Hrant Dink Davası İzleme Raporu – 12-13,15-16 Mart 2018

AGOS Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, 19 Ocak 2007 tarihinde gazete binasının önünde silahlı saldırıya uğrayarak yaşamını kaybetti. Cinayeti aydınlatması beklenen yargı süreci tam 11 yıldır sürüyor.

Cansu Pişkin

Mahkeme: İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi
Dosya No: 2016/32 Esas

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin 9’u tutuklu, 10’u firari 85 sanığın yargılandığı dava kapsamında yargılanan isimler arasında Fetullah Gülen, eski savcı Zekeriya Öz, dönemin Trabzon İl jandarma Komutanı Ali Öz, dönemin Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Ramazan Akyürek, İstanbul İl Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler gibi isimler ile, dönemin jandarma ve emniyet görevlileri ile ana dava hükümlüleri yer alıyor.

Duruşma Öncesi

12 Mart Pazartesi günü saat 10.00’da başlaması planlanan duruşma, dosya kapsamında tutuklu yargılanan sanıkların cezaevinden adliyeye getirilmesi konusunda yaşanan aksaklıklar sebebiyle 11.30 sularında başladı. 4 gün süren 20. Celse haftası boyunca duruşma salonunun bulunduğu koridor oldukça kalabalıktı. Kalabalığı oluşturanlar arasında tutuksuz sanıklar, taraf avukatları, basın mensupları, sanıkların yakınları ile Hrant’ın Arkadaşları vardı. Duruşmayı izlemeye gelen kişiler koridora homojen bir şekilde dağılmış olarak duruyorlardı. Duruşma salonunun bulunduğu koridor girişine güvenlik bariyeri çekiliydi. Bu bariyer, Ağır Ceza Mahkemeleri’nin bulunduğu katlarda zaruri bir uygulama. Duruşma salonu açıldığında bariyerin gerisinde duran özel güvenlik görevlileri, ilk olarak taraf avukatları ve tutuksuz sanıkları bariyerden geçirerek salona aldı. Daha sonra da basın mensupları, sanık yakınları ve izleyiciler salona girdi.

Duruşma Salonu

Duruşma, kamu görevlilerinin yargılamasına başlanan tarih olan 19 Nisan 2016’dan bu yana İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin büyük salonunda görülüyor. Salonda izleyiciler için ayrılan sandalyeler sağlı sollu şekilde ikiye ayrılıyor. Sanık yakınları genellikle salonun sağ tarafındaki sandalyelerde otururken, Hrant’ın Arkadaşları ve basın mensupları sol taraftaki sandalyelere oturuyor. Mahkeme başkanı Ali İhsan Horasan, her iki oturma alanında da ön taraftaki sandalyelerin boş bırakılması yönünde talimat verdiği için mübaşir ön sıralara kimseyi oturtmuyor. Tutuklu yakınlarını görmek üzere duruşmaya gelen aileler, duruşma düzeni sağlanıncaya kadar yakınları ile jandarmanın izin verdiği ölçüde konuşmaya çalışıyor. Salonda tutuklu sanıklar, Ramazan Akyürek, Ali Öz, Metin Yıldız, Muharrem Demirkale, Yakup Kurtaran, Ercan Gün ve Yavuz Karakaya hazır bulundu. Tutuklu sanıklar Özkan Mumcu Muş E Tipi Cezaevi, Hamza Celepoğlu Sincan 2 Nolu F Tipi Cezaevi, başka suçtan tutuklu bulunan Şükrü Yıldız Eskişehir H Tipi Cezaevi’nden SEGBİS aracılığıyla duruşmaya katıldı. Bir kısım tutuksuz sanık ve taraf avukatları duruşmalar boyunca hazır bulundu.

