Deniz Tekin – 10 Ekim 2019
Mahkeme: Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi
Esas No: 2019/113
Diyarbakır’da 28 Mart 2006 tarihinde başlayan ve bölgenin birçok iline yayılan toplumsal olaylarda, aralarında 8 yaşındaki Enes Ata ve 14 yaşındaki Mahsum Mızrak’ın da bulunduğu 7’si çocuk 13 kişi ölmüş ve çok sayıda kişi yaralanmıştı. Sanık özel hareket polisleri Hayrettin Akar, Nuri Özgenç ve Bilal Özkara olaylara müdahale sırasında kullandıkları gaz fişekleriyle Ata ve Mızrak’ın ölümüne sebebiyet verdikleri gerekçesiyle haklarında “olası kastla ölüme neden olmak” suçundan ömür boyu hapis cezası istemiyle 2010 yılında Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. 8 yıl süren ve 38 duruşması görülen davada davanın seyrine etki edebilecek deliller adli emanette kayboldu, bazı deliller ise mahkeme kararı olmadan imha edildi. Delillerin kaybolması nedeniyle sanık polisler hakkında 2018 yılında kararını açıklayan mahkeme, suçun sanık polisler tarafından işlendiğinin sabit olmadığını ileri sürerek beraat kararı verdi. Katılan avukatlarının yaptığı itiraz üzerine, Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi, usul yönünden eksiklikler olduğu gerekçesiyle yerel mahkemenin kararını bozarak, dava dosyasını yargılamaya bakan yerel mahkemeye geri göndermişti. Bozma kararının ardından yeniden görülen Ata ve Mızrak davasının 4. duruşması 10 Ekim 2019’da Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Duruşma Öncesi ve Duruşmaya Katılım
Duruşma listesinde saat 10:30’da görüleceği yazılan Enes Ata ve Mahsum Mızrak Davası’nı kaçırmamak için duruşma salonunun önünden ayrılmadım. Aynı gün, Diyarbakır 1. ACM’de görülmeye devam eden bir başka dava olan Şahin Öner Davası’nın duruşması, duruşmanın başladığı katılan avukatına ve aileye haber verilmeden; onların katılımı olmaksızın gerçekleştirilmişti. Kısa bir süre sonra Enes Ata’nın babası Selamettin Ata; Mahsum Mızrak’ın babası Hasan Mızrak ve annesi Besire Mızrak duruşma salonunun önüne geldi. Tokalaşma ve hal hatır sormanın ardından banklarda oturup birlikte duruşma başlama saatinin gelmesine bekledik. Sanık avukatları ise duruşma salonunun yanındaki polis odasında oturarak duruşma saatinin gelmesini bekledi. Sanık polislerin polislerle samimi sohbetleri dikkat çekti. Duruşmanın ne zaman başlayacağını sorduğumuz mübaşir “daha var” cevabını verdi. Belli aralıklarla bu soruyu sorduğumuz mübaşir tepkili bir ses ve yüz ifadesiyle aynı cevabı verdi. Duruşma listesinde saat 10.35’de başlaması gereken duruşma öncesindeki diğer duruşmaların uzun sürmesi nedeniyle saat 12.15’te başladı. Sabah kalabalık olan koridor öğlen mesaisinin başlamasıyla neredeyse boşaldı.
Şahin Öner Davası avukatlarının gösterdiği tepki nedeniyle mübaşir bu kez, avukatların oturduğu odaya giderek Ata ve Mızrak Davası’nın avukatlarını ismini söyleyerek duruşmanın başladığı haberini verdi. Sanık Nuri Özgenç avukatı Av. Hasan Kanatlı, sanık Hayrettin Akar avukatı Av. Halis Çıtır, sanık Bilal Özkara avukatı Av. Gürkem Uysal, polislerin odasından çıkarak çevik polisler eşliğinde duruşma salonuna geldi. Çevik kuvvet polisi sanık avukatlarının oturduğu kısımda ayakta bekledi. Duruşma salonunda, Ata Ailesi avukatı TİHV Diyarbakır Temsilcisi Av. Barış Yavuz, katılan avukatı İHD Diyarbakır Şube Başkanı Av. Abdullah Zeytun; katılan Hasan Mızrak ve Besire Mızrak ve Selamettin Ata yerlerini aldılar. Ayrıca duruşmayı stajyer olan birçok avukat da izledi. Salonunun izleyici kısmında ise başka duruşmaları takip etmek gelen çok sayıda yurttaş ve bir gazeteci vardı. Her duruşmada olduğu gibi duruşmaya tutuksuz yargılanan polisler katılmadı. Davaya müdahil olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı avukatı da duruşmaya katılmadı.
