Duru Yavan – 21.03.2016
Diyarbakır’ın Lice ilçesinde 22 Ekim 1993 tarihinde 15 sivilin, bir askerin ve dönemin Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın öldürülmesiyle sonuçlanan askeri operasyonla ilgili, dönemin Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı Eşref Hatipoğlu ve Üsteğmen Tünay Yanardağ’ın “taammüden öldürme, halkı isyana ve birbirini öldürmeye teşvik ve cürüm işlemek üzere teşekkül oluşturma” suçlarından yargılandığı “Lice Davası”nın 5. Duruşması 17 Mart 2016 tarihinde, saat 10.00’da İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Ne Olmuştu?
Diyarbakır’ın Lice ilçesinde 22 Ekim 1993 tarihinde 15 sivilin, bir askerin ve dönemin Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın öldürülmesiyle sonuçlanan askeri operasyonla ilgili, olaydan 20 yıl sonra Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından iddianame düzenlenmişti. İddianamede dönemin Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı Eşref Hatipoğlu ve Üsteğmen Tünay Yanardağ’ın “taammüden öldürme, halkı isyana ve birbirini öldürmeye teşvik ve cürüm işlemek üzere teşekkül oluşturma” suçlarından yargılanmaları talep edilmişti.
Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlanan dava daha sonra “güvenlik gerekçesiyle” Yargıtay 5. Ceza Dairesi tarafından Eskişehir’e nakledilmiş ve Eskişehir’de özel yetkili mahkeme olmadığı gerekçesiyle buradaki mahkeme heyetince Diyarbakır’a oradan da İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmişti.
İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 13 Haziran 2014 tarihinde sanıkların taşıdığı kamu görevlisi sıfatı nedeniyle yargılanmaları için izin alınması istemiyle dosyayı HSYK’ya göndermiş ve yargılama durdurulmuştu. 29 Ocak 2015’te HSYK durdurulma kararını bozmuş ve yargılama başlamıştı.
1 Haziran 2015’te görülen duruşmada mağdur avukatlarının ısrarları sonucu Eşref Hatipoğlu’nun çapraz sorgulanması talebinin kabul edilmesi üzerine, mahkeme sorgulamanın uzun süreceği düşüncesiyle bir sonraki duruşma tarihini 7-8 Ekim 2015 olarak belirlemişti. Ancak, Eşref Hatipoğlu 7 Ekim’de İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya katılmamıştı. Eşref Hatipoğlu duruşmada can güvenliğinin tehlikede olduğu gerekçesiyle 18 Eylül’de adliyeye gelmiş, 15 dakikalık bir ifade verdikten sonra ayrılmıştı. Bu duruşmada sanıklardan Tünay Yanardağ’ın öldüğü de ortaya çıkmıştı. Özellikle sanık sorgulamasına dair usulsüzlük sebebiyle mağdur avukatları bu duruşmada reddi hakim talebinde bulunmuş ancak İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesi bu talebi inceleyerek red kararı vermişti. Eşref Hatipoğlu, 24 Aralık 2015’te İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya yine katılmamıştı. Duruşmada mahkeme heyeti Eşref Hatipoğlu’na mahkemeye gelmesi için yazı gönderilmesine, gelmediği taktirde zorla getirilmesine karar vermişti; ancak sanığın tutuklanması talebini yine reddetmişti.
17 Mart 2016 Tarihli Duruşmada Neler Oldu?
Duruşma Salonunun Görünümü
Davanın beşinci duruşması 17 Mart 2016 tarihinde İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, saat 10.00’da başladı. İki sanıktan birisi olan Eşref Hatipoğlu davanın başlangıcından beri ilk defa duruşmaya katıldı. Eşref Hatipoğlu, beş koruması ve görevli polislerle beraber sadece görevlilerin kullandığı kapıdan duruşma salonuna girdi ve duruşma sonunda yine aynı kapıyı kullanarak salondan ayrıldı. Ayrıca duruşma boyunca takım elbiseli beş koruma da sanık koltuğunda oturan Eşref Hatipoğlu’nun arkasında hazır bulundu. Bununla birlikte Lice Adalet Arıyor Platformu üyeleri, mağdur yakınları ve STK üyeleri güçlü bir katılımla salondaydı.