Birinci Gün / 12 Mart 2018

Temmuz gecesi darbecilerle birlikte hareket ettiği söylenen dönemin İstanbul Jandarma İstihbarat TİM Komutanı Yüzbaşı Muharrem Demirkale, 16 Temmuz 2016’da Ankara’da tutuklanıp İstanbul’a getirilmiş ve burada Dink soruşturmasından da tutuklanmıştı. 20. Celsenin ilk duruşmasında jandarmaların heyet gelinceye kadar oturmaması dikkat çekti. Bu durum salondaki izleyiciler tarafından, Muharrem Demirkale’nin salonda bulunması sebebiyle jandarmanın güvenlik önlemi aldığı şeklinde yorumlandı. Duruşma, celse arasında gelen evrakların okunmasıyla başladı. Mahkeme başkanı Ali İhsan Horasan, savunması hazır olan sanıkları dinlemeye hazır olduklarını söyledi. Demirkale, savunmasını hazırlayamadığı için mahkemeden zaman istedi. Demirkale ile birlikte 15 Temmuz sonrasında tutuklanan dönemin İstanbul İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü’nde astsubay rütbesi ile görev yapan Yavuz Karakaya’nın savunmasına geçildi. Darbe soruşturması kapsamında 16 Temmuz 2016’da tutuklandıktan sonra İstanbul’a getirilen Karakaya, Dink soruşturmasından da tutuklanmıştı. Demirkale, Dink cinayetinde rol alan jandarmaları koordine etmekle, Karakaya ise cinayet günü olay yerinde tetikçi Ogün Samast’ın görüntülerini çekmekle suçlanıyor.

Karakaya, iddianamede kendisine isnat edilen suçlamaların hiçbir somut delile dayanmayan, soyut değerlendirmeler olduğunu söyleyerek suçlamaları reddetti. Tetikçi Ogün Samast, cinayetten 9 yıl sonra verdiği ifadede olay günü kendisini takip eden jandarma görevlileri arasında Karakaya’nın olduğunu tespit etmişti. Karakaya, 9 yıl sonra yapılan bu tespitin inandırıcı olmadığını savundu. Cinayet günü Muharrem Demirkale’nin yönlendirmesiyle Ogün Samast’ın görüntülerini çektiği iddia edilen Karakaya, bahsedilen görüntülerin gerçekte var olup olmadığının ortaya konulamadığını, iddianame içeriklerinde de böyle bir görüntünün bulunmadığını belirtti. TEM Şube tarafından hazırlanan görüntü inceleme tespit tutanağında da görüntüsü tespit edilen Karakaya, bu delilin de hiçbir maddi delile dayanmadığını söyledi. Karakaya, “Beni o görüntülerdeki kişiye önce TEM Şube’deki polisler benzetmiş sonra da Yusuf Bozca’ya bu görüntüleri onaylatmaya çalışmışladır. Yusuf Bozca ise mahkemede verdiği ifadesinde, söz konusu görüntülerde kimseyi tespit etmediğini teşhis konusunda TEM polisleri tarafından baskı uygulandığına dair bilgi vermiştir. Sahte video belgesiyle adım kirletildi aylardır tutuklu bulunuyorum,” ifadelerini kullandı.

Hrant Dink’in Bakırköy’deki evinin kapıcısı, cinayetten 2 ay önce maskeli şahısların gelip Dink’i sorduğu yönünde ifade vermişti. Karakaya, kapıcının beyanlarında bahsettiği kişilerin kamu görevlisi olamayacağını savunarak, bu kişilerin mafya mensubu sivil şahıslar olduğunu iddia etti. Karakaya, 9 yıl sonra suçlama konusu yapılan görüntüleri ise “İhtiyaca göre yeniden yorumlanan görüntüler ve ifadeler” olarak  olarak yorumladı. Karakaya, görüntülerde kendisine benzetilen şahısın telefonla konuştuğunun görüldüğünü, ancak olay günü kendisinin telefonunun olay yerinden sinyal vermediğini söyledi. Karakaya, saat aralığı ve yeri belli olduğundan görüntülerdeki şahsın kimliğinin şu an bile tespit edilebileceğini ifade etti. Dink cinayeti ile illiyet bağı olmadığını ve cinayetin önlenmesinde ihmali bulunmadığını savunarak tahliyesini talep etti.

