Erhan Görür Davası İzleme Raporu – 18 Nisan 2023 (Karar Duruşması)

Mehtap İşik – 18 Nisan 2023 

Mahkeme: Van 5. Ağır Ceza Mahkemesi

Esas No: 2022/123 Esas

Van’ın Başkale ilçesinin İran sınırında bulunan Kaşkol (Qaşqol) Mahallesi’nde, 14 Haziran 2020 tarihinde askerler tarafından açılan ateş sonucu hayatını kaybeden 20 yaşındaki Erhan Görür’ün ölümüne ilişkin hazırlanan iddianame, Van 5. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Görür’ün ölümüne neden olan Piyade Üsteğmen Yasin Erkoç, yaklaşık 2 yıl süren soruşturmanın sonunda açılan davada, “taksirle öldürmek” suçundan yargılanıyor. Van 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 31 Mayıs 2022 tarihinde ilk duruşması görülmüştü. Sanığın tutuksuz yargılandığı davanın 6. ve karar duruşması 18 Nisan 2023 günü gerçekleşti.

Duruşma Öncesi

Saat 09.10 ’te görülmesi kararlaştırılan duruşmayı izlemek için 15 dakika öncesinden Van Adliyesine engelleme olmadan geçtim. Dosyayı izlemek için önceki duruşmalarda olduğu gibi Özgürlükçü Hukukçular Derneği (ÖHD) üyeleri de gelmişlerdi. 

Duruşmaya Katılım

Saat 09:10’da başlaması gereken duruşma saat 11:00’de müşteki avukatları, sanık avukatı, Van Barosu Başkanı Av. Sinan Özaraz, Diyarbakır Barosu Toplumsal Dava İzleme Komisyonu üyesi Av. Azad Pamuk, Van Barosu İnsan Hakları Merkezi Üyeleri, ve ÖHD Van Şubesi avukatları, İnsan Hakları Derneği (İHD) Van Şubesi üyesi avukatlar, Mezopotamya Ajansı muhabiri ve müşteki yakınlarının katılımıyla başladı. 

Duruşma salonunun kapısında iki tane sivil giyimli, polis olduğunu düşündüğüm kişi beklemekteydi. Duruşmaya katılım konusunda herhangi bir sınırlama getirilmedi. Sanık avukatı da önceki duruşmalarda olduğu gibi SEGBİS sistemi üzerinden duruşmaya katıldı. Sanık yine duruşmaya katılmadı. 

Duruşmanın Seyri

Önceki celsede iddia makamı esas hakkında mütalaasını sunmuş ve sanık hakkında ”taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma” suçundan cezalandırılmasını istemişti. Mütalaaya karşı müşteki vekilleri beyanda bulunmak için süre istemişlerdi.  

Daha önceki celselerde Van Barosu’nun davaya katılma talebi reddedilmiş olduğundan, bu duruşmaya Van Barosu Başkanı Av. Sinan Özaraz yetki belgesi ile katıldı. Diyarbakır Barosu Toplumsal Dava izleme Komisyonu adına Av. Azad Pamuk da duruşmada söz alarak davaya katılma talebinde bulundu. Avukatlık Kanunu’nun 76.maddesi gereği baroların, insan haklarını koruma ve hak ihlallerine karşı etkili bir şekilde mücadele etmekle mükellef olduğunu, mütefevva Erhan Görür’ün yaşam hakkının ihlal edildiğini ve gerek soruşturma gerekse de kovuşturma aşamasında etkili bir şekilde cezai bir sürecinin yürütülmediğini, bu nedenle Diyarbakır Barosu adına katılma taleplerinin olduğunu belirtti. İddia makamı ve sanık avukatına katılma talebi hakkında söz hakkı verildi, her ikisi de talebin reddine karar verilmesini istedi. Ara karar ile Diyarbakır Barosu’nun taraf olarak suçtan birebir zarar görmediği nedeniyle talebin reddine karar verdi.

