Diyarbakır Barosu, Hak İnisiyatifi, İHD, TİHV ve Mülkiye İnsan Hakları Merkezi yaptıkları ortak açıklamayla AİHM’in Roboski katliamına ilişkin kararını kınayarak, Mahkeme’yi Türkiye davalarında 1990’lı yıllarda benimsediği insan odaklı yaklaşıma dönmeye davet etti.
Geçtiğimiz hafta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye tarihinin en önemli katliamlarından biri olan Roboski başvurusunu iç hukuk yollarının tüketilmediği gerekçesiyle kabul edilemez buldu (Selahattin Encü ve Diğerleri/Türkiye, no. 49976/16, 17.5.2018).
AİHM bu kararıyla sadece son zamanlarda sıklıkla yaptığı üzere etkililiği son derece tartışmalı olan Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) tüm kusurlarını örtmekle kalmadı, Türkiye’nin Roboski davasında somutlaşmış cezasızlık politikasını da onaylamış oldu. Çoğu çocuk 34 kişinin can verdiği bu vakaya ilişkin hiçbir sorumluluğunu yerine getirmeyen hükümete de benzer vakalar için yeşil ışık yakmış oldu.
Oysa aynı AİHM, 1990’larda Türkiye’nin Güneydoğusunda gerçekleşen birçok karanlık insan hakları ihlalini aydınlatarak, başta Kürt halkı olmak üzere tüm toplum için bir umut kaynağı olmuş, hakikatin karanlığa gömülmesine müsaade etmemişti. Evrensel değerlerin savunucusu olan bir İnsan Hakları Mahkemesinin beklenen bu yaklaşımını, benimseyen AİHM kararları şu iki temel ilkeye dayanıyordu:
Devletlerin yükümlülükleri sadece teorik ve kâğıt üzerinde olmayıp, pratik ve etkili olmalı, Sözleşmedeki güvenceleri pratik ve etkili kılacak şekilde yorumlanmadır.
İç hukuk yollarının tüketilmesi gerekliliği kuralının belli bir esneklik ve aşırı formalizmden uzak bir şekilde uygulanması gerekir.
1990’lı yıllarda hiçbir sınır tanımaksızın, hiçbir usule uymaksızın gerçekleştirilen ağır insan hakları ihlalleri 2010’lu yıllarda çeşitli usul kurallarının içerisinde ambalajlanmış şekilde karşımıza çıkmaktadır. Şekil farklı ama sonuç aynıdır: İnsanlar katledilmekte ve fakat failler cezasız kalmaktadır!
2018 yılında Türkiye’yi uluslararası insan hakları standartlarına saygılı bir hukuk devleti olarak gören hiçbir uluslararası tarafsız gözlemci yoktur. Bu korkunç tablonun en önemli müsebbiplerinden biri de Roboski kararını reddeden Anaya Mahkemesidir. Yüzlerce gazetecinin tutuklanmasına, on binlerce kişinin işsiz kalmasına, OHAL KHK’lerinin keyfi düzenlemelerine yeşil ışık yakan Anayasa Mahkemesi, Roboski kararında da başvurucular tarafından öngörülmesi imkansız gerekçelerle başvuruyu reddetmiştir. Gerçekten de Roboski kararı bir başvurunun Bölüm seviyesinde, eksik belgelerin tamamlanmasına ilişkin avukatın sunduğu mazeretin kabul edilmemesi nedeniyle ret kararı verilen ilk ve tek karardır!
Tam da bu nedenlerle iç hukuk yollarının tüketilmesinde aşırı formalizmden uzak durulması gerekliliğini vurgulaması gereken AİHM, tam tersini yapmakta, Anayasa Mahkemesi’ne her konuda verdiği açık çekle Türkiye’de giderek derinleşen insan hakları ve hukuk devleti krizinin ana ortağı haline gelmektedir!
Biz, evrensel insan hakları ve hukuk devleti ilkelerinin önemine inanan insan hakları örgütleri olarak tarihin en kanlı katliamlarından biri olan Roboski’yi cezasızlıkla taçlandıran AİHM kararını kınıyor, AİHM’i Türkiye hükümetine ve Anayasa Mahkemesine verdiği açık çekin yarattığı tahribata son vermek için Türkiye davalarında 1990’lı yıllarda benimsediği insan odaklı yaklaşıma dönmeye davet ediyoruz!
Ve uyarıyoruz: Cezasızlığı hoşgören bir insan hakları mahkemesi insanların umudu olamaz!
İnsanların umudu olamayan bir uluslararası mahkeme, kendi sonunu da kaçınılmaz kılar!
Diyarbakır Barosu
Hak İnsiyatifi
İnsan Hakları Derneği
Mülkiye İnsan Hakları Merkezi
Türkiye İnsan Hakları Vakfı