Karakaya’nın savunmasının ardından çapraz sorgusuna geçildi. Dink Ailesi avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu, sanıkların sorgusunu İstanbul İl Jandarma görevlilerinin tamamının ifadesi alındıktan sonra yapacaklarını beyan etti.

Üye hakim Karakaya’ya, “Muharrem Demirkale rütbece üstün olmasına rağmen sana neden ‘abi’ diye hitap ediyor?” sorusunu yöneltti. Karakaya ise, “Demirkale herkese ‘abi’, ‘abicim’ der. Sahada ve sivil çalışan personeliz sivil şahısa kimliğimizi hissettirmemek adına böyle bir durum söz konusuydu,” yanıtını verdi. Mahkeme başkanı Ali İhsan Horasan ise Demirkale’nin Karakayaya “abi” diyor olmasını, “Askeriyedeki alt üst ilişkisinde ve disiplininde böyle bir hitap söz konusu olamaz bizim de asker arkadaşlarımız var böyle bir şey görmedik,” diye yorumladı.

Dönemin İstanbul Jandarma İstihbarat görevlilerinden tutuksuz sanık Adnan Acar’ın savunmasına geçildi. Acar, hakkındaki suçlamaları kabul etmediğini ve cinayetin işlendiği dönem istihbarat asayiş görevi olmadığını savundu, beraatini talep etti.

Dönemin İstanbul Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Kısım Amiri tutuksuz sanık Ali Barış Sevindik de savunmasında yıllar sonra davaya dahil edilmelerini eleştirdi. Dink’in Bakırköy’deki evine keşif amaçlı gitmekle suçlanan Sevindik, “10 yıldır Bakırköy’ü ağzına almayan Ogün Samast’ın şimdi söylemesi hayatın olağan akışa aykırıdır. Bakırköy’de keşif faaliyetimiz olmamıştır. Olay yerinde yoktum. Değil tutuklanmam gözaltına alınmam dahi şaibelidir. Olay yerinde olmadığım savcılık sorgusunda ve tutanaklarda da ortadadır. Dosyaya kumpas ile dahil edildiğimiz kanaatindeyim. Polislerin, 10 yıl önceki resimlere bakarak asker, jandarma ya da örgüt mensubu olduğumuzu anlayacak yeterlilikte olduklarını sanmıyorum. Bize karşı kumpastır. Birilerinin gizlenmesi için İstanbul İl Jandarma Komutanlığı kurban seçilmektedir,” diyerek beraatini talep etti. Üye hakim Sevindik’e jandarmanın Bakırköy’deki hizmet binasının hangi tarihlerde faal olduğunu sordu. Sanık Sevindik, 2003’te İstanbul’a geldiğinde binanın boşaltılmış olduğunu, ancak koruması jandarmada olduğu için binada personel bulundurduklarını söyledi. Sevindik şöyle devam etti: “Faaliyet icra etmiyorduk. Küçükçekmece ya da Büyükçekmece gibi yerlerde operasyon yapacağımız zaman Bakırköy’deki binada toplanıyorduk. Kaymakamlık binası ile bitişikti. Daha sonra da bina Kaymakamlığa devredildi.” Cinayetin işlendiği dönem Trabzon İl Jandarma’da görevli sanıklardan Okan Şimşek Sevindik’e “Coşkun Aydın’ı yakalamak için İstanbul’a geldiğimizde Dink ile ilgili sizinle paylaşım yaptık mı, bilgi verdik mi?” diye sordu. Sevindik, “Dink öldürüldüğü tarihe kadar ne yazı, ne şifai görüşme, ne bilgi gelmedi. Dink öldürüldüğünde de kim olduğunu bilmiyordum. Agos gazetesini bile bilmiyordum. Olay polis bölgesinde zaten bilgi gelse de bizim yapabileceğimiz bir çalışma yok,” yanıtını verdi.

