Esra Kılıç – 17 Temmuz 2023
Mahkeme: Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi
Dosya: 2023/283
Çobanlık yapan Nezir Tekçi’nin 28 Nisan 1995’te Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı Yukarı Ölçek mezrasında askerler tarafından gözaltına alındıktan sonra bir daha haber alınamaması üzerine Yüksekova’da 2011 yılında açılan ve güvenlik gerekçesiyle Eskişehir’e nakledilen davada 2015 yılında sanıklar Ali Osman Akın ve Kemal Alkan hakkında ‘’canavarca bir his sevki ile veya işkence ve tazip ile kasten öldürme’’ suçlamalarından beraat kararı verildi. 2018 yılında Yargıtay tarafından onanan beraat kararı hakkında Tekçi Ailesi’nin Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı bireysel başvuru sonucunda yaşam hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi üzerine Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden başlayan yargılamanın ilk duruşması 17 Temmuz 2023 günü görüldü.
Duruşma Öncesi
09.30’da görülecek duruşma için Tekçi Ailesi’nin avukatları 8.45’te dosyayı incelemek üzere adliyeye ulaştı. Duruşma salonunun önünde herhangi bir duruşma listesi olmadığından mahkeme mübaşiri ile görüşüldü. Gün içinde yalnızca tek duruşma olduğu bilgisini veren mübaşir, Tekçi Ailesi’nin avukatlarını tanıdı ve Halit Tekçi’nin gelip gelmeyeceğini sordu. Halit Tekçi’nin demans hastalığı ve yaşlılık nedeniyle duruşmaya gelemeyeceği cevabı üzerine üzüntüsünü dile getirdi ve kararın üzerinden 8 yıl geçtiğini hatırlattı. Dava dosyasını ise Mahkeme Başkanı’nın incelemekte olduğunu, kısa süre içinde duruşma salonunda inceleyebileceklerini ifade etti.
Bu saatlerde henüz bekleme alanında ve duruşma salonunda herhangi bir güvenlik önlemi yoktu. İlerleyen dakikalarda sanık Ali Osman Akın ve müdafii ile diğer sanığın müdafii geldi. Mübaşire Kemal Alkan’ın İzmir’den SEGBİS vasıtasıyla katılacağını söyledi ve gerekli hazırlıklar yapılmaya başlandı.
Ayrıca duruşmayı izlemeye Yaşam Bellek Özgürlük Derneği üye ve yöneticileri, Özgürlükçü Hukukçular Derneği yöneticileri, HDP Eskişehir İlçe Yöneticileri, Yeşil Sol Parti Eskişehir İlçe Yöneticileri, HDP Genel Merkezi yöneticileri, Mezopotamya Ajansı muhabiri ve Anadolu Ajansı muhabiri katıldı.
Duruşma salonunun önünde izleyici ve sanık tarafın gelmesiyle jandarma ve çevir kuvvet polisleri de geldi. Devamında duruşma salonunda da 5 resmi giyimli polis memuru izleyici sıralarına oturdu. Salonda ayrıca bir hakim koruması da bulunuyordu.
Duruşma Salonunun Görünümü
Eskişehir Adliyesi’nin ana giriş kapısından girer girmez ilk oda, mahkeme kalemi, sonraki oda ise duruşma salonu idi. Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi bu odaları, yeni açılan Eskişehir 5. Ağır Ceza Mahkemesi ile paylaşıyordu. Adliyeye ve duruşma salonuna girişte herhangi bir engelle karşılaşılmadı. Salon 24 sanık sandalyesi, 36 izleyici sandalyesi bulunan geniş bir salondu ve stajyer avukatların da izleyici olarak katıldığı duruşmada kimse ayakta kalmadı.
Duruşma başlamadan önce katip davanın taraflarını duruşma tutanağına yazdı ve heyetin gelmesini beklemeye başladık.
Duruşmaya Dair
Saat 09.45’te heyetin gelmesiyle duruşma başladı. Mahkeme Başkanı tarafların yoklamasını yaptı.
Duruşmaya müşteki Halit Tekçi ve Lokman Tekçi’nin vekilleri Av. Ramazan Demir, Hüseyin Boğatekin, Av. Bünyamin İnce ve Av. Özgür Yaldız katıldı.
Sanık Kemal Alkan SEGBİS sistemi ile duruşmaya bağlanmıştı. Kemal Alkan’ın müdafii Av. Namık Öztürk duruşma salonunda hazırdı. Diğer sanık Ali Osman Akın ve müdafileri Av. Aytekin Erol ile Av. Yurdakan Yıldız ise duruşmada hazırdı.
