Esra Kılıç – 25 Aralık 2019
Mahkeme: Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi
Dosya No: 2015/64
JİTEM örgütüne ilişkin 1999 yılında hazırlanan 11 sanıklı iddianame ile 2005 yılında hazırlanan 5 sanıklı iddianamenin 2010 yılında birleştirilmesiyle JİTEM Ana Davası olarak anılmaya başlayan ve Musa Anter’in öldürülmesine ilişkin 2013 yılında başlatılan dava ve Ayten Öztürk’e işkence edilerek öldürülmesine ilişkin 2019’da başlatılan davayla birleştirilen Ayten Öztürk, Musa Anter ve JİTEM Ana Davası’nın 25 Aralık 2019 tarihli 23. duruşması, Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde gerçekleşti.
Duruşma Öncesi
Duruşma öncesi saat 13.30 civarı, Dicle Anter ve Anter ailesi vekili Av. Selim Okçuoğlu gelmişti. Mahkemenin mübaşirine SEGBİS ile dinlenecek tanıkların hazır olup olmadığını sorduğunda, mübaşir hazır olduklarını ama sabah görülmesi gereken duruşmaların öğleden sonraya sarktığını, bu nedenle gecikeceklerini söyledi. Bu celse dinlenecek olan kişilerin Musa Anter’in öldürüldüğü gece kaçırılan gazetecilerden Ferit Aslan, Ayten Öztürk davasıyla ilgili olarak Bedran Akdağ, ve Ayten Öztürk davasının sanıklarından Mesut Mehmetoğlu olduğu konuşuldu fakat daha sonra Musa Anter davasıyla ilgili tanık Neriman Korkmaz Ekingen’in de bağlanmış olduğu görülecekti.
Davanın sanıklarından Savaş Gevrekçi’nin oldukça erken bir saatte geldiği, bir süre sonra Sanık Hamit Yıldırım’ın avukatı Av. Kaya Yelek ile beklemekte olduğu görüldü.
Katılan Orhan Miroğlu vekili Av. Serhat Menzilcioğlu da bekleyenler arasındaydı.
Bu duruşma bakımından birleşen dava maktulü Ayten Öztürk’ün babası ve avukatlarının gelmediği dikkat çekti.
Duruşma salonunun önünde dava ile ilgili olmayan resmi ve sivil giyimli polisler vardı.
Duruşmayı bekleyenler arasında Duvar Gazetesi, Anadolu Ajansı, Demirören Haber Ajansı, Cumhuriyet Gazetesi muhabirleri de vardı.
Saat 14.00’te başlaması gereken duruşma için bekleyiş esnasında taraflar kafeteryaya gidip geliyor, avukatlar adliyedeki başka işlerini yapıp geliyordu. Mahkeme mübaşirinden önceki duruşmaların durumları hakkında bilgi alan, Batman’dan her duruşmaya gelen Dicle Anter, akşam uçakları olduğunu ve saat 17.00 de çıkmaları gerektiğini, boşuna bu kadar yol gelmiş olmak istemediğini söyledi. Mübaşir ise cevaben bundan sonraki celselere SEGBİS ile bağlanabileceğini, boşuna gelip gitmemesi gerektiğini söyledi. Dicle Anter ise “Ben buraya gelmek istiyorum, fizikken burada bulunmak istiyorum”, dedi.
Saat 16.05’te mübaşir davanın taraflarını duruşma salonuna çağırdı.
Duruşma salonunun oldukça havasız olduğu, mahkeme heyetinin çok yorgun ve bitkin göründüğü, duruşmayı bekleyen muhabirlerin bir kısmının adliyeyi terk ettiği görüldü.
Geçen celse, mahkeme başkanı bulunmadığından üye hakimlerden biri mahkemeye başkanlık etmişti. Bu celse ise Mahkeme Başkanının yerinde olduğu görüldü. Taraflar yerini alırken mahkeme heyeti ve savcı duruşma salonunu terk ederek 5 dakikalık ara verdiler.
