Aralarında Altındağ Nüfus Müdürü Abdülmecit Baskın’ın da bulunduğu 19 kişinin 1990’lı yıllarda zorla kaybedilmesi veya yasadışı keyfi infaz edilmesine ilişkin 19 kişinin yargılandığı Ankara Jitem Davası’nın 8. duruşması 26 Şubat 2016 tarihinde saat 10.00’da Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Ne Olmuştu?
İlgili soruşturmalarda alınan ifadelerden ve özellikle Susurluk Davası çerçevesinde yapılan araştırma ve yazılan raporlardan anlaşıldığı üzere, 1993 yılında Ankara Özel Harekat Daire Başkanlığı bünyesinde Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar‘ın ve o dönem Emniyet Genel Müdürlüğü’nde görev yapan Özel Kuvvetler Komutanı Korkut Eken’in talimatıyla ve Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim Şahin‘in başkanlığında 60 kişilik özel ekip oluşturulmuştu. İddialara göre, bu özel grup Güneydoğu’daki terörle mücadelede rol almak ve yeni personeli eğitmek amacıyla kurulmuş ancak sonrasında ekip ana amacının dışına çıkmış ve özellikle Kürt iş adamlarını pasifize etmek için bazı infazlar gerçekleştirmişti. Öldürülen ve kaybedilen kişilerin PKK’ye maddi destek sağladıkları ve konumlarını kullanarak PKK üyelerine destek oldukları ileri sürülmüştü.
Ayhan Çarkın’ın bu özel ekibin faaliyetlerine ilişkin olarak 2011’de yaptığı açıklamaların ardından başlayan soruşturmalar birleştirilmiş ve son aşamada Ankara Jitem davası adı altında 2014/163 Esas dosya numarasıyla 1. Ankara Ağır Ceza Mahkemesinde 19 sanık, bahsi geçen 19 kişiyi öldürülme ve yasa dışı silahlı örgüt kurma suçlarından yargılanmaya başlamıştır. 26 Şubat 2016 tarihine kadar yedi duruşma gerçekleştirilmiştir. 20 Kasım 2016 tarihinde gerçekleşen son duruşmada Mahkeme, dönemin Emniyet Müdür Yardımcıları Halil Tuğ ve Bilgi Ünal’ın, Halis Toprak’ın, Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hikmet Çiçek’in, Milletvekili Tuncay Özkan’ın, Fikri Sağlar’ın, Hanefi Avcı’nın tanık olarak dinlenilmesine; Kutlu Savaş’ın Susurluk kazasıyla ilgili hazırladığı ve Mesut Yılmaz’ın Ergenekon dosyasına aynen verdiği Susurluk raporunun istenmesine; Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın Ahmet Demir ve Mehmet Kırmızı kimlikleriyle Ziraat Bankası Ankara Heykel Şubesi’nde açtığı hesabın 1993-1996 yılları arasındaki hesap hareketlerinin çıkarılmasına karar vermişti.
8. Duruşmada Neler Oldu?
Davanın sekizinci duruşması 26 Şubat 2016 tarihinde Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde saat 10.00’da başladı. Onsekiz sanıktan yalnızca Ayhan Çarkın duruşma salonunda bizzat hazır bulundu. Ancak o da tanık Ahmet Tuncay Özkan ifadesini verirken sinirlenerek bağırınca mahkeme salonundan çıkartıldı. HDP vekilleri Meral Danış Beştaş, Müslüm Doğan ve Erol Dora da duruşmaya izleyici olarak katıldı.
Dinlenen Tanıklar
20 Kasım 2015 tarihinde gerçekleşen duruşmada, eski MİT Müsteşarı Mehmet Eymür, İstanbul Emniyet müdürlerinden Kemal Yazıcıoğlu ve dönemin Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş tanık olarak dinlenmişti. 26 Şubat 2016 tarihli duruşmada ise sırasıyla Milletvekili Tuncay Özkan, Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hikmet Çiçek, Halil Tuğ, Bilgi Ünal, Hanefi Avcı tanık olarak dinlendi. Fikri Sağlar ise mazeret bildirerek duruşmaya katılmadı.