Devamında iddia makamının daha önce sunmuş olduğu mütalaa tekrar okundu. Mütalaaya karşı katılan vekili Av. Ebru Demirtepe söz alarak, mütalaaya katılmadığını ve davada araştırılması gereken hususlarda eksiklikler olduğunu ifade etti.  “Olay yeri incelenmesi talebimiz reddedildi, tanık B. dinlenemedi, tanık A. yokluğumuzda dinlenerek tanık sorgulama hakkımız ihlal edildi. Tanığın beyanları arasında çelişki vardır. Kurşunların geliş açılarına ilişkin rapor alınmamıştır. Olay yerine giden köylü olan tanıkların dinlenmesini talep etmiştik ancak dinlenmedi. Soruşturmayı yürüten kurum Jandarma’dır ve etkili bir soruşturma yürütmemiştir. Dosyada sadece 1 mermi çekirdeği vardır, buna karşın hiç bir boş kovan bulunmamıştır. Sanığın kasten adam öldürme suçundan yargılanması gerekir. Bu dosyada taksirle öldürme suçu yoktur. Çünkü sanık bu sonucu bilerek ve isteyerek eylemine devam etmiştir. Kolluğun görevi kamu düzenini sağlamaktır ve silah kullanma yetkisi vardır. Ancak kanunun verdiği emri yerine getirmesi gerekir, kolluğa karşı bir saldırı olduğu takdirde meşru müdafaa hükümleri uygulanabilir, sanık ifadesinde kendilerine karşı bir saldırı olmadığını söylemektedir. Bu olayda doğrudan bir kast unsuru olduğu açıktır. Sanık ifadesinde zaten kaçakçılık yapan kişilere yönelik ihbar geldiğini söylemiştir, bu kişilerin örgüt mensubu olmadığı açıktır. Kanunun 22. maddesine göre kolluğa karşı silahla saldırıya yeltenilmesi halinde, silahlı müdahalede bulunabileceği açıkça belirtilmiştir. Kanunlarımız kişiyi yakalayacak şekilde ölçülülüğü sağlayacak şekilde artan oranda silah kullanma yetkisi vermiştir. ‘Dur ihtarı’ yapılması gerekirdi. Ancak Saim Yılmaz bu ihtarı duymadığını söylemektedir, ya ‘Dur ihtarı’ yapılmamıştır ya da elverişli araçlarla yapmamışlardır. Uyarı atışı da yapmamış olabilirler veya yapmışlarsa bu kaçakçılar kendilerine yönelik yapılmadığını düşünmüş olabilirler. Müteveffanın vücudunda 5 kurşun yarası vardır, atın ve Saim’in üzerindeki mermileri de sayarsak 15-20 kurşun yarası etmektedir. Burada ölçülülük ilkesi ihlal edilmiştir. Müteveffa kaçakçılıktan yakalanmış olsa zaten alabileceği ceza 2 yıldır. Müvekkil zaten sanıktan uzak bir yerde ve sanık için tehdit oluşturmayan bir bölgededir yani sanık için bir tehlike söz konusu değildir. Olay yeri düz bir alandır, sanık 4 yıldır orada görev yapmaktadır, 40 karakol gezdiğini belirtmektedir, gece görüş özelliği olan dürbünleri vardır yani örgüt mensubu olmadıklarını bilmektedir, rastgele ateş ettiğini söylemektedir. Saim Yılmaz zaten ifadesinde biz askerlere para verip sınırdan gidip geliyoruz demektedir. Müteveffa olay yerinden kaçmaya çalışmaktadır, bu kaçma girişimini Yargıtay edilgen bir girişim olarak değerlendirmektedir, etkin bir direniş olmadığını belirtmektedir. Bu dosyada da Erhan Görür’ün kaçtığı açıktır. Dosyada meşru müdafaa hükümlerinin de uygulanmaması gerekir. Kolluk silah kullanınca ceza almadığı için ölçüsüz olarak silah kullanmaktadır, aslında bu bir devlet politikasıdır. Sınırdan geçiş, öldürmekle cezalandırılamaz. Biz dosyanın çok önemli olduğunu düşünüyoruz, bu dosyadan bir ceza çıkması ve toplumun huzura kavuşması gerekmektedir.  Sanığın kasten öldürme suçundan alt sınırdan uzaklaşılarak cezalandırılmasını talep ederiz.” dedi.  