Katılan Dicle Anter ve vekilleri Av. Selim Okçuoğlu, Av. Nilay Nayman ile katılan Orhan Miroğlu’nun vekili Av. Serhat Menzilcioğlu; Sanık Hamit Yıldırım’ın avukatı Av. Kaya Yelek, Sanık Savaş Gevrekçi ve avukatı Av. Hikmet İşler’in yetkilendirmesiyle Av. Senem Küçükkoç hazırdı.
Duruşmayı izleyenler; Duvar Gazetesi muhabiri ve arada gelip giden Anadolu Ajansı ile Demirören Ajansı muhabirleri ile duruşma başladıktan yarım saat sonra terk edecek 3 avukat stajyeriydi.
Duruşmaya Dair
SEGBİS ekranında 3 farklı mahkemeden bağlantı olduğu görüldü.
Mahkeme Başkanı celse arasında yapılan ve yapılmayan işleri yazdırarak duruşmaya başladı.
- Sanıklar; Ahmet Türk, Bedirhan Esenlik, Ersin Toy, Celal Yeltekin, Nuri Sınır, Ömer Özüyılmaz, Latif Şimşek, Vahdet Sinan Yerlikaya, Mustafa Başol, Cahit Aydın, Mazgirt İlçe Jandarma Komutanı, Ferit Yılmaz, Yeter Öztürk bakımından adreslerinin araştırıldığı, dinlenmeleri için gerekli işlemlerin yapıldığı ya da bilgilerine ulaşılamadığı;
- Sanık Yeşil kod Mahmut Yıldırım hakkında MİT’ e yazılan yazıya cevap verilmediği;
- Geçen celse tanık olarak dinlenen Selami Sağdıç’ın beyanına göre sanık Yeşil kod Mahmut Yıldırım ile 2016 yılında Ankara’da bir otelde kaldığı ve sonrasında bu kişinin Yeşil kod Mahmut Yıldırım olduğunu fark ettiği, bunun üzerine Eskişehir’de bir karakola suç duyurusunda bulunduğu ile ilgili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazılan yazıya “böyle bir soruşturma olmadığı” yönünde cevap verilmiş olduğu;
- Katılan Hıdır Öztürk vekili Hüseyin Aygün’ün celse arasında dilekçe sunarak, Ayten Öztürk’ün cesedinin yanında bulunan kanlı erkek mendiline ilişkin araştırma yapılması ile ilgili talebinin, mendilin bulunduğu emanet kaydının numarasının bildirilmediği için yerine getirilemediği;
- Ogır kod adlı Cemil Işık’ın Almanya’da öldürülmesiyle ilgili yurtdışında araştırma yapılmasıyla ilgili Adalet Bakanlığı’na yazılan yazıya cevap verilmediği;
- Diyarbakır 1. İdare Mahkemesi’nin 2016/555 Esas sayılı dosyadan, dava bakımından karar verilip verilmediği konusunda soru sorulduğu;
- Yakalaması olan sanıklar bakımından yakalama işlemlerinin henüz yapılmadığı;
- Sanık Abdülkadir Aygan (Aziz Turan) hakkında yurtdışında ifadesinin alınması işlemine dair Adalet Bakanlığı’ndan henüz cevap verilmediği; hususları duruşma tutanağına yazıldı.
Sanık Mesut Mehmetoğlu’nun savunmasının alınması için Elâzığ 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne bağlandı. SEGBİS ekranı karanlıktı, sanık Elâzığ Adliyesi’nde elektriklerin kesildiğini, sadece bilgisayarların çalıştığını, karanlıkta olduğunu söyledi.
Mahkeme Başkanı sanığa avukatı olup olmadığını sordu. Sanık avukatı olmadığını, savunmasını kendisi yapmak istediğini söyledi. Mahkeme Başkanı ise suçun cezası bakımından avukatsız savunma yapamayacağını, kendisine barodan avukat atanacağını, bu celse ancak duruşmayı izleyebileceğini söyledi.