CHP milletvekili gazeteci Ahmet Tuncay Özkan ifadesini vermeye başladığı sırada Ayhan Çarkın, bağırarak tepki gösterdi ve mahkeme başkanı tarafından salondan çıkartıldı. Özkan ifadesinde özetle, Türkiye’de 1990’larda gerçekleşen faili meçhul cinayetlere ilişkin olarak çokça çalışması olduğunu ancak üzerinden uzun zaman geçtiği için net bir şekilde her ayrıntıyı hatırlayamadığını ifade etti. Bu konular üzerine yaptığı çalışmaların, aldığı notların Ergenekon davası kapsamında adli emanette olduğunu belirten Özkan, sadece devlet içerisindeki adı geçen yapılanmaya ilişkin duyumlarını, Namık Erdoğan ve Ömer Lütfü Topal cinayetlerine ilişkin ise kişisel bilgilerini paylaşmakla yetindi.
Özkan, Namık Erdoğan’ın öldürülmeden onbeş gün önce kendisiyle bir arkadaşı vasıtasıyla iletişime geçtiğini ve Sağlık Bakanlığı’nda gerçekleşen yolsuzluklara ilişkin çalışmalarını paylaşmak istediğini söyledi. Özkan’ın iddiasına göre, Erdoğan kendisine yolsuzlukların bir çete tarafından saklandığını ve bu çetenin uzantısının ise “Türkiye’nin karanlık noktalarına uzandığını” söylemişti. Özkan, Erdoğan’ın dosyaları kendisine ulaştırmadan öldürüldüğünü ifade etti. Bunun üzerine Erdoğan cinayeti üzerine araştırma yapmaya başladığını belirten Özkan, Bakanlık Teftiş Kurulu içindeki bir grup tarafından engellendiğini ve defalarca tehdit edildiğini söyledi. Namık Erdoğan cinayetine ilişkin olarak o dönemde Arena televizyon programında bir çok kişiyi dinlediklerini ve konuyu araştırdıklarını, bu programın arşivlerde bulunabileceğini ekledi.
Müdahil avukatları, Erdoğan’ın soruşturduğu ve yolsuzluk yaptığını tespit ettiği şirketin ortaklarından Haluk Kırcı’ya ilişkin bir bilgisi olup olmadığını sorunca, Özkan bu ismi ve söz konusu ilişkiyi hatırladığını ancak net bir bilgi verebilmesi için notlarına ulaşması gerektiğini söyledi.
Özkan tek tek hangi cinayeti kimin işlediğine ilişkin bir bilgi veremeyeceğini ancak ilgili dönemde devlet içerisinde önce milliyetçi hassasiyetlerle ve terörle mücadele adı altında bir araya gelen ancak daha sonra kişisel çıkarlarına yönelik olarak bir çok yasadışı eylem gerçekleştiren sivillerden ve özel harekatçılardan oluşan bir grup olduğunu bildiğini söyledi. Bu grubun devletin imkanlarını kullandığını da ekledi. İddiasına göre, söz konusu cinayetler hep aynı yöntemle, yani kimlik araması yaparak alınma, öldürme ve öldürülen kişileri kaçakçılıkla suçlama şeklinde gerçekleştirilmişti.
Kürt iş insanlarının ölüm listesine ilişkin olarak ise Özkan, bu belgeyi kendisinin bizzat görmediğini ancak söz konusu dönemde böyle bir liste olduğuna dair duyumlar aldıklarını ve bahsi geçen isimlerin arka arkaya öldürülmesi üzerine listenin gerçek olduğuna ikna olduklarını söyledi.
Özkan, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından 1994’te İsrail’den alınan ve faili meçhul cinayetlerde kullanıldığı düşünülen kayıp silahlar meselesine de değindi. Susurluk kazasıyla ortaya çıkan kayıp silahlar soruşturmasında ifade veren Hospro firmasının sahibi silah tüccarı Ertaç Tinar, ifadesinde silahları 1993 Eylül’ünde Mehmet Ağar, Korkut Eken, İbrahim Şahin ve Ertuğrul Ogan’la birlikte İsrail’de yaptıkları pazarlıkla aldıklarını söylemişti. Bu silahlara ilişkin bilgilere ulaşılması, silahların hangi eylemde kimlerden tarafından kullanıldığının tespiti ve yasal sürecin takibi açısından önem taşıyor. Bu konuşma esnasında Ertaç Tinar’ın da 2005 senesinde kanser tedavisi gördüğü hastanede öldüğü ortaya çıktı.