Duruşmanın Seyri
Müşteki ve katılan avukatlarının duruşma salonunda yerlerini almasına rağmen mahkeme başkanı duruşma salonunda olmadığı için salondaki herkes 5 dakika boyunca mahkeme başkanının gelmesini beklemek durumunda kaldı. Katip, mahkeme başkanı olmadığı için yoklamayı yaparak duruşmaya katılan tarafların isimlerini tutanağa geçirdi. Mahkeme başkanın gelmesiyle duruşma başladı.
Duruşmada ilk sözü alan duruşma savcısı Tanju Çatlı, davaya ilişkin tevsi ve tahkikat taleplerinin olmadığını belirterek, bir önceki duruşmada davanın esası hakkında verdiği mütalaayı tekrar ettiğini söyledi. Bunun üzerine mahkeme başkanı, kâtibe bir önceki duruşmada savcının verdiği mütalaayı kopyalayarak duruşma tutanağına yapıştırmasını istedi. Mütalaada, özetle sanık polislerin üzerlerine atılı “olası kastla ölüme neden olmak” suçunu işlediklerine dair hür türlü şüpheden uzak ve cezalandırılmalarına yetecek delil elde edilmediği anlaşıldığı ileri sürülerek, sanıklar hakkında beraat kararı verilmesi talep edildi. Ardından mahkeme başkanı, davanın esası hakkındaki mütalaaya karşı katılan taraf olan Selamettin Ata, Hasan Mızrak ve Besire Mızrak’a sormadan tutanağa “ Mütalaada aleyhe olan hususları kabul etmiyoruz. Sanıkların cezalandırılmasını talep ediyoruz” şeklinde bir beyan geçirdi.
Katılanların avukatı Av. Yavuz: “Devlet Bu 3 Kişinin İsmini Sorumluları Bildiği İçin Verdi”
Mızrak Ailesinin avukatı Av. Barış Yavuz, savcının davanın esası hakkında verdiği mütalaayı kabul etmediklerini belirterek, duruşma tutanağına önemli bir kısmı yansımayan savunmasına şöyle devam etti: “ İstinaf mahkemesinin usul yönünde bozduğu bu davada bugün büyük ihtimalle bir önceki kararın aynısı olan, adaletsiz bir kararla karşı karşıya kalacağız. Mahkemenin heyeti değiştiği için bu davada neler yaşandığını anlatma ihtiyacını hissettik. Maktulün kafatasından bir gaz fişeği çıkartılmıştır. Bu kapsül üzerinde çeşitli harf ve rakamlar vardı. Kovuşturmanın genişletilmesi taleplerimize ilişkin savcılık araştırma yaptı. Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü şu anda burada yargılanan 3 polis memurunu işaret etti. Yargılama sırasında, Emniyet bu gelen mühimmatın üzerindeki harf ve rakamların seri numarası değil de aslında parti numarası olduğunu, yeni alındığını belirtip mühimmatın faturasına kadar gönderdi. Bakın, o kafatasından çıkarılan merminin faturasını gönderdi. Yani bu 3 kişinin (sanıkları kast ediyor) sorumlu olmadığını mı biliyordu? Devlet sorumluların bunlar olduğunu bildiği için bunların ismini verdi. Çünkü gaz fişeklerinin faturasını gönderdi. Ama faturayı gönderirken gaz fişeğinin üzerinde yazılı harf ve rakamların seri numarası değil, parti numarası olduğunu söyledi. Madem gaz fişeğinin üzerinde yazılan seri numarası değil de parti numarası ise bu üç kişinin sorumlu olduğunu nereden bildiniz? Sanıklar 10 yıldır burada yok. Hatta yurtdışına kaçırıldılar, dış göreve gönderildiler. Mahsum Mızrak’ı öldüren bu 3 kişiydi. Devlet bu 3 kişiyi bildiği için ismi verdi.”