Dönemin İstanbul Jandarma İstihbarat görevlilerinden tutuksuz sanık Hacı Şefik Şimşek, cinayetin işlendiği yerde baz sinyalinin olmadığını söyledi. Cinayet günü bölücü faaliyetler ile ilgili Beyoğlu’nda bir Kürt derneğini takiple görevli olduğunu anlatan Şimşek, “Taksim’den metroyla Levent’e geçtim. Kamera kayıtlarındakiler ben ve arkadaşlarım değil. Karaköy’de yemek için buluştuk, çalışma arkadaşlarımla 7 kez telefonda konuşmamız günün sıradan geçtiğinin göstergesi. Taksim’deyken Halaskargazi Caddesi’ne gitmedik, orada bulunmadık, kimseyi takip etmedik. Cinayeti televizyondan öğrendim. Öldürülmeden önce ne Dink’i ne de Agos’u bilmezdim. Cinayete dair ne bir suçum, ne bir görgüm ne de bir bilgim vardır. Trabzon ve Samsun ekibini hiç tanımam. Kanunsuz bir emir hiç almadım, alsaydım da yapmazdım. 20 yıllık jandarmayım, arkası dönük şapkalı bir insanın görüntüsünden şahıs tespiti yapıldığını görmedim. Kamera kayıtlarına yansıyan kimse İstanbul Jandarma’dan değildir. Benimle alakası olmayan son derece rutin bir günden dolayı 8 ay hapis kaldım, lekelenmeme hakkım ihlal edildi,” dedi.

Dönemin İstanbul İl Jandarma İstihbarat görevlilerinden tutuksuz sanık Metehan Kadir Yıldırım, gözaltına alındıktan sonra emniyetteki sorgusunda kendisine çok sayıda net olmayan fotoğraflar gösterildiğini aktararak, “Flu fotoğraflardaki şahıslar için ‘Muharrem Demirkale ve Yavuz Karakaya değil mi?’ diye soruldu. Onlar değildi. Yıllarca çalıştım Allah’tan korkarım onlar olduğunu düşünsem. Dink öldürüldüğünde böyle bir zat olduğunu öğrendik. Bu olayla nasıl ilgim kuruldu bilmiyorum,” dedi. Suçlamaları kabul etmeyen Yıldırım beraatini talep etti. Rütbece üstü olmasına rağmen Demirkale’nin Karakaya’ya “abi” dediği bilgisinin Yıldırım tarafından ortaya atıldığını söyleyen mahkeme başkanı Ali İhsan Horasan, Yıldırım’a, bunun nedenini sordu. Emniyetteki ifadesinin psikolojik baskı altında alındığını ifade eden Yıldırım, “Sivil görev yaptığımız için amir-üst ilişkisi belli olmasın diye ‘abi’, ‘hacı’ gibi ifadeler kullanılıyordu,” dedi.

Dönemin İstanbul İl Jandarma İstihbarat görevlilerinden tutuksuz sanık Mikdat Özbek, isnat edilen suçlamaları kabul etmediğini ve cinayetle alakası olmadığını söyledi. Delil olmaksızın davaya dahil edilmesini kumpas olarak yorumlayan Özbek, bunun sebebini FETÖ’ye bağladı. FETÖ’nün öğrenci evlerinde TSK’ya gitmek için hazırlanan öğrenciler olduğu yönünde istihbari çalışmalar yaptığını anlatan Özbek, bu konu sebebiyle cemaatin ve firari savcı Zekeriya Öz’ün hedefi haline geldiğini iddia etti. 2007’de Ergenekon ve Balyoz’a üye olduğu iddiasıyla ihbar mektubuna dayanarak hakkında kumpas soruşturması başlatıldığını anlatan Özbek, “Benimle birlikte kumpasa dahil edilen arkadaşlarım hiçbir delil olmaksızın Dink cinayeti kumpasına dahil edildi. Zekeriya Öz, FETÖ’nün öğrenci evlerindeki yapılanmaya dönük istihbari çalışma yaptığımızın farkına vardığı için beni Ergenekon ve Balyoz’a dahil etti. Şimdilerde itham edildiğimiz suçlamalar, polisin değerlendirmesine dayanıyor. Bu örgüt var oldukça şekil değiştirmiş biçimde benim karşıma çıkmaya devam edecek. Dink’i öldüğü güne kadar tanımıyordum,” dedi. Saat 17.00 sıralarında biten duruşma boyunca savcı Mehmet Yeşilkaya hiçbir sanığa soru sormadı.

