İdil Özcan, Esra Kılıç – 15 Eylül 2022
Mahkeme: Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi
Dosya No: 2015/64
JİTEM örgütüne ilişkin 1999 yılında hazırlanan 11 sanıklı iddianame ile 2005 yılında hazırlanan 5 sanıklı iddianamenin 2010 yılında birleştirilmesiyle JİTEM Ana Davası olarak anılmaya başlayan ve Musa Anter’in öldürülmesine ilişkin 2013 yılında başlatılan dava ve Ayten Öztürk’e işkence edilerek öldürülmesine ilişkin 2019’da başlatılan davayla birleştirilen JİTEM, Musa Anter ve Ayten Öztürk Davası’nın 35. Duruşması Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 15 Eylül 2022 günü gerçekleşti.
Duruşma Öncesi
Birleşen davalardan Musa Anter Davası’nın 20 Eylül 2022’de zamanaşımına uğrayacak olması nedeniyle sivil toplum örgütlerinin çağrısıyla duruşmayı çok sayıda kişi izlemeye geldi.
Katılan Dicle Anter ve vekili İnsan Hakları Derneği (İHD) Eşbaşkanı Av. Öztürk Türkdoğan, katılan Orhan Miroğlu vekili Av. Serhat Menzilcioğlu, sanık Hamit Yıldırım müdafii Av. Kaya Yelek, sanık Savaş Gevrekçi müdafii Av. Hikmet İşler ve Av. Ece Güngör hazırdı. HDP milletvekilleri Fatma Kurtulan, Abdullah Koç ve Kemal Peköz ile danışmanları, CHP milletvekili Yıldırım Kaya ve danışmanları, Artı TV, Anka Haber Ajansı, Artı Gerçek, Gazete Duvar, BBC Türkçe, Bianet, Evrensel, Gerçek Gündem, K24, Pirha Haber Ajansı, Medyascope, Mezopotamya Haber Ajansı muhabirleri ve gazeteci Hüseyin Aykol, İHD Ankara Şube yönetici ve üyeleri, Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) yöneticileri ve üyeleri, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) yöneticileri ve üyeleri, Toplumsal Bellek Platformu üyeleri, eski milletvekili Av. Şenal Sarıhan, Toplumsal Hukuk üyeleri, KESK ve TGS temsilcileri ve Hafıza Merkezi temsilcileri bulunuyordu. Ayrıca resmi ve sivil giyimli polislerle de duruşma salonu önünde kalabalık ile beklemekteydi.
Duruşma öncesi gazeteciler gelenlerden görüşler alıyor, Musa Anter cinayetine dair uygulamada başvurulan zamanaşımı süresinin dolmasına 5 gün kalmasıyla ilgili bilgiler veriliyordu.
Duruşma Salonunun Görünümü
Duruşma saat 9.10’da başlaması gerekirken, ancak 9.40’ta mübaşir tarafından salona çağırıldık. Duruşma salonuna girerken herhangi bir kısıtlama ya da engelleme yaşanmadı, tüm avukatlar ve izleyiciler salona alındı. Ancak Ankara adliyesinin yaklaşık 25 kişilik izleyici kapasitesine sahip duruşma salonunda yer kalmadığından izleyicilerin yarısı duruşmayı ayakta izlemek zorunda kaldık. Katılan avukatlarının büyük bir kısmı sanıklara ayrılan bölüme oturdu. İki resmi giyimli polis de duruşma salonuna girdi.
Katip, tarafları duruşma zaptına kaydettikten sonra heyet ve savcı geldi. Mahkeme başkanının izinli olduğunu, üyelerden birinin heyete başkanlık edeceğini öğrendik.
Duruşmanın Seyri
Heyete başkanlık eden üye hakimin dosyaya gelen evrakı yazdırmasıyla duruşma başladı. JİTEM Ana Dava avukatlarının mesleki mazeret gönderdiği, bazı avukatların yetki belgesi gönderdiği, Av. Selim Okçuoğlu’nun beyan ve taleplerini içerir dilekçe gönderdiği, Av. Serhat Menzilcioğlu’nun dilekçe gönderdiği kaydedildi. Abdülkadir Aygan’ın yurtdışı istinabe usulüyle ifadesinin alınmasıyla ilgili, Adalet Bakanlığı’ndan gelen cevapta İsveç Adalet Bakanlığı’ndan e-posta ile mesaj gönderildiği ve buna göre talep evrakının çevirisinde eksiklikler olduğu ve talebin değerlendirilmesi için bu eksiklerin tamamlanması gerektiğinin bildirildiği ve bu nedenle talebin işleme konulmadığı okundu, kaydedildi. Ayrıca Abdülkadir Aygan ile ilgili kırmızı bülten formuna dair işlemlerin halen tamamlanmaya çalışıldığı anlaşıldı.
