Filiz Gazi – 27 Haziran 2018
Mahkeme: İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi
Dosya No: 2017/309
14 Nisan 2017 günü, İstanbul Gazi Mahallesi’ndeki Kent Ormanı çıkışında, polislerin “dur ihtarına uymadığı” gerekçesiyle ateş açtığı araçta, yaşları 15 ila 18 arasında olan beş çocuk bulunuyordu. Oğuzhan Erkul ve Barış Kerem polislerin açtığı ateş sonucu hayatını kaybederken; Demirhan Erkul, Ramazan Altürk ve Birkan Yüksel ise yaralandı. Savcılığın gizlilik ve yayın yasağı kararları altında yürüttüğü soruşturma neticesinde polisler Erkan Ekmekci, Kenan Akıl, Zafer Sağlam ve Davut Bakır hakkında “bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına sebebiyet vermek” suçlamasıyla açılan davanın ikinci duruşması, 27 Haziran 2018 tarihinde İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Duruşma Öncesi ve Duruşmaya Katılım
Çağlayan Adliyesi, 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde saat 10:00’da görülecek duruşmaya tahsis edilen salonun küçük olması sebebiyle, davanın ilk celsesinde tecrübe edilen karmaşa bir kez daha yaşandı. Ölen iki gencin ve yaralanan gençlerin yakınları duruşmaya kalabalık katılım gösterdiği için duruşma salonuna kimlerin gireceği konusunda güvenlik görevlileriyle uzun süren diyaloglar kuruldu. Son olarak rotasyonlu bir şekilde müştekilerin ve seyircilerin salona alınmasına karar verildi. Bunun üzerine, mağdur ve maktul yakınları duruşmaya kısım kısım alındı. En son alınan basın mensupları oldu.
Güvenlik görevlilerinin sakin ve anlayışlı olmak için çaba gösterdikleri söylenebilir. Dinlenilecek tanık polislerin de ailelerle birlikte aynı salonda beklemesi ortamın gerilmesine neden olabileceğinden alçak tonda konuşuldu. Ancak 10:00’da başlaması gereken duruşma 11:12’de başladı. Basın 10:30’da içeriye alındı. Uzun bir süre heyetin gelmesi beklendi. Sivil polisler ve adliye güvenlik görevlileri dışında çevik kuvvet de salonda bulunuyordu. Oturma düzeninde ön sıralar 9 çevik kuvvet polisine ayrılmıştı. Duruşma sürerken salona girmek için çıkan tartışmalarda, mağdur yakınları tarafından zikredilen bir eleştiri de çevik kuvvet polislerine ayrılan bu yerdi.
Duruşmaya, tutuksuz yargılanan sanık polislerin avukatı Av. Tolga Yurdakul ile olaydan yaralı kurtulan Demirhan Erkul, Birkan Yüksel, Ramazan Altürk ve avukatları Av. Umre Deniz Tuna, Av. Leyla Han Tüzel, Av. Seyit Sönmez, Av. Ümit Sisligün, Av. Birol Hanbayat ve Av. Ayşenur Demirkale katılım sağladı.
Tanıklar Ramazan Özbek, Yunus Tunçer, Cebrail Akdağ ve Müslim Kızıldağ duruşma salonu dışında bekletilip beyanlarından sonra duruşma salonunda yerlerini aldılar. Oturmaları esnasında, mağdur yakınları yakın mesafede oturmak istemedi.
Basın mensubu olarak Mezopotamya Haber Ajansı, Cumhuriyet Gazetesi ve dokuz8Haber ajansı muhabirleri katılım sağladı.
Bunun dışında olaydan sağ kurtulan çocuklara ifadelerinde eşlik etmek üzere pedagog Esra Nihan Bridge hazırdı.