Duruşma salonunun izleyiciler bölümü ikiye ayrılmış durumdaydı. Sanık tarafından ve mağdur yakınları tarafından gelen izleyiciler salonun iki tarafına yerleştirildi ve aralarına çevik polisler oturtuldu. Bu sırada duruşma salonuna giren herkesin üzeri arandı ve gazeteciler hariç kimsenin bilgisayar kullanarak not almasına izin verilmedi.
İddianamenin Okunması ve Aleniyet İlkesi
Bilindiği gibi, 18 Eylül 2015 tarihinde Eşref Hatipoğlu katılan avukatlarının ve mağdur yakınlarının yokluğunda Adliye’ye gelip gizli bir oturumda ifade vermişti. Dolayısıyla sanık Eşref Hatipoğlu bu duruşmada ilk defa mağdur yakınları ve katılan avukatları ile yüz yüze gelmiş durumdaydı. Katılan avukatları, sanığın kendilerine haber verilmeden ifadesinin alınmasının hukuka aykırı olduğunu ve soru sorma haklarının engellendiğini, aleniyet ilkesinin zedelendiğini ifade ederek duruşmaya başladı. Dolayısıyla katılan avukatları, usul kanununa uygun olarak herkesin önünde sanığın yüzüne iddianamenin okunması ve gizli oturumda verdiği ifadelerinin geçersiz sayılması gerektiğini ifade etti, gizli duruşmada sanığa iddianamenin okunup okunmadığını bilemeyeceklerini belirtti. Katılan avukatlarından Ahmet Özmen mahkeme başkanına “Sıradan bir vatandaşı nasıl yargılıyorsanız, Eşref Hatipoğlu’nu da aynı şekilde yargılamalısınız.” diyerek, sanığa konumu gereği özel bir muamele yapılmaması gerektiğinin altını çizdi. Sanık avukatı ise, katılan avukatlarının çapraz sorgu yapma haklarının olduğu ancak iddianamenin sanığın yüzüne okunmasına gerek olmadığı yönünde beyan verdi. Karşılıklı verilen beyanlar sonrasında mahkeme heyeti, iddianamenin daha önce sanığın yüzüne okunmuş olması ve sanığın daha önceden ifadesinin alınmış olması gerekçesiyle iddianamenin tekrar okunmasına gerek olmadığına karar verdi. Önceki gizli duruşmada sanığın verdiği ifadelerin geçersiz sayılması yönündeki talebi de reddetti.
Çapraz Sorgu Süreci ve Üslup Tartışması
Katılan avukatlarından Fethi Gümüş sanık Eşref Hatipoğlu’na, iddianamenin yüzüne okunmamış olması sebebiyle, hangi eylemlerinden dolayı yargılandığını bilip bilmediğini sorarak çapraz sorguya başladı. Eşref Hatipoğlu sözlerine “Ben buraya top oynamaya gelmedim tabii ki isnat edilen suçlardan haberim var.” diyerek başladı.
Sanık Hatipoğlu: Ben buraya top oynamaya gelmedim tabii ki isnat edilen suçlardan haberim var #LiceAdaletArıyor
— Faili Belli (@FailiBelli_org) March 17, 2016
Özetle, Lice’de PKK’nin kendilerine saldırdığını ve kendilerini savunmaya yönelik olarak gerçekleştirdikleri operasyon sonucunda 16 değil 14 kişinin öldüğünü iki askerin ise “şehit edildiğini” söyledi. Birden fazla insanın öldürülmesi ve bu insanların öldürülmesi için emir ve talimat verme suçlarından yargılandığını ifade etti.
