Melike Polat – 17.06.2016
Aralarında Altındağ Nüfus Müdürü Abdülmecit Baskın’ın da bulunduğu 19 kişinin 1990’lı yıllarda zorla kaybedilmesi veya yasadışı keyfi infaz edilmesine ilişkin 19 kişinin yargılandığı Ankara Jitem Davası’nın 9. Duruşması 17. Haziran 2016 tarihinde saat 10.00’da Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Ne Olmuştu?
İlgili soruşturmalarda alınan ifadelerden ve özellikle Susurluk Davası çerçevesinde yapılan araştırma ve yazılan raporlardan anlaşıldığı üzere; 1993 yılında Ankara Özel Harekât Daire Başkanlığı bünyesinde Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’ın ve o dönem Emniyet Genel Müdürlüğü’nde görev yapan Özel Kuvvetler Komutanı Korkut Eken’in talimatıyla ve Özel Harekât Daire Başkanı İbrahim Şahin’in başkanlığında 60 kişilik özel ekip oluşturulmuştu.
İddialara göre; bu özel grup Güneydoğu’da terörle mücadelede görev almak ve yeni personeli eğitmek amacıyla kurulmuş; ancak sonrasında ekip amacının dışına çıkmış ve özellikle Kürt iş insanlarını pasifize etmek için bazı infazlar gerçekleştirmişti. Öldürülen ve kaybedilen kişilerin PKK’ye maddi destek sağladıkları ve konumlarını kullanarak PKK üyelerine destek oldukları ileri sürülmüştü.
Ayhan Çarkın’ın bu özel ekibin faaliyetlerine ilişkin olarak 2011’de yaptığı açıklamaların ardından başlayan soruşturmalar birleştirilmiş ve son aşamada Ankara Jitem davası adı altında 2014/163 Esas dosya numarasıyla Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 19 sanık, bahsi geçen 19 kişiyi öldürme ve yasadışı silahlı örgüt kurma suçlarından yargılanmaya başlamış; 17 Haziran 2016 tarihine kadar sekiz duruşma gerçekleştirilmişti.
26 Şubat 2016 tarihinde gerçekleştirilen son duruşmada, sanıklardan yalnızca Ayhan Çarkın duruşmada hazır bulundu; ancak o da tanık Ahmet Tuncay Özkan ifade verirken bağırınca mahkeme salonundan çıkarıldı. Duruşmaya HDP Milletvekilleri Meral Danış Beştaş, Müslüm Doğan ve Erol Dora izleyici olarak katıldı. Duruşmada CHP Milletvekili Tuncay Özkan, Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hikmet Çiçek, Halil Tuğ, Bilgi Ünal ve Hanefi Avcı tanık sıfatıyla dinlendi, Fikri Sağlar ise mazeret bildirerek duruşmaya katılmadı. Dinlenen tanıklardan dönemin İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Bilgi Ünal, Ömer Lütfi Topal’ın öldürülmesi olayına ilişkin şüpheli olarak gözaltına alınan Özel Harekât Polisleri Ayhan Çarkın, Ercan Ersoy ve Oğuz Yorulmaz’ın İstanbul’da gözaltına alındıktan sonra, yasal prosedüre aykırı olarak, dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın talimatı üzerine Boğaziçi Köprüsü çıkışında Ankara’dan gelen bir ekibe teslim edildiğini anlattı.