“5 Aydır Psikolojik Destek Alıyor”
Tanık yoklaması yapıldıktan hemen sonra hızlı bir şekilde olay günü arabanın içindeki çocuklardan biri olan 2002 doğumlu Demirhan Erkul, huzura çağrıldı. Erkul’a, Mahkeme Başkanı Mustafa Karayıldız tarafından olayın nasıl gerçekleştiği soruldu. Erkul, akşam 9:00 gibi işten geldiğini sonrasında Barış’ı (Kerem) aradığını, telefonu Oğuzhan’ın (Erkul) açtığını, “Barajdayız, gel” (Kent Ormanı) dediğini ve bunun üzerine baraja gittiğini anlattı. Erkul’un anlattığına göre, 10:00 gibi barajdan ayrılmışlar. Zaten çıkış kapısına yakın olduklarından virajı dönünce polisleri görmüşler. Arabadaki yaşça büyük Ramazan’a (Altürk) “Ne yapalım?” diye sormuşlar. Ramazan’ı dinleyerek, yavaşlamışlar. Arabanın camlarını aralayıp, ışıklarını açmışlar.
Erkul, polislerin onlara doğru hızla geldiklerini, küfür ettiklerini ve bu yüzden paniklediklerini söylüyor. O panikle gaza basmışlar. Erkul, atılan kurşunların plastik olduğunu düşünmüş ve arkadaşlarına “Kafanızı eğin,” demiş. Tüm bu saniyeler boyunca korktuğu için kafasını kaldırmamış. Dikiz aynasına baktığı bir esnada yaralanan arkadaşlarını görmüş ve o an için tek düşüncesi hastaneye gitmek olmuş. Arabanın arkasında olan Barış sonradan fark edilmiş. Sanıkların avukatı Av. Tolga Yurdakul, Erkul’a arabanın içinde “Polisle biraz makara yapalım,” diyalogunun olup olmadığını soruyor. “Hayır,” diyor Erkul.
Erkul’un dinlenmesinden sonra pedagog Esra Nihan Bridge söz alıyor ve şunları söylüyor: “Mağdurun beyanları tutarlı olup, itibar edilebilir. Olay gününe dair yer ve zaman verebilir. Olaydan gerek ruhsal gerek fiziksel olarak etkilenmiştir ve yaşadığı travma sonucu bir yıldır hayatına devam edememektedir. Uyku düzeni yok. Hayata bakışı ve güven duygusu olumsuz etkilenmiş. 5 aydır psikolojik destek alıyor.”
“Korktuğum İçin Bağlamama Sarıldım”
Araçtaki çocuklardan bir diğeri, 2000 doğumlu Birkan Yüksel dinleniyor. Oraya dört kişi gittiklerini ve çalıp söylemek için yanına sazını da aldığını anlatıyor. Akşam 9:00 gibi Demirhan (Erkul) aramış kendisini, telefonu Oğuzhan (Erkul) açmış. Demirhan’ın da katılmasıyla beş kişi olmuşlar. Tek tek aileleri arayınca barajdan ayrılmak için erken kalkmışlar. Polisi ilk Demirhan’la ikisi görmüşler. Arabadaki en büyük Ramazan (Altürk) olduğu için ne yapacaklarını ona sorduklarını belirtiyor. Ramazan, polislerin trafik polisi olmadığını, en fazla üzerlerini arayacaklarını, ışıkları yakmalarını ve camlarını indirmelerini söylemiş. Kapıya yaklaştıklarında aracı yavaşlatmışlar. Yüksel, polislerin koşarak onlara geldiğini ve bu esnalarda küfürler ettiklerini, “Hareket ederseniz sıkarız” dediklerini anlatıyor. Korktuğu için bağlamasına sarılmış. Kafasını hiç kaldırmamış. Demirhan (Erkul) manevra yapıp, gitmeye çalışmış. Bu esnada öndeki zırhlı araç geri geri gelip onları sıkıştırmış. Bu yüzden kaldırıma çıkmışlar. Kaldırımdan inerken ateş edildiğini söylüyor Yüksel. O sırada Demirhan, “Kafanızı eğin” diye bağırmış. Sonrasında Ramazan (Altürk) ve Oğuzhan’ı (Erkul) hastaneye götürmüşler. Barış’ı (Kerem) sonradan fark etmişler.