Sanık Hogir kodlu Cemil Işık’ın Almanya’da öldürülmesiyle ilgili yurtdışında bulunan polis amirliğinden bilgi alınmasıyla ilgili Adalet Bakanlığı’ndan cevap gelmediği, bazı tanıkların adreslerine ulaşılamadığı ve yakalama emirlerinin infaz edilmediği anlaşıldı.
Sanık Hamit Yıldırım’ın adli kontrol imza yükümlülüğünü 5 Eylül 2022 tarihinde ihlal ettiğine dair Şırnak İlamat ve İnfaz Bürosu’ndan yazı geldiği görüldü. Başkan Hamit Yıldırım’ın müdafiine sorması üzerine, Av. Kaya Yelek müvekkilinin sağlık sorunları nedeniyle adli kontrol yükümlülüğüne uyamadığını ve sağlık raporunu mahkemeye göndereceğini söyledi.
Mahkeme başkanı dosyaya gelen giden evrakı yazdırdıktan sonra katılan sandalyelerindeki avukatlara dönerek “Evet beyler, durum böyle. Ne diyorsunuz?” dedi.
Av. Öztürk Türkdoğan müvekkilinin de kendisinin de uzun beyanda bulunacak olmaları nedeniyle duruşmanın SEGBİS sistemiyle kaydedilmesini istedi. Bu sırada başkan, yalnızca ön sıraların duyacağı şekilde, “Başkanımızın annesi hastalandı. Onun için gelemedi. Zaten önümüzdeki haftaya duruşma günü vereceğiz” dedi. Av. Öztürk Türkdoğan ve katılan Dicle Anter buna rağmen beyanda bulunmak istediklerini belirtti.
Mahkeme başkanı Dicle Anter’e, “Adınız Anter miydi? Hangi konuda beyanda bulunacaksınız?” diye sordu.
Katılan Dicle Anter beyanında şunları söyledi:
“Bu şartlar altında babamın davası ile ilgili olarak söylenecek fazla bir şey kalmadı maalesef. Bu davanın başlangıcından bugüne kadar zorluklarla karşılaştık. O dönemler bu gibi olaylar çok oluyordu. Faili meçhul cinayetler ve köy boşaltmalar, işkence görenler ve cezaevine gönderilen insanlar. Daha doğrusu Kürtler için kâbus gibi günlerdi. Hiç kimse adaletin “a” sını dahi ağzına alamıyordu. Ölüm kol geziyordu. Av. Fethi Gümüş tarafından bir dilekçe verilmişti. 96 yılında tekrardan bu dava ile ilgili olarak Av. Selim Okçuoğlu ile birlikte yeni bir dilekçe verdik. Bugüne gelinceye kadar olan davaları özetle açıklarsak, AİHM Türkiye’yi suçlu buldu ve para cezasına mahkûm etti. Sonradan barış süreci ile birlikte dosya tekrardan açıldı, duruşmalar başladı Diyarbakır’da. Sabah gazetesinden iki gazeteci babamın katili olarak adı geçen Hamit Yıldırım’ı Şırnak’ın beldesi olan Kumçatı’da buldular ve haber yaptılar. Bunun üzerine Hamit tutuklandı ve 5 sene cezaevinde kaldı. Tutukluluk süreci dolduğu için şartlı olarak tahliye edildi. Sonradan sanık Savaş Gevrekçi’nin avukatı tarafından yapılan başvuru ile dava Diyarbakır’dan alınarak Ankara’ya nakledildi ve Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlandı. Ve bugünlere geldik.
Bilindiği gibi 20 Eylül 1992’de Diyarbakır’ın Seyrantepe mahallesinde bir tuzağa düşürülerek katledilen Musa Anter’in hayatını kaybetmesi bu 20 Eylül’de 30 senesini doldurmuş olacak ve bu nedenle davası da zaman aşımına uğrayama riski altında. 15 Eylül 2022 de saat 09.10 da Ankara Ağır Ceza Mahkemesinde yapılmakta olan duruşmanın son duruşma olmaması için mücadelemiz devam edecek. İç hukuk yanında uluslararası hukuk önünde de hak arayışımızı sürdüreceğiz.