Mübaşir tanıkların dinlenmesi için SEGBİS bağlantılarının açılması için işlemleri yapmaya çalışıyordu. Oldukça uzun süren telefon görüşmeleri nedeniyle Mahkeme Başkanı bu bekleyiş esnasında duruşmanın sonuç ara kararlarını duruşma zaptının sonuna yazdırmaya başladı. Mahkeme Başkanı bunları yazdırırken mübaşire “hadi abi, biraz çabuk!” dedi.
Tanık Ferit Aslan ile SEGBİS bağlantısının sağlanmasıyla beyanının alınmasına başlandı;
“Olay tarihinde 20.09.1992 günü Diyarbakır Söz Gazetesinde çalışıyordum. Anadolu Ajansı polis telsizinden bir cinayet haberi anons geçildiği, 1 ölü ve 1 yaralı olduğunu öğrendik. O dönemlerde gece haberlerine Anadolu Ajansı gitmiyordu, bizim gibi yerel gazeteler gidiyordu. Yazı işleri müdürümüz de bizi gönderdi, binanın karşısında oturan bir taksici tanıdığımızı aldık, gittik. Seyrantepe’ye gidiyorduk, yolda bir ambulans gördük, olay buradadır diye düşündük ve sokağa girdik. Biraz ilerlediğimizde 21SV004 plakalı beyaz Toros marka bir araç gördük. Arabanın arkasında kaldık, hareket etmesini bekledik. Arabadan 2 kişi indi, ellerinde tabanca vardı. ‘Ne işiniz var burada’ dediler. Biz de ‘gazeteciyiz’ dedik. Sonra arabadaki biriyle bir şeyler konuştular ve geri gelip ‘bizi takip edin’ dediler. Onlar önde biz arkada biraz ilerledik. Arabadaki diğer arkadaşım Hüseyin dedi ki ‘bunlar bizi dövecekler’. Takip etmeye devam ettik ve çıkmaz sokağa girdik. Orada bizi 15 dakika boyunca sorular sorarak darp ettiler. Benim dişim kırıldı. ‘hangi gazete, sizi kim gönderdi’ gibi sorular soruyorlardı, bir taraftan da darp ediyorlardı. Hiç kimse yoktu orada. Oradan sonra onlardan bir tanesi bizim arabamıza bindi ve bizim arabayı o sürmeye başladı. Bizim aracın şoförünü de aracın bagajına koydular. Çüngüş’e doğru gittik. Bizim arabayı kullanan kişinin sağ eli alçılıydı. Diğerleri ona amirim ya da müdürüm diyordu. 5 km falan gittikten sonra Ergani tarafına döndük, Elâzığ-Malatya yoluna gittik sonra. Öndeki araç sürekli duruyordu, biz öndekini bekliyorduk. Malatya’yı 90 km falan geçtikten sonra Maraş yol ayrımına gelince öndeki araç durdu ve selektör yaptı. Sonra inip anahtarı bize verdiler. Şoförü de çıkardılar bagajdan, ve şoföre dediler ki ‘direkt gidin yoksa öldürürüz sizi.’ Biz sonra aynı yoldan dönmeye karar verdik. Malatya’ya varmadan biz ilçede durduk, askerler bizi gördü, onlara her şeyi anlattık. Sabah 5 buçuk gibi Malatya’ya varmıştık. Malatya’dan gazeteyi aradık. Herkes çok şaşırdı. OHAL Valiliği’ne bildirmişler zaten biz dönmeyince. Biz neden kaçırıldığımızı bilmiyorduk. O gece Musa Anter’in öldürüldüğünü öğrenince anladık neden kaçırıldığımızı. Sabah saat 8 de Diyarbakır’a vardık. Adli işlemler yapıldı. Biz şikayetçi olduk, 14 yıl sonra soruşturma hakkında takipsizlik kararı verildi. Orhan Miroğlu’nu hastanede ziyaret ettiğimizde bize o gece neler olduğunu anlattı. Ortaya çıktı ki Musa Anter’i otelden alan şahıs, onu bizi kaçıran kişilere getirecekti. Ama bulamayınca kendisi öldürmüş. Çünkü bizi kaçıranlar bize kimin öldüğünü soruyorlardı, onlar da bağlantı kuramıyordu. Bizim gazeteyi bilmiyorlardı. Hangi polis ihbar etti, kim öldü gibi sorular soruyorlardı ısrarlı ve sürekli.”