12 Mart 2018, Çağlayan Adliyesi (Fotoğraf: Berge Arabian / AGOS)

İkinci Gün / 13 Mart 2018

Saat 10.00’da başlaması planlanan duruşma tutuklu sanık Muharrem Demirkale’ye CMK’dan atanan avukat beklendiği için 11.55’te başladı. Mahkeme salonunda duruşmanın başlamasını bekleyen tutuklu ve tutuksuz sanıklar birbirleri ile sohbet etti. Sanık yakınları, Hrant’ın Arkadaşları ve basın mensupları salondaki yerlerini aldı. 69. duruşmaya gelen evrakların okunmasıyla başladı. Dönemin İstanbul Jandarma İstihbarat TİM Komutanı Yüzbaşı Muharrem Demirkale’nin sorgusuna geçildi. Demirkale savunmasına Dink Ailesi’ne seslenerek başladı: “Sayın acılı aile, yüreğinize seslenmek istiyorum. Kutsal bildiğim değerlerim üzerine yemin ederim benim ve personelimin bu alçak cinayetle ilgimiz yoktur ama nedense bu davaya monte edilmek isteniyoruz. Ama suçluyuz. Bu milenyum yıllarında demokrasiyi içselleştiremediysek, gözyaşı ortak olamıyorsa, tek bir insan bile ötekileştiriliyorsa hepimiz suçluyuz. Bu toprakların insanları olarak siz de bilirsiniz ki, bu topraklarda insanlar öldükten sonra tanınır. Milyonlarca insan Hrant’ı yerde yatarken gördü ve ben ondanmışım o bizdenmiş dedi. Bu yapılanlar onu geri getirmeyecek ama bazı isimlerin ölümleri acı da olsa insanlığa hizmet eder. Cinayeti işleyenlerin yüzüne bakın SEGBİS’te. Yasin’in yüzüne bakın ve sonra da çok umurlarındaymış gibi medyada boy gösteren, bu cinayeti  işleyenlerin sözde yakalanmasını isteyen kiralık kalemlerin yüzüne bakın. Beşiktaş Adliyesi’ne Zekeriya Öz’le görüşmeye gittiğimde bu kişilerin ağzından salyalar akıyordu. Vicdanlarını içlerinden çıkarıp atmışlar.”

Demirkale aslı astarı olmayan iddialarla tutuklu bulunduğunu ifade etti. İddianameyi hazırlayan savcının iddialarını delilleriyle ortaya koymamakla suçladı. Demirkale, “Personelimin beni araması benim Ali Fuat (Yılmazer) beyi aramam hangi suçun delili? Savcılığın suçumuzu ispat etmesi gerekirken biz suçsuzluğumuzu ispat etmeye çalışıyoruz. İddianamede ispat edilememiş suç isnatları üzerinden hüküm veriliyor. Suç oluşturmayan görüşmeler delil olarak gösterilmiş. Darbe davaları da böyle kurulmuş. Eylemle suç isnadı arasında fiili bağlantı yok,” dedi. Cinayet günü olay yerinde çekilen görüntü ve fotoğraflardaki kişilerin hiçbirinin İstanbul istihbarat jandarma personeli olmadığını söyleyen Demirkale, “Kriminal inceleme yerine görüntü üzerinden teşhis yaptırıldı,” dedi.