Sanık Ali Osman Akın’ın Savunması
Sanık Ali Osman Akın’a suçlama hakkında diyecekleri soruldu. Sanık kendisine gelen yazıya Anayasa Mahkemesi kararının eklenmediği fakat avukatı aracılığıyla kararı gördüğünü söyledi, süre istemediğini ve savunma yapacağını belirterek söze devam etti.
“Biz bu konuda daha önce yargılandık ve beraat ettik, Yargıtay onadı, kesinleşti. Biz böyle bir suç işlemedik. 1995 yılında Nisan ayında Yüksekova bölgesine gittim, yüzbaşı idim. 30 Ağustos 1995’te binbaşı oldum. Yanlış bilgiler var dosyada, fakat TSK’da terfi prosedürü bellidir. Ben taburda harekat ve eğitim subayı idim. İddianamede bölük komutanı olduğum yazıyor ama değildim. Böyle bir suç işlemedim, kimseye emir vermedim. Bizim o bölgedeki çalışmalarımızdan memnun olmayan, çıkarları zarar gören kişiler tarafından iftiralara maruz bırakıldığımızı düşünüyorum, o dönemde düşük yoğunluklu bir iç savaş yaşanıyordu. Terör örgütü vatanın bir bölgesini vatandan koparmaya çalışıyordu. Basılan karakollar, onlarca şehit edilen asker ve yurttaşlar vardı, boşaltılan sınır karakolları mevcuttu. 3 ülkenin sınırlarının birleşiminde Hakkâri vardı, örgüt için stratejik önemi vardı bu nedenle. Örgütün personel kaynağı, bölgeden örgüte katılanlardan oluşuyordu. Örneğin Selahattin isimli bir şahıs, bacısının örgüte katıldığını kendisi söylemişti. Katılan Halit Tekçi 13.06.1996 tarihinde verdiği ifadesinde oğlu Osman Tekçi’nin 1992’de örgüte katıldığını, 6 ay faaliyet gösterdikten sonra kaçtığını beyan etmişti.
Halit Tekçi, 2014’te 10. celsede, görevde bir subay olan Kemal Alkan’ı kast ederek ‘terörist’ ifadesini kullandı. 2013’te ise gerçek teröristlerden söz ederken ‘gerilla’ demişti. TSK personeline terörist diyen, teröriste ise gerilla demiştir. AYM kararında 28. paragrafta bu beyandaki ‘gerilla’ ifadesini ‘terörist’ yazarak değiştirmiş. Av. Halil İbrahim Vargün de bir celsede sanığı kast ederek ‘Burada katil var, asker değil.’ demiştir. Ben bu davayı, vatanı bölme ve ele geçirme hayallerini gerçekleştirme imkânı olmayan insanların bizden intikam alma aracı olarak kullandıklarını düşünüyorum, suçlamaları kabul etmiyorum.
1996’da dosyadaki bazı sivil tanıklar ifadelerinde kimseyi tanımadıklarını beyan ettiler. 2008 yılında ise ifadelerini değiştirdiler. Kollukta değil savcılıkta alınan ifadelerdi bunlar. 2008 tarihinde FETÖ üyesi savcılara, Halit Tekçi adına katılma talepli dilekçelerinde avukatları ‘Nezir Tekçi Ergenekon terör örgütü ile bağlantılı çete tarafından kaçırıldı.’ diyor. Çete diye bizi kast ediyor. Ergenekon diye bizi kast ediyor. İnternet sitelerinde yayınlanan ifadeler hayal ürünü ve yalan yanlış yorumlardır. Yıllar sonra mahalli tanıklar ortaya çıktı. Tanık Veysi Kaya, ‘Sorulduğu gibi Ali Osman Akın’dı.’ diyor yani yönlendirilmiş. Bazı tanıklar sonra kendiliğinden ya da müşteki talebi ile ortaya çıktı. Yunus Şahin örneğin Yüksekovalı, o dönemde taburla birlikte bölgeye geldiğine dair bile kanıt yok. Bütün taburu götürmedik zaten. Yunus Şahin’in de gidip gitmediği şüphelidir. 13.08.2009 tarihinde Yüksekova Savcılığına verdiği ifadesinde Yüksekova’da bulunan Zizan köyünde Musa adlı kişi aynı bölükte asker olduğunu ve Yunus’un operasyona çıktığını söylemiş, ‘Beni buldu sonra.’ diyor Halit Tekçi ise sonra ‘Yüksekova köyünde Mehmet isimli birini buldum, Yunus’u tarif etti.’ diyor. ‘Bolu’dan Yüksekova’ya geldiğini öğrendim.’ diyor. Personel listesinde Yüksekovalı Musa ya da Mehmet isimli personel yoktur. Bunlar hayali isimler. Yunus Şahin 5. celse de ‘Olay yerini hatırlıyorum.’ dedi keşfe katıldı. Olay yerinde olduğunu iddia eden Kemal Kırmızıtaş da keşifte tanık olmuştu. Yunus Şahin, Kemal Kırmızıtaş’ı olay yerinde görmemiş mi? Asker arasında bulunan sivil şahıs dikkat çekerdi.” Aynı gün aynı savcılıkta alınan ifadeler çelişkili olduğunu belirten sanık tanık anlatımları ile ilgili diğer çelişkilerin detaylarını yazılı savunmasında belirteceğini söyledi. Devamında soruşturma dosyaları ile ilgili beyanda bulundu.