Tuncay Özkan ise Kürt iş insanlarının ölüm listesine ilişkin olarak, bu belgeyi kendisinin görmediğini fakat böyle duyumlar aldıklarını, ardından listede adı olduğu iddia edilen insanların öldürülmeye başlamasıyla birlikte bu listenin var olduğuna inanmaya başladıklarını ifade etti. Özkan’ın ardından konuşan Hikmet Çiçek de söz konusu listenin Kürt iş insanlarının kamu ihalelerinden men edilmesi amacıyla hazırlandığını ancak daha sonra bu insanlar öldürülmeye başlayınca adına “ölüm listesi” denmeye başlandığını ifade etti. Tanık ifadeleri bittikten sonra katılanlar vekillerinden ve sanıklar müdafilerinden talepleri alan Mahkeme heyeti, sanıkların tutuklanması, duruşmalardan vareste tutulmalarına yönelik kararın ve yurtdışına çıkış yasaklarının kaldırılması taleplerini reddederek; ilk suç tarihinden 1 yıl öncesi ve son suç tarihinden 6 ay sonrasına kadar olan araç telefonu, cep telefonu ve sabit telefon ile gerçekleştirilen konuşmaların mahkemeye ulaştırılması için TİB’e (Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı) yazı yazılmasına, 21 Eylül 1996 tarihinde Aydınlık Dergisi’nde yayınlanan 2. MİT Raporu’nun bir suretinin istenmesine, Mahmut Yıldırım’ın Ziraat Bankası’nda farklı isimlerle açtığı hesapların incelenmesine ve Yıldırım’ın Mehmet Eymür tarafından alınan ifadesinin mahkemeye ulaştırılmasına, kaybolan silahlara ilişkin bilgilerin Dışişleri Bakanlığı üzerinden İsrail’de ilgili şirketten sorulmasına, Tuncay Özkan’ın Namık Erdoğan cinayetine ilişkin yaptığı televizyon programının (Arena) kaydının Show Tv ve Kanal D’den talep edilmesine karar verdi. Mahkeme Heyeti ayrıca bir sonraki duruşmada İçişleri eski Bakanı Nahit Menteşe’nin, Ankara Emniyet eski Müdürü Orhan Taşanlar ve Tümgeneral Veli Küçük’ün tanık olarak dinlenmesine karar verdi. Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz’ın tanık olarak dinlenip dinlenmeyeceğine ise daha sonra karar verileceğini açıkladı.
9. Duruşmada Neler Oldu?
Duruşma Salonu ve Duruşma Öncesine Dair Gözlemler
17 Haziran 2016 tarihli 9. Duruşmanın görüldüğü salonun fiziksel yapısı ve teknik donanımının, hem sanık sayısı hem katılan sayısı itibariyle kalabalık olan bu davanın ihtiyaçlarını karşılamak açısından yetersiz olduğu görüldü. Salonda mikrofon düzeneğinin bile bulunmayışının konuşmaların anlaşılamamasına yol açtığı gözlemlendi. Ayrıca SEGBİS düzeneğinin bozuk olması ve seslerin net duyulamaması da tanık ifadelerinin sık sık kesilmesine neden oldu. Duruşma başlamadan önce salona silahla girdiği tespit edilen üç kişiye duruşma salonuna silahla girilemeyeceği uyarısında bulunuldu; fakat söz konusu kişiler mahkeme görevlisine bir kimlik göstererek ve “Savcının haberi var” diyerek kalmaya devam etti. Bunun dışında sivil ve resmi kıyafetli polisler de duruşma salonunun izleyicilere ayrılmış bölümünde yer aldı. Duruşmayı HDP Milletvekili Müslüm Doğan ve basın mensupları da izledi.
Duruşmanın Seyrine Dair
Duruşmada hiçbir sanığın hazır bulunmadığı görüldü. Önceki celse çağırılan tanıklardan Nahit Menteşe’nin duruşma salonunda; Vekin Aktan, Şükrü Pekgil ve Lütfullah Uzun’un ise İstanbul Anadolu 3. Ağır Ceza Mahkemesi salonunda SEGBİS’le dinlenmek üzere hazır oldukları görüldü. Tanık Veli Küçük’ün SEGBİS ile ifadesinin alınması için yazılan talimatın “Veli Küçük’ün adreste tanınmadığı” gerekçesiyle iade edildiği anlaşıldı.