Sanık Hatipoğlu: 16 kişi değil 14 kişinin ölümü, diğer iki kişi şehit edilmesi olayıdır. #LiceAdaletArıyor
— Faili Belli (@FailiBelli_org) March 17, 2016
Çapraz sorgu süreci sürekli kesintiye uğradı. Eşref Hatipoğlu sorulara cevap verirken, sürekli sıkıldığını ve bunaldığını ifade edecek tavırlar sergiledi. Katılan avukatlara “sen” diye hitap ettiği ve “PEKEKE değil PEKAKA diyeceksiniz”, “Siz bölücülük mü yapmaya çalışıyorsunuz”, “Bunlar dosyayı okumamışlar” gibi ifadeler kullandığı için devamlı olarak katılan avukatları ve sanık arasında üslup tartışması çıktı.
Katılan avukatları da sanığa “Geçti artık o günler” diyerek cevap verdi ve savcıya “Karşınızda bir sanık var, bize emir verecek bir albay yok. (bölücülük yapıyorsunuz ifadesi üzerine) Şu an huzurunuzda suç işleniyor görevinizi ihmal ediyorsunuz,” dedi. Savcı görevinin ne olduğunu bildiğini ifade ederken, mahkeme heyeti her iki tarafın da duruşmayı “siyasi bir şova” dönüştürmemesi gerektiğini ve herkesin söz alarak saygı çerçevesinde konuşmasını rica ettiğini belirtti. Ayrıca bazı soruların katılan avukatları tarafından birkaç kere sorulması üzerine, sanık bu sorulara daha önceden cevap verdiğini belirtirken, sanık avukatı ise soru sorma hakkının kötüye kullanıldığını ileri sürdü.
Hakim: İsteyen istediğini der.
— Faili Belli (@FailiBelli_org) March 17, 2016
Sanık Hatipoğlu: (avukata) Bölücülük mü yapmaya çalışıyorsunuz? #LiceAdaletArıyor
— Faili Belli (@FailiBelli_org) March 17, 2016
Bu aşamadan sonra duruşma gerçekleştirilen operasyonun detaylarına ve özellikle tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın öldürülmesine ilişkin sorulan sorularla ve Eşref Hatipoğlu’nun verdiği cevaplarla ilerledi.
Lice İlçesi Özellikle mi Seçildi?
Katılan avukatlarından Fethi Gümüş, sanık Eşref Hatipoğlu’na Diyarbakır’da görevli olduğu sırada, örgüte en çok lojistik destek sağladığı ve yine örgüte destek olduğu iddia edilen ilçenin hangi ilçe olduğunu sordu. Sanık, “Bu soruyu sorarak ne yapmak istediğinizi biliyorum.” dedi ve Lice halkını suçlamadığını ancak Lice’de, coğrafi özellikleri sebebiyle, örgüte müdahil olan çok insan olduğunu söyledi. Kendi vatandaşını elbette koruyacağını ancak devlete karşı gelenleri durdurmanın de görevi olduğunu söyledi. Duruşmanın ilerleyen saatlerinde, katılan avukatları, Lice ilçesinin bu iddialar nedeniyle özellikle seçildiğini ifade etti.
Sanık Hatipoğlu: Bu insanları suçlamıyorum ama Lice'de örgüte müdahil olan insan çoktur. Kulp da böyledir. #LiceAdaletArıyor
— Faili Belli (@FailiBelli_org) March 17, 2016
Ayrıca katılan avukatlarından Yunus Muratakan, Lice’de yapılacak operasyonlara ilişkin hazırlık planının ne zaman yapıldığını sorduğunda, sanık Eşref Hatipoğlu bunu söylemeyeceğini, devlet sırrı niteliğinde bir bilgi olduğunu, söylerse daha sonraki operasyonlarda planların ifşa edilmiş olacağını ifade etti. Sanık “Operasyon hazırlığını İhsan Batı, Bahtiyar Aydın ve siz mi yaptınız?” sorusuna olumlu cevap verirken, bu hazırlık çalışmalarında başka birinin katılıp katılmadığı sorusunu “Bilmeniz gerekmiyor.” diyerek cevapsız bıraktı.
