Su tesisatçısı Yusuf Akın, Mardin’in Nusaybin ilçesi Deyrcem (Heybeli) köyünde 20 Aralık 2011 tarihinde, bölgede başlatılan askeri operasyonda askerler tarafından açılan sonucu öldürüldü ve aynı olayda Mehmet Eren de yaralandı.
20 Aralık 2011 günü, köyden bir kişinin evinde iki PKK mensubunun bulunduğuna ilişkin bir ihbar alınması üzerine Mardin Valiliği tarafından Jandarma Özel Harekat (JÖH) tarafından bir operasyon yapılmasına karar verildi. Söz konusu operasyon sırasında Yusuf Akın öldü ve Mehmet Eren de sol kalçasına mermi isabet etmesi sonucu yaralandı. Aynı gün Nusaybin Savcılığı tarafından soruşturma başlatıldı.
Mehmet Eren’in Mardin Devlet Hastanesi’nde alınan ilk ifadesinde, Yusuf Akın’ın kendisine(Mehmet Eren’e) ait evin avlusunda bulunan inşaat hâlindeki tuvalet ve banyoya su tesisatı döşemek için öğle saatlerinde evine geldiğini, işlerini bitirdikten sonra Yusuf Akın’ın saat 20.20 sıralarında, halk arasında hilti olarak bilinen, inşaat işlerinde kırıcı ve/veya delici olarak kullanılan elektrikli aleti eline alarak minibüsüne doğru yürümeye başladığını, kendisinin de elindeki malzeme çantalarıyla Yusuf Akın’ı takip ettiğini, minibüsün bagaj kapağını açacakları sırada silah sesleri duyduğunu, ardından kalça kısmında bir acı hissettiğini ve “Ateş etmeyin!” diye bağırdığını, elindeki el fenerini minibüsün arkasına tutunca Yusuf Akın’ın yerde yattığını gördüğünü ve tekrar “Ateş etmeyin!” diye bağırdığını, ardından el fenerini kapattığını, ellerini havaya kaldırması yönündeki uyarıya riayet ettiğini, Yusuf Akın’ı olayın meydana geldiği köyden başka birinin minibüsüyle, kendisi ise Göllü köyünün imamının aracıyla Mardin Devlet Hastanesine götürüldüğünü beyan etti. Daha sonra alınan ifadelerinde de benzer beyanlarda bulunarak, olay anına dair ise önce 3 el ateş sesi duyduğunu sonrasında seri atış duyduğunu söyledi.
Cumhuriyet savcısının sabah saatlerinde, JÖH Timi ve patlayıcı madde uzmanı ile birlikte yaptığı olay yeri incelemesine göre; Yusuf Akın’a ait minibüste 6 adet mermi vuruş izi bulunduğu, camlarının kırıldığı, tekerlerin havası delinme nedeniyle indiği, minibüsün içinde ve tekerlerinde metal parçaları, minibüsün arka tarafında hilti, elektirik kablosu, lamba, matkap çantası gibi tesisat malzemeleri bulunduğu, minibüse yakın bir ağacın altında ve etrafında 9 kovan bulunduğu, minibüsün yakınındaki toprak yolun etrafında ise 45 adet kovan ve metal parçaları bulunduğu, olay yerinin, ihbar ile evinde PKK mensupları bulunduğu iddia edilen ve hakkında operasyon düzenlenen köylünün evinin 25,5 metre güneyinde bulunduğu, inceleme sırasında hilti bir görevliye tutturularak zırhlı araçtan fotoğraflar çekildiği ve bu şekilde uzun namlulu silaha benzeyip benzemediği anlaşılmaya çalışıldığı, ayrıca olay yerinin basit bir krokisinin de çizildiği tutanağa alındı.
