Deniz Tekin- 19 Ekim 2023
Mahkeme: Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi
Esas No: 2021/444
Sokağa çıkma yasakları ve çatışmaların yaşandığı Diyarbakır’ın Sur ilçesinde 12 Ekim 2015’te annesiyle birlikte fırından ekmek almak için dışarı çıkan 12 yaşındaki Helin Hasret Şen, Kobra tipi zırhlı araçtan açılan ateş sonucunda başından vurularak olay yerinde hayatını kaybetti. Helin’in ölümüyle ilgili başlatılan soruşturma 4 yıl sürdü. Tutuksuz yargılanan sanık özel hareket polisi Abdullah Ercan hakkında “taksirle ölüme neden olma” suçlamasıyla iddianame hazırlandı. Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 2020 yılında başlanan ve üç duruşma görülen davada, mahkeme kamu görevlisi olan sanık polis hakkında soruşturma izni alınmadığı gerekçesiyle yargılamayı durdurarak Diyarbakır Valiliği’nden soruşturma izni istedi. Valiliğin soruşturma izni vermesi üzerine 2022 yılında devam edilen davanın altıncı ve karar duruşması 19 Ekim 2023 tarihinde Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.
Duruşma Öncesi
Diyarbakır Adliyesindeki vatandaş giriş kapısındaki polis kontrol noktasındaki x-ray cihazından geçtikten sonra adliye binasının önünde kulübedeki adliye görevlilerine GBT (Genel Bilgi Toplama) kontrolü için T.C. kimlik kartlarımızı verdik. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi’nde (UYAP) kontrolümüz yapıldıktan sonra üstünde isim ve soy ismimizin baş harflerinin yazıldığı bir kâğıdı ikinci kontrol noktasında bekleyen polis memuruna teslim edip, x-ray cihazından geçerek adliyeye girebildik. Duruşmanın görüleceği Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin duruşma salonun önündeki banklarda, duruşma için gelen çok sayıda çevik kuvvet polisi oturuyordu. Mahkeme bir önceki celsede, duruşma salonunda güvenlik tedbiri alınmasına dair ara karar kurmamasına rağmen çok yüksek güvenlik tedbirleri alınması göze çarpıyordu. Davayı izlemek için gelen hak savunucuları, hukuk fakültesi öğrencileri, gazeteciler ile Helin Hasret Şen’in ailesi duruşmanın görüleceği salonun önünde bekliyordu. Mahkemedeki iş yoğunluğu nedeniyle duruşmanın geç başlayacağı haberi alındı.
Davayı izlemeye gelenlerin sayısının fazla olması nedeniyle duruşmanın yapılacağı salonun önündeki koridor doldu. Duruşmanın başlayacağı saate yakın çok sayıda çevik kuvvet ve sivil giyimli polis memuru salonun önüne geldi. Mübaşirin duruşmanın başlayacağı haberini vermesi üzerine duruşma salonuna geçmeye başladık. Daha önce görülen duruşmaların aksine bu duruşmada polis, salona giren izleyicilerin üstünü aramadı. Davanın tarafları ve izleyiciler yerlerini aldıktan sonra salona gelen bir polis memuru, izleyici bölümünün ilk sırasında güvenlik önlemi için gelen polis memurlarının oturacağını söyleyerek izleyicileri kaldırdı. Bunun üzerine izleyiciler, dolu olan arka sıralara sıkışarak duruşmayı izlemek zorunda kaldı.