Sanık Hatipoğlu: Askeri sır, bilmeniz gerekmiyor. #LiceAdaletArıyor
— Faili Belli (@FailiBelli_org) March 17, 2016
Katılan avukatlarından Yunus Muratakan, sanık Eşref Hatipoğlu’na Dibek köyü ile operasyon yapılması planlanan köy arasındaki mesafenin 3kmlik bir alan olduğunu hatırlattı ve bu mesafe için mi F16’ları kullandıklarını sordu.
Sanık Hatipoğlu: Ona siz karar veremezsiniz. Hiç kimseye hesap vermem. Devlet bana yetki vermiş #LiceAdaletArıyor
— Faili Belli (@FailiBelli_org) March 17, 2016
Sanık ise özetle, bu sorularla Lice halkına saldırdığının ima edildiğini, böyle bir durum olmadığını, halk için tehlikeli bir durum varsa jetlerin orayı bombalamayacağını, kendi vatandaşına saygılı olduğunu ama “devlete karşı geleni saf dışı etmenin kendi görevi olduğunu” söyledi. Ayrıca operasyonu nasıl gerçekleştireceğinin hesabını kimseye vermeyeceğini, devletin kendisine yetki verdiğini, halka yönelik hiçbir saldırı olmadığını ekledi. Bununla birlikte, durum böyleyse, operasyonda neden 14 sivilin öldüğüne ve Lice halkının ev ve işyerlerinin neden ve nasıl tahrip edildiğine ilişkin bir açıklamada bulunmadı.
PKK Askeri Birliğe Saldırmış Mıydı?
Katılan avukatları duruşma boyunca, eğer bu operasyon PKK’nin saldırısına karşı bir meşru müdafaa şeklinde gerçekleştiyse nasıl 800’e yakın ev ve iş yerinin tahrip edildiğini, yalnızca sivillerin öldürüldüğünü, PKK’li hiç kimsenin yakalanmadığını ya da öldürülmediğini, PKK’ye ait hiçbir silah veya mühimmata ulaşılmadığını, çatışma sırasında görgü tanıklarından hiçbirinin nasıl PKK’lileri görememiş olduğunu sorguladı. Katılan avukatları öldürülen dokuz kişinin doğrudan kafasından vurularak öldürüldüğünü, öldürülen kişilerin arasında bir de çocuk olduğunun da altını çizdi.
Ayrıca sanığa tahrip olan evler hatırlatıldı ve sanık Hatipoğlu, sadece evler değil devlet binaları ve askeri birlikler de zarar gördü, evlerin yakılması köyün boşaltılması gibi bir durum yok, dedi. Ancak katılan avukatları buna ilişkin bir delil bulunmadığını, iddianamenin tam tersini söylediğini ayrıca askeri birliğin ilçenin dışında olduğunu söyledi.
Katılan avukatları daha sonra, Eşref Hatipoğlu’na PKK’li birilerini görüp görmediğini sorduğunda, sanık sadece caminin arkasında eğilmiş yüzü puşi ile kapalı birkaç kişiyi saklanırken gördüğünü hatırladığını söyledi. Ancak katılan avukatı Yunus Muratakan, karakol ile cami arasında en az iki sokak olduğunu hatırlatarak bunun mümkün olmayacağını ima etti. “Operasyon sonrasında cami bölgesinde polislerin ve askerlerin yaptıkları aramalarda bir örgüt mensubu ya da örgüte ait silah ele geçirildi mi?” sorusuna, sanık olumsuz cevap verdi.
Katılan avukatları hiçbir PKK mensubunun yakalanmamış ve öldürülmemiş olduğunu hatırlatarak, kimin askeri birliğe saldırdığını sorduğunda, sanık Eşref Hatipoğlu üzerlerine bir anda roketler ve mermiler yapmaya başladığını, bu sırada kendilerini savunmak için karşı ateş açmaya başladıklarını söyledi. İlçenin doğusundaki evlere de ateş edilip edilmediği sorulduğunda, “Herkes kendisini korumak için ateş açtı. Evlere ya da ateş nereden geliyorsa oraya” dedi ve tek tek askerlere “Şuraya ateş açın şuraya ateş açmayın” demediğini, herkesin kendisini savunma halinde olduğunu ekledi.
