Dicle Anter
Babamın öldürülüşünün 26’ncı yılı. Halen de onun yaşadıklarının benzerini veya daha fazlasını “küçük generalleri” yaşamaya devam ediyor. Babam hayatta olsaydı medyanın bu kadar çirkin ve yandaş olduğuna isyan ederdi. Onun ve onun gibilerin kalemini yerde bırakmak istemeyenler bu mücadelenin savaşını veriyorlar. Savaş diyorum çünkü taraf olmayan gazetecilere savaş açılmış durumda. Gazetecilik yapmaya çalışan gazeteciler gözaltında, cezaevinde veya işsiz. Öyle bir ötekileştirme politikası devrede ki. Hele “Gündem gazetesi”nin hali malum. Bu kaçıncı ad değiştirme oldu, bu gidişle daha da çok ad değiştirecek. Artık gazetenin adlarını aklımızda tutamadığımızdan hepsine “Gündem gazetesi” diyoruz. Gazetenin editörleri tutuklandı. Bizler; aydın, akademisyen, sanatçı, yazar ve siyasetçi destek amaçlı bir günlük gazetede görev aldık. Sonuç mahkemeler ve ceza almalarla devam etti, ediyor. Eskiden MGK toplantılarında gazetelerin ne yazacaklarını generaller belirlerdi, baskı öyle çıkardı. Ama buna karşı direnen, doğruları savunan yazarlar da vardı elbette. Şimdi de aynı anlayış devam ediyor. Medya patronları iktidarın istekleri doğrultusunda haber yapıyor. Karşı haber yapan insanlar da her zamanki gibi ceza almaktan kurtulamıyor. Bunca senedir gazetecileri öldürmekten yana olan güruhun hayaleti üstümüzde dolaşıyor ve eylemlerini gerçekleştiriyor. Hükümetler geçicidir doğru ama geçinceye kadar aldıkları hiç de geçici olmuyor.
Geçenlerde öldürülen gazetecilerin aileleri ile birlikte bir panele davetliydik. Bu toplantıda Malta’da geçen sene öldürülen kadın gazeteci Daphne’nin oğlu Matthew de vardı. Daphne Panama belgelerini araştırıyordu arabasına bomba konularak öldürüldü. İktidarların kirliliği ve kirliliği açığa çıkarmak isteyenlere verdikleri tepki her yerde aynı. Gazetecilik yapmak, doğru, dürüst ve dobra olmak her zamanki gibi hep risklidir. Özge Mumcu, Arat ve Delal Dink, Meryem Göktepe, kayıp ablası Maside Ocak… Hepimizin ortak noktası öldürülen yakınlarımızın sisteme karşı olması.
Hukuki boyutlarda hakkımızı aramak istedikçe mahkemeler bizlerin taleplerini dikkate dahi almıyorlar. Suçlular belli, azmettiriciler belli ama her nedense kimse ceza almıyor veya komik cezalar verilerek olaylar örtbas ediliyor. Bu kararları verenler ne insani vicdana ne de hukuki düşünceye sahipler. Musa Anter davası devam ediyor ama belgeler gerekli kamu kuruluşlarından gelmiyor ve İsveç’te bulunan, olayın en önemli tanığının ifadesi dahi alınamıyor. Nedeni de ekonomik sıkıntı bahanesi. Bu kadar senedir devam eden mahkeme bürokratik işlemler yüzünden sonuçlanamıyor. “Musa Anter cinayeti” hukuki boyutuyla çözüldüğü andan itibaren diğer “faili belli cinayetler”i de ortaya çıkartacak olan emsal bir davadır. Maalesef, bu davaları sonuçlandıracak ve bu cinayetleri işleyenleri cezalandıracak hukuk sistemi kara delik tarafından yutulmuş durumda.