Bir önceki celse kurulan diğer ara kararlara ilişkin olarak; Namık Erdoğan cinayetinin konu edildiği Arena programının CD kaydının gönderilmesi için Kanal D’ye yazılan yazıya “bant kayıtlarının saklanma süresinin geriye doğru 1 yıl olması sebebiyle gönderilemediği” şeklinde cevap verildiği görüldü. Talep edilen 2. MİT Raporu’na ilişkin MİT’in “2. MİT Raporu olarak lanse edilen belgenin resmi bir yönünün bulunmadığı, bu konuda Müsteşarlığın bir basın açıklaması da yaptığı, yalnızca dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’ın talimatıyla bir ‘bilgi notu’nun hazırlandığı” şeklinde cevap verdiği; ancak onun da mahkemeye gönderilmediği görüldü.
Mahmut Yıldırım’ın Mehmet Eymür tarafından alınan ifadesinin ise mahkemeye “Gizli” ibareli olarak gönderildiği görüldü. “İçeriği Devlet Sırrı Niteliğindeki Belgelerin Mahkemece İncelenmesi” başlıklı ‘Devlet sırrı niteliğindeki bilgileri içeren belgeler, ancak mahkeme hâkimi veya heyeti tarafından incelenebilir. Bu belgelerde yer alan ve sadece yüklenen suçu açıklığa kavuşturabilecek nitelikte olan bilgiler, hâkim veya mahkeme başkanı tarafından tutanağa kaydettirilir’ şeklinde düzenlenmiş olan CMK’nın (Ceza Muhakemesi Kanunu) 125/2. Maddesi gerekçe gösterilerek Mahmut Yıldırım’ın ifadesinin yalnızca bir kısmı okundu.
15 Ocak 1995’te İstanbul’da kimliği belirsiz kişilerce öldürülen İran uyruklu Kürt asıllı Askar Smitko ve Lazım Esmaili cinayetiyle ilgili olduğu anlaşılan ifadenin “PKK veya herhangi bir örgütün İstanbul’un merkezinde bu tarz bir eylem gerçekleştirebileceğine inanmadığını, …, eylemi PKK yapsa çözülebileceğini, profesyonel olan Dev-Sol’un dahi bu eylemi yapamayacağını, İranlı şahısları polisin aldığını değerlendirdiğini, polisin kendisine bir şey olmayacağını ve sırtının sağlam olduğunu düşündüğü için gizliliğe riayet etmediğini, polis dışında hiç kimsenin bu kadar açık yapamayacağını, olayın çözülmesinin zor olmadığını, polisin olayın içinde olmaması durumunda bizzat operasyon içinde yer alan şahısları getirebileceğini ancak kendisinin açığa çıkamadığını…” söylediği bölümleri dikkat çekti. Ayrıca “Mehmet Ağar’ın kendisinin sırtından para kazandığını, …, bütün özel timlerin İbrahim Şahin’e bağlı olduğunu, İbrahim Şahin’in en sadık adamlarının Arnavut Sami lakaplı Sami Hoştan, Abdullah Çatlı, Tunceli’den tanıdığı polis memuru Sait, Muş’tan tanıdığı Özel Harpçi Ayhan olduğunu, …, kendisinin fazla ülkücü olduğunu ve bunu kanıtladığını, Abdullah Çatlı’nın Arnavut Sami’nin koruması gibi gezdiğini…” anlattığı bölümler de hala çözülemeyen ilişkiler açısından önemli olarak değerlendirildi.