Demirkale, firari savcı Zekeriya Öz’ü 1997’de Bitlis Mutki’de görevliyken tanıdığını söyledi. Demirkale, Öz’ün oradaki çatışmaların soruşturmalarını da yürüttüğünü anlattı. Dink davasının tutuklu sanıklarından Ali Fuat Yılmazer ile Urfa’da Irak’tan gelen silah yüklü kamyonun yakalanması sırasında yaptıkları çalışmayla, dönemin İstanbul Emniyeti İstihbarat Şube Müdürü tutuksuz sanık Ahmet İlhan Güler ile de 2005’te İstanbul’a atandıktan sonra tanıştığını anlattı. Demirkale, “Ahmet İlhan Güler’e Ali Fuat beyin selamını getirdim. Daha sonra o da İstanbul’a tayin oldu. MİT ile de görüştüm. Jandarma istihbaratın emniyet ve MİT ile arasında sorunlar vardı,” dedi. Daha sonra mahkeme başkanı Ali İhsan Horasan, Ahmet İlhan Güler’in savcılıkta verdiği beyanları okudu. Güler savcılık beyanında, Yılmazer ile Demirkale arasındaki irtibatın “normal” olmadığını beyan etmiş. Mahkeme başkanı Horasan, Güler’e neyi kastettiğini sordu. Urfa’da istihbarat şubede görev yaptığını anlatan Güler, “Görev yaptığım sırada Jandarma ile görüştüm. Diyaloglar kurulurken yukarıdan aşağıya doğru irtibat değiştirir. Herkes kendi altındaki kişilerle görüşür. Bütün irtibatları Muharrem Demirkale kurmuş o yüzden böyle demişimdir. Ben daha alt rütbedeki kişilerle tanışmamıştım. Benim gördüğüm ilişki şekli rütbeleri ve pozisyonları birbirine yakın olan insanlar birbirine yakın olur. Ali Fuat Bey selam söylese bana söyler,” şeklinde yanıtladı.

Daha sonra Ali Fuat Yılmazer söz aldı. Yılmazer, “‘Normal ilişki değil’ yorumu kişiseldir, mevzuatlara dayalı değildir. Biz koordinasyon ile yükümlüyüz. Devlet memuriyetinin gereği budur. Ahmet İlhan Güler kaç tane operasyon yapmıştır Şanlıurfa’da? Diğer kurumlarla koordine kurmazsanız olmaz. Yasalara ve mevzuata aykırı olan kopukluktur,” dedi.

Demirkale, Dink için yazdığı şiiri okudu. “Bilmezsiniz ama ben o gün tanıdım onu, vallahi billahi bize çok benziyordu” diye başlayan şiirin bir bölümünde Reza Zarrab’ın ismi de geçti. Bunun üzerine mahkeme başkanı Horasan, “Dink dosyası ile Zarrab’ın ne ilgisi var? Kimin ağzıyla konuşuyorsun? İsnat edilen suçlamalarla ilgili konuş,” diye Demirkale’nin sözünü kesti. Şiiri okumayı bırakan Demirkale, cemaatle ve darbeyle ilişkisi olmadığını anlattı: “Ben o gece istihbarat başkanlığı tarafından çağrıldığım için komutanlığa gittim. Bu alçak girişimi planlayanlar on binlerce kişiyi öldürmeyi planlamış. Şükür ki öyle olmadı. Personel ateş etmedi. IŞİD benzeri sakallı adamlar vardı etrafta. Halka silah dağıtıldı. Emniyet uyarmadan bize ateş etti ve çok sayıda arkadaşımızı vurdular. Ateş çemberinden geçiyoruz Allah yardımcımız olsun. Ergenekon, Balyoz her şey kumpas deniyor. 15 Temmuz gerçek mi?” Demirkale, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nin bir bölümünü okuyarak savunmasını tamamladı. Demirkale’nin avukatı Kübra Aydın, delillerin hukuka uygun toplanmadığını savunarak, hukuki yargılama talep etti. Mahkeme başkanı Horasan, Demirkale’ye, “15 Temmuz’un kumpas olduğunu mu düşünüyorsun?” diye sordu. Demirkale, “Hayır, darbe girişimidir fakat arkasındaki tezgahın görülmesini istiyorum. Ergenekon’a da kumpas diyorlar ama biz o zaman belgeleri gördük yüzde 30’u doğruydu,” diye yanıtladı. Mahkeme başkanı Horasan, soruyu tekrarladı. Bunun üzerine Demirkale’nin avukatı Kübra Aydın, “Yorum sorusudur, itiraz ediyorum,” dedi. Horasan ise, “Hakimin sorusuna itiraz olmaz söz almadan da konuşmayın,” dedi.

