Diyarbakır’ın Lice ilçesinde 22-23 Ekim 1993 tarihlerinde yaşanan Tuğgeneral Bahtiyar Aydın ve 16 kişinin yaşamını yitirdiği katliama ilişkin davaya İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi.
Öldürülen Diyarbakır Barosu Tahir Elçi, zamanaşımına 1 gün kala davanın açılmasını sağlamıştı. Geçen duruşmaya katılmış olan Tahir Elçi’nin arkadaşları bugünkü duruşmaya yakalarına Elçi’nin fotoğraflarını asarak çıktı.
O dönem Albay olan sanık Eşref Hatipoğlu mahkemeye gelmezken, sanık avukatları da mahkemede yoktu.
İki sanıklı davanın diğer sanığı Üsteğmen Tunay Yanardağ’ın ise geçen duruşmada Singapur’da vefat ettiği açıklanmıştı.
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, HDP Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş, Baran Tursun Vakfı Başkanı Mehmet Tursun da duruşmaya katıldı.
Mahkemenin verdiği arada milletvekilleri ve avukatlar bir açıklama yaparak, 22 yıl önce Lice’de yaşananların bugün, Sur, Nusaybin, Cizre ve Silopi’de yaşandığını vurgulayarak, “Bu olayın failleri yargılanabilseydi bugün bunlar olmazdı” denildi.
Asıl hakimin izinli olması sebebiyle davaya başka bir hakim bakarken, hakim duruşma başlamadan önce avukatlara başsağlığı diledi.
Davanın Açılmasını Tahir Elçi Sağlamıştı
Müdafi avukatlardan Yunus Muratakan söz alarak Tahir Elçi’nin hep bu davaların peşinden koştuğunu, dosyanın bu celsesinin Tahir Elçi’ye adanmasını istediklerini belirtti.
Muratakan, “Tahir Elçi’nin anısına tarafsız bir yargılama için yakılan evler, işyerleri ve ilçeden gönderilen 8 bin kişi için maddi gerçeği ortaya çıkarmak için uğraşalım” dedi.
Avukat Suat Çetinkaya katliamın aydınlatılması durumunda Tahir Elçi’nin yaşıyor olacağına dikkat çekti. O’nun ölümüyle davanın daha da önemli hale geldiğini belirten Çetinkaya, “Bir baro başkanının vasiyeti olarak ele alınmalı. Böyle büyük bir olayın sadece iki sanığının olması bile çok vahim” dedi.
Kapatılmak İsteniyor
Çetinkaya, sanık Eşref Hatipoğlu’nun haberleri olmadan ifadesinin alınmasının davanın kapatılmak istendiğini gösterdiğini, bu anlayışın 90’lı yıllara rahmet okuttuğunu ifade etti. Çetinkaya, Tunay Yanardağ’ın ise alelade bir belge ile öldüğüne karar verildiğine dkkat çekti.
Diyarbakır Barosu üyesi Avukat Fethi Gümüş de, katliam günü bir çatışma olmadığını, resmi kayıtlara göre 400 ev, 249 işyerinin tamamen yakılıp yıkıldığını 17 kişinin öldüğünü ifade ederek, “Bu bir katliamdır” dedi. Gümüş, Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın öldürülmesi ile ilgili olduğu söylenen ve basına gösterilen ne silahın ne de merminin dosyada yer aldığını dile getirdi.
Gümüş, Lice’nin etrafının askeriye tarafından kuşatılmış olduğunu belirterek, “Örgüt üyelerinin sızması mümkün değil. Kaymakam ifadesinde polislere sakın dışarı çıkmayın, ateş etmeyin diyor. Deniz Baykal’ın Lice’ye girmesi engellendi. PKK yapmış olsaydı izin verirlerdi” dedi.
Beni İnfaz Etmek İstedi
Mahkemede en doğal hakları olan sanıklara soru sorma haklarının ellerinden alındığını belirten Gümüş, Albay Eşref Hatipoğlu’nun 92-95 yılları arasında Diyarbakır’da görev yaptığını belirterek, “Kendisi alay komutanı idi. 24 meslektaşımızı bizzat gözaltına aldı. İşkence yaptı. O süreçte oranın baro başkanı idim. Beni götürüp infaz etmek istedi iki defa. Tesadüfen kultuldum” dedi.
Tanıklar O Günü Anlattı
Açıklamanın ardından devam eden duruşmada tanıkların dinlenmesine geçildi. O dönem Lice’de öğretmenlik yapan Mersinli Mahmut Cantekin, Demirçelik İlkokulunda öğretmen olarak çalıştığını o gün kızları ile birlikte evden çıkıp kızlarını okula bırakıp kendi okuluna geçtiğini anlattı. İlk derste iken top atışları duyduklarını belirten Cantekin, “Bu her zaman yapılıdı ama aşağı doğru yapılırdı. Saat 09.20’de panzer bağlara etiş etti. Bağdaki kadın ve çocuklar kaçtı. Karşımızda askeriye vardı, oradan okula ateş başladı. Evlere bomba atılmaya ve binalar yanmaya başladı. Sınıfa uçaksavar mermisi girdi. Komandolar roket attılar. Saat 16.00’ya kadar ateş kesilmedi” dedi.