Dinlenen Tanıklar
Dönemin İçişleri Bakanı NAHİT MENTEŞE
Geçen celse dinlenmesine karar verilen dönemin İçişleri Bakanı Nahit Menteşe, tanık sıfatıyla ifade verdi. Menteşe, bu davanın sanıklarından yalnızca Mehmet Ağar’ı tanıdığını, kendisinin bakan olduğu dönemde Emniyet Genel Müdürü olduğunu, öldürülen kişilerden ise hiç kimseyi tanımadığını ifade etti. Bakan olduğu dönemde kendisinin başkanlığında bir “Değerlendirme Kurulu” kurduklarını ve Kurul olarak haftanın üç günü toplandıklarını, bu Kurulda Emniyet Genel Müdürünün, Jandarma Genel Komutanının, MİT Müsteşarının ve toplantı gündemiyle ilgili Valilerin yer aldığını ifade etti. Kurul toplantılarında terörle mücadele konusunun ve faili meçhul cinayetlerin de konuşulduğunu ifade eden Menteşe, terör örgütüne maddi olarak yardım eden kişilerle ilgili bilgi gelip gelmediğini ise hatırlamadığını söyledi. Av. Sertaç Ekinci’nin “Teftiş Kurulu’na bu olayların araştırılması, soruşturma başlatılması için talimat verdiniz mi?” sorusunu “Hangi olaylar?” diye yanıtlayan Menteşe’ye “Buraya çağırılma gerekçeniz olan olaylardan bahsediyorum,” diyen Av. Ekinci, bu kez de Menteşe’nin “Buraya neden çağırıldığımı bilmiyorum ki,” cevabıyla karşılaştı.
Dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in “Örgüte yardım eden iş adamlarını biliyoruz” açıklamasını bilmediğini, Susurluk Komisyonu’na verdiği ifade sorulunca ifade verdiğini hatırlamadığını, “Susurluk o kadar da abartıldığı gibi bir olay değil” şeklindeki açıklamasını hatırlamadığını ifade etti. Katılan vekillerinin sorularına istikrarlı bir biçimde “Hatırlamıyorum, bilmiyorum” şeklinde cevap vermesi üzere Av. Mehmet Emin Aktar söz alarak Menteşe’nin kasıtlı olarak bu şekilde cevap verdiğini düşündüklerini söyledi ve Menteşe’ye “Siz İçişleri Bakanlığı yaptığınıza emin misiniz?” diyerek tepki gösterdi. Bunun üzerine sanık müdafilerinin, “Menteşe’nin 84 yaşında olduğunu ve hatırlamamasının normal olduğunu” söylemesi üzerine tartışma çıktı ve duruşmaya ara verildi.
Katılan vekiller: Bu başarı nedir, açıklar mısınız?
Nahit Menteşe: Başarılarımı teker teker saymam mümkün değil! #AnkaraJİTEM— Faili Belli (@FailiBelli_org) June 17, 2016
Verilen aranın ardından zorla kaybedilenlerden biri olan Av. Yusuf Ekinci’nin oğlu Av. Sertaç Ekinci Menteşe’ye “Öldürülen insanların aileleri, çocukları vardı. Vicdan azabı duyuyor musunuz?” diye sordu. Menteşe’nin bu soruya da “Bilmiyorum” diye cevap vermesi katılan vekilleri tarafından “Ezberlenmiş bir şekilde hatırlamıyorum veya bilmiyorum diyor, soruyu dinlemiyor bile” şeklinde yorumlandı ve Av. Mehmet Emin Aktar Mahkeme heyetinden Nahit Menteşe hakkında yalan tanıklıktan suç duyurusunda bulunulmasını talep etti.