Sanıkların avukatı Av. Tolga Yurdakul, diğer tanığa olduğu gibi Birkan Yüksel’e de “Polislerle makara yapalım mı?” gibi bir şeyin söylenip söylenmediğini soruyor. İkinci sorusu ise aracın önünde polis olup olmadığı. Bu soruyu ilerleyen saatlerde tanık polislere de soruyor.
Savcı Bilgin Uysal, sazın kılıfta mı yoksa çıplak mı olduğunu soruyor. Yüksel, bağlamasının kılıfta olduğunu, fermuarının çekili olduğunu söylüyor.
Pedagog Esra Nihan Bridge, Birkan Yüksel için de benzer şeyler söylüyor. Ek olarak Yüksel’in kalp ritim seviyesinin yükselmiş olduğunu ve bunun çocuk travmasının bir sonucu olduğunu belirtiyor.
Katılan avukatlarından birinin uyarısıyla Demirhan Erkul’un annesi Gülizar Erkul, diğer duruşmada unutulduğu için şikayetçi listesine ekleniyor.
“Araç Biraz Hızlıydı, Durur Gibi Oldu, Kapı Açılır Gibi Oldu”
Tanık Müslim Kızıldağ, o gün yanında Cebrail Akdağ adlı diğer güvenlik görevlisinin olduğunu, olay günü Kent Ormanı içerisinde yüzü maskeli kişiler olduğuna dair ihbar alındığını ve bunun üzerine ekip aracının peşi sıra da zırhlı aracın geldiğini söylüyor. Bir süre sonra Peugeot marka aracın (çocukların olduğu araç) “hızlı gibi” bir şekilde geldiğini, arama noktasında durduğunu, polisin arka kapıyı açmasıyla aracın gaza bastığını ifade ediyor. Aracın hızı konusunda tutarlı bir beyan vermiyor. Sonunda hatırlamadığını söylüyor. Tutanağa geçirilen cümle ise aracın biraz hızlı olduğu, çıkışa doğru geldiğinde durur gibi olduğu, polislerden birinin arka kapıyı açtığı esnada aracın hareket ettiği şeklinde oluyor. Ateşin havaya sıkılıp sıkılmadığını hatırlamıyor, sesler duyar duymaz kendisini moba (çelik kulübeye) attığını ve başka araç görmediğini beyan ediyor.
Bundan sonraki tanıklıklarda da aracın yaklaşırkenki hızı, dur ihtarından sonra yavaşladığı mı yoksa gaza mı bastığı, kontrol noktasında camların aralanıp aralanmadığı hususlarında tam olarak kesin cümleler kurulamıyor.
Sanıkların avukatı Av. Tolga Yurdakul, aracın önünde polis olup olmadığını soruyor. Tanık Kızıldağ tam olarak hatırlamıyor: “Polisler her tarafta vardı. Aracın etrafını sarmışlardı. Aracın ışıkları açık mıydı dikkat etmedim. Zırhlı araç önünü kapatmıştı. Araç kaldırıma çıktı. ‘Dur’ diye bağırdılar. Başka bir konuşma duymadım.”
Katılan avukatlarından Av. Umre Deniz Tuna ise olay yerindeki aydınlatmayı, ortamda insanların seçilip seçilmediğini soruyor. Tanık Kızıldağ, sokak lambalarının yandığını, ortamın aydınlık olduğunu ve insanların seçilebildiğini söylüyor.