Ne yazık ki faili belli bir cinayetin soruşturması ve davası 30 senede bitirilemedi. Mahkemeye gelen tanıkların ifadelerinden anladığımız bu cinayetin organize bir şekilde gerçekleştiğidir. Susurluk raporundan başlayarak, sanıklardan Abdulkadir Aygan ve diğer tanıkların ifadesine göre azmettiriciler gurubu mahkeme sıralarında sanki bu ülkede yetkili kişi olarak yaşamamışlar gibi ifadeler verdiler. Yaşlı olanlar hasta olduklarını, olayları hatırlamadıklarını hatta bazı tanıkların bizzat olay gecesi orada olmalarına rağmen ilk tanıklık dönemlerinde söylediklerinin ikinci dönemde ters ifadeler verdikleri de ortada. Bu tanıklar namus ve şerefleri üzerine yemin ederek tanık kürsüsünde bulunuyorlardı. Dönemin MİT Kontrterör Şubesi Müdürü Mehmet Eymür bir şeyi doğru söyledi tanıklık ettiği zaman: “Ben bir istihbaratçıyım, isim vermem ama bütün bilgiler MİT ve Genelkurmay’da, onlardan isteyebilirsiniz.” Eymür ayrıca Musa Anter ismini kendi çıkarı için kullanan Orhan Miroğlu için de, “Biz onu ‘TAYFUN’ olarak biliyorduk dedi. Burada önemli olan mahkeme Miroğlu’nu bu konuda sorgulamamış olmasıydı. Miroğlu olay gecesi ağır yaralanan kişi. Geçen dönem de AKP milletvekilliği yaptı şimdi de MYK’da. İlginç olan bu konu hakkında tek bildiği şey olarak bu cinayeti PKK ve JİTEM beraber işlediler demesi. Zaten 30 senelik dava boyunca biri Diyarbakır’da diğeri Ankara’da olan iki mahkemeye geldi. Mehmet Eymür’ün tanıklığı sonrasında mahkemeye gelmekten vazgeçmesi ilginç değil mi? Hâlbuki öncesinde her duruşmaya geleceğini söylemişti. Dikkat ettim son duruşmalarda avukatı da gelmiyor. Dosyamızda bir de sanık var, o gece nöbetçi olan tim komutanı: Savaş Gevrekçi. Gevrekçi öyle ifadeler verdi ki; sanki senelerdir oradaki olayların içinde olmasına rağmen hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi üç maymunu oynadı. Savaş Gevrekçi JİTEM tim komutanı olmasına rağmen Musa Anter’i ölümünden sonra tanıdığını söyledi. Hâlbuki bütün olayın perde arkası kendisinin de bulunduğu Saraykapı’daki JİTEM komutanlığında planlanmıştı. Gevrekçi itirafçıları da tanımadığını söyledi. İfadesinde, “Bize gelen ihbarları değerlendiriyorduk, o zaman köylere çıkıyorduk” yönünde beyanda bulundu. Bu itirafı bile suç teşkil ediyor çünkü o dönemlerde köy boşaltmaları, insanları evlerinde yakılması olayları yaşandı ve sen de oradaydın. Diğer sanık Hamit, “Sınır ticareti yapıyorum” dedi. Kumçatı’dan Habur’a giderken Silopi’deki meşhur BOTAŞ asit kuyularına insanları atıldığını kamuoyu bilir ama Hamit Yıldırım sınır ticareti yapmasına ve oradan geçmesine rağmen BOTAŞ karakolunu dahi bilmez.
Toplumsal Bellek Platformu adında Canan Kaftancıoğlu önderliğinde faili meçhul cinayetlerde yakınlarını kaybeden aileleri bir araya geldi. Bu platform Türkiye’nin hukuk yolunda önemli adımlar atmasına öncülük edecekti. Bunun için TBMM’deki İnsan Hakları Komisyonu ile de görüşme yapıldı. Hakikatleri Araştırma Komisyonu’nun bağımsız kişilerden kurulması önerimiz hayata geçirilmedi. Böyle bir komisyonun kurulması hukuk yolunda önemli adımlara vesile olacaktı. Maalesef iktidarın mecliste çoğunlukta olması bu gibi önerilerin reddedilmesine neden oldu. HDP milletvekili Filiz Kerestecioğlu senelerdir Meclis’te her ay Adalet Bakanlığına soru önergesi veriyor Musa Anter davası için. Ama arşivlerde yer almaktan öte bir etki yaratmıyor bu önergeler. En son HDP milletvekili Pero Dündar da bu cinayetle bir önerge verdi. Önergenin İç Tüzük’ün 67’nci maddesi gereği “kaba ve yaralayıcı” olduğu öne sürüldü ve işleme konulmadı. Bu kadar araştırma, önerge, veriler ve tanıklar açıkça beyan ediyorlar ama hükümetler bu konuda üç maymunu oynamaya devam ediyorlar. Bundan sonra gelecek olan hükümetler bu konularda adil davranabilecekler mi? Bu da ayrı bir konu. Çünkü muhalefetin içinde de o dönemin yetkilisi olarak çalışanlar var. Muhalefet yapamadılar, onun için onlar da suçludur.