Mahkeme başkanı tanıktan son kısımda bahsettiği kendi yorumunun dayanaklarını açıklamasını istedi.
Tanık Ferit Aslan cevaben; “Orhan Miroğlu, kendilerini götüren şoförün Seyrantepe’de dolaştırdığını söyledi. Acaba dedik ki Seyrantepe’de bulamadığı için mi kendisi ateş etti. Ölümün gerçekleştiği sokak ile bizi kaçıranlarla karşılaştığımız sokak birbirine yakındı. Ama bunlar birbirine çıkan sokak değil. Kuşbakışı 100-150 metredir bunların arası. Ama çıkmaz sokak olduğu için birbirine çıkmıyor bunlar. Bizi akşam 8 de almışlardı, sabah 4’te Maraş yolunda bıraktılar.”
Mahkeme Başkanı “Sizi neden hürriyetinizden alıkoydular biliyor musunuz?” diye sordu.
Tanık Ferit Aslan “Ben de bilmiyorum, birbirlerine baktılar, bir şeyler konuştular.” diye cevapladı.
Mahkeme Başkanı: “Bu kişilerin bağlantısını nasıl kurdunuz. Aranızda konuşmalar geçti mi yolda?”
Tanık Ferit Aslan: “Malatya DGM’ye götüreceğiz sizi dediler. Sorular sordular. 27 yıl geçti üstünden ama net hatırlıyorum. Kepenk kapatma haberlerini kim yazıyor diye soruyorlardı. Bizim gazete mahalli bir gazeteydi. Siyasi haberler yapmıyordu. Bunları cevaplıyorduk ama cevaplarken vuruyorlardı. Bizi kaçıran kişiler orada kimin öldürüldüğünü, nereden öğrendiğimizi soruyorlardı. Onlar suçüstü yakalanmış gibi telaş içindeydi.”
Av. Selim Okçuoğlu: “Robot resim çizdirdiler mi size?”
Tanık Ferit Aslan: “3 kişi için çizdirildiler. Gazetelere dağıtıldı.”
Av. Selim Okçuoğlu: “Siz tecrübeli bir gazetecisiniz. Gazeteciler hafızadır. Sizi kaçıran kişiler sivil polis izlenimi verdiler mi?”
Tanık Ferit Aslan: “7. Kolordu Komutanlığı 100 metre mesafedeydi, sivil görünce polis olduğunu anlar herkes. Ben bu olayı sürekli takip ettim. Şöyle bir sonuca vardım. Yeşil’in sadece bir tane vesikalık fotoğrafı vardı. 17 yıl sonra Yeşil’in oğlu kitap yayınladı. Yeşil’in değişiklik fotoğrafları vardı. O kitabı görünce eli alçılı olan ve dişimi kıran adamı tanıdım. Müdürüm diye hitap ettikleri kişinin o olduğunu düşünüyorum. Emin olmak için gazetenin arşivini çıkardım. Robot resimleri de yan yana koydum. Yeşil olduğunu anladım.”
Mahkeme Başkanı: “Beyaz Toros arabaların bir anlamı var mı?”