21 Aralık 2011 günü operasyonun sorumlusu Üstteğmen’in ifadesi alındı. İfadesinde özetle; Heybeli köyüne PKK mensuplarının geldiği yönünde ihbarlar aldıklarını, aynı şekilde olay günü de ihbar aldıklarını, fakat kendilerine yönelik bir pusu kurulacağını düşündüklerini, 14 kişilik bir ekip kurduğunu ve köye geldiklerini, beklerken kendisine termal kamera aracılığıyla fark edilen iki kişinin şüpheli evden çıktığının söylendiğini, kendisinin bundan sonra termal kamera ile evi izlemeye aldığını, söz konusu evden iki kişinin çıktığını, birinin elinde silah olduğu kanaatine vardığını, öncü gruptaki askerlerden birinin “Dur” diye bağırması sonrasında mermi sesi duyduğunu düşündüklerini bu nedenle öncü grubun silahlarını ateşlediklerini, sonrasında yaralı olarak kurtulan Mehmet Eren’in elleri havada kendilerine doğru geldiğini ve yaralı olduğunu, Yusuf Akın’ın öldüğünü söylediğini, hastaeye gitmek için yardım istediğini, silahı olup olmadığına dair sorusuna ceketini kaldırarak cevap verdiğini, akabinde minibüsün yanına gittiklerinde, hiltiyi ve Yusuf Akın’ı gördüklerini, bu esnada yanlış anlamayı anladıklarını, söz konusu evin daha önce de benzer olaylar yaşanan bir ev olduğunu ve bu nedenle iki kişinin sivil olacağına ihtimal vermediklerini, Yusuf Akın’ın inşaat ustası olduğunu bildiğini ve aman zaman karakolun inşaat işlerini yaptığını, kendisinin ateş etmediğini, ateş edenlerin öncü grupta bulunan Bahattin Yaman, Şenol Taş ve Doğan Gökyar’ın olduğunu söyledi.
21 Aralık 2011 günü, ölü muayenesi ve otopsi işlemleri yapıldı. Yusuf Akın’ın vücudunda 3 mermi girişinin alın, şakak ve kafatasında bulunduğu ve birinin tek başına öldürücü nitelikte olduğu, atış mesafelerine dair iki atışın uzak mesafeden yapıldığı, vücudundan mermi çekirdeğinin bulunmadığı ve nihayetinde Yusuf Akın’ın ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı kafa kubbe ve kaide kemik kırıkları ile birlikte yaygın beyin doku harabiyeti ve beyin kanaması sonucu öldüğü belirtildi.
22 Aralık 2011 günü Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Nusaybin Sulh Ceza Mahkemesi tarafından dosyada kısıtlama kararı alındı.
23 Aralık 2011 tarihinde Yusuf Akın’ın eşi Fatma Akın’ın vekilleri savcılığa gönderdikleri dilekçede, kamu makamlarının kamuoyunu olay hakkında yanlış bilgilendirdiğini, güvenlik güçlerinin dur ihtarı yapmadığını, delillerin adli kolluk tarafından toplanmadığını, delillerin karartıldığını ve Yusuf Akın’ın tasarlanarak öldürüldüğünü ifade etti ve operasyonun dayanağı ihbarın kim tarafından ne zaman yapıldığının araştırılmasını, operasyona katılan askerler arasındaki olay öncesi ve sonrasına ait telsiz ve telefon görüşmelerine ilişkin kayıtların istenmesini, atış mesafesi konusunda inceleme yapılmasını, operasyona katılan askerlerin silahlarına el konulmasını, olay yerinde keşif yapılmasını, operasyona ilişkin bilgi ve belgelerin getirtilmesini talep etti.
3 Ocak 2012 tarihli İdari Tahkikat Komisyonunca hazırlanan raporda olayın gerçekleşmesinde herhangi bir personelin idari yönden kusur ve ihmalinin olmadığı belirtildi.
4 Ocak 2012 tarihinde Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı tarafından hazırlanan balistik inceleme raporunda, öncü grupta bulunan 4 askerin silahları ile olay yerinde bulunan mermi çekirdekleri eşleştirmesi yapıldı. 12 Ocak 2012 tarihinde yine Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı tarafından yapılan incelemede Yusuf Akın ve Mehmet Eren’in üzerinde atış artığına rastlanmadığı tespit edildi.