Tek adam rejiminde TBMM de işlevsiz kalmıştır. İktidar partisi ve küçük ortağı MHP milletvekilleri sarayın talimatları doğrultusunda hareket ederek çoğunluk ellerinde olduğu için oylarını o yönde kullanmaktadır. Türkiye’de yaşanan bu hukuksuzlukları Batı dünyası da çok yakından takip etmesine rağmen sessiz kalıyor. AİHM’de en çok dosyası olan bir ülkeden bahsediyoruz. Hukukun, demokrasinin, özgürlüğün ve insan haklarının ihlal edildiği bir ülkede yaşamanın zor olduğunu anlamak zor olmasa gerek.
Sonuç olarak önemli tanıkların yüz yüze dinlenmediği 30 senelik bir davanın sonuna gelmiş bulunuyoruz. 30 yıldır devam eden bu davanın peşini biz bırakmayacağız, biz olmazsak gelecek nesiller bırakmayacak.”
Katılan Dicle Anter’in Orhan Miroğlu hakkında beyanları sırasında Miroğlu’nun vekili Av. Serhat Menzilcioğlu ayağa kalkarak, “Müvekkilim hakkında algı oluşturmaya çalışıyorlar hakim bey” dedi. Dicle Anter’in “Sana söz verildiğinde konuşursun” demesi ve hakimin müdahalesiyle tartışma sona erdi.
Katılan Dicle Anter vekili Av. Öztürk Türkdoğan şu ifadelerle devam etti:
“Müvekkilim kaygılarını aktardı, bu kaygıların en büyüğü davanın zamanaşımıyla bitirilmesi. Ancak insanlığa karşı suç kapsamında olması ve AİHM’in bu dosyayla ilgili verdiği karar gözetilerek bu davanın bu şekilde bitirilemeceyeğini belirtmek istiyorum. Böyle bir düşünceniz varsa vazgeçin.
Neden insanlığa karşı suç kapsamında? Meclis Araştırma Komisyonu 12 Ekim 1995 tarihli faili meçhul cinayetleri araştırma raporunda özellikle Anter cinayetine değiniyor ve cinayetle toplumun bir kesimine korku salma suçunun işlediği tarif ediliyor. Bu suç, 1995’te itiraf edilmiş oluyor. O dönem komisyon çalışmaları zorlaştırıldığı için de suç duyuruları yapılıyor. Bu raporun gereği yerine getirilmedi. Ama insan hakları örgütlerinin, ailelerin çabalarıyla bu davalar açtırıldı. Ancak şimdi de zamanaşımı sorunuyla karşı karşıyayız.
Biz hakikatin açığa çıkmasını istiyoruz. Aksi halde davayı kapatmanız yeni ihlaller yaratacaktır ve bu dava hiç bitmeyecek, AİHM yine ihlal kararı verecek. Belki ikinci nesil bu davayı izlemeye devam edecek.
…
Komisyon araştırma raporundan önce Musa Anter’in, Mehmet Sincar’ın, Uğur Mumcu’nun katledilmesi, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da faili meçhul cinayetler, köy yakmalar var. 93 yılında meclis araştırma komisyonu kuruluyor ve hükümete tavsiyelerde bulunuyor ama raporun gereği yerine getirilmiyor.
Susurluk araştırma komisyonu raporu var, oldukça uzun bir rapor. Devlet içindeki suç örgütlerinin ortaya çıkarılmasına yönelik talepler var. Bu örgütler içinde yer alan Mehmet Ağar Ankara’da yargılandı, hüküm giydi ve cezası infaz edildi. Yarın da davası var. Aradan kaç yıl geçti hala aynı konuları konuşuyoruz, hak ve adalet arıyoruz. Failler cezalandırılmıyor, karşımıza çeşitli usul hükümleri çıkartılıyor.