Tanık Ferit Aslan; “90larda bölgede faili meçhullerin sembolleşen araçlarıydı. Size şöyle enteresan bir şey söyleyeyim; biz gazeteden haber için çıktıktan sonra 1 saate dönüş yapmamız gerekirdi. Dönmeyince OHAL Valiliğine bildirmişler. Bizim plakamızı da biliyorlardı. Biz yoldayken en azından 10’a yakın kontrol noktası vardı. Hiçbirinde durdurulmadık. Öndeki araç selektör yapıyordu, geçiyorduk.”
Av. Selim Okçuoğlu: “Ünal Erkan geçen celse tanıklıkta söylemişti, o dönem Bakanlıktan araç istediklerini, o sene beyaz renkli Toros marka araçların gönderildiğini söylemişti.”
“17 YIL SONRA MAHMUT YILDIRIM OLDUĞUNU ANLADIM”
Mahkeme Başkanı: “Geçen celse yazı işleri müdürü robot resimlerin sizin anlattığınız gibi çizilmediğini, arzuladığınız gibi çizilmediğini söylemişti. Nasıl çizildi bu robot resimler?”
Tanık Ferit Aslan: “Şimdi siz söyleyince hatırladım. Ben o dönem tanınan bir siyasetçiye benziyor demiştim. Resmi çizen polis unut onu dedi, sen hatırladığını anlat dedi. Robot resimler bizim anlattığımız gibi çizildi yani. Yüzleri açıktı, net gördük, anlattık.”
Mahkeme Başkanı: “Hangi fotoğraf sayesinde Yeşil olduğunu anladınız? Hangi yaşlardaydı?”
Tanık Ferit Aslan: “1996 yılında Susurluktan sonra tek kare bir fotoğrafı yayınlanmıştı. Oğlu 17 yıl sonra değişik yaşlarda fotoğraflarını kitapta yayınlamıştı. Oradaki fotoğrafların genelinden anladım.”
Mahkeme Başkanı: “Kitabın adı ne?”
Tanık Ferit Aslan: “Adını hatırlamıyorum ama oğlu yanlış hatırlamıyorsam Murat Yıldırım adı.”
Tanığın beyanları sona erdiğinde, sonraki tanığa bağlanmak için beklerken Av. Selim Okçuoğlu ve Dicle Anter uçağa yetişmeleri gerektiğini söyledi duruşma salonunu terk etmek için izin istedi. Av. Nilay Nayman da duruşmadan ayrıldı. Av. Kaya Yelek de dışarı çıkmak için izin istedi, 5 dakika sonra dönecekti.
Mahkeme Başkanı bu anda beklerken ara kararları yazdırmaya devam etti. Mübaşir ise bağlantıyı sağlamaya çalışıyordu. Mahkeme Başkanına hitaben “Abi cevap veren yok”, dedi.
Ortaca 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde tanık Neriman Korkmaz Ekingen’e bağlanıldı.
Neriman Korkmaz Ekingen, 3 celse önce Tanık Serdar Ekingen’in ifadesi sonucu Av. Selim Okçuoğlu tarafından dinlenilmesi talep edilen kişiydi. Fakat tanığın dinlenmeye başlandığı anda Av. Selim Okçuoğlu duruşmayı terk etmişti.
Tanık beyanında, Mahkeme Başkanı tarafından sorulan her soruya “Bilmiyorum” diyerek cevap verdi. O tarihte öğrenci olduğunu, bir taraftan da haftasonuları hemşirelik yaptığını, ama Göğüs Hastalıkları Hastanesi’nde çalıştığını, Musa Anter’in öldüğünü sadece basından öğrendiğini söyledi. Mahkeme Başkanının “Avukat arkadaşımız size sorular soracaktı, ama şimdi yok, ben şimdi bilmiyorum ne soracağımı, bir daha çağırsak gelebilir misiniz?” sorusuna ise işyerinden izin alamadığını, bu gün bile zor geldiğini, bir daha gelemeyeceği yönünde cevap verdi.