24 Ocak 2012 tarihinde Fatma Akın, Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği ifadesinde, eşinin pusuya düşürülerek öldürüldüğünü, olaydan iki ay kadar önce eşinin projektörlerin bozuk olduğu bahanesiyle Göllü Jandarma Karakoluna çağrıldığını, burada eşine seçimde kime oy verdiğinin sorulduğunu ve askerler için maaşlı olarak çalışmasının teklif edildiğini, eşinin teklifi kabul etmediğini, bu olay hakkında herhangi bir müracaatta bulunmadıklarını belirtti.
15 Mayıs 2012 günü yine Fatma Akın’ın vekilleri, savcılığa dilekçe ile başvurarak Yusuf Akın’ın daha önce karakolda ifadesinin alınıp alınmadığını sordu.
İlerleyen tarihlerde Cumhuriyet Başsavcılığınca tanık sıfatıyla ifadesi alınan Kaya kod adlı gizli tanık PKK mensuplarının olay yerine yakın olan eve gideceklerini öğrenmesi üzerine durumu aynı gün telefonla jandarmaya bildirdiğini, bilgisinin görgüye dayanmadığını, öğrendiğine göre PKK mensuplarının hava karardıktan sonra eve gittiklerini, tahminine göre jandarmalar köye varmadan önce ayrıldıklarını söyledi.
19 Eylül 2012 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığı yürüttüğü soruşturma sonunda Yusuf Akın’ın ölümü ile Mehmet Eren’in yaralanmasında kusurlarının bulunmadığı gerekçesiyle A.A., L.Ş., M.D., M.B., M.A., M.Ö., Ö.D., Ö.Ö. ve Ö.G. hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi. Termal kameradan alınan görüntüdeki hiltiyi silah sanmaları nedeniyle Yusuf Akın’ın ölümü ile Mehmet Eren’in yaralanmasından sorumlu oldukları gerekçesiyle Yusuf Tuğrul Karaatlı, Doğan Gökyar, Şenol Taş, Bahattin Yaman ve Kadir Engin Omay hakkında taksirle ölüme ve yaralamaya neden olma suçundan kamu davası açılması için hazırladığı fezlekeyi Mardin Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdi. Fezlekede ayrıca olaydan önce PKK mensuplarının Mardin’in Savur ilçesindeki Soylu Jandarma Karakol Komutanlığına gerçekleştirdikleri saldırıda kullandıkları silahtan atıldığının ve karakteristik izler itibarıyla saldırıda kullanılan silahtan atılan dört kovan ile uyumlu olduğunun tespit edildiği sekiz kovan bulunduğu belirtildi.
Fatma Akın kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz etti fakat bu talebi 7 Ocak 2013 tarihinde reddedildi.
18 Aralık 2012 tarihinde Yusuf Tuğrul Karaatlı, Doğan Gökyar, Şenol Taş, Bahattin Yaman ve Kadir Engin Omay hakkında başlayan kamu davası Mardin 1. Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Sanıklar ve katılanların yanında yargılama sırasında askerler ve köylülerden yaklaşık 20 kişi tanık olarak dinlendi. Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Balistik Şubeden atış mesafelerine dair rapor alındı fakat somut bir değerlendirme yapılamadı.
26 Haziran 2014 günü görülen duruşmada, 8 Eylül 2014 gününde keşif yapılmasına karar verilmiş fakat keşfin olay gününe uygun mevsim şartlarında yapılması gerekliliği nedeniyle belirtilen tarihte keşif yapılmadı. Fatma Akın vekili Av. Erdal Kuzu ise bu gerekliliğine katılmadıklarını ve yargılamayı uzatıcı nitelikte olduğunu belirterek keşif talebinden vazgeçtiklerini beyan etti. Bunun üzerine mahkeme keşif yapmaktan vazgeçti. Av. Erdal Kuzu 14 Nisan 2015 tarihinde olay yerine ait fotoğraflar ibraz ederek yeniden keşif talebinde bulundu, 14 Nisan ve 11 Haziran 2015 tarihli celselerde keşif kararı alındı fakat 15 Aralık 2015 tarihinde dosyanın geldiği aşama ve güvenlik nedenleriyle keşif kararından mahkeme tarafından vazgeçildi.
25 Şubat 2016 tarihinde iddia makamı mütalaasını sundu.