Duruşmaya Katılım
Duruşma, mahkemenin kararlaştırdığı saatten yarım saat geç başladı. Helin’in annesi Nazmiye Şen, babası Ekrem Şen ile avukatları İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şube Başkanı Av. Ercan Yılmaz, İHD Diyarbakır Şube Yöneticileri Av. Yakup Güven, İHD Diyarbakır Şube eski Başkanı Av. Abdullah Zeytun, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Yönetim Kurulu üyesi Av. Barış Yavuz, Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Av. Huriye Hamidi ve üyeler Av. Hakim Marol, Av. Esmer Özer, Av. Şirvan Yakut, Av. Büşra Güger duruşma salonunda katılan vekili olarak yerlerini aldı. Sanık polis Abdullah Ercan, talimat mahkemesi olan Kahramanmaraş 1. Asliye Ceza Mahkemesi duruşma salonundan Ses ve Görüntülü Bilgi Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla katılırken, müdafii Av. Alper Uğurlu ise duruşma salonunda hazır bulundu. Davanın taraflarının bulunduğu bölümde mahkeme heyetinin koruma polisi ve bir çevik kuvvet polisi oturuyordu.
Duruşmayı, Hafıza Merkezi, FİSA Çocuk Hakları Merkezi, Göç ve İnsani Yardım Vakfı, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Çocukça Derneği, Çocuklar İçin Adalet Derneği (ÇİAD), Rengarenk Umutlar Derneği üye ve yöneticileri ile Diyarbakır Barosu Başkan Yardımcısı Av. Mehdi Özdemir, Diyarbakır Barosu Genel Sekteri Av. Serdar Özer, Hakların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) milletvekilleri Serhat Eren ve Adalet Kaya izledi. Mezopotamya Ajansı, Jinnews, Gazeteduvar, DW Türkçe, Jinha muhabirleri duruşmayı izleyenler arasındaydı. Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencileri de davayı gözlemlemek amacıyla duruşma salonundaydı. İzleyiciler için ayrılan bölümdeki ilk sırada 11 çevik kuvvet polisi oturdu. Bazı polisler ise duruşmayı arka sıralardan izledi.
Mahkeme heyetinin bulunduğu yeri arka tarafında bulunan SEGBİS ekranının çok küçük ve uzak olması nedeniyle sanık polis memurunun yüzü görünmüyordu.
Duruşmanın Seyri
Zabıt katibi, duruşmaya katılanların avukat, sanık ve katılanların yoklamasını yaparak isimlerini tutanağa geçirdi. Heyet üyesi bir hakim ve duruşma savcısının değişmesi nedeniyle heyet değişikliği tutanağa geçirildi. Duruşmada ilk sözü alan iddia makamı, bir önceki celse arasında mahkemeye sunduğu esas hakkındaki mütalaasını tekrar ettiğini belirtti. Savcı, mütalaayı duruşmada okumadı. Katip, iki sayfalık mütalaayı duruşma tutanağına kopyaladı. Esas hakkında mütalaada, olay tarihinde Kobra 11 No’lu zırhlı araçta silahçı olarak görev alan sanık polis memuru Abdullah Ercan’ın güvenlik amaçlı olarak ölü noktalara birden çok kez silahla atış yaptığı iddia edilmişti. Sanığın ateş etmeden önce sokakta çocuklar olmasını bildiğine dair tespitinin kaydedildiği mütalaada, bunu bilen sanığın, başkalarının yaralanabileceği veya ölebileceğini öngörmesine rağmen kimsenin yaralanmasına ummayarak güvenlik atışlarına devam ettiği savunuldu. Mütalaada, sanığın Helin’i görmediği için öldürme kastının bulunmadığı ileri sürülerek, olay sırasında trafonun arkasında bulunan Helin Hasret Hasret Şen’in ölümüne bilinçli taksirle sebebiyet verdiği öne sürüldü.
Nazmiye Şen: 9 yıldır Adalet Mücadelesi Verdik ama Adalet Yerine Gelmedi
Beyanda bulunması için ilk söz katılan Ekrem Şen’e verildi. Şen “Sanığın bir an önce tutuklanmasını istiyorum. Bu mahkemeden adalet istiyorum.” dedi. Nazmiye Şen ise ”9 yıldır adalet mücadelesi vermeme rağmen adalet yerine gelmedi. Adaleti arıyoruz. Bir anne olarak katilin cezalandırılmasını ve bir an önce tutuklanmasını istiyorum” diye belirtti.