Özkan’ın ifadesi sanık avukatları tarafından sadece yorum yaptığı gerekçesiyle defalarca kesildi.
Özkan’ın ardından Vatan Partisi Genel Başkanı Yardımcısı Hikmet Çiçek tanık olarak dinlendi. Çiçek verdiği tanıklık ifadesinde özetle, bahsi geçen MGK kararının var olduğunu bildiğini söyledi. Ancak iddiasına göre, adı geçen liste PKK’ye maddi destek sağladığı iddia edilen Kürt iş insanlarının kamu ihalelerinden men edilmesine yönelik olarak hazırlanmıştı, daha sonra bu insanlar arka arkaya öldürülünce adına ölüm listesi denmeye başlamıştı. Bu kararın Ergenekon dosyasına girdiğini ancak devlet sırrı niteliği taşıdığından kendileriyle paylaşmadığını ileri sürdü. Ayrıca Tansu Çiller’in 4 Kasım 1993 tarihinde İstanbul Holiday Inn Oteli’nde yaptığı konuşmada “PKK’ya destek olan iş adamları ve sanatçıları biliyoruz. Hepsinden hesap soracağız.” dediğini hatırlatarak bu ifadenin adı geçen listeye gönderme yaptığını iddia etti.
Çiçek, Ergenekon davasında yargılandığı sırada, ismini vermek istemediği kimi eski emniyet memurlarının kendisiyle bazı bilgileri paylaştığını söyledi. Buna göre, faili meçhul cinayetlerin işlendiği günlerin gecesinde asayişten sorumlu müdür her seferinde Susurluk kazasında hayatını kaybeden Hüseyin Kocadağ idi.
Çiçek aynı zamanda ‘Cavit’ kod adlı Doğan Özkan’ın kendisine faili meçhul cinayetler ve devlet içerisinde oluşturulan suç örgütüne ilişkin anlattıkları ile ilgili detaylı bilgiler verdi. O dönemde TBMM Susurluk Soruşturma Komisyonu’na Cavit’in ifade vermek istediğini ancak TBMM binasında değil başka bir yerde özel olarak dinlenmeyi şart koştuğunu ancak Savaş’a ulaşmaya çalışmasına rağmen bu görüşmeyi ayarlayamadığını belirtti.
Sanık avukatlarından birisi, Çiçek ifade verdiği sırada sözünü keserek bu açıklamaların yorum niteliğinde olduğunu, somut bir bilgi paylaşılmadığını, herkesin daha önceden duyduğu bir takım iddiaların tekrar edildiğini, kendilerinin de burada boşa zaman harcayarak beklemek zorunda kaldıklarını söyledi. Bunun üzerine söz alan müdahil avukatları “Kusura bakmayın biz 20 yıldır bu davanın görülmesini bekliyoruz, istemiyorsanız salondan çıkabilirsiniz.” dediler.
Dönemin Ankara Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Halil Tuğ tanık olarak dinlendi. Ömer Lütfü Topal cinayetinden birkaç ay sonra, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü’ne bir ihbar geldiğini, ihbara göre, cinayeti Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Harekât Dairesi’ne bağlı özel tim polisleri Ayhan Çarkın, Ercan Ersoy ve Oğuz Yorulmaz ile Topal’ın ortaklarından “Arnavut Sami” lakaplı Sami Hoştan ile “Aliço” lakaplı Ali Fevzi Bir’in işlediğini söyledi. İhbarın ardından Ayhan Çarkın, Ercan Ersoy ve Oğuz Yorulmaz’ın İstanbul’da gözaltına alındığını, bunun üzerine Mehmet Ağar’ın kendisini arayarak bu kişilerin Ankara’ya getirilmesi ve Ankara’da sorgulanması için kendisinden İbrahim Şahin’e bilgi vermesini talep ettiğini belirtti. Tuğ, İbrahim Şahin’i arayarak bilgilendirdiğini, konu hakkında başkaca bilgisi olmadığını ifade etti.
Ömer Lütfi Topal cinayetine ilişkin tanık olarak SEGBİS ile dinlenen ve dönemin İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Bilgi Ünal ise, söz konusu ihbar üzerine, üç polisi gözaltına aldıklarını ancak parmak izi incelemesi sonucunda bu kişilerle ilgili adli delil elde edemediklerini, bu nedenle savcıya haber vermediklerini, dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın talimatı üzerine polislerin Ankara’dan gelen bir ekibe Boğaziçi Köprüsünü geçince sağda durup teslim edildiğini belirtti.