Mahkeme Başkanı mübaşirden Av. Selim Okçuoğlu’nu cep telefonuyla aramasını istedi. Mübaşir uzun süre Av. Selim Okçuoğlu’na ulaşmaya çalıştı. Tanığın beyanına son verileceği anda Av. Selim Okçuoğlu telefonuna cevap verdi. Ve bu andan itibaren mahkemelerde yaşanması muhtemel olmayan bir durum ortaya çıktı. Mahkeme Başkanı ile Av. Selim Okçuoğlu duruşma sırasında telefonda konuştu ve cep telefonunu hoparlör özelliğine getirerek salondaki herkesin ve de SEGBİS ile bağlanmış olan tanığın da duyacağı şekilde sorular sormasına izin verdi.
Av. Selim Okçuoğlu tanığa, “Nevin Soyukaya’yı tanıyor musunuz? Süphan Mete’yi tanıyor musunuz? Orhan Miroğlu’nu tanıyor musunuz? Alaattin Kanat’ı tanıyor musunuz?” sorularını yöneltti. Tanık ise soruları bu kişileri tanımadığı ya da sadece basından tanıdığı şeklinde cevaplandırdı.
Av. Selim Okçuoğlu tanığa “Süphan Mete’nin bir kitapçığı vardı, orada sizinle ilgili bir bölüm vardı”, dedi.
Tanık ise soruyu anlamadığını, böyle bir şey bilmediğini söyledi.
Mahkeme Başkanı “Dosya çok kapsamlı, daha sonra avukat bey talep ederse yeniden çağırırız” dedi ve Av. Selim Okçuoğlu ile olan telefon görüşmesine son verdi.
Orhan Miroğlu vekili Av. Serhat Menzilcioğlu, “Eşiniz olaydan sonra size bir şey anlattı mı?” diye sordu.
Tanık “Biz o tarihte evli değildik, yeni tanışıyorduk. Festivalden dolayı bilet alma işlerini yaptığını biliyordum. Ama bu konuda başka bir sohbetimiz olmadı”, dedi.
Diğer tanık Bedran Akdağ’ın Derik Asliye Ceza Mahkemesi’nde hazırdı ve beyanına geçildi. Bedran Akdağ daha önce dinlenen tanıklardan Astsubay Hüseyin Oğuz’un beyanı nedeniyle dinlenmesine karar verilen bir tanıktı.
Mahkeme Başkanı, Bedran Akdağ’a, Bedirhan Esenlik diye hitap etti. Fakat SEGBİS sisteminin bağlantı sorunları ya da ses duyulmasının zorluğu gibi nedenlerle tanık tarafından anlaşılmadı ve kendi adını söylediğini zannederek itiraz etmedi ve bu aşamadan sonra dinlenen tanığın Bedirhan Esenlik olduğu düşünülerek sorular soruldu. Tanık beyanının sonunda Bedran Akdağ olduğu anlaşılacaktı.
Mahkeme Başkanı davanın sanıkları ve maktullerinin isimlerini okudu, bu kişileri tanıyıp tanımadığını, bilgisi olup olmadığını sordu.
“DEVLETİMİZ TÖHMET ALTINDA KALMASIN DİYE İFADE VERDİM”
Tanık Bedran Akdağ, maktul ya da sanıkları tanımadığını söyledi. “2013’te Kızıltepe’de yürütülen bir soruşturma için Devletimiz töhmet altında kalmasın diye ifade vermiştim, ayrıca kitap yazdım, kitabımda her şeyi anlattım”, diye ekledi.
Mahkeme Başkanı, “Anladık kitap yazmışsınız, bakın kitap yazmışsanız söylediklerimi de anlıyorsunuz herhâlde, saydığım kişilerle ilgili bir şey biliyor musunuz?” diye sordu.