Dönemin İstanbul Emniyet Müdürlüğü Yankesicilik Büro Amiri ŞÜKRÜ PEKGİL
İddianamede anlatılan olayların üstünden zaman geçtiği için bugün hatırlamadığını; ancak bu konuda 1996’da Ankara’da ifade verdiğini söyleyen Şükrü Pekgil, sanıklardan yalnızca 3-4 tanesini tanıdığını belirtti. Ömer Lütfi Topal cinayetine ilişkin gelen ihbar üzerine Özel Harekât Polisleri Oğuz Yorulmaz ve Ayhan Çarkın’ın gözaltına alınma işlemlerinde hazır bulunduğu için tanıklığına başvurulduğunu ve söz konusu polislerin Üst Arama Tutanağındaki imzanın kendisine ait olduğunu kabul eden Pekgil, gözaltına alınacak şahısların konumu itibariyle bir sıkıntı yaşanmaması için kendisinin takviye ekip olarak yönlendirildiğini, operasyonu İstanbul Emniyet Müdürlüğünde Gasp Büro Amiri olan Akın Kızıloğlu ve Cinayet Büro Amiri olan Şentürk Demirel’in yönettiğini, kendisi olay yerine ulaştığında tertibatın zaten alındığını, kendisi oradayken şahısların evlerinin aranmadığını, kendisinden önce aranıp aranmadığını da bilmediğini ve sorgularında da bulunmadığını ifade etti. Katılan vekilleri, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu’nun Savcılığa verdiği ifadesinde, gözaltına alınan Özel Harekât Polislerinin Mehmet Ağar’ın talimatıyla Boğaziçi Köprüsü çıkışında Ankara’dan gelen bir ekibe teslim edildiğini söyleyerek kendisinin buna tanık olup olmadığını ve bunun normal bir işlem olup olmadığını sordu. Pekgil bu soruyu “Ben yolda teslim uygulaması hiç yapmadım, tanık da olmadım,” diye cevapladı.
Ölüm Listesi’nde adı olduğu iddia edilen Diyarbakırlı İş insanı VEKİN AKTAN
Öldürülen şahıslardan yalnızca Yusuf Ekinci ve Behçet Cantürk’ü tanıdığını, onları da hemşeri oldukları için tanıdığını söyleyerek sözlerine başlayan Vekin Aktan, cinayetlere ilişkin bilgiyi basından edindiğini ifade etti. Katılan vekillerinin “Kürt iş insanlarının yer aldığı bir ölüm listesinin var olduğunu ve listede sizin adınızın da yer aldığını duydunuz mu hiç?” sorusunu “Bilmiyorum,” diye yanıtlayan Aktan’a “Peki Mehmet Ağar’la görüşerek adınızı listeden çıkarttırdığınız şeklinde iddialar var, bu iddiaya ilişkin ne söyleyeceksiniz?” sorusu soruldu. Aktan bu soruyu şöyle cevapladı: “Mehmet Ağar’ı çok eskiden, Kaymakamlık yaptığı dönemden tanırım. Ancak bahsettiğiniz gibi bir görüşme yapmadık. Hem benim adım listede niye olsun ki!”
Aktan’ın ifadesinde katılan vekillerinin dikkatini çeken ve üst düzey Devlet yetkilileriyle olan ilişkisini Heyetin de dikkatine sundukları nokta ise “90’lı yıllarda Ulus’ta eviniz var mıydı?” sorusuna verdiği cevap oldu. Bu soruya “Ben Ulus’ta evim olduğunu basından öğrendim. MİT Raporunda yazıyormuş. Gidip MİT Müsteşarıyla görüştüm ve ona böyle bir şeyin olmadığını söyleyerek bu iddianın nereden çıktığını sordum. Müsteşar da bana ‘Takılma buna, biz bazen sallarız böyle şeyler’ dedi,” diye cevap verdi.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü Cinayet Büro memuru LÜTFULLAH UZUN
İstanbul Emniyet Müdürlüğü Cinayet Büro Amirliği’ni arayan bir şahsın Ömer Lütfi Topal’ı öldüren kişilerin isimlerini söylediğini ve bu ihbarı tutanak altına alan polis memurunun kendisi olduğunu ifade eden Lütfullah Uzun, arayan şahsın “Ömer Lütfi Topal’ı Ayhan Çarkın, Oğuz Yorulmaz, Ercan Ersoy, Sami Hoştan ve Ali Fevzi Bir öldürdü,” deyip telefonu kapattığını söyledi.