Nereden nereye geldik? Bırakın meclisin böyle raporlar oluşturmasını, bu komisyonların oluşturulması talepleri bile reddediliyor. Biz bir dönem olan olayların gerçek yüzünün açığa çıkartılmasını istiyoruz, bunu da mahkemeniz yapacaktır.
Dosya zamanaşımına girmesin diye ayırma kararı verilmesini talep ettik. Ayırma kararı verin, hüküm kurun dedik. Ayırma taleplerimiz kabul edilmedi. Bu davayı madem birleştirdiniz, bu davalar sonuna kadar devam edecek, muhakeme devam edecek. Bizim taleplerimizi reddettiniz. Şimdi ayırma kararı verirseniz Sözleşme’nin 6. maddesi açısından ciddi bir ihlal olacaktır” dedi.
Türkdoğan, dosyadaki eksiklerin tamamlanmasını, Abdülkadir Aygan’ın İsveç’te ifadesinin alınmasını ve dosyaya girmesini, adli kontrol tedbirlerine uymayan Hamit Yıldırım hakkında tutuklama kararı verilmesini talep etti.
Orhan Miroğlu vekili Av. Serhat Menzilcioğlu, Türk Ceza Kanunu’nun 77 ve 78. maddesi kapsamında zamanaşımı uygulanmaması gerektiğini düşündüğünü söyleyerek:
“Musa Anter cinayetine ve Orhan Miroğlu’nun yaralanmasına baktığımızda söz konusu cinayetin JİTEM tarafından işlendiği ve siyasi, ırki nedenlerle, toplumda infial oluşturmak için işlendiğini görüyoruz. Mehmet Eymür ve Kutlu Savaş anlatılarına bakıldığında, cinayetin JİTEM tarafından işlendiği kabul ediliyor. Kutlu Savaş ifadesinde JİTEM belgesini gördüğünü ifade ediyor. Mehmet Eymür tanık olduğu suçları anlatıyor. … Mehmet Eymür Veli Küçük’ün ‘Biz de illegal şekilde cinayetler işliyoruz ama halk arasında bomba patlatmıyoruz’ dediğini mahkeme huzurunda söylüyor ama Veli Küçük hakkında suç duyurusunda bulunulmadı. Karşımızda suç örgütü var. Anayasa’nın 2. Maddesine aykırı olarak devlet düzenine aykırı kurulmuş ve toplumda korku uyandırmak için işkence, eziyet, adam öldürme eylemlerini gerçekleştirmişlerdir.
Eymür’ün ifadesini gündeme getiriyorlar. Eymür Miroğlu’nun MİT için çalıştığını söylemedi. Miroğlu da ağır yaralandı, ölebilirdi, hayati tehlikesi vardı. 77. Maddenin uygulanması, bunun reddedilmesi halinde Aziz Turan’ın ifadesinin alınmadan karar verilmesi adil yargılanma hakkını ihlal edeceğinden beklenmesini talep ediyoruz” dedi.
Sanık Savaş Gevrekçi müdafii Av. Hikmet İşler “Bahse konu iddialar müvekkilim dışındadır. Müvekkilimin masum olduğu ortaya çıkmıştır ama gelinen noktada dava zamanaşımına girmiştir. Kimsenin kalbini kırmak istemiyorum, ama davayı zamanaşımına sokan katılan taraftır. Siyasi atmosfere mi sokacağız, dava mı görülecek, çok defa söyledim. Gelinen koşullarda davanın zamanaşımından düşürülmesini talep ediyorum” dedi.
Hamit Yıldırım müdafii Av. Kaya Yelek, “Müvekkilim adli kontrolle dışarıda, imzalarını aksatmadı ama sağlık sorunları nedeniyle yerine getiremedi. Katılan vekillerinin talebi gibi biz de hakikatin ortaya çıkmasını talep ediyoruz. Maddi hakikat ortaya çıksaydı, müvekkilimin beraatle çıkacağına inanıyorum. Gelinen aşamada zamanaşımı var. Farklı iddialar ileri sürülebilir ama yasalar açık. Davanın özü itibariyle, üzüntü verici bir olay. Biraz medyatik bir olay. Karşı taraf vekilleri ve bazı insanlar bu medyatik ortamdan faydalanarak beyanlarda bulunuyor. Katil, tetikçi gibi. Müvekkilimin masumiyet karinesi var, bu beyanları kınıyorum.