“2004/956 sayılı soruşturma var Yüksekova Savcılığının. 2013 tarihli AİHM kararının 5 sayfasının 17. Paragrafına göre Pervin Buldan tarafından Yakay-Der adına Fatih Savcılığına yapılan ihbar üzerine başlatılmıştır. Fatih Savcılığı tarafından ilgili Yüksekova Savcılığına gönderilmiş. Maktulün ölümü olayına ilişkin daha önce tahkikat yapıldığı ve görevsizlik ile Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne (DGM) gönderildiği anlaşılmakla, sanıkların üzerine atılı suçun görevsizliğine karar verilmiş. 1995’te ihbara ait soruşturma dosyası ne zaman gelmiştir ki görevsizlik kararı ile 2004 tarihinde Van DGM’ye göndermiştir. AİHM kararı doğru ise bu dosya 9 yıl nerede nasıl tutuldu? Bu aşamadan sonra Van’da DGM başsavcı vekili FETÖ hükümlüsü Ferhat Sarıkaya’nın önüne gelmiştir. Aynı savcı tarafından 2004’te askeri savcılığa göndermiştir. Van DGM Savcısı diyor ki bölgede yapılan hazırlık soruşturmasında delillerden ve tutanak içeriğinden, Nezir Tekçi’nin 1998’de İran sınırında peşmerge kıyafetiyle vurulduğu belirtilmektedir. 2004 tarihli bir tutanak bu, buna dair başka bilgim yok. 1998’de Kıbrıs’ta
görevli idim. Bu işlerle alakam bile yoktu. Bu tutanaktan dosyadan fotokopi alınca haberdar oldum. Dosyanın imha edildiği söylenmiş ama önemli olduğunu düşünüyorum, 1995’te öldü dedikleri adamın, 1998’de öldüğünü söylüyor, bu tutanağın araştırılmasını talep ediyorum. Müşteki beni yalancılıkla itham etti 5. celsede. Bu tutanakta yazanları benim söylediğimi sanıyor. Bu dosya Yüksekova Savcılığı tarafından gönderildiğinde meçhul olan sanık denilmişti, ama sonra Mehmet Emin Yurdakul ve ben oldum. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne kumpas FETÖ marifetiyle daha o tarihlerde başlatıldı. 1995’ten bugüne kadar sürekli yargılanıyorum. Maddi ve manevi olarak mağdur edildim. Kovuşturmaya yer olmadığı kararları, beraat, onama kararları hiçbir anlam ifade etmiyor, sonsuz sınırsız bir yargılanma içindeyim.
AYM kararı ve AİHM kararlarına uymayan pek çok mahkeme mevcut iken mahkemenizin anayasaya olan bağlılığının doğru bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum, karşı oy yazan görüşlere katılıyorum. Kararın CMK’ya uygun olmadığını, AYM raportörünün kötü niyetli olmadığını ama dosyayı iyi incelemediği için mahkemeyi yanlış yönlendirdiğini düşünüyorum. 82. maddede eksikliklerden söz ediliyor. Mehmet Emin Yurdakul’un ifadesinin alınmadığını eksiklik olarak sayıyor. Mehmet Emin Yurdakul olay tarihinden sonra atanmıştır. 15/02/2012 tarihli Genelkurmay’ın gönderdiği listeye göre başka askeri birliklerde görev yapmış ve bunların da beyanı alınsın diyor. Mahkeme 2 bölüğün tamamının isim listesini istiyor. Bunun sebebi tanık beyanında 1. bölüğün maktulü yakaladığını söylemesi, diğer sanık Kemal’in de 2. bölükte olduğunu söylüyor. Böyle olunca bu iki bölüğe yöneliyor mahkeme. Ben savunmamda sadece bu taburda 2 bölük olmadığını belirtmiştim. Halit Ateş listede yoktur. Kendisi arayıp ulaştığı kanaatindeyim. Olayı internetten gördüğünü söylüyor. Ama çelişiyor. Dosyada başka ifade var, bunu AYM raportörü görmedi mi yoksa dikkatsizlik mi?
