Gökçer Tahincioğlu
Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin öldürülmesinin üzerinden yaklaşık 5 yıl geçtikten sonra açılabilen dava, henüz iddianame kabul edilip, duruşma açılmadan başka bir ile nakledilmeye çalışılıyor. İddianameyi inceleyen Diyarbakır 10. Ağır Ceza Mahkemesi, davanın Diyarbakır’da görülmesinin kamu güvenliği açısından risk taşıyıp taşımadığını Diyarbakır Valiliği ve emniyet müdürlüğüne sordu. Avukatlığı boyunca, faili meçhul cinayetlerle ilgili açılan davaların farklı kentlere nakledilerek cezasız bırakılmaya çalışılmasıyla mücadele eden Tahir Elçi’nin öldürülmesine ilişkin dava da gelen yanıtlara göre başka bir kente nakledilebilecek.
Tahir Elçi İnsan Hakları Vakfı’ndan davayla ilgili yapılan açıklamada, hazırlanan iddianameyle, üç polisin taksirle ölüme sebebiyet vermekle suçlandığı ancak Elçi’yi öldüren kurşunun failinin kim olduğunun tespit edilmediği, komik cezalar istenildiği anımsatıldı. İddianamenin zayıf ve tutarsız olduğuna yönelik açıklamada, şöyle denildi:
“Tahir Elçi cinayetine ilişkin hazırlanan savcılık iddianamesinin, etkin soruşturma ilkesinden ve maddi gerçeği aydınlatmaktan ne denli uzak olduğuna ilişkin kaygılarımızı daha önce kamuoyuyla paylaşmıştık. Hukuk dışı mülahazalarla hazırlanmış, hukuk dışı dengeleri gözetmeye çalışan, birbiriyle hiç alakası olmayan kişi ve olayları yan yana getiren ve daha en baştan cinayeti basit bir taksire indirgeyen bu iddianame, sunulduğu Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedilmeliydi. Ceza Muhakemesi Kanununun 174. Maddesinde düzenlenen “iddianamenin iadesi” müessesesi, suçun nitelemesini yanlış yapan, aralarında hukuki bağlantı bulunmayan fail ve olayları bir araya getiren bu iddianame için evleviyetle uygulanmalıydı.
“Emniyete sordu”
İddianamenin sunulduğu Diyarbakır 10.Ağır Ceza Mahkemesinin bu iddianameyi reddetmesini beklerken, söz konusu Mahkeme, 27 Mart 2020 tarihli duruşma hazırlığı tutanağında, iddianamedeki hukuk garabetini çok daha öteye taşıyan bir girişimde bulunmuştur.Türkiye’de faili kamu görevlileri/devlet olan pek çok cinayetin, doğal yargıç ve adil yargılanma ilkelerine aykırı bir şekilde başka şehirlere, başka adliyelere, başka mahkemelere gönderilip, mağdurların adalete erişiminin nasıl engellendiğini; faillerin değil adeta mağdurların yargılandığı bu davaların nasıl sonuçlandığını çok yakından biliyoruz. Cezasızlığın önemli dayanaklarından birisi olan “dava nakli”, 10.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından, bu cezasızlıkla mücadelenin en önde gelen aktörü olan Tahir Elçi’nin kendisine yönelik cinayet için de uygulanmak istenmektedir. Diyarbakır 10. Ağır Ceza Mahkemesinin bu girişimi bir kara mizah niteliğindedir. Gerçekten de, Ceza Muhakemesi Kanununun 19/2. Maddesi davanın yetkili mahkeme tarafından görülmesinin kamu güvenliği için tehlikeli olması halinde, Adalet Bakanının Yargıtay’dan davanın naklini isteyebileceğini düzenlemiştir. Davanın görüleceği 10. Ağır Ceza Mahkemesi ise, bu işi, Adalet Bakanlığına bile bırakmayı göze alamamış, bizzat kendisi Diyarbakır Valiliği ve Emniyet Müdürlüğüne yazı yazarak, davanın Diyarbakır’da görülmesinin kamu güvenliği açısından tehlike oluşturup oluşturmayacağını sormuştur.