Tanık Bedran Akdağ: “Biz o zamanlar koruculuk yapıyorduk, Bıçak timi vardı, bizi de yasadışı olayların içine almaya çalışıyorlardı, biz girmeyince silahlarımızı aldılar bizden.”
Mahkeme Başkanı sırayla maktullerin isimlerini saydı ve bilgisi olup olmadığını sordu.
Tanık Bedran Akdağ, her sayılan isme karşı cevaben bilgisi olmadığını söyledi. En son Ayten Öztürk adı sorulduğunda tanık, “Kocası mı katledilmiş onun” diye sordu?
Bu aşamadan sonra Mahkeme Başkanı tanığın davayla ilgili hiçbir bilgisi olmadığını anladı ve bağlantıyı keselim dedi.
Av. Kaya Yelek, “Hüseyin Oğuz’un ifadesi nedeniyle bu kişinin dinlenmesine karar verilmişti.” dedi.
Tanık Akdağ, “Hüseyin Oğuz 2014 yılında bana ziyarete geldi. 1 hafta kaldı. Ona olayları anlatmıştım. Katarlı, Tuzluca, Yiğitler, Bıçak Timi meseleleri ile ilgili detaylı bilgi verdim. Sonra da savcılığa ifade verdim. Benim başımdan çok olay geçti, o zaman savcının sorularına tek tek cevap vermiştim ben, yanımda kitabım da vardı. Kitabımdan bakarak hatırlayıp cevapladım” dedi.
Av. Kaya Yelek, “Bir faydası yok.” dedi.
Mahkeme Başkanı: “Savcıya verdiğin ifade var mı?”
Tanık Bedran Akdağ, “Dosya gizliydi. Beni de gizli tanık yapmıştı Savcı. Can güvenliğin yok”, dedi.
Mahkeme Başkanı, “Usul ekonomisi gereği kapatıyorum SEGBİS’i ihtiyaç olursa tekrar çağırırız seni” dedi ve tanık beyanı sonlandı.
SEGBİS ile duruşma başında bağlanmış olan birleşen Ayten Öztürk davası sanığı Mesut Mehmetoğlu için barodan istenen avukata mahkeme tarafından ulaşıldığı, yarım saat sonra adliyede olacağı bilgisini mübaşir Mahkeme Başkanına iletti. Avukatı beklemek üzere duruşmaya saat 18.00’de ara verildi. Orhan Miroğlu vekili Av. Serhat Menzilcioğlu da duruşmayı terk etti.
Başka bir davanın hakkında yakalama kararı çıkarılmış sanığı, yakalanmış ve savunma yapmak için sıra bekliyordu. Yarım saatlik bekleme sırasında bu başka dosyanın sanığının savunması alındı.
18.30’da Mesut Mehmetoğlu’na barodan atanan avukat geldi ve duruşmaya başlandı. Duruşma salonuna girildiğinde barodan Mesut Mehmetoğlu için atana avukat ile Mahkeme Başkanı konuştu ve müvekkili ile görüşmesi ve dosyayı incelemesi için duruşma salonunu boşalttı. Yaklaşık 10 dakikalık arada avukatı ile Mesut Mehmetoğlu duruşma salonunda SEGBİS sistemi kanalıyla vekil-müvekkil görüşmesi gerçekleştirildi.
10 dakikalık aradan sonra duruşmaya devam edildi. Ve sanık savunmasına başladı.
Sanık Mesut Mehmetoğlu: “Başta orada bulunan kişilere şunu söyleyeceğim. 01.01.74 doğumluyum. Gençliğimde hata yapmıştım. Ben Hüseyin Oğuz’u tanımıyorum. Aziz Turan’ı da asayiş sivil timde yeminli tercüman diye tanıdım. Suçlamaları kabul etmiyorum. Olay tarihinde terör suçundan dolayı tutukluydum. Ama senelerdir Hüseyin Oğuz yüzünden yalan beyanlarla gündemi oyalanıyor. Az önce Mardin Derik’ten ifade veren kişi söyledi. Hüseyin Oğuz 1 hafta onun evinde kalmış, sonra gitmiş ifade vermiş, kitap yazmaya eğitim seviyesi elverişli olmayan kişiler bunlar. Varsa gerçek tanıklar getirsinler.”