Evine rütbeleri sökülmüş subayların geldiğini anlatan Cantekin, bu subayların cuma günü yanmayan evleri cumartesi günü yakacaklarını söylediklerini aktardı. “Ellerinde bir şişe vardı. Önce onu duvarlara sıkıp sonra ateşe veriyorlardı. Cami avlusunda birkaç ölü gördüm. Büyük bir traktör akşama kadar hayvan leşi taşıdı” dedi. Ailesini aramak için girdiği PTT’de, en az 100 koli gördüğünü belirten Cantekin, bunun askerlerin dükkanlardan topladıkları ve ailelerine gönderdikleri koliler olduğunu söyledi. Cantekin, “Orada bir vahşet yaşandı, insanlar diri diri yakıldı, öldürüldü” dedi.
Cantekin’in anlatımlarının ardından mahkeme heyeti duruşmaya ara verdi.
Verilen arada Lice Adalet Arıyoruz Platformu üyeleri, adliye binası önünde açıklamada bulundu. “Hakikatler araştırılsın. Failler bulunsun” yazılı pankart açıp, üzerinde “Em te jibîr nakin” yazılı Tahir Elçi’nin fotoğrafını taşıyan Platform üyeleri adına açıklamayı dava avukatlarından Av. Şiyar Kaymaz yaptı.
1993 Lice’den 2015 Cizre’sine değişen tek şeyin savaş teknolojisi olduğunu söyleyen Av. Kaymaz, belirterek, Lice katliamının hesabı sorulmadığı için bugün Sur’da, Cizre’de ve Nusaybin’de de katliamların yaşanmaya devam ettiğinin atını çizdi.
Tahir Elçi’nin katledilmesinin de yaşanan bu olaylardan bağımsız olmadığını belirten Kaymaz, “Tahir Elçi’yi katledenler, faili meçhul davalarda yargılanan askerlere terfi vererek bölgeye gönderenlerdir” dedi.
Açıklamaya katılan isimlerden CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ise, Tahir Elçi’nin bıraktığı davalarının takipçisi olacaklarını, sorumlularının peşinin bırakmayacaklarını söyledi.
Katliam davalarının katliamın yaşandığı yerlerden bilinçli olarak uzak bir kente gönderildiğine dikkat çeken HDP Milletvekili Meral Bektaş Tanış da, faillerinin aklanması için çaba sarf edildiğini kaydetti. Katledilen Elçi’nin davanın zaman aşımına uğramasına bir gün kala, dava açılmasını sağlayan biri olduğunu hatırlatan Bektaş, Elçi’nn 28 Kasım’da aynı yöntemle aynı güçler tarafından katledildiğini söyledi.
Eşref Hatipoğlu Herkese Hakaret Etti
Lice Davası’nın öğleden sonraki oturumunda ilk olarak ifadesi alınan tanık Mehmet Emin Alagöz, Lice belediyesinde çalıştığını olay günü de belediye binasında olduğunu ve sabah saat 8 gibi silah sesleri duyduklarını, askerlerin kendilerine “Çatışma var dışarı çıkmayın, yoksa hepiniz ölürsünüz” dediğini anlattı. Yaklaşık 60 kişi belediye binasında beklemeye başladıklarını o esnada silah, top ve helikopter sesleri duyduklarını aktaran Alagöz, “Helikopterlerin bizim evi vurduğunu gördüm. Ev bir anda alev topu oldu. Elektrikler kesildi bir yere gidemedik” dedi.
Daha önceki günlerde çatışma seslerini duyduklarını ama yaşanan olayın onlardan farklı olduğunu ifade eden Alagöz, “Gece olduğunda her yer yıkıldı, talan edildi sonra çarşı yakıldı. Sabah, ‘herkes ölülerini çıkarsın toplayacağız’ diye tanklardan anons geldi. Dışarı çıktık sonra tank geldi belediye binası önünde bize top attı. Askerler bize “Biz adam öldürmek için insan arıyoruz siz nerden çıktınız” dedi. Biz de bir devlet bunu kendi insanına neden yapar diye düşündük. Sonra bizi toplama alanına götürdüler” şeklinde anlattı.
Toplama alanında Eşref Hatipoğlu’nun orada bulunan herkese hakaret ettiğini de anlatan Alagöz, “Konuşmak istediğimizde Hatipoğlu, ‘Konuşan olursa öldürürüm. Beğendiniz mi yaptığınızı, devlete karşı niye geldiniz’ gibi şeyler söyledi. Biz generalin vurulduğunu bile sonradan öğrendik. Sonra kamyonlar gördük. O dönemki askeri kamyonları araştırırsanız o zaman ne kadar talan edilmiş Lice anlarsınız” dedi. Davanın İzmir’de görülüyor olmasından dolayı zahmet çektiklerini belirten Alagöz, “Artık son olsun insanlar zahmetler çekmesin. Biz o kadar yol çekiyoruz sanıklar yok ortada. Adalete olan güvenimiz azalıyor. Siz bir şey yapın adalete güvenelim artık. Şikâyetçiyim” dedi.
