Mahkeme: Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi
Esas No: 2015/64
Duruşma Tarihi: 7 Haziran 2017
İzleme Ekibi: Yıldız Koca, Hanife Kardelen Işık
Çizim: Bilge Emir
Musa Anter ve JİTEM Ana Davası’nın son duruşması 07 Haziran 2017 tarihinde Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde gerçekleşti.
Duruşma Öncesi İzlenimler
Bekleme salonunda polis memuru bulunmadığı, sadece başkan ve üyelerin koruması olarak görev yapan bir sivil polis memurunun olduğu görüldü.
Bekleme salonunda, sanık avukatlarının oldukça rahat oldukları ve birlikte oturdukları gözlemlendi.
Mübaşirin duruşma öncesinde her iki tarafa da “tanık çağırıp, çağırmadıklarını, çağırdılarsa gelip gelmeyeceklerini” sorarken Savaş Gevrekçi’nin avukatı Av. Hikmet İşler’in “Bizim tanıklık işimiz yok; onu karşı tarafa sorun, bize sormayın,” demesi dikkate değer bulundu.
Duruşmaya Dair Gözlemler
Duruşmanın belirlenen saati 09:30 olmasına rağmen ancak 09:53’te duruşma salonunun kapısı açıldı ve taraflar çağrıldı.
Duruşmaya Katılım
Duruşmaya Dihaber muhabiri, Musa Anter’in oğlu Dicle Anter ve yakınları (bir kadın ve bir çocuk) ve Hamit Yıldırım’ın oğlu ile onunla birlikte gelen dört kişi katıldı. Salonda başta izleyici bölümünde bir polis bulunurken, daha sonra 10:20’de bir polis daha geldi.
Mahkeme heyetinde değişiklik olduğu; Cumhuriyet Savcısı Alper Türközmen yerine Ömer Faruk Tezel’in getirildiği gözlemlendi. Duruşmada görevli olan mahkeme başkanı Şürkü Onat Tekinalp, üyeler Durmuş Ali Erbil ve İsmail Zararsız ve katip Vesile Tanrıpınar idi.
Duruşmada, katılanlardan Dicle Anter’in avukatı Av. Selim Okçuoğlu, Orhan Miroğlu’nun avukatı Av. Serhat Menzilcioğlu ve JİTEM Ana Davası’ndan katılanlar adına Av. Abdullah Zeytun ve Av. Oya Aydın hazır bulundu.
Sanıklardan ise Savaş Gevrekçi’nin avukatı Av. Hikmet İşler’in, Hamit Yıldırım’ın avukatları Av. Kaya Yelek ve Av. Bilal Aktuğ’un hazır olduğu görüldü.
Tutuksuz yargılanan sanık Savaş Gevrekçi’nin duruşma salonunda hazır bulunurken, tutuklu yargılanan sanık Hamit Yıldırım’ın duruşmaya Tekirdağ F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’ndan SEGBİS sistemi aracılığıyla katıldı.
Bir önceki duruşmada tanık olarak dinlenmesi beklenirken “sataşmalara maruz kaldığı ve güvenlik anlamında kendini sıkıntıda hissettiği” gerekçesiyle SEGBİS aracılığıyla dinlenme talebi kabul edilen dönemin Diyarbakır Jandarma İstihbarat Komutanı Cahit Aydın da SEGBİS yoluyla duruşmaya katıldı.
Mahkeme heyeti başkanının, gelen belgeleri okuyarak kayda geçirdiği sırada “havalesiz dilekçe kabul edilmemesi konusunda kalem personelinin uyarıldığına dair tutanak düzenlendiğini” duruşma tutanağa geçirmesi, bir önceki duruşmada dava izleme ekibinin yaşadığı “görev mektubu sorunu” nedeniyle dikkate değer bulundu.
Duruşma Salonunun Görünümü ve Fiziksel Koşulları
Önceki duruşmalarda, yerlerde dava dosyalarının ve çuvalların olduğu gözlemlenen salon düzenlenmiş, dolapların üzerine koyulan dosyalar ise tarihlenerek tasnif edilmişti.
SEGBİS bağlantısında zaman zaman yaşanan aksaklık sebebiyle Urla Asliye Ceza Mahkemesi’nde ifadesine başvurulması beklenen tanık Turgut Atalay’a bağlanılamadı.
Salonun geniş, izleyici sayısının ise az olması sebebi ile oturma ve izleme konusunda herhangi bir sıkıntı yaşanmadı.
Duruşmaya izleyici olarak katılanlar, izleyici kısmının ilk üç sırası boş bırakılacak şekilde oturtuldu. İzleyici bölümünde yedi kişi ile birlikte dava izleme heyeti de yer aldı. Duruşmanın uzun sürmesi ve aynı gün görülecek başka duruşmalar olması sebebi ile oturum devam ederken zaman zaman salona girip çıkanlar oldu.