13 Ekim 2016 tarihinde Av. Erdal Kuzu tahkikatın genişletilmesi taleplerini sundu fakat bunlar reddedildi.
20 Aralık 2016 tarihinde sanıklara ceza verilmesine yer olmadığına karar verildi. Gerekçeli kararda özetle, Yusuf Akın’ın elinde bulunan hiltinin, aydınlatma, termal kamerada görünüm şekli, aletin tutuluş şekli göz önünde bulundurularak, sanıklardan Bahattin Yaman’ın “Dur” ihtarı yapmasının ardından güvenlik görevlilerinin üzerine atış açılması yönünde tanık beyanları ile olay yerinde daha önceki saldırılarda kullanılan silahlardan atıldığı anlaşılan boş kovanların varlığı bütün olarak “sanıkların eylemlerinin taksirle adam öldürme suçunu oluşturmayacağı, sanıkların eylemlerini kusurluluğu ortadan kaldıran hataya düşülmesi nedeniyle gerçekleştirdikleri anlaşıldığından haklarında ceza verilmesine yer olmadığına karar…” verildi. 23 Mart 2017 tarihinde ise Bölge Adliye Mahkemesi tarafından, Fatma Akın’ın vekillerinin yaptığı istinaf başvurusu kesin olarak reddedildi.
Bunlara paralel olarak 2017 yılında Fatma Akın, Jandarma Genel Komutanlığına tazminat talepli başvuru yaptı, cevap verilmemesi üzerine Mardin 1. İdare Mahkemesi’nde tam yargı davası açtı. İdareye başvurunun olay tarihinden itibaren 1 yıl içinde yapılması gerektiği gerekçesiyle davası reddedildi. Bunun üzerine Gaziantep Bölge İdari Dava Dairesine istinaf başvurusunda bulunuldu.
6 Haziran 2017 tarihinde Mehmet Eren ve Fatma Akın Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu.
10 Kasım 2021 tarihinde Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru hakkında kararını açıkladı. Buna göre başvuruya konu ceza yargılaması ile ilgili sürecin mutlak zorunlu bir durumda ve orantılı bir biçimde güç kullanıldığını ortaya koyup koyamadığının asıl incelenmesi gereken sorun olduğunu, Mehmet Eren ve tanıklardan birinin seri silah sesleri öncesinde üç el silah sesi duyduklarını beyan etmesi ve olay yerinde diğer taraftan da ateş edildiğine dair buluntular karşısında askerlerin öncü gruba ateş edildiğinin doğrulandığını, fakat Kriminal Laboratuvar tarafından düzenlenen 12/1/2012 tarihli raporda Yusuf Akın’a ait montta bulunan minik delikler etrafındaki atış artıklarının dağılımına göre söz konusu deliklerin yakın atış mesafesinden yapılan atış sonucu meydana geldiği belirtilmesi ve raporda bunun başvurucu Mehmet Eren’in askerlerle aralarındaki mesafeye yönelik beyanlarıyla çelişmesine karşın bu çelişkiyi gidermek için ek rapor veya farklı bir bilirkişiden rapor alınmadığı, olay yerinde keşif yapmak suretiyle olayın canlandırılmadığı, operasyonun kurallara uygun ve ölümcül güç kullanımına bağlı riskleri olabildiğince azaltacak şekilde düzenlenip düzenlenmediği, makamların aldığı tedbirlerin seçiminde ihmal bulunup bulunmadığının incelenmediği, operasyon planlanırken ihbarın teyide muhtaç bilgi içerdiği, yani kesin olmadığı, operasyonun köy yerleşim alanında icra edileceği ve operasyonun icra edildiği saat itibarıyla sokakta köylülerin bulunabileceğinin dikkate alınmadığı, ceza yargılamasının 5 yıl 3 ay 3 günde tamamlanabildiği, yargılamadaki hiçbir unsurun yargılamanın bu denli uzamasını haklı kılmayacağı, ceza yargılamasının daha sonra ortaya çıkabilecek benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde sahip olunan önemli rolün zarar görmesine neden olabilecek şekilde makul bir özen ve süratle yürütülmediği sonucuna varılarak, yaşam hakkının maddi boyutu ve usul boyutunun ihlal edildiğine karar verildi. Yeniden yargılama yapılması için dosya Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi.