Zeytun: Bu dava Sokağa Çıkma Yasaklarında Öldürülen 72 Çocuk ile 280 Sivilin Sembol Davası
Ardından söz alan katılan vekillerinden Av. Abdullah Zeytun, savcılık mütalaasına katılmadıklarını söyledi. Davanın 2015-2016 yıllarında Kürt illerinde ilan edilen sokağa çıkma yasakları sırasında işlenen ağır yaşam ihlalleri sonucunda öldürülen 72 çocuk ile 280 sivil ölüm olayının sembol davası olduğunu söyledi. Çözüm sürecinin sona ermesinin ardından valilik ve kaymakamlıkların 11 ilde ve onlarca ilçede keyfi ve sınırsız bir şekilde sokağa çıkma yasağı ilan ettiğini ifade etti. Zeytun, bu kentlerde yaşanan sivillerin muhtemelen şüpheli, “örgüt üyesi” olarak görüldüğünü, barınma, seyahat, güvenlik, özgürlük ve sağlığa erişim haklarının kısıtlandığını ifade etti. Zeytun, bu dönemde kolluk görevlilerin işlediği ağır insan hakları ihlallerinin soruşturma ve kovuşturma konusu yapılmadığını belirtti. Zeytun, “Helin’in de içinde olduğu en az 72 çocuğun öldürülmesinde kolluktan çok yargının da suçu vardır. Önümüzde duran bu dosyada sokağa çıkma yasağı döneminde uygulanan bir cezasızlık ilkesi vardır. Sadece sokağa çıkma yasağı olan dönemde tek değil diğer dönemlerde de bu böyledir. Bugün sizden adil bir karar vermenizi bekliyoruz” dedi.
‘Bu Davada Cezasızlık Katı Bir Şekilde Uygulanıyor’
Zeytun, savcılık mütalaasının aksine Helin’in cinayetinin öngörülmeyen ve hesaplanmayan bir olay olmadığını, bunun o dönem iktidarın uyguladığı politikaların bir sonucu olduğunu belirtti. Cezasızlığın sadece Helin’in dosyasında değil, kolluk görevlilerinin 1990’lı, 2000’li yıllarda işlediği suçlarda da kasıtlı olarak cezasız bırakıldığını söyledi. Helin’in dosyasının en başından beri cezasızlığın kurgulandığını, olayın faili olan sanık polisin tutuklanmaması ve halen görevinin başında olmasının bu davada cezasızlığın katı bir şekilde uygulandığının göstergesi olduğunu ifade etti. Delillerin toplanması için olayın en başında soruşturmayı yürüten savcıya dilekçeyle talepte bulunduklarını hatırlatan Zeytun, dosyadaki gizlilik kararı nedeniyle hangi delillerin toplandığını ve işlemlerin yapıldığını öğrenemediklerini söyledi. Zırhlı araç görüntülerinde olay yerinde olan kişilerin kimliklerin tespit edilerek, tanık olarak ifadelerinin alınmadığını da belirtti.