Tanık Cebrail Akdağ, 15:00-23:00 arası, Müslim Kızıldağ’la birlikte nöbetçi olduğunu beyan ediyor. Diğer tanık gibi olay günü ihbar geldiğini ifade ediyor. Kent Ormanı giriş-çıkışının aynı yerde olduğunu, nöbet tutulan iki yer olduğunu anlatıyor. Yunus Tunçer’in İzci Kampı denilen yerde olduğunu, ihbar bilgisini ilk olarak ondan aldığını söylüyor. Tunçer, ihbar nedeniyle gelen ekibin kendisine yönlendirilmesini söylemiş. Bir süre sonra bir resmi araç ve zırhlı araç gelmiş. Bu araçlar Tunçer’in olduğu bölgeye yönlendirilmiş. 10-15 dakika sonra iki zırhlı araç daha gelmiş ve çıkış kapısı kapatılmış. Akabinde Akdağ, Tunçer’i geri arayıp gelen iki zırhlı aracı o noktaya yönlendirip yönlendirmeyeceğini sormuş. Telefonu Tunçer’in yanında olan polis memuru almış. Memur, herhangi bir sıkıntı olmadığını, ihtiyaç kalmadığını söylemiş. Bu konuşma sürerken Akdağ, hızla yaklaşan bir aracın geldiğini fark etmiş ve telefonu kapatmış. Dur ihtarından sonra aracın durur gibi olduğunu söylüyor. Aynı şekilde polisin arka kapıyı açmasıyla, kapının içerden kapandığını ifade ediyor. Tanığın beyanları arasında “durur gibi oldu”, “durdu”, “araç baya hızlıydı”, “kapı açılır gibi oldu” gibi ifadeler yer alıyor.
Katılan avukatlarından Av. Umre Deniz Tuna bu ifadelerin tutanağa doğru geçmesi konusunda Mahkeme Başkanı’nı uyarıyor.
Tanık Akdağ, sorulan sorular üzerine “Silah var!” uyarısını duymadığını iddia ediyor. Ateşin ne zaman başladığını ise bilmiyor. Sesle birlikte kendisini kulübeye attığını belirtiyor. Silah sesleri on saniye kadar sürmüş, tam hatırlayamadığını söylüyor. Sanıkların avukatı Av. Yurdakul’un , polisin aracın içindekilere silah doğrultup doğrultmadığını yönündeki sorusunu “Görmedim” diye cevaplıyor.
Katılan avukatlarından Av. Umre Deniz Tuna, polis ifadesinde geçen “acayip silah sesleri duydum” cümlesiyle ne kastettiğini sorduğundaysa tanık Akdağ, “Bir el iki el değil, aynı anda onlarca ateş sesiydi,” diyor. Mahkeme Başkanı ifadeyi “yoğun ve aynı anda silah sesleri” olarak zapta geçiriyor.
Aynı Noktada Bulunan Tanıklardan Biri “Yoğun Silah Sesleri” Duymuş, Biri Hiç Silah Sesi Duymamış
Bir diğer tanık Ramazan Özbek, olay günü izinli olduğunu belirtiyor. Yanına ziyaret amaçlı gittiği Yunus Tunçer kendisine vatandaşlardan gelen ihbarı anlatmış. Vatandaşlar Tunçer’e, ormanın içinde puşili, ellerinde uzun namlulu silahlar olan kişiler olduğu yönünde ihbarda bulunmuş. Tunçer’in yanındayken bir kadın bir erkek gelmiş. Özbek, bu kişilerin ormanın içindeki üç kişinin orda bulunanlara “buranın asayişi bizden sorulur” dediğini, polisi arayıp ulaşamadıklarını söylemesi üzerine polis merkezini arayıp durumu bildirdiğini aktarıyor. Bir zırhlı araçla gelen polisler bölgeyi gezip herhangi bir şey bulamadıklarını söylemişler.
Özbek ifadesini sürdürürken dışardan sesler geliyor. Salona girmek isteyen yakınların tartışma sesleriyle salondakilerin bir kısmı dışarıya çıkıyor. Mahkeme Başkanı Mustafa Karayıldız, salondan çıkanların tekrar içeri alınmayacağı uyarısında bulunuyor. Bir mağdur yakını “Kimse keyfinden bağırmıyor. İçimiz acıyor” diyor. Mahkeme Başkanı bu şekil yargılama yapılamayacağını, tanığa sorulacak soruların bu kargaşada unutulacağını söylüyor. Barış Kerem’in annesi Melike Altınışık ve teyzesinin salona geri alınması, bilhassa bir sivil polis tarafından engelleniyor. Melike Altınışık, “Gireceğim, katiller içerde, siz oğlumu büyüten teyzeyi mi içeri almıyorsunuz. Annesiyim, gireceğim,” diyor.