Yine Katılan vekili olarak Van Barosu Başkanı Av. Sinan Özaraz söz alarak, “Baroların müdahillik talepleri suçtan zarar görülmediğinden bahisle reddedilmiştir. Biz Barolar olarak bu suçtan zarar gördük. Yaşam hakkının ihlali boyutunda AİHM, devletleri mahkum etmektedir. Devlet bu dosyada soruşturma aşamasında etkin bir şekilde usulü yükümlülüklerini yerine getirmemiştir. Kolluk kuvvetinin silah kullanımı cezasızlık politikasının bir sonucudur. Daha önce bu ülkede Roboski yaşandı, yine kaçakçılar, yine örgüt mensubu olabilir diye yapılan bu olaydan dolayı sanıklar hakkında takipsizlik kararı verildi. Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu 22. Madde açıkça diyor ki saldırı olmazsa silah kullanamazsın. Sanık da açıkça gelen ihbarın kaçakçılara yönelik olduğunu söylemektedir, sanık hem bu kanunu bilmekte hem gelen kişilerin kaçakçı olduğunu bilmektedir. Bu nedenle kasıt ile hareket etmiştir. ‘4 el ateş ettim’ demiş ancak maktulün vücudunda 5 mermi yarası vardır, 4 ateş yaptığı olayda birebir hedefi tutturması sanığın kastının olduğunu göstermektedir. ‘Dur’ uyarısı yapıldı mı veya bu uyarının kişilere ulaşıp ulaşmadığını bilmiyoruz.  Burada ‘olası kasıt’ dahi değerlendirilmemiştir. Dosyada ‘taksiri’ ortaya koyan bir emare yoktur. ‘Kasten adam öldürme’ hükümlerinin uygulanmaması halinde AİHM devleti suçlu bulacaktır. Cezasızlık politikasının işlememesi ve kolluğun bu dosyalardan güç bulmaması için orantılı bir yaptırımın uygulanmasını ve sanığın kasten öldürme suçundan alt sınırdan uzaklaşılarak cezalandırılmasını talep ederiz.” dedi.

Katılan vekili Av. Cüneyt Ergün ise esas hakkındaki mütalaayı kabul etmediğini belirtti ve ekledi, “Sanığın emri altında bulunan askerlerin beyanları doğrultusunda bir soruşturma dosyası  hazırlanmış ve akabinde bu dosya iddianameye dönüşmüştür. Olayda bir kasıt gözetildiği açıktır. Gece vakti, ay ışığı olmadığı bir yerde kaçan kişilere, hedef gözeterek ateş etmiş olması sanığın kasten öldürme niyeti olduğunu göstermektedir. Dosyamızda meşru savunma hükümlerinin sanık hakkında uygulanmaması gerekir. Bölge terör bölgesi olduğu için sanığın beyanlarına itibar edilmektedir. Gelen ihbar kaçakçılığa yönelik yapılmıştır, meşru müdafaa olması için bir saldırı olması gerekir, ancak burada maktül kaçma girişiminde bulunmuştur. Sırf bölgenin terör bölgesi olduğundan bahisle, ‘biz korkup ateş ettik’ şeklindeki savunmayı kabul etmiyoruz. TCK 27/2.maddesinin uygulanmaması gerekir. Kanun koyucu kolluğa ‘sınırı aşarsan TCK 256’ya göre yaralama olsa dahi cezalandırılırsın’ demektedir. Meslektaşlarımızın da beyanlarına katılıyoruz. Sanığın kasten öldürme suçundan alt sınırdan uzaklaşılarak en ağır şekilde cezalandırılmasını talep ederiz. Bu şekilde kamunun vicdanı soğuyacaktır, daha sonra sanık olabilecek kişilerin sanık vasfının önüne geçilecektir.” 

Katılan vekillerin beyanları alındıktan sonra sanık avukatına savunma için söz hakkı verildi. Sanık müdafii, önceki savunmalarını aynen tekrar ettiğini belirtti ve ayrıca “Bölge terör bölgesidir. Ne yazık ki müvekkilim bir çok silah arkadaşını bölgede kaybetmiştir. Müvekkilin Türk-Kürt ayrımı yapması mümkün değildir, müvekkilin annesi de Kürttür, suç işleme kastı yoktur. Öncelikle müvekkilimin beraatini istiyoruz, mahkemeniz aksi kanaate ise hakkında lehe olan hükümlerin uygulanmasını ve hakkında HAGB kararı verilmesini istiyoruz” dedi. 