Katılan vekillerinden Av. Nergiz bu ifadesini hatırlatarak "Bu ifadenizle neyi kast ettiniz?" diye sordu. #AnkaraJİTEM
— Faili Belli (@FailiBelli_org) June 17, 2016
Uzun, cinayeti işlediği iddia edilen şahısların polis memuru olmaları sebebiyle “O zamanın şartlarında o ihbarı tutanak altına almak her polis memurunun cesaret edebileceği bir iş değildi,” dedi.
Avukatların Talepleri ve Savcının Mütalaası
Katılan vekilleri daha önce de olduğu gibi sanıkların tutuklanmasını, tutuklanmamaları yönünde karar verilecekse duruşmalardan vareste tutulması yönündeki karardan rücu edilmesini, Susurluk Raporu’nun ekleri de dâhil olmak üzere tamamının istenmesini, İsrail’de bulunan Hospro firmasından ithal edilen Uzi marka silahların kayıtlarının İsrail’den sorulmasını (10 silahın Türkiye’deki envantere hiç kaydedilmemiş olması nedeniyle İsrail’den istemenin daha sağlıklı olacağı gerekçesiyle) talep etti.
Cumhuriyet Savcısı Yasemin Banu Aksoy, Mahmut Yıldırım’ın sahte isimlerle hesap açıp açmadığının anlaşılması için Ziraat Bankası’na müzekkere yazılması, Susurluk Raporu’nun celp edilmesi, sanık Ercan Ersoy’un adli kontrol kararının kaldırılması, sanıkların tutuklanması ve sanıkların duruşmalardan vareste tutulması yönündeki karardan rücu edilmesi taleplerinin reddine yönelik mütalaa verdi.
Ara Kararlar
Mahkeme Heyeti, Mahmut Yıldırım’ın Ahmet Demir veya Mehmet Kırmızı kimliklerini kullanarak hesap açıp açmadığının anlaşılması için Ziraat Bankası’na müzekkere yazılmasına, olay tarihlerinde sanıkların kullandığı telefonların Emniyet Müdürlüğünce bildirilmiş olmasına binaen; Turkcell, Telsim ve Turksatve TİB’e yazı yazılarak ilk suç tarihinden 1 yıl öncesinden başlayarak ve son suç tarihinden 6 ay sonrasına kadar olan tüm görüşme dökümlerinin istenmesine, Namık Erdoğan cinayeti ile ilgili Arena programının CD kaydının gönderilmesi için Show Tv’ye yeniden yazı yazılmasına, 2. MİT Raporu olarak anılan Aydınlık Dergisi’nde yayınlandığı bildirilen raporun gönderilmesi için Aydınlık Gazetesi Genel Müdürlüğü’ne ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne yeniden yazı yazılmasına, İsrail’de bulunan Hospro Şirketi’nden 1992-1994 yılları arasında ithal edilen tüm silahların balistik kayıtlarının temin edilmesi için İçişleri Bakanlığı’na yazı yazılmasına, sanıkların vareste tutulmaları kararından rücu edilmesi yönündeki talep ile tutuklanmaları taleplerinin reddine, bir sonraki celse dinlenmek üzere tanık Cevat Korkmaz, Yaman Namlı, Veli Küçük ve Orhan Taşanlar’a davetiye çıkarılmasına, Nahit Menteşe hakkında yalan tanıklıktan suç duyurusunda bulunulması talebinin reddine, Şentürk Demirel ve Akın Kızıloğlu’nun tanık olarak dinlenmeleri için davetiye gönderilmek üzere adreslerinin tespitine, tanık olarak ifadelerine başvurulmak üzere İsmet Berkan, Mesut Yılmaz, Tanıl Tekin hakkında davetiye çıkarılmasına karar verdi.
Bir sonraki duruşma 11 Kasım 2016 tarihinde saat 10.00’da görülecek.
*Duruşma tutanakları için tıklayınız.