaliteden ibaret olduğunun bilincindeyiz.”
Yusuf Alataş’ın konuşması boyunca, mahkeme heyeti başkanı sıklıkla “Evet,” diyerek ve başıyla onaylayarak dinlediyse de duruşmanın geri kalanında olduğu gibi avukatların özellikle Türkiye’de ifade özgürlüğüne dair söylediklerini tutanağa bütünüyle geçirmedi. Yine de avukatlar özellikle tutanağa geçmesini istediği cümleleri vurgulayarak tekrarladıklarında zaman zaman onları dikkate aldığı görüldü. Bunun yanı sıra Av. Alataş da sıklıkla “mahkeme heyetini tenzih ettiğini, onları aşan bir durum olduğunu” belirtti ve sözlerini “Eğer bir devlette yüzleşme niyeti yoksa bizim bu davalardan sonuç almamız, bu yüzden de bu yargılamada adaletin ortaya çıkması mümkün değil,” diyerek bitirdi.
Katılan avukatlarından, Av. Nuray Özdoğan da “devlet sırrı nitelendirmesi için karar gerektiğini” belirtti. Sonrasında, “Bazı belge ve bilgilerin belli tarihsel dönemde devletin güvenliği açısından risk oluşturabileceği için devlet sırrı olabileceğini, fakat gelinen noktada bu durum ortadan kalktığını” söyleyerek rapordan çıkartılan ve sansürlenen noktaların devlet sırrı ilan edilmesine dair kararın mahkemeye celbini istedi.
Katılan Av. Sertaç Ekinci ise sözlerine “İnsanların Facebook’tan paylaşım yaptığı için duruşmaya getirilmesi bir yana tutuklandığı, 90 bin öğrencinin içeride tutulduğu bir dönemdeyiz, ancak bu duruşmaya hiçbir sanık gelmemektedir,” diyerek başladı. Av. Ekinci’nin “Devlete yönelik en küçük bir şüphenin içeriye atıldığını ancak devletin bizzat kendine ilişkin-işlediği suçlarda çok geniş bir özgürlük alanı yaratıldığı ülkelerin adı nedir? Adıyla sanıyla faşizmdir efendim,” şeklindeki ifadesinden sonra tüm heyetin başlarını bilgisayardan kaldırarak, doğrudan Ekinci’nin yüzüne bakarak söylediklerini takip etmeye başlaması dikkat çekti. Av. Ekinci’nin sözlerinin devamında, sanıkların duruşmalardan vareste tutulması kararının kaldırılması ve tutuklanmaları yönündeki talebi sonuç olarak “suç tarihinden bu yana geçen zaman gözetilerek” reddedildi.
Av. Özdoğan araya girerek, Başbakanlık Teftiş Kurulu Susurluk Raporu’nun eklerinin olmamasının bir “görev suçu” olduğunu savundu. Bunun üzerine mahkeme heyeti başkanı, “Tek bir nüsha düzenlendi, o da dönemin başbakanına verildi. Bizde yok diyorlar. Nerede olduğunu bilmiyorlar,” diye yanıtladı. Av. Özdoğan, raporun devlet sırrı olması ve gönderilmemesi konusundaki sorusu karşısında mahkeme heyeti başkanı şunları söyledi: “İncelediğim raporda da hiçbir şey yok. Somut hiçbir şey yok. Şunlar şunların ailesi öldürülmüş olabilir, ama şunlar şunlar da olabilir. Bu tür şeyler yani. Demiyor ki şu belirlenmiştir, raporun eklerinde de vardır. Hiçbir açıklık yok. Olsa…” Bunun üzerine Av. Ekinci ve Av. Özdoğan raporu göremediklerini, imza kime ait bilemediklerini belirtti. Başkan da “Rapor da değil bu, raporun özeti diyelim,” dedi. Av. Özdoğan ısrarla “Neden ekler kayıp? devletin çalışması neden kayıp? Bunu kayda geçirelim,” dedikten sonra başkan daha fazla cevap vermedi ve taleplerini ifade etmeleri için sanık avukatlarına söz verdi.
Nitekim mahkeme heyeti başkanı Türksoy, Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun Susurluk Raporu’nun çıkarılan kısım ve eklerinin “devlet sırrı” olduğuna dair kararın mahkemeye gönderilmesine hükmetti.
Mesut Yılmaz, Tansu Çiller ve Özer Uçuran Çiller’in Tanıklığı
Katılan avukatlarından Av. Ruşen Ali Nergiz, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller ve Özer Uçuran Çiller’in tanıklığına ilişkin talebin reddedilmesi konusundaki beyanına, “mahkeme heyetlerinin sıklıkla değiştiğinin” altını çizerek ve “daha önceki heyetlerin tutumunun, önce daha az önemdeki tanıklıkları dinleyerek en üst noktadaki tanıklara ulaşma sistematiğiyle yürüdüğünü” belirterek başladı. Av. Nergiz daha sonra “ara kararlarda tanık dinleme taleplerinin hiçbir zaman reddedilmediğini, yalnızca o aşamalarda ele alınmamasına karar verildiğini, sonrasında ise kabul edildiğini” mahkeme heyetine hatırlattı.