Bir başka eksiklik olarak da askerlerin kullandığı silahlar ile keşif yerinde bulunan bez parçaları hakkında araştırma yapılmadı diyor AYM. Raportör 1. ve 2. bölüğün silahlarının araştırılmasını istemiş. Bez parçalarında biyolojik inceleme eksik demiş. Fakat ilk yargılamada 11. celse ara kararının 5. maddesinde bu araştırmanın yapıldığı görülecektir. AYM son eksiklik olarak tanıklardan bir kısmına olay yerini gösterip gösteremeyeceği sorulmamıştır diyor. 500 civarında tanığın olduğu dosyada baş harfler yazılarak belirsizlik yaratılmıştır. Öncesinde de Nazar Ünger geçen kişi sonra Hasan Ünger çıkıyor. Baş harflerden isimleri tahmin etmeye çalışıyoruz. Bu tanıklardan bir kısmı ceza mahkemesinin kararı ve AYM kararında müşterektir. AYM kararında 8 tanık sayılıyor. Ceza mahkemesi kararında 9 tanık var. Dilin kemiği yok bu tanıklar herşeyi söylüyor. Yüksekovalı 2 tanık ve 12 katılan avukatı ile 6 saat keşif yapıldı. Halit Tekçi de beyanında keşfin yeterli olduğunu söylemiştir. Kemik parçaları, mermiler bez parçaları incelendi. Kemiklerin hayvana ait olduğu ortaya çıkmıştır. AYM’nin eksiklik diye saydığı hususlar eksiklik değildir. Tanık ifadeleri ile ilgili kısımlar ilginç, incelemenizi talep ediyorum.” dedi.
Sanığın savunması bittiğinde , Başkan tarafından, beyanların özetlenerek tutanağa geçirdiğini gördük. Böylece SEGBİS kaydının yapılmadığı anlaşıldı. Sanığa hükmün açıklanmasının geri bırakılması kabul edilip edilmediği soruldu. Sanık ise kabul etmediğini ancak beraat istediğini söyledi. Bu aşamada Tekçi Ailesi avukatlarından Av. Hüseyin Boğatekin, dosyanın kapsamı ve beyanların kapsamı nedeniyle SEGBİS ile kayıt altına alınmasını talep etti. Başkan ise cevaben ‘Baştan talep etseydiniz keşke’ dedi. Boğatekin ise fark etmediklerini söyledi. Bir süre SEGBİS düzeneği kurulmaya çalışıldı. Bu esnada Eskişehir’de çalışan Özgürlükçü Hukukçular Derneği üyesi avukatlar da salona geldi.
Sanık Kemal Alkan’ın Savunması
Sanık Kemal Alkan’ın kimlik tespitine geçildi. Beyanında ‘Daha önceki savunmalarımı tekrar ediyorum. Hiçbirini kabul etmiyorum. Avukatımın AYM kararına karşı verdiği dilekçeye katılıyorum, beraatimi istiyorum.
Başkan, Nezir Tekçi’yi görüp görmediğini sordu. Sanık, görmediğini söyledi. Devamında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul edip etmediğini sordu ve sanık ne olduğunu bilmediği için avukat ‘istemiyoruz’ dedi.
Sanık Müdafilerinin Savunmaları
Sanık Ali Osman Akın müdafii Av. Aytekin Erol savunmasında “Her ne kadar AYM kararında ayrıntılı olarak, tekrar edilen bir yargılama olmadığı gibi bahsedildiyse de AYM ile aynı kanaatte değiliz. Asıl itirazımız, raportör tarafından yapılan hatalar ile mahkemenin yanlış karara sevk edilmiş olmasıdır. Her nasılsa bu karar çıktı. AYM kararıyla ilgili mevzuat gereği işlemler yapılacaktır elbette. Müvekkilim savunmasını yaptı. Hukuki olarak savunma teşkil etmeyen şeyler olabilir, işaretlerdir bunlar. Dikkate alınması gereken noktalar da mevcut. Bunları tekrar ediyoruz. İsmini hatırlamak için hafızamı zorlama gereği duymuyorum ama tanıklardan birinin talimat ile ifadesi alınacaktı Malatya’nın Hekimhan ilçesinde. Ben de gittim. Sayın hakim başka bir ilçeden gelmişti mübaşirin yanında biri vardı. İçeri girdik tanık gelmedi, mübaşir ‘Az önce buradaydı ama Avukat beyi görünce kaçtı’ dedi. Sonra bulunup getirildi. Tanık dediğimiz kişiler böyle. Yargılamada hesap sorduk ama mahkeme huzurunda hesabın sınırı bu kadar olur. Neticede meydana gelen yargılama ürünü, gerekçeli karar, Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kılı kırk yararak verdiği karar adaletli idi. Bu bir suç davasından çok sosyolojik laboratuvar deneyi gibi, sosyal medyanın adalete nasıl yansıdığı hakkında üniversitelerde çalışmalara esas olması gerekir. Bu şahıs İran