Bunun üzerine mahkeme başkanı, savcı ve müdahil avukatları teslim işleminin neden emniyet müdürlüğünde veya karakolda yapılmadığını, olayın neden savcılığına intikal etmediğini, teslim işlemine ilişkin neden tutanak tutulmadığını, tutulduysa bu belgelerin nerede olduğunu sordu. Ünal ise sorulara somut bir cevap vermedi, yalnızca adı geçen polisler hakkında delil bulamadıklarını, durumu kamuoyundan saklamak için de kişilerin yolda teslim edildiğini söyledi.
Daha sonra SEGBİS ile mahkemeye bağlanan Hanefi Avcı ise, önceki ifadelerini tekrar ettiğini belirtti ve özetle devlet içindeki suç örgütünün yeteri kadar araştırılmadığını, adı geçen kişilerin telefon kayıtlarının bile kontrol edilmediğini söyledi.
Avukatların Beyan ve Talepleri
Avukat Yusuf Alataş, davanın gerçeği ortaya çıkarma amacı taşımadığını dile getirdi. Somut delillere ulaşılmasına yönelik yeterli çaba harcanmadığını ifade eden Alataş, döneme ilişkin telefon kayıtlarının çıkartılması ve kaybolan on silahla ilgili bilirkişi incelemesi yapılması talebinde bulundu. Alataş yarıca, Tarık Ümit ile bağlantısı olduğunu belirtilen “Cavit” kod adlı Doğan Özkan’ın tanık olarak dilenmesini talep etti.
Müdahil avukatları, sanıkların tutuklanmasını, duruşmalardan vareste tutulmaları yönündeki kararın kaldırılmasını, “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım’ın MİT tarafından alınan ifadesinin bir kopyasının mahkemeye ulaştırılmasını, yine Yeşil’in farklı isimlerle açtığı banka hesaplarının incelenmesini ve son olarak Tansu Çiller ile Mesut Yılmaz’ın mahkemede tanık olarak dinlenmesini talep ettiler.
Sanık avukatları ise önceki taleplerini tekrar ettiklerini ve zaten tutuksuz yargılanan, duruşmalardan vareste tutulan sanıkların yurt dışına çıkış yasaklarının da kaldırılmasını talep ettiler.
Ara Kararlar
Mahkeme heyeti sanıkların tutuklanması ve duruşmalardan vareste tutulmalarına yönelik kararın kaldırılması yönündeki talepleri ve yurt dışına çıkış yasağının kaldırılması yönündeki talebi reddetti. Mahkeme heyeti ilk suç tarihinden bir yıl öncesi ve son suç tarihinden altı ay sonrasına kadar olan araç telefonu, cep telefonu, sabit telefon ile gerçekleştirilen konuşmaların mahkemeye ulaştırılması için Türkiye İletişim Başkanlığı’na yazı yazılmasını istedi. Mahkeme, ilgili 21 Eylül 1996 tarihinde Aydınlık Dergisi’nde yayınlanan 2. MİT Raporu’nun bir suretini talep etti. Mahkeme ayrıca Mahmut Yıldırım’ın farklı isimlerle açtığı Ziraat Bankası hesaplarının incelenmesi istedi ve Yıldırım’ın Mehmet Eymür tarafından alınan ifadesinin de mahkemeye ulaştırılması yönünde karar verdi. Mahkeme heyeti, kaybolan silahlara ilişkin bilgilerin Dış İşleri Bakanlığı üzerinden İsrail’de ilgili şirketten sorulmasına karar verdi. Mahkeme, Tuncay Özkan’ın Namık Erdoğan’a ilişkin (Arena) yaptığı televizyon programının kaydını Show Tv ve KanalD’den talep etmeye karar verdi.
Son olarak Mahkeme heyeti, İçişleri eski Bakanı Nahit Menteşe, Ankara Emniyet eski Müdürü Orhan Taşanlar ve Tümgeneral Veli Küçük’ün tanık olarak dinlenilmesine karar verdi. Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz’ın tanık olarak dinlenip dinlenmeyeceğine daha sonra karar vereceğini açıkladı.
Bir sonraki duruşma tarihi 17 Haziran 2016 olarak belirledi.