Dönemin İstanbul Jandarma İstihbarat görevlilerinden astsubay Bekir Yokuş’un savunmasına geçildi. Suçlamaları kabul etmeyen Yokuş, cinayetle ilgisi olmadığını söyleyerek beraatini talep etti. Duruşma savcısı savunma yapan sanıklara yine soru sormadı. Duruşma süresince mahkeme salonun kapısı açık kaldı. Bir güvenlik görevlisi açık olan kapıyı kapatmak istedi. Mahkeme başkanı, “Kapatma kapıyı açıksa öyle kalsın. Sen ne karışıyorsun?” diye engelledi.

Üçüncü Gün / 15 Mart 2018

Mahkeme Başkanı Ali İhsan Horasan’ın eğitim seminerine katıldığı için katılamadığı duruşmaya Sonat Güvenç başkanlık yaptı. Cinayet günü Agos Gazetesi önünde bulunan jandarma görevlilerinden biri olduğu iddia edilen dönemin İstanbul Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şubesi görevlilerinden tutuksuz sanık Ecevit Emir savunmasını yaptı. Emir, hakkındaki iddiaları reddetti. Kendisinin telefon iletişim kayıtlarında Şişli çevresinde olmadığının tespit edildiğini ve tutuklu sanıklardan Muharrem Demirkale’yle yaptığı telefon görüşmelerinin görev gereği olduğunu savundu.

Dönemin İstanbul İl Jandarma İstihbarat görevlilerinden Emre Cingöz’ün savunmasına geçildi. Cingöz, Dink cinayetiyle ilgisi olmadığını, olay yeri görüntülerindeki kişinin kendisi olmadığını söyledi. Cingöz, “Teşhis yaptıran polis memurlarının yönlendirme yaptığını düşünüyorum,” dedi. Cingöz de Muharrem Demirkale’yle yaptığı telefon görüşmelerinin görev gereği yapılan görüşmeler olduğunu söyledi.

Dönemin İstanbul İl Jandarma İstihbarat Aşırı Sağ Faaliyetler’de unsur komutanı olarak görev yapan tutuksuz sanık Musa Yıldırım, suçlamaları kabul etmedi ve beraatini talep etti.

Dönemin İstanbul Jandarma İstihbarat görevlilerinden tutuksuz sanık Mustafa Küçük savunmasını yaptı. Küçük, hakkındaki iddiaları reddetti. Cinayet döneminde İl Jandarma Komutanlığı’nda Aşırı Sağ Faaliyetler’de çalıştığını ve görevi boyunca Muharrem Demirkale ve Hamza Celepoğlu’ndan emir almadığını söyledi. FETÖ üyesi olduğu iddialarını reddeden Küçük, “Gerçek failler saklanmaya çalışıyor,” iddiasında bulundu. Küçük, telefonunun cinayet günü, cinayet sonrasında Bakırköy’de sinyal verdiğini, Bakırköy’de jandarma binası olduğunu ve oraya gittiği için telefonunun Bakırköy’den sinyal verdiğini savundu. Küçük, “2007’de insanların kaçıncı kattan bile sinyal verdiği tespit edilebiliyordu ama bizde bu belirtilmemiş,” dedi. Dink’in evi ve işyeri yakınında olmadığını iddia etti.

Tutuksuz sanıklardan dönemin İstanbul İl Jandarma Komutanlığı Aşırı Sağ Faaliyetler’de çalışan Rahmi Özer ve Şeref Ateş de savunmalarını yaptı. Her iki sanık da haklarındaki iddiaları reddetti. Hrant Dink’in evi ve işyeri çevresinde keşif yapmadıklarını iddia ettiler.