sınırından, teröristti veya değildi, acı çeken bir baba var ortada, ne olduğu belli olmayan çocuğu var. Bir takım kişiler bu vakadan yararlanarak TSK içinde bir iki Türk subayının yargılanmış olmasıyla zevk bulacak uluslararası alanda kullanılacak bir şeydi. Biz de görevlerimizi yapıyoruz, görevimizin kutsiyetini küçümseme gibi bir şeyim yok. Yanlış anlaşılmasın. Buradaki ifadeler tek tek okunduğunda görülecektir, orada 200’e yakın çeşitte olay anlatımı var. Sadece ateş sesi duyma birkaç kişide ortak mesela. Bir askeri birlik düşünün baskına uğruyor, 10 kişiyi çeviriyor, bunlar olacak şeyler değil. Bu kişilerin beyanından hayatında çatışma görmemiş olduğu anlaşılıyor. Bu ifadeler toplumun talebine göre, sosyal medya algısına göre verilmiş, hukuki hiçbir değeri yok. AYM’nin kararına sebep olan şey, iddianamenin en baştan Ağır Ceza Mahkemesinde yargılamaya yakışmayan, kumpas içinden çıkmış, FETÖ’cü olarak bilinen kişinin TSK’yı yargılamış olalım diye Amerika’daki beyefendi talimat vermiştir. Devletin mekanizmalarına zarar verilmesi için bu tür saiklerle hazırlanmış çürük çarık iddianame ile başladı zaten. Hayaller ile iddianame yazılmaz, vakalar lazım. Ortada ölüm olup olmadığı bile değil. Kişi ortaya çıkmadıysa medeni hukukun kurallarına göre tahmin edebiliriz. Ama ortada bir yargılama sebebinin bile mevcut olmadığı bir yargılama bu. AYM kararında eksikliklerin bir an önce tamamlanabilmesi mümkün. Beraatine karar verilmesi ve kendisinin mağdur edilmemesini istiyoruz. Müvekkilim AYM kararına saygı göstererek SEGBİS ile katılmaktan çok, bizzat gelerek savunmasını yapmayı uygun gördü, vareste tutulmasını talep ediyorum.” dedi.
Başkan, avukata vareste tutulma talebi ile ilgili vekaletnamede yetkisi olup olmadığını sordu, eğer yoksa sanığın kendisinin talep edebileceğini hatırlattı.
Sanık Ali Osman Akın müdafii Av. Yurtakan Yıldız beyanında eksiklikler tamamlandıktan sonra kapsamlı savunma yapacağını söyledi ve devamla; “Ama AYM kararı var, bizim yargılama süreçlerinde de ısrarımız delillerin iyi değerlendirilmesiydi, ama gördük ki AYM’de raportör hakimin dosyayı sağlıklı okumamış. Eksik hususlar olduğunu belirtip norm denetimi yapmıştır. Yeniden yargılama kararı verildi. Biz bu raportör ile ilgili gerekli görüşmeleri yapacağız. Yeniden yargılama sürecinin dirilmesi hem yargıyı fuzuli yere işgal eder hem yeni kurallar ihdas eder, bununla ilgili gerekli işlemleri yapacağım. Türkiye bir süreçten geçti 40 bine yakın vatandaş, 10 bine yakın TSK mensubunun şehit olduğuna ilişkin resmi kayıtlar var. Bu süreçte yargı da terör örgütlerinin baskısı ile ya da sızma ile TSK mensuplarının azim ve kararlığını kırmak için çaba gösterildiğini gördük. Malatya özel yetkili savcılığı 800’e yakın TSK mensubunun dosyasını Tunceli’ye göndermişti. FETÖ’nün hakimiyeti devam etseydi Güneydoğu’da mücadele eden tüm askerler yargılanacaktı. Bu süreçte gördük ki TSK’da rütbeli olmak çok zor. 10 bine yakın şehit veren TSK mensubu hakkında davalar açıldı. Bir savcı Diyarbakır’da bütün köylere haber göndermişti, ‘Köyünüzde öldürülen herhangi biri varsa bir tane şahit gönderin, dava açalım.’ demişti. İltica talebinde bulunan Güneydoğulu kızımız askerler bana tecavüz etti diye ifade verdi, 450 asker hakkında dava açılmıştı. Elbette yaşam hakkı kutsal, acılı anne baba hakkını takip edecek tabi ama TSK mensuplarının azim ve kararlılığını engelleyecek şekilde iftira kampanyalarıyla zarar verilmektedir, maksat da buydu. İfadesinde müvekkil çelişkilere değindi. Hatta AYM raportörü hususu incelendiğinde 1985 yılında balistik incelemesinin yapılması mümkün değil. İmkansızlığa sürükleniyor. AYM norm denetimi yapamaz. Ağır ceza mahkemesi bütün hassasiyeti göstermiş, yıllarca yargılama yapmış, temyizde onanmıştır. Beraat talep ediyoruz.” dedi.