Müvekkilimi tespit eden iki gazeteciye huzurda soru sormuştum, 20 bin lirayı ver senin için de haber yapayım dedi. İki gazeteci İsveç’e gidip Abdülkadir Aygan’a bu kişi o kişi mi diye soruyorlar. Abdülkadir Aygan’ın beyanı dışında müvekkilime suç isnat eden hiçbir beyan yok. Abdülkadir Aygan’ın huzurda ifadesinin alınmasını katılanlar kadar biz de talep etmekteyiz. Yurtdışı çıkış yasağı devamı ile adli kontrol hükümlerinin başkalaştırılmasını talep ediyorum” dedi.
Mahkeme başkanının “Evet bitiriyorum dosyayı” demesi üzerine, Dicle Anter ekleme yapmak istediğini söyledi:
“Abdülkadir Aygan’ın adı Erdoğan’ın İsveç, Finlandiya, NATO görüşmelerinde geçmişti. İadesini istemişti. İsveç’ten Adalet Bakanlığı’na gelen kağıtların İsveç’ten gelen tercüme edilmemiş orijinal halini talep ediyoruz, biz de kendi değerlendirmemizi yapmak istiyoruz.”
Heyetin Dicle Anter’in talebini anlayamaması üzerine Av. Öztürk Türkdoğan, “Bu nasıl bir eksiklik? Yıllardır ne eksiklik olduğunu biz de görelim” dedi.
Bu sırada Av. Hikmet İşler “müsaadenizle” diyerek salondan çıktı.
Duruşma savcısına taleplerle ilgili mütalaasının sorulduğu duyulmamışsa da, eksikliklerin tamamlanması yönündeki mütalaasının duruşma tutanağına geçtiği görüldü.
Ara Kararlar
Ara verilmeden ara kararlara geçildi;
- Abdülkadir Aygan’la ilgili yurtdışı istinabe konusunun akıbetinin Adalet Bakanlığı’na sorulmasına,
- Hogir kodlu Cemil Işık’ın Almanya’da öldürülmesine ilişkin Adalet Bakanlığı’ndan cevap beklenmesine,
- Yakalama emirlerinin beklenmesine,
- Tanıklar için işlemlerin devamına,
- Sanık Hamit Yıldırım’a ilişkin adli kontrol tedbirlerinin ölçülülüğünü koruduğundan devamına ve adli kontrol hükümlerine uymamasıyla ilgili sağlık raporunu mahkemeye sunması için bir sonraki celseye kadar süre verilmesine,
- “Maktul Musa Anter’in katline yönelik eylemden dolayı görülmekte olan kamu davasının konusunun insanlığa karşı suç oluşturması, bu anlamda dava zamanaşımına tâbi olmadığı yönündeki savunmaların yargılama safahatında değerlendirilecek olması nedeniyle bu konuda önümüzdeki celse değerlendirmeye alınmasına”,
- “Yine aynı nedenlerle katılanlar vekilleri yönünden tefrik kararına yönelik taleplerinden dönülüp dönülemeyeceği hususunun da bir önceki gerekçeye istinaden önümüzdeki celse değerlendirilmesine” karar verildi.
Bir sonraki duruşma için mahkeme başkanı 21 Eylül 2022 önerisinde bulundu. Fakat Av. Öztürk Türkdoğan o gün şehir dışında olacağını söyleyerek duruşmanın başka bir güne ertelenmesini istediyse de, alternatif duruşma günlerinin taraflara uymaması ve mahkeme başkanının açıkça “Ben yakında emekli oluyorum. Başkanımız da 21’ine bırakalım demişti. Öyle yapalım avukat bey lütfen” demesiyle duruşma günü 21 Eylül 2022 olarak belirlendi.
Hatırlatmak gerekir ki, 20 Eylül 2022 otuz yıllık zamanaşımı süresinin son günü. 21 Eylül 2022 günü görülecek duruşmada zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verileceği öngörülüyor.
Duruşma Sonrası
Duruşma sonrasında Ankara Adliyesi önünde ve hatta tüm Ankara ilinde açık alanlarda basın açıklaması yapılmasına izin verilmediğinden, duruşmayı izleyen sivil toplum örgütleri temsilcileri ile gazeteciler İnsan Hakları Derneği Ankara şubesine giderek burada basın açıklaması gerçekleştirdi ve bir hafta sonraki duruşmaya katılım çağrısı yaptı.