Sanık duruşmada hazır bulunmadığından dolayı kendisine son olarak söz hakkı verilemedi. Nihai karar verilmesi için duruşmaya yaklaşık 20 dakika ara verildi. Aradan sonra katılan ve sanık müdafi huzurunda hüküm okundu. 

Karar

Sanık Yasin Erkoç’un eylemine uyan taksirle bir kişinin ölümü ile birlikte bir kişinin yaralanmasına neden olma suçundan, suçun işleniş biçimi, meydana gelen zararın ağırlığı, sanığın taksire dayalı kusurunun ağırlığı dikkate alınarak takdiren alt sınırdan ayrılmak suretiyle TCK’nın 85/2. maddesi uyarınca 6 yıl, sanığın eylemini bilinçli taksir ile işlemesi nedeniyle TCK’nın 22/3. maddesi uyarınca cezası üçte bir oranında artırılarak 8 yıla çıkarılmasına, cezanın sanığın geleceği üzerindeki olası etkileri dikkate alınarak TCK’nın 62/1. maddesi uyarınca cezasından altıda bir oranında indirim yapılarak 6 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildi. Erteleme ya da Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması kurumlarının uygulanmasının yasal şartları oluşmadığından yer olmadığına karar verildi. 

Muhalefet Şerhi

Söz konusu hükme karşı mahkeme üyelerinden biri muhalefet şerhi koymuştur. Buna göre;  “14/06/2020 tarihinde Sarısu P. Hd. Krk. Komutanlığı tarafından Kaşkol Mahallesinde İran İslam Cumhuriyet Topraklarından Türkiye Cumhuriyeti topraklarına kaçak yollardan 4 atlı şahsın girdiği, şahısların dur ihtarına uymayarak kaçmaya devam ettiği, şahıslara yapılan ikaz atışında katılan Saim Yılmaz’ın yaralandığı, maktul Erhan Görür’ün ise hayatını kaybettiği olaya ilişkin olarak yapılan araştırmalar sonucunda sanığın taksirle öldürme ve yaralamaya neden olma suçundan cezalandırılması istemi ile mahkememize kamu davası açılmıştır. Katılan Sıdıka Görür mahkememiz huzurunda alınan beyanında özetle; Maddi durumlarının kötü olduğunu, oğlu Erhan’ın bu sebeple kaçakçılık yaptığını, oğlunu öldürenlerden şikayetçi olduğunu beyan etmiştir. Katılan Saim Yılmaz mahkememiz huzurunda alınan beyanında özetle; Olay günü T.Y., K.Y.ve Erhan Görür ile birlikte olduklarını, İranlı şahıstan kaçak sigara aldıklarını, karakolun 100-150 metre uzağındayken kendilerine ateş edildiğini, kendilerine dur ihtarında bulunulmadığını, zaten durmak isteseler dahi ateş edildiği için hayvanların durmayacağını, kaç el ateş edildiğini hatırlamadığını, olay sebebiyle kolundan vurularak yaralandığını, Erhan’ın vurulduğunu görmediğini, telefon ile muhtarı aradığını, 10-15 dakika sonra kendisini vuran kişinin, yanına gelerek hakaretler ettiğini ve ayakkabısıyla kafasına bastığını şikayetçi olduğunu beyan etmiştir.

Tanık A.G. mahkememiz huzurunda alınan beyanında özetle; Olay günü Saim’in muhtarı aradığını ve birlikte olay yerine gittiklerini, Erhan’ın başında askerlerin olduğunu, yaklaşmaya çalıştıklarında askerlerin kavga ettiğini, Saim’i ise ambulansla götürdüklerini beyan etmiştir. 