Av. Nergiz, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller ve Özer Uçuran Çiller’in tanık olarak dinlenmesinden vazgeçen heyetin “geçici heyet” olduğunu belirttikten sonra, ara karardan vazgeçilebilmesinin koşullarını yani ara kararın gereğinin ortadan kalmış olması gerekliliğini, geçen duruşmadaki Fikri Sağlar’ın ifadelerini de ekleyerek mahkeme heyetine hatırlattı. Devamında, “Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun raporunda geçen bilgilerin, o dönem için hiçbir yönetsel yetkisi olmamasına rağmen Özer Uçuran Çiller’in de bilgisi dahilinde olduğunun belirtildiğine” dikkat çekerek, “Rapor tamamıyla mahkemeye ulaşmamış olmasına rağmen bir internet araştırmasıyla kimlerin hangi bilgilere haiz olduğuna sayın mahkeme de ulaşabilir,” dedi ve Mesut Yılmaz, Tansu Çiller ve Özer Uçuran Çiller’in dinlenmesi talebini yineledi.
Av. Nuray Özdoğan da Fikri Sağlar’ın ifadelerini hatırlatarak, gönderilmeyen eklere ilişkin “bilgi boşluğunun” ancak tanıkların dinlenmesiyle tamamlanabileceğini savundu.
Sanık avukatları da mahkemenin tanık taleplerini reddine ilişkin tutumuna paralel olarak “Dönemin başbakanlarının davaya konu cinayetlere dair somut bilgilere sahip olması mümkün değildir, ceza yargılamasının somut bilgilere dayanması gerekir,” şeklinde beyanda bulundu. Savcı Nilgün Kürkaya mütalaasında, tanıkların dinlenmesi yönündeki taleplerin takdirini mahkemeye bıraktı.
Sonuç olarak, mahkeme, 22 Aralık 2017 tarihinde verdiği Mesut Yılmaz, Tansu Çiller ve eşi Özer Uçuran Çiller’in tanık olarak dinlenmesi talebinin reddine ilişkin kararını tekrarladı. Yeni kurulan ara kararda ek olarak, mahkemeye iletilen Susurluk Raporu kastedilerek, “rapor özeti gözetilerek maktulleri öldürenlerle ilgili açıklık taşımadığından” Mesut Yılmaz’ın dinlenmesine yer olmadığı belirtildi.
Sanık avukatları, Mahmut Yıldırım hakkındaki davanın ayrılmasını talep ederken, Av. Ekinci ise 4 Nisan’daki Musa Anter JİTEM Ana Davası duruşmasında da gündeme gelen Habertürk TV’deki programa işaret ederek Genelkurmay İstihbarat Dairesi Eski Başkanı İsmail Hakkı Pekin’in tanık olarak dinlenilmesini talep etti. Bahsi geçen programda İsmail Hakkı Pekin Yeşil Kod adlı Mahmut Yıldırım’ın yaşadığını iddia etmişti. Mahkeme heyeti başkanının, “O yaşıyor diyor, biz yakalama kararını devam ettiriyoruz. Zabıta, polis, jandarma bulacak artık onu, bizden çıkmış artık,” demesi üzerine Av. Ekinci Mahmut Yıldırım hakkında “20 yıldır” yakalama kararı olduğunu hatırlattı. Bunun üzerine mahkeme heyeti başkanı “Bunu talep etmenin yeri yok avukat bey,” diyerek tepki gösterdi. Av. Ekinci talebinin kayıtlara geçmesini istediyse de ara kararlarda Pekin’in tanıklığı konusundaki taleple ilgili bir karara yer verilmedi. Nitekim, Av. Ekinci de söz konusu talebini “Biz talebimizi yapalım; kayıtlara geçsin, siz reddedersiniz,” diyerek iletmişti.
…
İster geçmişle “hesaplaşma” olarak adlandırılsın isterse “yüzleşme”, her ikisinin de ortak amaçlarından biri cezasızlık halinin son bulmasıdır. Cezasızlık halinin ortadan kaldırılmasının ilk ve ön koşulu hakikati bilme, öğrenebilme, ortaya çıkarma çabasına dayanır. Bernard Schlink, “geçmişin bilinçli veya bilinçsiz olarak tekrarlanabileceğini” söyler ve ekler: “Hukuk, toplumun ve siyasetin geçmiş olanla yaptıkları her şeyde işe koşulabilir. Hatırlamayı destekleyebilir, unutmayı ve bilinç dışına itmeyi de… Hatırlamayı özellikle ceza takipleriyle, tazminatlarla, hakikat komisyonları ve mahkemeleriyle ve incelemelerin belge ve arşivlerde muhafaza edilmesi aracılığı ile destekler; unutmayı ve bilinç dışına itmeyiyse aflarla ve ilgili tema ve tezlerin yasaklanması aracılığıyla…” [1]
…
Bir sonraki duruşmanın 2 Ekim 2018 saat 14:00’a ertelenmesine karar verildi.
[1] Bernard Schlink, “Geçmişle Hukuk Aracılığı ile Baş Etmek”, Geçmişe İlişkin Suç ve Bugünkü Hukuk, Ankara: Dost Kitabevi, s. 75