Kemal Alkan müdafii Av. Namık Öztürk ise ; “AYM kararına karşı yazılı beyan sunduk, tekrar ederiz. Sadece vurgu yapmak istediğim bir konu var, AYM kararıyla ilgili bir talepte bulunduk reddettiniz. Ancak yeniden yargılama yapmanız AİHS Ek 7 protokol 4/2 maddeye aykırıdır. Aynı fiilden dolayı ikinci kere yargılama yapılıyor. Tanık ifadelerini de değerlendireceğiz ve beyan yazılı sunacağız. Bu aşamada tipik bir örnek geldi önümüze. Ayhan Erensay’ın ifadesi sabah 6-7 gibi hazır olduklarından detaylara giren anlatımı olmuş, 2013’te verdiği ifadesinde ise bu detaylar yok. Olayların üzerinden zaman geçtikçe detayların unutulması gerekir ancak bu tanık zaman geçtikçe daha detaylı anlatmış. Bu dava sosyal medyada çok yer alıyor, oradan öğreniyorlar. İnsanın 10 sene önce hatırlamadığı olayı 10 sene sonra hatırlaması mümkün değil. Plastik kelepçe ile alındı diyor. O dönem plastik kelepçe yoktu mesela. Bu gibi birçok çelişkili ve hayale dayanan beyanlar var.” beyanlarında bulundu.
Sanığın vareste tutulma talebi olup olmadığı soruldu. Avukatları ise sanıktan sorulmasını istedi. SEGBİS ile bağlanan sanık, vareste tutulmak istediğini söyledi.
Katılan avukatlarına söz sırası geldiğinde, önce başkan saat 12’de ara vereceklerini belirtti.
Tekçi Ailesi’nin Avukatlarının Beyanları
İlk sözü alan Av. Ramazan Demir beyanında; “Bugün sanık ve müdafilerini dinledik. Sanıkların savunma hakkıyla ilgili temel kurallara saygı duyuyoruz. En sonda kullandıkları bazı ifadelere değinmemiz gerekecek. Bu dosya çok fazla hakim ve savcı gördü. Biz bu yargılamaya Eskişehir safhasında dahil olduk. Burada çok mücadeleler verdik. Sizin kendi kalem çalışanlarınız da tanıktır. AYM kararına konu olan meseleleri çözmek için çok çabaladık heyete anlatmaya çalıştık bu yargılamanın en azından adil görünmesi için. Çok gerildik birbirimizle tartıştık. Bu süreç boyunca kabul ettirdiğimiz nadir taleplerimizden biri de keşif talebimizdi. Ama sonucunda mahkemeyi ikna edemedik. AYM’ye gitmek zorunda kaldık ve yargılamanın olmaması gerektiği gibi yürütüldüğünü gösterdi. Sanık müdafilerinden en ciddiye aldığım talep, Namık Bey in non bis in idem ilkesinin ihlali tartışması. AYM Nihat Kazanhan kararında bu meseleyi tartıştı. Kendisinin itirazını ciddiye aldık ama AYM neden ihlal olmayacağını açıklıyor. Sizin bir yargılamadan bahsedebilmeniz için görünüşte adillikten de bahsetmeniz lazım. Reddi hakim talebimizin gerekçesi buydu maddi hakikati açığa çıkaracak durumları heyete kabul ettiremedik. Hem Türkiye’nin hem Avrupa’nın en yüksek iki mahkemesinden ihlal kararı aldı. En somut hukuki gerçek budur. AİHM hem usulden hem esastan ihlal verdi. O gün biz duruşma salonundaydık. Mahkeme başkanı ‘60 bin Euro tazminat aldınız’ dedi. Sizin bu dosyada şimdi esas sorumluluğunuz, bu yargılamayı kusurlu olmaktan çıkarmakla birlikte, esas göreviniz bunu zamanaşımına girmekten kurtarmak. En ciddi sorun budur. 2025 yılında 30 yıl dolacak, sorumluluk doğuracak kısmı bu, dosyayı bu sürede bir şekilde zamanaşımından kurtarmak. Bunun için birtakım taleplerimiz ve önerilerimiz olacak. Bu yargılamanın bütününde bu diyaloğu bile kuramadığımız dönem vardı. Olayı ciddiye almasını ve ruhunu iyi hissetmesini istiyoruz. Biz kimin görevini ne kadar şerefli yürüttüğü ile ilgilenmiyoruz, azim ve kararlılıkla ilgilenmiyoruz. Biz suç işleme kararıyla mücadele etmeye devam edeceğiz. Pir u pak değil hiçbir kurum ve hiçbir kişi. Vartinis dosyası komple bir ailenin yakıldığını anlatan bir davadır, bu dosyayı da ilgilendiren kısımları var. Bu aşamadaki TCK 77 md. kapsamında ek savunma alınmasını, insanlığa karşı suç olarak değerlendirilmesini talep diyoruz. Sanığın ifadelerinden bile Tekçi’ye olan nefretini hissedebiliyorum. O koşullarda askerden, müştekinin oğluna nasıl davrandığını düşünmek bile istemiyorum. Tanık ifadelerinin maddi hakikate olan katkıyı bir de böle düşünün. Biz o keşfe gittiğimizde Nezir’in ruhu orada dolaşıyordu. İnsanlar anlattılar o bölgede olay hala yaşanıyor. Bu nedenle 77. madde kapsamında ek savunma talebimizin ciddiye alınmasını istiyoruz. AYM’nin eksiklik giderme koşullarına baktığımızda sanıkların tanıkları etkileme gücü vardır. Korku ve kaygı durumu sona ermedi. Sanıkların tutuklanmalarını talep ediyoruz. Vartinis dosyasında talep ettik, tutuklama karar verildi ama sanıklara ulaşılamıyor. Kaçma şüphesi nedeniyle değil dosyaya ve delillere etki etme gücü var sanıkların.” dedi.