Her ne kadar katılan Saim olay günü dört kişi olduklarını söyleyerek Tekin ve Kinyas’ın ismini vermiş ise de, mahkememiz huzurunda alınan beyanlarında olay günü olay yerinde olmadıklarını beyan etmişlerdir. Tanık A. Ö. talimat mahkemesince alınan beyanında özetle; Yasin Erkoç’un tim komutanı olduğunu, olay tarihinde 11 personel ile arama tarama faaliyetine çıktıklarını, karakoldan Kaşkol köyünden atlıların geldiğine dair ihbar yapıldığını, bunun üzerine gruplar halinde mevzilere gittiklerini, sanık Yasin, B. K. ve kendisinin birlikte hareket ettiklerini, atlıların geldiğini görünce sanığın 3-4 kez dur ihtarında bulunduğunu, akabinde silah atış sesleri duyduğunu, atışların ne sıklıkla atıldığını hatırlamadığını ancak yaklaşık 10 kez ateş edildiğini beyan etmiştir. Tanık B.K. soruşturma aşamasında alınan beyanında özetle; Yasin Erkoç’un tim komutanı olduğunu,karakoldan Kaşkol köyünden atlıların geldiğine dair ihbar yapıldığını, bunun üzerine gruplar halinde mevzilere gittiklerini, atlıların yaklaşması üzerine sanığın 3 el ateş ederek dur ihtarında bulunduğunu ancak durmamaları için bu kez atların sağına soluna doğru ateş ettiğini, söz konusu bölge terör bölgesi olduğundan bu şekilde müdahalede bulunulduğunu beyan etmiştir.

Sanık Yasin Erkoç soruşturma aşamasında ve mahkememiz huzurunda alınan savunmalarında özetle; Olay günü Deliklikaya mevkiinde kaçakçılık olayı gerçekleşeceği yönünde ihbar aldıklarını ve o bölgeye doğru yola çıktıklarını, mevziilerde konumlandıklarını, çok karanlık olduğunu ve ay ışığı dahi bulunmadığını, İran tarafından atlı şahısların hızla geldiklerini, aralarında yaklaşık 150 metre olduğunu, sesli olarak 4 kez dur ihtarında bulunduklarını ve ışık tuttuklarını ancak şahısların kaçmaya devam ettiğini daha sonra havaya uyarı atışı yaptıklarını, şahıslar durmadığından aralarındaki mesafenin açıldığını, atlı şahısların sağına ve soluna 4 el hedef gözetmeksizin ateş ettiğini, genelde kaçakçıların bu tarz durumlarda atları bırakıp kaçtıklarını ancak bu şahısların devam etmesi nedeniyle örgüt mensubu olabileceğini düşündüğünü, sonra Kaşkol köyü girişini kapattıklarını ilk olarak yaralı şahsı bulduklarını ve ambulansı aradıklarını, ambulansın ışıkları ile vefat eden şahsı bulduklarını kimseyi öldürmek gibi bir kastının bulunmadığını beyan etmiştir.

Erhan Görür’ ün ölü muayene işlemleri yapıldıktan sonra kesin ölüm nedeninin tespiti amacıyla klasik otopsi yapılması için Van Adli Tıp Kurumuna sevk edildiği, yapılan otopsi sonucunda maktulün vücuduna 5 adet mermi çekirdeğinin isabet ettiği, 2 adet yaralamanın tek başına öldürücü nitelikte olduğu anlaşılmıştır. Maktulün otopsisi esnasında vücudundan çıkarılan mermi çekirdeğinin sanığa ait silahtan atıldığı, kıyafetler üzerinde yapılan incelemede ise atış mesafesinin “Uzak Atış” olarak belirlendiği anlaşılmıştır. Van Adli Tıp Kurumunun 22/12/2022 tarihli raporundan katılan Saim Yılmaz’ın yaralanmasının hayati tehlikeye neden olacak nitelikte olduğu, basit tıbbi müdahale ile giderilecek nitelikte olmadığı, duyu organları işlevlerinin yitirilmesi veya zayıflaması yönünden de 18 ay sonra rapor alması gerektiğinin belirtildiği anlaşılmıştır.  Van Adli Tıp Kurumunun 03/01/2023 tarihli raporundan ise yaralanmasının duyu veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflaması niteliğinde olduğu anlaşılmıştır.

Sanık ve müdafii yapmış olduğu savunmalarda söz konusu arazinin engebeli olduğunu beyan etmiş iseler de, olay yerine ait fotoğraflar incelendiğinde söz konusu arazinin çoğunlukla düzlük biçimde olduğu ve bu durumun da görüş kolaylığını artıracağı anlaşılmıştır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 24/1. maddesinde “kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmeyeceği belirtilmiştir. 