‘Sanık Silah Kullanma Yetkisini Hiçe Sayarak, Bilerek ve Hedef Gözeterek Ateş Etti’
Zeytun, zırhlı aracın kamera görüntülerinde ve polisin hazırladığı olay tutanağında olayın yaşandığı yerde kolluk güçlerine yönelik hiçbir saldırı ve eylemin olmadığının açık olduğunu söyledi. Zeytun, sanığın Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nda (PSVK) polise tanına silah ve güç kullanma yetkisi hiçe sayarak, bilerek, isteyerek ve hedef gözeterek Helin’e ateş ederek yaşamını sonlandırdığı belirtti. Olaydan 7 dakika sonra zırhlı aracın kamerasının kapatıldığını, olay yeri incelemesi bittikten sonra kameranın açıldığını aktaran Zeytun, olay yerindeki suç delillerinin tamamen temizlendiğini, delillerin karartıldığını ifade etti. Suç delillerin gizlenmesi ve değiştirilmesinin sadece bu davada değil 28 Mart 2006’da Diyarbakır’da çıkan olaylarda hayatını kaybeden Enes Ata ve Mahsum Mızrak Davası’nda da delillerin adli emanette değiştirildiğini, kaybettirildiğine tanık olduklarını anımsattı. Bahsettiği bütün bu hususların cezasızlık uygulamasının bir pratiği olduğunu kaydeden Zeytun, bu olayın cezasızlıktan çıkarılıp sanığın kasten insan öldürme suçundan cezalandırılmasını talep etti.
Nihat Kazanhan Davası Örnek Gösterildi
Katılan avukatlarından ve İHD Diyarbakır Şube Başkanı Av. Ercan Yılmaz, savcının esas hakkındaki mütalaa kullandığı ummayarak ateş ettiği tespitini kabul etmediğini belirterek, burada niyete değil, fiile bakılması gerektiğini ifade etti. Helin’in hayatını kaybettiği ilk andan itibaren bu davada cezasızlığın uygulandığını ifade eden Yılmaz, Diyarbakır Valiliği’nin daha önce yaşanan benzer dosyalarda olduğu gibi, olaydan hemen sonra yaptığı açıklamada Helin’in örgüt üyelerin açtığı ateş sonucunda hayatını kaybettiğini iddia ettiğini ancak dava dosyasında ise olayın failinin kolluk görevlisi olduğunu hatırlattı. Valiliğin bu açıklamayı olayın faili olan kamu görevlilerini korumak amacıyla yaptığına işaret eden Yılmaz, Valiliğin kamu görevlisi olan sanık hakkında soruşturma izni verdiğine dikkat çekti.
Yılmaz, bu dosyanın sokağa çıkma yasakları sırasında işlenen insan hakları ihlalleriyle ilgili açılan tek dava olduğunu, mahkemenin bu ağır vebali dikkate alacak bir yargılama yapması gerektiğini belirtti. Disiplin soruşturması sonucunda hazırlanan teftiş raporunun, sanığın olay yerinde çatışma olduğu şeklindeki iddiasını çürüttüğünü belirten Yılmaz, sanığın herhangi bir karşı saldırı ya da tehdit olmadan ateş ettiğini, burada taksir tartışması yapılamayacağını, sanığın kasten öldürme suçundan cezalandırılmasını istedi. Hükümle birlikte sanığın kaçma şüphesinin yüksek olduğunu, bu nedenle hakkında tutuklama kararı verilmesini talep eden Yılmaz, 12 yaşındaki Nihat Kazanhan’ın Cizre’de öldürülmesine ilişkin davada sanık olan polis memurunun yakalama kararına rağmen bulunamadığına dikkat çekti.
‘Eksik Toplanan Delillere Rağmen Sanığın Helin’i Bilerek ve İsteyerek Öldürdüğü Açık’
İHD Hukuk Komisyonu Üyesi Av. Yakup Güven ise duruşma savcısının 8 yıldır süren yargılama sonucunda hazırladığı esas hakkındaki mütalaada tahmin yoluyla kanaatini sunduğunu söyledi. Zırhlı aracın kamera görüntülerine ilişkin hazırlanan görüntü çözüm tutanağına değinen Güven, görüntülerde olay yerinden geçen bir yurttaşın zırhlı araçtan açılan ateş üzerine ellerini kaldırdığının görüldüğünü belirtti. Güven, Helin vurulmadan önce ve vurulduktan sonra zırhlı araç kamerasına yansıyan anları kronolojik sırayla anlattı. Polise silah kullanma yetkesi veren PSVK’nın 16. maddesinde ölü nokta diye bir kavram bulunmadığını söyleyen Güven, çocukların olduğu bir sokakta ölü noktalara ateş edilemeyeceğini vurguladı. Delilleri karatma şüphesinin bile sanık için yeterli tutuklama gerekçesi olduğunu ifade eden Güven, sanık hakkında bugüne kadar tutuklama kararı verilmemiş olmasının hukuki olarak kabul edilebilir olmadığını kaydetti. 8 yıldır devam eden dosyadaki eksik toplanan delillere rağmen sanığın Helin’i bilerek ve isteyerek öldürdüğünün açık olduğunu söylen Güven, hükümle birlikte sanığın tutuklanmasını talep etti.