Av. Bünyamin İnce; “Dönemin koşullarında ne olduğunu, askerin ne kadar güçlü olduğunu sanık da anlattı. Yunus Şahin’in ifadesine bakınca bu olayın nasıl olduğu ve delilerin kaybedildiği açıkça ortada. Bu ifadeyi veren olayda olan bir asker. Keşifte bez parçası, mermi gibi delillerin bulunmasının çok önemli olduğunu ifade etmek istiyorum. Tanık ifadeleri çok açık. Bu olayda dosyada hiçbir şey yapılmamış ki 1995’te olay var, 2010’da soruşturma başlatıldı. 2010’da çıkmasının sebebi tanık askerin kendisini kötü hissetmesinden kaynaklı. Bu dosyaya baktığımız zaman AYM’nin usuli eksiklerin bir tanesi bile bulunursa tanık ifadeleri doğrulanmış olacak. Kaldı ki tanıkla iletişim kurduğunu sanık avukatı Malatya’ya gittiğini söyledi. Ki şuan sanıkların adli kontrolleri yok, tanıklara müdahale etme tehlikesi var, ATK’ya ulaşma durumları var. Zamanaşımı tehlikesi var. Sanıkların öncelikle tutuklanması gerekir. Mahkemeler sorumluluk almadığı için olaylar devam ediyor. Bölgede yüzlerce insan asker polis kurşunuyla katledildi ama cezasızlık hüküm sürdü. Halit Tekçi’nin oğlunun örgüt içinde terörist olduğunu söyledi. O dönemde kardeşi örgüt içinde olan Nezir Tekçi’ye sanıkların nasıl yaklaştığını düşünebiliyor musunuz? Doğruluyor sanık beyanları suçu. Sorumluluğunuz cezasızlığı engellemek.” dedi.
Bu sırada Ali Osman Akın’ın avukatları yüksek sesle yakınlarında bulunan müvekkillerine ‘Ciddiye alma’ dedi.
Av. Hüseyin Boğatekin, “Tensip ara kararlarını tamamlayacaksınız, çalışma periyotlarınız ve iş yükü ağır olsa da bu davanın sağlıklı yürüyebilmesi için aylık periyotlarla yürümesi gerek. Mesleki durumumuz göz önünde alınırsa SEGBİS yazılır. Zamanaşımı tehlikesi olan bu tarihi davada önemli rol almış olursunuz.
Başkan, bundan sonra siz de SEGBİS ile mi katılmak istiyorsunuz diye sordu.
Boğatekin, “Her duruşma için değil. Yurtdışı yasağıyla ilgili tutuklama talebimiz var. Sanık başlarken manipülasyon ile başladı, savunmaya saygı duyarım, yalan da söylenebilir. 1984’ten beri ordu ile PKK gerilllaları arasında çatışmalar yaşandı fakat şunu görmek gerekir ordunun 98bin üyesi ihraç edildi terörist diye, darbeci diye, emniyetin yarısı cezaevinde. Ben neden güveneyim? Sizi etkilemeye çalışıyorlar, bir insanın canına kıydılar. Söylemeyecektim ama özür dileyerek, az önce konuşan avukat arkadaşımızın annesi Sürmi İnce’yi Yüksekova’da orta yerde kobra aracıyla vurdular, öldürdüler. Bizim halimiz budur. 17 bin insan kaybedildi. Bunlar havaya mı karıştı? Bu tür dosyalarda katılanların acılarını düşünün, elbette savunma hakkı sınırsız ama bizi hedef göstererek değil. Bu pervasızlık. Biz Malatya’ya gittik dedi, tanık kaçtı dedi. Tanık kaçar, Norveç’te yaşamıyoruz, tanık asit kuyusundan korkar. 10 yıl sonra hatırlar mı 50 yıl sonra da hatırlar biraz demokratikleşme ile rahatlayan ortamla ilgilidir. Tutuklama talebimizi tekrar ederiz.” dedi.