Oğuzhan Erkul’un ablası, mahkeme başkanına durumu sakince izah ediyor. “Dışarıda yakınlara sorun çıkartıyorlar,” diyor. Mahkeme Başkanı “Buranın patronu benim. Bana söyleyin şikayetlerinizi” diyor.
Duruşma kaldığı yerden devam ediyor.
Sanıkların avukatı Av.Tolga Yurdakul, Özbek’e iki soru soruyor. İlki araç gelmeden başka aracın geçip geçmediği, ikincisi ise, Parti Cephe örgütünün daha önce bu alanda örgütsel eylemde bulundukları yönünde bilgisi olup olmadığı. Özbek, ilk soruya yanıt olarak gelip geçen araçların olduğunu fakat tam olarak bilemeyeceğini söylüyor. İkinci soruya ise, örgütsel ve diğer asayiş olaylarının yaşandığını, bir keresinde giriş kapısına molotof atıldığını ve yandığını söyleyerek yanıt veriyor. Tarihi net olarak hatırlamıyor. “2014 ya da 2015” diyor.
Ardından tanık Yunus Tunçer’in ifadesine geçiliyor. Tunçer, olay günü ekip şefi Ramazan Özbek’le oturduğunu söylüyor. Bir kadın bir erkeğin yanlarına gelerek ormanın içinde silahlı kişilerin olduğunu ve bu kişilerin “Burada sorumlu biziz. Asayiş biziz” dediklerini iddia ediyor. Bunun üzerine Ramazan Özbek, 155 Polis’i arıyor. Kendisi ise özel güvenlik Cebrail Akdağ’ı arayıp, konuyla ilgili bilgi veriyor. Bunun üzerine bir zırhlı araç ve bir resmi devriye aracı geliyor. Ormanın içerisinde bahsedilen şahıslar aranıyor. Herhangi bir olumsuzlukla karşılaşılmıyor.
Tunçer, silah seslerini duymadığını söylüyor. Bunun nedenini çıkışa 3 km uzaklıktaki kulübede görevde olmasına bağlıyor. Mahkeme başkanı Tunçer’in polise verdiği ifadede sesleri duyduğunu söylediğini hatırlatılıyor. Ama Tunçer bu ifadesini hatırlamıyor. “Üzerinden zaman geçti. Silah sesi duymadım. Polise ifade vermiştim ama silah sesleri geldiği yönündeki beyanımı hatırlamıyorum” diyor.
Katılan Avukatlarının Talepleri
Tanık beyanlarına karşı her iki taraf avukatları da aleyhe olan hususları kabul etmediklerini ve ayrıntılı beyanlarını daha sonra sunacaklarını belirtti.
Sorulması üzerine sanıkların avukatı, bu aşamada bir taleplerinin olmadığını belirtti.
Katılan avukatları ise, 21 Mart 2018 tarihli ilk duruşmada dosyadaki eksikliklerin giderilmesi açısından birtakım taleplerde bulunmuş fakat mahkeme kovuşturmanın genişletilmesine dönük bu talepleri daha sonra değerlendirmeye karar vermiş.
Bunun üzerine Avukat Umre Deniz Tuna, maddi gerçekliğin ortaya çıkması için hazırladıkları talepleri içeren dilekçeyi mahkemeye sundu. Üç sayfalık dilekçe okunduktan sonra dosyaya kondu.
Ara Kararlar
- Daha önce iadesi istenen kameranın yeniden adli emanetten istenmesi ve geçen celse ara kararı uyarınca ilgili kayıt varsa dosyaya dahil edilmek üzere değerlendirilmesine,
- Katılan avukatlarının kovuşturmanın genişletilmesine ilişkin taleplerinin, dosyanın Adli Tıp Kurumu’ndan dönüşünden sonra değerlendirilmesine,
- Teftiş Kurulu Raporu’nda belirtilen telsiz konuşmaları dökümünün İstanbul Emniyet Müdürlüğü Muhabere ve Elektronik Şube Müdürlüğü’nden istenmesine
- Dosyanın ve raporun Adli Tıp Kurumu’ndan dönüşünün beklenilmesine,
karar verildi.
Bir sonraki duruşma 8 Kasım 2018 günü saat 10:00’a ertelendi.