15 Eylül 2022 tarihinde yeniden görülmeye başlanan davanın ilk duruşması gerçekleşti. Av. Erdal Kuzu tarafından duruşma öncesinde sanıkların talimat ile savunmalarının alındığı, talimat tarihlerinin ise katılan ve vekillerine bildirilmediği, bu şekilde AYM kararına uyulmadığı belirtildi. Ayrıca olay yerinde keşif ve tüm sanıkların tutuklanması talep edildi. Keşif yapılması için gerekli yazıların yazılmasına, tutuklama talebini reddine ve karakola operasyon ile ilgili alınan tüm kararların, operasyonda görev yapan personelin görevlerinin ve sorumluluklarının ayrıntılı olarak ve şemalandırılarak mahkeme gönderilmesi için yazı yazılmasına karar verildi.
26 Ocak 2023 günü görülen ikinci duruşmada, keşif tarihi 17 Şubat 2023 olarak belirlendi ve keşfe Mehmet Eren ile sanıkların katılımı için gerekli işlemlerin yapılmasına, Mehmet Eren’in mesafe konusunda beyanının alınmasına, olay yeri ölçümünün bilirkişiye yaptırılmasına, Kandilli Rasathanesine müzekkere yazılarak suç tarihi ve saatinde meteorolojik koşulların keşif günü hangi saate denk geleceği hususunun sorulmasına ve keşifle ilgili planlamaların yapılması için Nusaybin İlçe Jandarma Komutanlığı’na müzekkere yazılmasına karar verildi.
17 Şubat 2023 günü keşif yapılması için ilgili kolluğa müzekkere yazıldığı ancak kollukça belirlenen keşif saati olan 19:00-21:00 arasında güvenliğin tam olarak sağlanamayacağının bildirildiğinden bu sebeple keşfe gidilemediğine dair tutanak tutuldu.
28 Mart 2023 tarihinde yapılan üçüncü duruşmada Av. Erdal Kuzu, keşfin yapılamamasının nedeninin Jandarma görevlilerinin meslektaşlarını koruması olduğunu belirtti. Jandarma değil Mardin Emniyet Müdürlüğünden keşif için planlamanın sorulmasını talep etti ve sanıkların tutuklanmasını yeniden istedi. Bu kez Mahkeme, keşif için 2 Haziran 2023 gününü belirledi ve Mardin Emniyet Müdürlüğü’ne değil tekrar Nusaybin Jandarma Komutanlığına müzekkere yazılmasına karar verdi.
2 Haziran 2023 tarihinde keşfin yine Nusaybin Jandarma Komutanlığı tarafından güvenliğin keşif saatinde tam olarak sağlanamayacağının bildirilmesi üzerine yapılmadığına dair tutanak tutuldu.
13 Temmuz 2023 günü görülen duruşmada ise Av. Erdal Kuzu, jandarma görevlilerinin arkadaşlarını koruduklarını yinelemiş, köyde insanların yaşadığını, çatışma olmadığını belirtti. Bu şekilde yargılamanın sürüncemede kalacağını, 3 yıldır davanın neticelenmediğini, yargılamanın sanıksız yürüdüğünü, bunun cezasızlık politikasının bir görünümü olduğunu ve sanıkların tutuklanması gerektiğini belirtti. Bu kez Mahkeme 8 Kasım 2023 günü ve 20.30 saatini keşif günü olarak belirledi ve yine Nusaybin Jandarma Komutanlığına keşfin planlanması için müzekkere yazılmasına karar verdi.
28 Aralık 2023 günü görülen duruşmada yine aynı gerekçe ile -kolluğun belirlenen zamanda güvenliği sağlayamayacağına dair bildirimde bulunması- keşif yapılamadığı belirtildi ve keşif için 20 Mayıs 2024 tarihinin belirlenmesine ve Nusaybin Jandarma Komutanlığına yazı yazılmasına karar verildi.
30 Mayıs 2024 günü görülen son duruşmada, keşfin yapıldığı ve dosyanın bilirkişide olduğu öğrenildi. Bir sonraki duruşma 15 Ekim 2024 günü saat 09.00’da görülecek.