‘Salonda Belinde Silah Olan Kişiler Dizilerek Mahkeme Vereceği Karardan Caydırılmak İsteniyor’
Katılan vekili ve TİHV Yürütme Kurulu üyesi Av. Barış Yavuz ise, savcının sanığın eylemi için mütalaada kullandığı ummamak ifadesini eleştirerek, ummak kelimesinin bir şeyi beklemek anlamına geldiğini, kendilerinin ise kasttan doğan bir eylemin peşinde olduklarını söyledi. Toplumun önemli bir kesiminde, kamu görevlilerinin insan öldürmeyeceğine yönelik bir algı olduğunu belirtti. Yavuz, profesyonel silah kullanan görevlilerin bellerindeki silahı rast gele kullanamayacağını vurguladı. Bu kadar çok sayıda çocuk ve sivilin öldürülmesinin temelinde iktidar ve siyasetin yarattığı bir toplumsal rıza bulunduğunu ifade etti. Yavuz, TCK’nın 220. maddesi ile (örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek) toplumda “terörist” rızası ve algısının örüldüğünü belirten Yavuz “Siyaset, ‘HDP’ye oy veren herkes teröristtir’ algısını oluşturdu. Bunu bilen sanık, nasılsa ölen teröristtir, Kürt’tür, algısı ile hareket etmiştir. Niye? Vatandaş değildir. Yaşananlar bunun sonucudur.” dedi. Duruşma salonundaki çevik kuvvet polislerini gösteren Yavuz, mahkeme salonunda dizilen silahlı polislerle bir algı yaratılarak mahkemeler üzerinde baskı kurulmak istendiğine dikkat çekti. Duruşmayı izleyenlerin demokrasi, insan hakları ve cezasızlığa karşı burada olduğunu söyleyen Yavuz, “Neden polisler burada? Neden sanık huzurda değil, SEGBİS’te?” diye sordu. Mahkeme Başkanı, Yavuz’un sözlerini “Savunmamıza dönelim.” diyerek kesti. Yavuz, sanığın kasten öldürme suçundan cezalandırılmasını talep ederek, savunmasını bitirdi.
‘Çocuk Koruma Kanunu Bu Davada Uygulanmadı’
Katılanlar adına söz alan Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Av. Huriye Hamidi ise bu davada öldürülen bir çocuk olduğunu belirterek, devletin çocuk haklarını korumaktan sorumluluğu olduğunu ifade etti. Türkiye’nin tarafı olduğu Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre, çocuğun üstün yararının gözetilmesi gerektiğini vurguladı. Dosyada yer alan delillerin, çocukları koruması gereken polis memurunun bir çocuğun yaşam hakkını ihlal ettiğini gösterdiğine işaret etti. Türkiye’de yürürlükte olan Çocuk Koruma Kanunu’nda koruma ihtiyacı olan çocukların haklarının üstün tutulduğunu aktaran Hamidi, Çocuk Koruma Kanunu’nun bu davada uygulanmadığını söyledi. Çocuk haklarını korumakla yükümlü olan kamu görevlilerinin bunu ihlal etmesi halinde haklarında soruşturma izni alınmadan yargılama yapılması gerektiğini hatırlattı. Hamidi, çocukların oyun ve yaşam alanlarının çocuklara dar edildiğini ifade ederek, sanığa verilecek cezada takdiri indirim hükümlerinin uygulanmaması gerektiğini ifade etti.