Mahkeme Başkanı: “Siz itirafçı mı oldunuz? Tutuklu kaldığınız sürede hiç cezaevinden çıkarıldınız mı?”
Sanık Mehmetoğlu: “Ben Halkın Emek Partisi Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın’ın öldürülmesi olayının yıldönümünde, Diyarbakır Emniyeti’nin izniyle, siz daha iyi bilirsiniz o izinlerin nasıl alındığını, dağdan gelecek PKK’lıları teşhis etmek için cezaevinden bir kere çıkarıldım. Kapımda jandarma vardı. Ben hiçbir cinayete katılmadım. Ben sadece Türkiye Cumhuriyeti operasyonlarında bulundum. 30 senedir bu yalanlardan rahatsızım ailem de rahatsız. Yalanlara engel olamıyorum.”
Mahkeme Başkanı sanığa hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul edip etmediğini sordu.
Sanık, “Ben kimseyi öldürmedim, neden isteyeyim ki? Kabul etmiyorum kesinlikle. Benim bu dosyaya adımı kim yazdırdı, neden yazdırdı? İftira bu, beraatimi istiyorum”, dedi.
Ayrıca Mahkeme Başkanı tarafından sanığa duruşmadan bağışık tutulmak isteyip istemediği soruldu ve sanık istediğini söyledi.
Sanık Savaş Gevrekçi ve avukatı Av. Senem Küçükkoç da bu aşamada bir diyeceklerinin olmadığını söyledi.
Av. Kaya Yelek söz aldı ve müvekkili Hamit Yıldırım hakkında uygulanan adli kontrol tedbirinin kaldırılmasını talep etti. Bu konuyla ilgili savcıdan mütalaası soruldu ve savcı reddedilmesi yönünde mütalaa verdi.
Saat 18.50 itibariyle duruşmaya son verildi ve Mahkeme Başkanı daha önce bekleme aralarında yazdırdığı ara kararların devamını yazdırdı.
Ara Kararlar
- İstifa dilekçesi sunan Sanık Faysal Şanlı müdafii Av. Sıdkı Zilan’ın istifa dilekçesinin sanığa tebliğine,
- Dinlenilmesi talep edilen tanıkların adres tespitleri için gerekli yerlere yazılar yazılmasına ve dinlenilmeleri için işlemlerin yapılmasına,
- Tanık Latif Şimşek’in zorla getirilmesine,
- Ogır kod Cemil Işık hakkında yurtdışında yurt dışında vefatının araştırılması için işlemlerin akıbetinin sorulmasına,
- Yakalama emirli sanıklar; Abdülkadir Aygan (Aziz Turan), Mahmut Yıldırım, Muhsin Gül, Mehmet Zahir Karadeniz, Fethi Çetin hakkında yakalama emirlerinin devamına,
- Yeşil kod Mahmut Yıldırım hakkında kırmızı bülten kararının devamına,
- Sanık Mesut Mehmetoğlu’nun duruşmadan bağışık tutulma talebinin kabulüne,
- Hamit Yıldırım avukatının adli kontrol uygulamasının kaldırılması talebinin, adli kontrolün ölçülülüğünün hala devam ediyor olması nedeniyle reddine,
- Tanıklık yapmak istemediğini ifade eden Süphan Mete’nin soruşturma aşamasındaki ifadesinin gelecek celse okunmasına,
- “Maktule Ayten Öztürk bayan olduğu için 6284 sayılı kanun nedeniyle müşteki Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na çağrı çıkarılmasına”
Karar verildi.
Bir sonraki duruşma, 25 Mart 2020 günü saat 14:00’te görülecek.