Yine dönemin İstanbul Jandarma İstihbarat görevlilerinden Yusuf Bozca da savunmasını yaptı. Cinayet günü Esenyurt, Büyükçekmece bölgesinden telefonun sinyal verdiğini savundu. İddianamede Bozca’nın cinayet gününe ait görüntülerdeki kişileri teşhis ettiği belirtiliyordu. Bozca iddiaları reddetti. Bozca, Emniyet’te gösterilen görüntüleri teşhis etmediğini, “Andırıyor,” dediğini söyledi. Bozca, “Ben kimseyi teşhis etmedim. Bu görüntülerdeki hiç kimse İstanbul Jandarma görevlisi değildir,” dedi. Teşhisin avukat olmadan yaptırıldığını belirten Bozca, “Emniyettekiler bu ifadeyi savcılığa götüreceklerini, o gece serbest kalabileceğimi söylemişlerdi. Oldukça cazip gelmişti,” dedi. Bozca, davanın tutuklu sanıklarından Muharrem Demirkale ile ilgili, “KCK’nin tüm Türkiye’deki yapılanmasını ortaya çıkarmaya çalışıyordu. KCK’ye takmıştı. Kıl bir adamdı. KCK’ye Emre Cingöz ve ekibi bakıyordu,” dedi. Demirkale, bu sırada söz alarak Bozca’ya kendisi ile ilgili ne sorulduğu sorusunu yöneltti. Bozca da Dink davası ile ilgili bir şey sorulmadığını söyledi.

Bu duruşmada ifade veren tüm sanıklara cinayet günü tetikçi Ogün Samast, Dink’i öldürdüğünde cinayete olay yerinde nezaret ettikleri, Samast’ı takip edip görüntülerini çektikleri ve bu görüntülerin daha sonra Samsun Jandarması tarafından gözaltına alındığında Samast’a izletildiği, telefonlarının cinayetten önce Dink’in evinin bulunduğu Bakırköy’de sinyal verdiği iddiaları yöneltiliyor. Tüm sanıklar bu iddiaları reddetti. Dönemin İstanbul Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Kısım Amiri tutuksuz sanık Ali Barış Sevindik’in 12 Mart’ta görülen duruşmadaki beyanlarını doğrulayan sanıklar, Bakırköy’de Jandarma’ya ait bir ek hizmet binası olduğunu ve bu binaya gittikleri için telefonlarının baz verdiğini savundular.

Dördüncü Gün / 16 Mart 2018

Duruşma 11.21’de gelen evrakların okunmasıyla başladı. Mahkeme başkanı Ali İhsan Horasan’ın eğitim seminerinde olması sebebiyle katılamadığı duruşmaya Mesut Düzgün başkanlık yaptı. 20. celsenin son oturumunda sanık avukatları tahliye ve beraat taleplerinde bulundu. Duruşma savcısı Mehmet Yeşilkaya mütalaasında, tutuklu sanıkların tutukluluk hallerinin devamını talep etti.

Ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, tutuklu sanıkların tahliye taleplerini reddederken duruşmayı 14-15 ve 17-18 Mayıs 2018 tarihlerine erteledi.

Mahkeme ara kararında, önümüzdeki celse sanıklar Muharrem Demirkale, Yavuz Karakaya, Adnan Acar, Ali Barış Sevindik, Bekir Yokuş, Ecevit Emir, Emre Cingöz, Hacı Şefik Şimşek, Metehan Kadir Yıldırım, Mikdat Özbek, Musa Yıldırım, Mustafa Küçük, Rahmi Özer, Şeref Ateş ve Yusuf Bozca’nın çapraz sorgularının yapılmasına hükmetti.

Mahkeme, sanıkların tutukluluk durumlarının 10 Nisan 2018 ve 8 Mayıs 2018 tarihlerinde dosya üzerinden değerlendirilmesine karar verdi.

Yayınlanma tarihi

29 March 2018

Kategori Listesi

Uncategorized

Etiket Listesi