‘Avukatların Beyanlarına Cevap Verme Gereği Duymuyorum’
Mahkemenin esasa ilişkin söz verdiği sanık Abdullah Ercan, oturarak konuşmaya başlasa da Mahkeme Başkanı “ayağa kalk” uyarısı yaptı. Savunmasına ayakta devam eden Ercan, katılan avukatlarının yaptığı savunmalara cevap verme gereği duymadığını söyledi. Zırhlı araç görüntüleri incelendiğinde Helin Hasret Şen ve yanındaki kişilerin sırtların kendisine dönük olduğunu ileri sürerek, sırtı kendisine dönük maktulü yüzünden vurmasının mümkün olmadığını iddia etti. Sanık Ercan, beraatını istedi. Ercan’ın avukatı Av. Alper Uğurlu ise mahkemeye sundukları yazılı savunmaları tekrar ettiğini belirterek, Helin’in hayatını kaybettiği olay öncesinde ve sonrasında çatışma yaşandığını ileri sürdü. Bilgi sahibi sıfatıyla ifadeleri alınan dört polisin ifadeleri ile müvekkilinin beyanlarının aynı olduğunu savundu. Müvekkilinin ateş ettiği sırada sokakta kimsenin bulunmadığını ileri süren Uğurlu, Helin’in müvekkilinin silahından çıkan mermi ile öldürülmediğini, örgüt üyelerinin kurşunuyla öldürüldüğünü iddia etti. Uğurlu, Helin’in müvekkilinin silahından çıkan mermiyle öldürüldüğüne dair delil bulunmadığını da öne sürdü. Benzer davalarda Yargıtay’ın verdiği kararlara değinen Uğurlu, kişinin ölümünün hangi silahtan çıktığı belli olmayan mermi ile olduğu durumlarda, şüphenin sanık lehine yorumlanarak karar verilmesi gerektiğini savundu. Uğurlu, heyetin kendileriyle farklı kanaateyse basit taksirden ceza verilmesini ve lehe olan hükümlerin uygulanmasını istedi. Kamera kayıtlarına bakıldığında müvekkilinin betonarme yapılara ateş ederek bu tarz saldırılara karşı kendisini hazırladığının görüleceğini iddia etti.
Mahkemenin son sözünü sorduğu sanık Abdullah Ercan, savunmalarına ekleyecek bir şey olmadığını söyleyerek, beraatını talep etti.
Katılan Nazmiye Şen, Sanık ve Avukatına Tepki Gösterdi: Ben Oradaydım, Çatışma Yoktu
Sanık ve avukatının savunmalarına tepki gösteren Nazmiye Şen, “Ben ordaydım. Kızım öldürüldüğü gün hiçbir şekilde çatışma yoktu.” dedi. Baba Ekrem Şen ise “Yalan konuşuyor” dedi. Mahkeme Başkanı, “Son söz olarak karşı tarafa bir şey söylemek istiyorum.” diyen Nazmiye Şen’i sert bir ses tonuyla “Otur yerine!” diyerek uyardı. Sözlerine devam eden Şen “Bir anne olarak 9 yıldır adalet arıyorum, Allah’ından bulsun inşallah!” diyerek salondan çıktı.
Mahkeme Başkanı, karar için duruşmaya ara verildiğini söyleyerek herkesin salondan çıkmasını istedi. Ara karar yazıldığı sırada salonunun önündeki koridorda tepkilerine devam eden Ekrem Şen’e polis “Bağırmayın!” dedi. Ekrem Şen ise polise “Ciğerim yanmış, adalet yok!” cevabını verdi.