‘Devletten Davacıyım’
Alagöz’den sonra tanık olarak ifadesi alınan Zeydi Delidere, o dönem ticaretle uğrattığını dükkânın ve evinin yakıldığını ailesi ile mağdur edildiğini anlatarak, “Ben devletten davacıyım. Amcamı, babamı, kardeşlerimi ve evimi yaktılar. Ticaret yaptığıma dair vergi kayıtlarım hâlâ var. Zarar tespiti de yapıldı ama ben buraya para için gelmedim. Benim memleketim yakıldı, adalet için geldim. Şikâyetçiyim” dedi.
Daha sonra tanık olarak ifadesi alınan Metin Bekiroğlu ise, olay günü berber dükkânında olduğunu ve askerlerin gelerek “Çatışma var evinize gidin sonra çıkarsınız” dediğini anlattı. Dükkânını kapatıp evine doğru gittiğini o esnada silah ve helikopter seslerinin duyulduğunu söyleyen Bekirkoğlu, “Bir sonraki gün sabah saat 7’ye kadar silah sesleri devam etti. Dışarı çıkma imkânımız yoktu. Evden eşyaları tahliye etmeye çalışırken askerler bizim sokağa girdiler ve sokaktaki evleri yakmaya başladılar” dedi. Daha sonra kendilerinin emniyetin oradaki toplanma alanına götürüldüklerini ve orada Vali ile Hatipoğlu’nun bulunduğunu aktaran, Bekiroğlu, “Bize generalin öldürüldüğünü söylediler, o an haberimiz oldu. Çatışma görmedik ama çarşı yanmıştı sonra bizi emniyetten bıraktıklarında gördük her yer yanmıştı. Evimiz, arazimiz, dükkânımız hepsi yandı. Şikâyetçiyim” dedi.
Tanık Baki Akman ise o dönem çobanlık yaptığını ve silah sesleri geldiğinde hayvanları ahıra götürdüğünü söyleyerek, “Bizi evimizden alıp emniyete götürdüler. Bizi orada tehdit ettiler. “Hepinizi öldüreceğiz, teröristlere yardım ettiniz” dediler. Kasap dükkânımız vardı hayvanlarımız vardı zarar gördük. Şikâyetçiyim, davacıyım” dedi.
‘Lice İçin Adalet İstiyoruz’
Akman’dan sonra ifadesi alınan Hüseyin Domal, özel birliklerin mahalleye geldiğini ve kendilerini evden zorla çıkartıp toplanma alanına götürdüklerini anlattı. Valinin de orada bulunduğunu belirten Domal, emniyetten çıktıktan sonra evlerinin yanmış olduğunu gördüklerini söyledi. Domal, “Olay sebebiyle şikâyetçiyim. Gözümüzün önünde yakıp, taradılar evleri, helikopterler ile bombaladılar. Adalet istiyoruz Lice için” dedi.
‘Sanığın Tutuklanmasını Talep Ediyoruz’
Tanık ifadelerinden sonra söz alan müşteki avukatlarından Yunus Muratakan katliamın tahribatlarının hâlâ Lice’den silinmediğini, Kürtlere ilişkin hak ve hürriyetlerin askıya alındığını bu nedenle soruşturmanın sürekli sürüncemede kaldığını söyledi. Avukatlar, Milli Savunma’dan döneme ait kayıtların istenmesini, o dönem askeriyede çalışan personel listesinin arşivden gelmesini, kullanılan helikopter, silah, zırhlı araç ve mühimmatların tespit edilerek liste halinde istenmesini ve kullananların isim listesini, özel harekat polis listesinin istenmesini, dönemim kaymakamının dinlenmesini, Hatipoğlu’nun yardımcısı olan İhsan Batın’ın mahkemede dinlenmesini, Bahtiyar Aydın’ın emir subayının dinlenmesini, dönemin valisi İbrahim Şahin’in ve İlker Başbuğ’un da dinlenmesini, belediyeden döneme ait tutanak ve incelemelerin istenmesini talep etti.
Asıl talebin ise sanığın tutuklaması ya da zorla mahkemeye getirilmesi olduğunu vurguladılar.
Talepler üzerine savcı, yüzyüzelik ilkesi ve çapraz sorgunun yapılması için sanığın gelecek celse duruşmada hazır edilmesi için yazı yazılması ve sanığın çapraz sorgusundan sonra dosyanın genişletilmesine karar verilmesini talep etti.
Mahkeme heyeti ise, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve Bakanlığa yazı gönderilerek görevli öğretmenlerin listesinin istenmesine, Ankara ve Diyarbakır Jandarma komutanlığından Lice’de görevli askerlerin listesi için yazı gönderilmesine, Bahtiyar Aydın belgeleri için MİT, Genel Kurmay Başkanlığına, Jandarmaya ve OHAL valiliğine yazı gönderilerek belgelerin istenmesine, sanık Eşref Hatipoğlu’nun mahkemeye gelmesi için yazı gönderilmesine gelmediği taktirde zorla getirilmesine karar verdi. Mahkeme 17 Mart 2016’ya ertelendi.