Av. Yavuz: “Bu Adaletsizlik Ne Zaman Son Bulacak Bilmiyorum?”
Av. Yavuz şöyle devam etti: “Bizim ısrarlarımız sonucunda gaz fişeği incelenmek üzere Van Kriminal Laboratuvarına gönderildi. Çünkü ATK (Adli Tıp Kurumu) literatürde şimdiye kadar böyle bir olayla karşılaşmadığını belirtip rapor veremeyeceğini söylemişti. Ama biz kendimiz doğrudan araştırdık ve mühimmatın kriminal incelemeye uygun olduğunu söyledik. Van Kriminal Laboratuvarı silahların yiv ve set özellikleri olduğu için hangi silahtan atıldıklarını tespit edebileceğini belirtti. Ancak emanetten Van Kriminal’e gönderilen parça farklıydı. Ama ne oldu? Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın emanetinde Mahsum Mızrak’ın kafatasından çıkan mühimmat, otopsi videosunda cam gibi görünen mühimmat bu adliyenin odalarının birisinde çalındı. Çünkü tam olarak deliller bunların yakasına yapışmıştı. Ve işte bugün de beraat mütalaası nedeniyle buradayız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bu dosyada Mahsum Mızrak ve yakınları açısından yaşam hakkı ihlal edilmiştir dedi. Buna rağmen hala burada sanıklar için beraat talep ediliyor. Bu adaletsizlik ne zaman son bulacak bilmiyorum. Teşekkür ediyorum.”
Katılanların vekili Av. Zeytun: “Mahkemenin Bizi Şaşırtmasını Bekliyoruz”
Katılan Enes Ata Ailesi avukatı Av. Abdullah Zeytun söz alarak sanıklar hakkındaki beraat yönündeki mütalaaya katılmadıklarını ifade etti ve şöyle devam etti: “Bu dosyada ne olmaması gerekiyor diye sorduğumuzda olmaması gereken her şey oldu. Deliller karartıldı. Deliller çalındı. Aynı şekilde Mahsum Mızrak’ta olduğu gibi Enes Ata’da da en önemli delil olan gaz fişeği, burada adli emanette her ne hikmetse kaybettirildi. Enes Ata yaşamını yitirirken üzerinde olan elbiseler mahkeme kararı olmaksızın imha edildi. Yine o dönemde orada görevli olan polislerin telsiz kayıtları mahkeme kararı olmaksızın imha edildi. Bunların yapılma nedenini hepimiz biliyoruz: Failler, şüpheliler veya sanıklar polisti. Ve bunlar kamu görevlerini aklamak için, cezalandırılmalarının önünü kesmek için yapıldı. Yaşanan bu hukuksuzluğa, bu işkenceye yani soruşturma ve kovuşturma işlemlerinin tarafgir bir şekilde yapıldığına AİHM de ikna oldu ve ihlal kararı verdi. Açıkçası bu celsede bir karar değişikliğini, maalesef mahkemenizde görülen diğer dosyalarda olduğu üzere, beklemiyoruz. Bu sabah mahkemenizde 2017/495 esas sayılı dosyada (Şahin Öner Davası kastediliyor) yine bir kamu görevlisi yargılanıyordu. Maalesef bizler olmaksızın dosya alelacele alındı ve ertelendi. Hâlbuki bu ve benzeri kamu görevlilerinin yargılandığı dosyalarda mahkemelerden sanıkların kamu görevlisi olması hasebiyle bir tık daha fazla hassasiyet bekliyorduk. Ancak, dosyalar sanıklar kamu görevlileri, polis veya jandarma olunca özellikle alelacele, üstünkörü değerlendirilip karara çıkartılıyor. Ben de meslektaşımın dediği gibi mahkemenizin bizi bu yönden şaşırtmasını bekliyorum. Biz beraat mütalaasından vazgeçilerek sanıkların cezalandırılmasını talep ediyoruz.”