Karar Açıklandı: 6 Yıl 3 Ay Hapis Cezası
Bir saat 10 dakika süren duruşmanın ardından karar açıklandı. Polis, avukatlar dışında kimsenin salona girmesine izin vermedi. Karar şöyle;
- “Sanık Abdullah Ercan’ın müteveffa Helin Hasret Şen’e karşı taksirle ölüme neden olma suçunu işlediği anlaşıldığından suçun işleniş biçimi, sanığın kusurunun derecesi, meydana gelen neticenin ağırlığı gözetilerek eylemine uyan TCK’nın 85/1 maddesi uyarınca takdiren ve teşdiden 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına,
- Sanığın bilinçli taksir ile hareket ettiği anlaşılmakla, TCK’nın 22/3 maddesi gereğince sanığın cezasında takdiren 1/2 oranında arttırıma gidilerek 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına,
- Sanığın geçmişi ve cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri sanık lehine takdiri indirim nedeni kabul edilerek sanığın cezasında TCK’nın 62/1 maddesine göre takdiren 1/6 oranında indirim yapılarak 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına” karar verildi.
Ayrıca sanığın cezasının adli para cezasına çevrilmesine, cezanın ertelenmesine ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanmasına yer olmadığına ve hakkında uygulanan yurtdışına çıkış yasağı adli kontrol tedbirinin devamına ve tutuklama taleplerinin reddine karar verildi.
Duruşma Sonrası
‘90’lı Yıllardan Beri Sistematik Bir Şekilde Uygulanan Cezasızlık, Kendisini Bu Dosyada Gösterdi’
Şen ailesi ve avukatları, karara ilişkin Diyarbakır Adliyesi önünde bekleyen gazetecilere açıklama yaptı. İlk olarak konuşan İHD Diyarbakır Şube Başkanı Av. Ercan Yılmaz, başka dosyalarda aşina oldukları cezasızlık uygulamalarının bu dosyada da karşılarına çıktığını belirtti. Yılmaz, Helin Hasret Şen için başlatılan hukuk mücadelesine destek veren hukukçu ve sivil toplum örgütlerine teşekkür etti. Kararı değerlendiren Yılmaz şunları söyledi “Bu cezanın işlenen suçun karşılığı olmadığını, herhangi bir silahlı çatışmanın olmamasına rağmen yetkisini aşarak ve hedef gözeterek, Helin Şen’in ölümüne sebebiyet veren kolluk görevlisini kasten insan öldürme suçundan ceza verilmesi gerektiğini düşündük. Bunu mahkemeye delilerimizle ve dosyada yer alan görüntüleri defalarca ifade ettik. Bu celsede de bu talepte bulunduk. Ancak 90’lı yıllardan bu yana sistematik bir şekilde uygulanan cezasızlık politikası bugün Diyarbakır Adliyesinde kendisini bir kez daha gösterdi. Mücadelemiz devam edecek. 8 yıldır ailenin sürdürdüğü bir hukuk mücadelesi var. İHD ve insan hakları savunucuların verdiği bir mücadele var. Artık bir sonraki aşamaya geçmiş durumdu. İstinaf Mahkemesi süreci başlayacak. Hukuk mücadelemizi sürdüreceğiz.” şeklinde konuştu.
Nazmiye Şen: Adalet Mücadelemden Asla Vazgeçmeyeceğim
Nazmiye Şen, “Adalet mücadelemizi sonuna kadar götüreceğiz. İster 20 yıl olsun ister 30 yıl olsun, ömrümüz yettikçe kesinlikle ve kesinlikle hiçbir zaman adalet mücadelemden vazgeçmeyeceğim. Davadan istediğim sonucu alana, fail yargılanana kadar… En ağır cezayı alana kadar adalet mücadelemden asla ve asla vazgeçmeyeceğim. Hiçbir şey beni yıldıramaz. Ayakta kalıp kızımın mücadelesine devam edeceğim.” dedi.