Diyarbakır Barosu Bülteni – Tahir Elçi Özel Sayısı
Tahir Elçi’nin 28 Kasım 2015 tarihinde öldürülmesi, insan hakları savunucularının trajik bir kaybıdır.
Türkiye’de yaşanan politik kaosun sebep olduğu, hiç de hak edilmemiş bir ölüm daha.
Tahir, Türkiye’nin Güneydoğu’sunda, Diyarbakır’da çalışan önemli bir insan hakları avukatıydı. Diyarbakır Barosu’nun Başkanıydı.
1992 yılından bu yana, Türkiye’nin Güneydoğusu’ndaki yerel mahkemelerde sayısız ceza dosyalarında savunmanlık yapmasının yanı sıra, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türkiye aleyhine davalar açmaktaydı. Davaları çoğunlukla, Türkiye ve PKK arasında yaşanan çatışmalar sırasında zarar görmüş kişilerin bireysel başvurularından oluşmaktaydı.
Tahir’e bu yolculuğunda, Strasburg’da birlikte çalıştığımız birçok dosya vesilesiyle eşlik ettim. Bu dava dosyalarından ilki, bir köyün yıkılması ile ilgiliydi (Özkan ve diğerleri ile Türkiye dosyası). Bu dosyanın başlatılması, 1993 yılının Şubat ayında tüm yaşamları ve köyleri yok edilen 200 köylü adına, yasal yollara başvurma kararlılığını gösteren bir adamın azmini gösteriyordu. Bu kişilerin dava dosyası, 1990’lı yılların başlarında PKK’ye karşı askeriye tarafından yürütülen operasyonlar sırasında yıkılan 3000 köyden bir köye ilişkindi. Tahir, bu dönemde davaları Strasburg’a taşımaya gönüllü çok az sayıdaki avukatlardan biriydi. Otuzdan fazla köylünün parmak basılı dilekçelerini alarak bunları Strasburg’a sundu. Evlerini kaybettikten sonra Türkiye’ye dağılmış olan başvurucuları ziyaret etti ve ifadelerini kaleme aldı. 1993 yılının Kasım ayında o ve arkadaşları tutuklanarak işkence gördü. Başvurucular hakkındaki tüm dosyalarına, diğer dava dosyaları ile birlikte el konuldu ve Türk yetkilileri bu durumun izlerini silmeye çalışırken, davası beş yıl boyunca durdu. Tahir, devlete karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde dava açarak, yasadışı yollarla gözaltına alınması ve işkence görmesine ilişkin adil bir kararın çıkmasını sağladı. Bunu başararak 70,000 Sterlin maddi tazminat elde etti. Maalesef dava dosyaları geri verilmedi fakat 1998 yılında davanın yeniden oluşturulması için çalışmaya başladı. Başvurucular hakkındaki karar 2004 yılında sonuçlandı ve yüklü miktarda tazminat kazandılar. Adalet sağlanmıştı.
Özkan davası ile başlayan bu süreçte yirmi yıl boyunca Tahir, Türkiye’deki devlet yetkililerinin kendi vatandaşlarının temel hak ve özgürlüklerini ihlal etmesi konusunda hesap sormak için birçok dava dosyasını Avrupa Mahkemesi’ne taşımıştı. Aynı zamanda, devlet tarafından gerçekleştirilen işkence, kaybetme, keyfi cinayetler ve bombalama dosyalarında da başarı kazanmıştı.
Kariyeri boyunca ciddi bir kişisel risk altındaydı. Daha bir ay önce, İngiltere’de “Channel 4” haber bülteni için yapılan bir röportajında, sosyal medya üzerinden ve şahsen “yüzlerce” tehdit mesajı aldığını doğruladı. Fakat hukukun üstünlüğü ile temel hak ve özgürlüklerin korunması için gösterdiği kararlılık, onu müvekkilleri için çare arama konusunda korkusuz yapmıştı.
Aynı şekilde, Türkiye’deki Kürt sorununda barışçıl ve şiddetsiz bir çözümü savunması konusunda da korkusuzdu. İronik bir şekilde 28 Kasım’daki suikastından önceki son konuşmasının başlığı da bu olmuştu. Tahir Elçi’nin emsali pek yoktur. Onun insanlığı, mizahı, bağımsızlık ve amaç tekliği bulaşıcı idi. O, son anına kadar büyük bir savaşçı ve insanlara tesir eden bir birey oldu. Enerjisi, coşkusu, ailesine ve işine olan bağlılığı ile aşkı bir ilham kaynağı olmuştur. Ve sadece Türkiye’deki avukat arkadaşları, sevenleri tarafından değil, Avrupa’daki uluslararası insan hakları savunucuları tarafından da özlenecek. Ben ise, sonsuza kadar yasını tutacağım gerçek bir dostu ve meslektaşımı kaybettim. Kalbimiz ve desteğimiz ailesi ile birlikte.