“Davaya dahil edilebilecek kişilere soruldu”
Bir Ağır Ceza Mahkemesi’nin kendi yetkisini devretmek için bu denli büyük bir heves göstermesini ve bunun için de, soruşturmanın derinleşmesi halinde kasıt ve taksirleri nedeniyle, davaya dahil edilmesi muhtemel kişilere, bu dava buradan gönderilsin mi diye sormasını Türkiye’deki adalet sisteminin geldiği yer adına üzüntüyle izliyoruz. Davaların nakli kurumu 1990’lı yıllarda gerçekleşmiş hukuk dışı infaz ve zorla kaybetme vakalarına ilişkin ve birçoğunu da Tahir Elçi’nin takip ettiği davaların nakledilmesiyle gündeme gelmiştir. Mesleki ve entelektüel yaşamında davaların nakli kurumuyla mücadele eden Tahir Elçi’nin katledilmesi davasının da nakledilmek istenmesi kabul edilemez olup nakil düşüncesi dahi Tahir Elçi’nin hatırasına hakarettir.
“Yargılamalar sanıkların ayağına götürülüyor”
Davaların nakli kurumuna neden karşı çıkmamız gerektiğini, şu anda kendi cinayet davası nakledilmeye çalışılan Tahir Elçi şu sözlerle ifade etmişti:
‘Davaların naklinde, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması, adaletin selameti ve mağdurların korunması gibi yargılamanın temel amaçları bir yana bırakılıp, sanıkların konforu gözetilerek yargılamalar adeta sanıkların ayağına götürülüyor.Nakil kararı ile davaya bakan mahkemede sanıkların lehine bir önyargı oluşuyor; yargıçlar sanıkların mağdur, mağdurların ise adeta sanık olduğu algısıyla davaya yaklaşıyor. Bir tür “sürgün dava” gibi kabul edilen nakledilmiş dava, suçun işlendiği yerdeki maddi ve sosyal iklimden uzak, yargıcın suçun işlendiği yeri görme fırsatının bulunmadığı, şikayetçi ve tanıkların mahkeme ile yüzyüze gelemediği, bir an önce sanıkların aklanmaya çalışıldığı bir yargılamaya dönüşüyor. Nitekim bugüne kadar nakledilmiş bu tür davalarda bir mahkumiyet kararı görülmedi.’
“Davadan el çekmeli”
Tahir Elçi Vakfı olarak, bu davada tarafsız ve bağımsız davranamayacağını daha iddianameyi kabul ederken gösteren Diyarbakır 10. Ağır Ceza Mahkemesinin bu davadan el çekmesini, davayı bir diğer Ağır Ceza Mahkemesine göndermesini; Adalet Bakanlığının da, bu davayı başlamadan akamete uğratacak, “nakil” yolundaki hiçbir girişime onay vermemesini diliyoruz.Tahir Elçi, Diyarbakır’da katledilmiştir. Tahir Elçi davasının müdahilleri, Elçi’ni avukatları Diyarbakır’dadır. Cinayet davası doğal mecrasına girip, soruşturma genişlediğinde bu davaya dahil edilecek potansiyel failler, bugün başka illerde görev yapıyor bile olsalar, cinayet öncesinde ve sırasında Diyarbakır’da bulunuyor ve burada mukim kurumlarda görev yapıyorlardı. Tıpkı iddianamenin kendisi gibi, Diyarbakır 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bu adımları da, davayı başlamadan bitirmek, failleri aklama çabasının birer ürünüdürler. Tahir Elçi Vakfı ve Tahir’in dostları bu davanın ve tüm gelişmelerin takipçisidir.Faili meçhullerin avukatının katledilmesi faili meçhul bir cinayet olarak kalmayacaktır.”