Sonra tek tek söz alan sanık avukatları, “Mütalaaya bir diyeceğim yoktur. Müvekkilimin beraatını istiyorum” sözleriyle savunmalarını sonlandırdı. Mahkeme başkanı, duruşmaya katılmadıkları için sanıkların son sözlerinin sorulmadığını duruşma tutanağına geçirdi. Mahkeme heyeti, dosyada araştırılacak başka bir husus kalmadığı için yargılamanın bittiğini belirterek, karar için duruşmaya ara verdi. Ara sırasında polislerin sanık avukatları etrafında koruma çemberi oluşturması dikkat çekti. Karar açıklandıktan sonra sanık avukatları bir sivil polis eşliğinde adliyeden çıktılar.
KARAR
Yaklaşık 10 dakika süren aranın ardından mahkemenin oy birliğiyle verdiği ve 15 gün içinde gerekçeli kararını açıklayacağı hüküm şöyle:
- Sanıklar Hayrettin Akar, Bilal Özkara ve Nuri Özgenç’in ölen Enes Ata ve Mahsum Mızrak’a karşı işledikleri iddia olunan olası kastla çocuğu öldürme suçlarının sanıklar tarafından işlendiği sabit olmadığından müsnet suçtan sanıkların CMK’nın 223/2-e maddesi uyarınca ayrı ayrı beraatlerine,
- Karar kesinleştiğinde olayın faillerinin araştırılarak gereğinin takdiri için Diyarbakır CBS’ye suç duyurusunda bulunulmasına,
- Adli emanetin 2006/3237 sırasında kayıtlı 1 adet görüntülü CD’si ve adli emanetin 2008/1547 sırasında kayıtlı 1 adet DVD ve 1 adet CD’nin dosyada delil olarak saklanmasına,
- Adli emanetin 2006/95 sırasında kayıtlı gaz fişeği ile adli emanetin 2009/2221 sırasında kayıtlı 1 adet gaz fişeği parçasının emanetten kaybolduğu anlaşılmakla bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
- Sanık Hayrettin Akar kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden 5.450 TL vekâlet ücretinin hazineden alınarak sanık Hayrettin Akar’a verilmesine,
- Sanık Bilal Özkara kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden 5.450 TL vekâlet ücretinin hazineden alınarak sanık Bilal Özkara’ya verilmesine,
- Sanık Nuri Özgenç kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden 5.450 TL vekâlet ücretinin hazineden alınarak sanık Nuri Özgenç’e verilmesine,
- Kısa karardan ve yazıldığında gerekçeli karardan bir örneğin Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi Başkanlığı’na gönderilmesine,
- Yargılamanın giderinin hazine üzerine bırakılmasına
Karar verildi.
Hasan Mızrak: Karara Şaşırmadım Polislerin Başından Beri Korunduğunu Biliyorduk
Mahkemenin sanıklar hakkında verdiği beraat kararına ilişkin Mahsum Mızrak’ın Babası Hasan Mızrak, “Bu karara şaşırmadım. Polislerin baştan beri korunduğunu biliyorduk zaten. Sonucun bu olacağını biz tahmin ediyorduk. Yani kendi memurunu, kendi güvenlik görevlisini koruma dışında başka bir şey yok bu davada. Bu dava 10 sene de sürse, 20 sene de sürse sonuna kadar takipçisiyiz. Faillerin cezalandırılmasını istiyoruz” diyerek karara tepkisini dile getirdi. Enes Ata’nın Babası Selamettin Ata ise beraat kararına karşı tepkisini şu cümlelerle dile getirdi: “Zaten baştan beri benim bu davadan bir beklentim yok ki. Türk adaleti bitmiş yani. Artık insanın yapamayacağı bir şey kalmayınca Allah’a havale ediyor. Bende bunları Allah’a havale ediyorum.”
Katılan avukatları kararı İstinaf Mahkemesi’ne taşıyacaklarını belirttiler.