2803 sayılı sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu’nun 11. maddesinde, “jandarmanın, kendisine verilen görevlerin ifası sırasında hizmet özelliğine uygun ve görevin gereği olarak kanunlarda öngörülen silah kullanma yetkisine sahip olduğu”, Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliği’nin 39. maddesinde “jandarmanın, nefsini müdafaa etmek için, başkasının ırz ve canına vuku bulan ve başka suretle men’i mümkün olmayan bir saldırıyı savmak için, ağır cezayı gerektiren bir suçtan sanık olarak yakalanıp nezaret altında bulunan veya herhangi bir suçtan hükümlü veya tutuklu olup da tutulması veya nakil ve sevki jandarmaya verilmiş olunan kişilerin kaçmaları veya bu maksatla jandarmaya saldırıları halinde yapılacak “dur” ihtarına itaat edilmemiş ve kaçmaya ve saldırıya engel olmak için başka çare bulunmamışsa, korumakla memur oldukları yer, tesis ve diğer yapılar ile karakol ve silah deposu gibi yerlere, elindeki silaha veya kendisine teslim edilmiş kişilere karşı vuku bulacak saldırıyı başka türlü savuşturma imkanı olmamışsa, ağır cezayı gerektiren ve meşhut cürüm halinde bulunan suçlarda suçlunun veya infaz kurumu ve tutukevinden kaçan hükümlü veya tutuklunun saklı olduğu yerin aranması sırasında, o yerden şüpheli bir şahıs çıkarak kaçtığı ve dur emrine kulak asmadığı görülerek başka türlü ele geçirilmesi mümkün olmazsa,  görevi sırasında jandarmaya tecavüze veya karşı koymaya elverişli silahların ve aletlerin teslimi emredildiği halde, emrin derhal yerine getirilmiyerek karşı gelinmesi veya teslim edilmiş silah ve aletlerin zorla tekrar alınmasına kalkışılmışsa, jandarmanın görevini yapmasına yalnız veya toplu olarak fiili mukavemette bulunulmuş veya fiili saldırı ile karşı gelinmişse, devlet nüfuz ve icraatına silahlı olarak karşı gelinmişse, ülke içinde rastlanan kaçakçılar “dur” emrini dinlemez ve havaya ateş açılarak yapılan uyarıya da aldırmaz ise kaçakçıları ele geçirmek için, ceza infaz kurumlarıyla tutukevlerinden kaçma girişiminde bulunan, tutuklu ve hükümlüler tekrarlanan “dur” emrine itaat etmeyerek girişimlerini sürdürürlerse kaçmalarını önlemek için; topluca fiili saldırıya kalkışırlarsa, saldırılarını savuşturup ele geçirmek için, ceza infaz kurumları ile tutukevlerinde, iç yönetimce bastırılmayan isyan, kargaşa, direnme ve kavga çıkması durumunda; cezaevi müdürü ile gardiyanların başvurusu üzerine kuruma girilmesi halinde, (a) ve (b) bentlerinde (nefsini müdafaa etmek için, başkasının ırz ve canına vuku bulan ve başka suretle men’i mümkün olmayan bir saldırıyı savmak için) gösterilen silah kullanma yetkileri çerçevesinde, silah kullanmaya yetkili olduğu” belirtilmiştir. 31.03.2007 tarihinde yürürlüğe giren 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun 22. maddesinde  “Gümrük Kanunu gereğince belirlenen kapı ve yollardan başka yerlerden gümrük bölgesine girmek, çıkmak veya geçmek isteyen kişiye “dur” uyarısında bulunulmasına rağmen bu uyarıya uyulmaması halinde, havaya ateş   edilmek   suretiyle   uyarının   yineleneceği,   ancak   silahla   karşılığa Yeltenilmesi ve sair surette meşru müdafaa durumuna düşülmesi halinde, yetkili memurlar saldırıyı etkisiz kılacak oranda doğrudan hedefe ateş edebileceği”, 22.12.1981 tarihinde yürürlüğe giren 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu’nun 30. maddesinde ise “bu Kanun hükümlerine göre tesis edilen askeri yasak ve güvenlik bölgelerinde; her türlü kaçakçılığın men ve takibi maksadıyla uygulanacak tedbirler bakımından bu konudaki kanun hükümlerinin saklı olduğu” belirtilmiştir.