Sanık avukatı bu tartışmaların üzerine, tanıklardan birisine “PKK saldırmadıysa görgü tanıklarının “çatışma” diye addettiği olay kimler arasında gerçekleşti? Askerler kendi kendileriyle mi çatıştı?” diye sordu.
Sanık daha önce PKK saldırısına ilişkin bir istihbarat alıp almadığına ilişkin soruya olumsuz yanıt verdi. Hatırlatmak gerekir ki, daha önceki ifadelerinde Eşref Hatipoğlu örgütün önceden Lice halkına saldırı haberini verdiğini bu nedenle zaten ilçenin ve özellikle çarşının bomboş olduğunu söylemişti. Yine bu duruşmada da saldırılar başladıktan sonra üsteğmeni şehre gönderdiğini, döndüğünde üsteğmenin kendisine okulların tatil olduğunu ve çarşının boş olduğunu söylediğini ifade etti. Bu noktadan sonra basit bir saldırı değil, önceden planlanmış bir plan olduğunu anladıklarını ifade etti. Duruşmanın sonuna doğru, sanığa önceki aksi yöndeki ifadelerinin hatırlatılması üzerine, Eşref Hatipoğlu’nun, “Evet şimdi hatırladım daha sonra ben de zırhlı araçla çarşıya inmiştim” demesi dikkat çekti. Söz konusu tartışmalar üzerine katılan avukatları, AİHM yargılamasında ifade veren öğretmenlerin açıklamalarını hatırlattı ve o gün çocukların okulda olduğunu söyledi. Ayrıca duruşma sonunda ifade veren mağdur yakınları da o günün herkes için sıradan bir gün olduğunu, çocukların okulda olduğunu, herkesin işinde gücünde olduğunu belirtti.
Ayrıca Eşref Hatipoğlu’nun savunmasında, “Ben bölgeden ayrılırken 150 örgüt üyesi kalmıştı sadece. Ben çıkarken artık gençler geceleri sokaklarda rahatça dolaşabilir hale gelmişti. Benim yaptığım budur.” demesi dikkat çekti. Nitekim mağdur yakınları, operasyondan sonra ilçeyi terk etmek durumunda kaldıklarını, uzun süre asker korkusuyla evlerinden dahi çıkamadıklarını söylemişlerdi.
Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın Öldürülmesi
Eşref Hatipoğlu, Bahtiyar Aydın’ın saldırılar başladıktan hemen sonra vurularak İhsan Batır’ın kollarına düştüğünü, kurşunun nereden geldiğini kestiremediğini, Bahtiyar Aydın’ın öldürülmesine ilişkin bir sürü senaryo yazıldığını ama gerçeğin bir tane olduğunu ifade etti. Katılan avukatlarından Yunus Muratakan, Bahtiyar Aydının öldürüldüğü yerin bir tarafının açık alan olduğunu öbür tarafının ise sacla kaplı evlerle kaplı olduğunu bunların hiçbirinden ateş edilmeyeceğini ifade etti ve sordu : “O halde nereden ateş açıldı?” Sanık Eşref Hatipoğlu, ateşin nereden açıldığını bilmediğini ama otopsi sonucuna göre zaten uzak mesafeden ateş açıldığının tespit edildiğini söyledi.
Fethi Gümüş, sanığa Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın ölümüne yol açan merminin bulunup bulunmadığını, bulunduysa bu merminin nerede olduğunu sordu. Eşref Hatipoğlu, operasyonun ardından TRT’de yayınlamak üzere bir canlandırma çekimi yaptıklarını, bu canlandırma sırasında kendisi tarafından kameraya gösterilen tüfeğin, Aydın’ı öldüren tüfek olmadığını söyledi. Ancak sanık önceki ifadesinde adı geçen silahın bulunduğunu ifade etmişti. Aynı zamanda TRT yayınında gösterilen merminin, Bahtiyar Aydın’ın ölümüne yol açan mermi olup olmadığı sorusuna “Olabilir,” şeklinde cevap verdi. Daha sonra savcı sanığa bahsedilen mermi çekirdeğinin nerede olduğunu sorduğunda sanık bilmediğini, kaybolmuş olabileceğini söyledi. Savcı ise ilgili mermi çekirdeğinin önemli ve saklanması gereken bir delil olduğunun altını çizdi. Eşref Hatipoğlu adli delil toplama işleminden kendisinin sorumlu olmadığını belirtti.