Av. Özgür Yaldız: “AYM kararındaki eksik hususlar giderilsin. Savunmalar manipülasyon içeriyor. Sanık müdafileri Nezir için “ne olduğu belli olmayan kişi” dedi. Bu ifadeyi de kabul etmiyoruz. Sanık müdafileri tarafından kriminalize edilmeye çalışılıyor. Hakaret içeriyor. Ailesinin anılarına saygısızlıktır. Sanığın temsil ettiği kurumun konfor alanına sığınarak ifadeleri ile mahkemenin etkilemeye çalışıyorlar. Kutsal olan kurumlar değil kutsal olan yaşamdır. Sanıkların tutuklanmasını talep ediyoruz. Aksi halde yurtdışına çıkış yasağı şeklinde olabilir. Yakın tarihe duruşma günü verilsin.” beyanında bulundu.
İddia Makamının Mütalaası
Savcıdan talepler hakkında diyecekleri sorulması üzerine, vareste tutulma taleplerinin kabulü, katılan vekilinin sanıkların tutuklanması ve suç vasfının değişmesi ihtimali için ek savunma taleplerinin, mahkemenin bu aşamada karar vermesini gerektiren talepler olmadığı görüşüyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi ve eksiklerin giderilmesi talep edildi.
Başkan bu kez sanık müdafilerine, alınan beyanlara diyeceği olup olmadığını sordu. Sanık müdafilerinden biri söz alarak, “Meslektaşların tamamına değil fakat bazı ifadelerin tahrik sınırında olduğunu değerlendiriyorum ve teessüf ediyorum. Ciddiye alınacak şeyler tarafımızca da ciddiye alınacaktır.” dedi.
Saat 11.53 duruşmaya ara verildi.
12.15te ara kararların okunması için salona çağırıldık.
Ara Kararlar
- Sanıkların tutuklanmasına yönelik taleplerin yargılamanın bulunduğu aşama itibariyle reddine,
- Sanıkların yargılandıkları suçun nevi dikkate alınarak CMK 109/3-a maddesi uyarınca yurtdışına çıkış yasağı uygulanmasına,
- Savunması alınan sanıkların duruşmalardan vareste(bağışık) tutulma taleplerinin kabulüne,
- Sanıklara TCK 77 md. uyarınca ek savunma verilmesi talebinin dosyadaki sair eksiklikler giderildikten sonra değerlendirilmesine,
- SEGBİS ile kaydı yapılan duruşmanın çözümüne ve sonraki celsenin de kaydedilmesine,
- Tanıklarla ilgili işlemlerin yapılmasına,
- Sanık Ali Osman Akın’ın Van Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2004/552 sayılı 2004/151 karar numaralı görevsizlik kararında belirtilen 8.1.2004 tarihli tutanağın araştırılmasına ilişkin talebinin, dosyada yer alan Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 04.05.2011 tarihli 2011/1011 soruşturma nolu iddianamesinin 4 nolu paragrafında görevsizlik kararında sonra adı geçen dosyasının jandarma komutanlığına gönderildiği ve cevabında yıl sonu arşiv işlemleri nedeniyle imha edildiği belirtildiğinden reddine,
- İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan rapor sonucunun beklenmesine,
- Tanıklara olay yerinin sorulması talep edilmiş ise de talimat ifadelerinde bu hususların sorulmadığı anlaşıldığından yeniden talimat yazılarak bu konuda bilgi sorulmasına,
- Genelkurmay Başkanlığı’na yazılan yazıların cevaplarının beklenmesine,
- Adli emanette bulunan boş kovanlar için bilirkişi raporu alınmasına,
- Tanıklarla ilgili ara kararların tamamlanmasından sonra keşif hususunun bilahare değerlendirilmesine karar verildi.
Ara kararların tamamı yazdırıldıktan sonra taraflara eksik bir şey kalıp kalmadığı soruldu, Av. Ramazan Demir, duruşma günlerine dair talepleri için ne düşündüklerini sordu, ‘ona bakacağız’ cevabı verildi.
Bir sonraki duruşma adli tatilin araya girmesi ve ara kararların yerine getirilme süresi dikkate alınarak 9 Ekim 2023 tarihine, 13.30 saatine bırakıldı.