Sanık savunması, katılan beyanları, tanık beyanları, adli raporlar, yukarıda ayrıntılı bir şekilde değinilen kanuni düzenlemeler ve tüm dosya kapsamı bir bütün halinde değerlendirildiğinde, her ne kadar sanık yalnızca görevini yerine getirdiğini, söz konusu bölgenin terör bölgesi olduğunu ve üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini beyan etmiş ise de, sanığın kendi beyanıyla sabit olmak üzere kendilerine gelen ihbarın terör ya da silah taşımaya ilişkin değil kaçakçılık faaliyetine ilişkin olduğu, maktul ve katılanın üzerinde silah bulunmadığı ayrıca sanığa kişilerde silah olduğunu düşündürecek bir eylem de gerçekleştirmedikleri, sanığın sesli uyarıda bulunduğunu beyan etmesine karşın kendisiyle aynı mevzide bulunan tanıkların böyle bir durumdan bahsetmedikleri, ayrıca sanığın 4 el atların sağına ve soluna ateş ettiğini beyan etmesine karşın yalnızca maktulün vücuduna 5 adet mermi isabet ettiği dikkate alındığında sanığın beyanlarının suçtan kurtulmaya yönelik olduğu kanaati oluşmuştur. Tüm bu anlatımlar ışığında bir kişinin ölümüne ve bir kişinin yaralanmasına neden olan eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiği sabit olmakla birlikte burada tartışılması gereken husus kast unsurudur. Sanık her ne kadar görev yaptığı bölge itibariyle riskli bir bölgede bulunuyor ise de, kendilerine kaçakçılık yönünde bir ihbar geldiği, şahıslarda silah olduğuna dair bir bilgisinin olmadığı, yukarıda açıklanan sebeplerle sanığa gerektiğinde silah kullanma yetkisi tanınmış ise de sınırlarının yine kanuni düzenlemelerle belirlendiği, sanığın tanık Ahmet Özkan’ın beyanı ile yaklaşık 10 el ateş ettiği, bu durumun maktulün vücuduna  5 mermi isabet etmesi ve katılan Saim’in ise yaralanmasından da anlaşılabileceği, dosya içerindeki fotoğraflara bakıldığında söz konusu arazinin düzlük nitelikte olduğu bu durumunda sanığın görüş açısını savunmasının aksine kolaylaştıracağı ayrıca sanığın kendi beyanıyla sabit olmak üzere hedef gözetmeksizin atların sağına ve soluna ateş ettiği, söz konusu bölgede bir süredir görevine devam eden ve asker olan bir şahsın hızla hareket eden bir atın sağına soluna ateş ettiğinde mermilerin hem atlara hem de üzerindeki kişilere doğru isabet edebileceğini öngörebileceği ancak sanığın bunu öngörecek durumda olmasını rağmen eylemine devam ettiği bu şekliyle eylemin sonucu bakımından “olursa olsun” saikiyle hareket ettiği, somut olayımızda bu eylem sonucunda bir kişi ölürken, yaralanan Saim Yılmaz’ın da hayati tehlike geçirdiği ve duyu organlarında kalıcı zayıflama meydana geldiği, bu bakımdan hem eylemin gelişim şekli hem de meydana gelen sonuçlar birlikte değerlendirildiğinde sanığın eyleminin taksir sınırlarını aştığı değerlendirildiğinden, sanığın olası kastla adam öldürme ve olası kastla neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçlarından cezalandırılıp, yaralanan ve ölen atlar yönünden ise mala zarar verme suçu bakımından suç duyurusunda bulunulması gerekirken aşağıda yazılı şekilde kurulan hüküm yönünden sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum”. 

İzleyen’in Notu

Özellikle son zamanlarda kolluğun ya da devlet görevlilerinin taraf olduğu dosyalarda sık sık muhalefet şerhlerini görmekteyim. Verilen cezanın ise Türkiye’nin demokratik olduğunu ve yargının bağımsız olduğunu göstermeye dönük bir hareket olduğu kanaatindeyim. 

Her ne kadar verilen ceza az olsa da ve kesinlikle üst mercilerde bozulacaksa da söz konusu hükmün cezasızlığa karşı mücadele eden avukatların ve insan hakları örgütlerinin çabası ile ortaya çıktığını düşünüyorum.

Belirtmek gerekiyor ki, sanık soruşturmanın başından bu yana tutuksuz yargılanmaktadır. Katılan vekilleri tarafından nihai karara itiraz edilmiş ve istinaf yoluna başvurularak bir üst merciye taşınmıştır.  

 

Yayınlanma tarihi

23 August 2023

Kategori Listesi

Etiket Listesi