Katılan ve Tanık İfadeleri
Sanık Eşref Hatipoğlu’nun çapraz sorgusundan sonra, mağdur yakınlarının ve olay tanıklarının ifadeleri alındı. Müştekilerden Güldar Gülen, olay gününün oldukça sıradan bir gün olduğunu, kardeşinin okulda, herkesin işinde gücünde olduğunu belirtti. Operasyonların üç gün sürdüğünü, bu sırada babasından haber alamadıklarını, ahırda saklanmak zorunda kaldıklarını, üç gün sonra babasının cenazesine ulaştıklarını ama o zaman dahi askerlerin kendilerine yardım etmediğini, aksine hakaret ettiklerini ve babasının defnini bile uzun süre yapamadıklarını, zaten 4-5 gün sonra ilçeyi terk etmek zorunda kaldıklarını söyledi.
Müşteki Azize Dolan, dedesinin ismi belirlenemeyen 17. mağdur olduğunu ve davaya katılmak istediğini belirtti. Dedesinin Lice yakınlarındaki bir köye geri dönerken vurulduğunu ertesi gün cenazesine ulaştıklarını ve uzun süre sonra civar köylerden gelenlerin yardımıyla defnini yapabildiklerini ifade etti.
Müşteki Abdullah Yıldırım, olay esnasında babası ve annesiyle Lice’deki evlerinde olduklarını, olay günü helikopterlerin saldırmaya başladığını, ertesi gün askerlerin köylüleri emniyet sahasına toplayarak kendilerine hakaret ettiklerini, babasının saldırılarda yaralandığını ve bir daha çalışamadığını ifade etti.
Müşteki Mevlüt Kozan, saldırı sırasında sokakta oyun oynayan çocuklarından birinin yaralandığını söyledi.
Daha sonra tanık olarak Cemal Gözen ve eski Lice Belediye Başkan vekili Ebedi Delidere‘nin ifdesi alındı. Bu sırada öldürülen Yüksel Bayar’ın ağabeyi müşteki Nami Bayar, tanık Gözen’e ve sanık Eşref Hatipoğlu’na sorular sordu. Sanık Eşref Hatipoğlu’nun cevap verirken “Çok üzgünüm, önceden sizinle konuşamadık başınız sağ olsun” demesi dikkat çekti. Nitekim hiçbir mağdur yakını ile konuşurken benzer ifadeler kullanmamıştı.
Son olarak Lice Adalet Arıyor Platformu sözcüsü ve müşteki Şiyar Kaymaz sanığa soru sormak istediğini söyledi ve “Bizi Lice’de top sahasına topladığınızı hatırlıyor musunuz?” diye sordu, sanık olumlu cevap verdi. Bunun üzerine Şiyar Kaymaz, “O sırada operasyonlar, saldırılar devam ediyor muydu? Örgüt mensupları var mıydı?” Diye sordu, sanık olumsuz yanıt verdi. Kaymaz, “O halde, saldırı olmamasına rağmen neden evlerimizi yakmaya devam ettiniz? Biz size yakmayın dememize rağmen neden şiddet uyguladınız?” diye sordu. Sanık böyle bir şey yapmadıklarını söyleyince, Kaymaz orada olduğunu, o tarihlerde lise öğrencisi olduğunu, okullarının bir yüzünün tamamen delik deşik olduğunu söyledi. Sanık “Ne bekliyordun ki? Çatışma oldu.” diye cevapladı.
Ara Kararlar
Katılan ve sanık avukatları son beyanlarını yaptıktan sonra, mahkeme heyeti sanığın tutuklanması talebini reddetti ve sanığın duruşmalardan vareste tutulması talebini kabul etti.
Bir sonraki duruşma 23 Haziran 2016’a ertelendi.