Mahkeme Heyetinin, Cumhuriyet Savcısının ve Avukatların Tutumu
Mahkeme başkanının genel olarak taraflara eşit davranmaya, tüm itirazları ve değerlendirmeleri dinlemeye, avukatlar arasında gerginlik çıktığında ise ortamı sakinleştirmeye çalıştığı gözlemlendi. Ancak aynı zamanda katılan avukatı Av. Selim Okçuoğlu’nun Cumhuriyet Savcısı’nın mütalaasına karşı beyanda bulunmak istemesi üzerine, avukatların zaten her şeyi söylediklerini ifade ederek cevap hakkı vermek istememesi de dikkat çekti. Bu durum karşısında katılan avukatı Av. Selim Okçuoğlu talebinde ısrarcı oldu ve dosyada başından bu yana yaşanan eksiklerin giderilmesi gerektiğini vurguladı.
Cumhuriyet savcısının ise duruşma boyunca yerinden kalkmadığı ve duruşmayı dinler gibi durduğu görüldü.
Mahkeme heyetindeki üye hâkimlerden birinin duruşma devam ederken duruşma salonundan ayrıldığı, kısa bir süre sonra bilgisayarı ile tekrar duruşmaya katıldığı, diğer üyenin ise duruşma devam ederken uyuklar halde olduğu görüldü.
Katılan avukatları mahkeme huzurunda dinlenen tanığa soru yöneltilmesi aşamasında kendi aralarında tartışma yaşadı. Bu süre zarfında sanık avukatlarının, duruşmanın “gereksiz yere” uzatıldığı gerekçesiyle tartışmaya son verilmesini ve dosyayla bağlantılı sorular sorularak duruşmanın bir an önce bitirilmesini istediği gözlemlendi.
Tanık Muhsin Kızılkaya’nın ifadesinin alınması sırasında, izleyici bölümünden bir kişinin mahkeme heyeti hâkimlerinden biriyle kaş göz işaretleri ve el kol hareketleriyle konuşmasının ardından, her ikisinin de dışarı çıktıkları ve yaklaşık 10 dakika sonra salona geri döndükleri görüldü.
Katılan avukatlarından Av. Serhat Menzilcioğlu, tanık Muhsin Kızılkaya’nın beyanından sonra izin isteyerek ayrılıp duruşma sonuna kadar salona dönmedi. Yine katılanlar avukatı Av. Oya Aydın da mesleki mazeret bildirerek mahkeme salonundan ayrılıp duruşma sonuna kadar dönüş yapmadı.
Sanık Abdülkadir Aygan’ın (Aziz Turan) Dinlenmesi Konusunda Adalet Bakanlığı’nın Cevabı / Davaların Sürüncemede Bırakılması Sorunu
Eski bir itirafçı olan Abdülkadir Aygan’ın Musa Anter cinayeti dâhil pek çok faili meçhul cinayete ve JİTEM’in yapısına ilişkin itirafları, Musa Anter ve JİTEM Ana Davası açısından büyük önem taşımaktaydı. Ancak Abdülkadir Aygan, İsveç’te siyasi mülteci olarak yaşadığı için dava açıldığından beri ifadesi alınamamış; yalnızca yazdığı kitaplar ve verdiği röportajlar dava dosyasına girebilmişti.
Katılan avukatları ilk duruşmalarda Abdülkadir Aygan’ın naip hakim tayin edilerek dinlenmesini talep etmişlerdi. Ancak mahkeme heyeti, Abdülkadir Aygan’ın duruşmada hazır bulunması ve SEGBİS ile savunmasının alınması gerektiğini belirterek bu talebi reddetmişti.
Bunun üzerine, Aygan’ın savunmasının alınması için tercüme ve gerekli tüm diğer işlemler yapılarak T.C. Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’ne müracaat edilmesine karar verilmişti. Ancak gerekli evraklar, mahkeme tarafından SEGBİS yönetmeliğine ve uluslararası istinabe usulüne uygun olarak hazırlanamamış ve tercümesi yapılmadan gönderilen dosyalar mahkemeye birkaç defa iade edilmişti.
Nihayet gerekli işlemler usulüne uygun bir şekilde gerçekleştirilip başvuru yapıldığında ise uzun bir süre başvuruya cevap gelmesi beklenmişti. 21 Aralık 2015 tarihli duruşmada, İsveç Yasaları uyarınca Abdülkadir Aygan’ın SEGBİS yoluyla ifadesinin alınabilmesi için sanığın bu yöndeki rızasının bulunması gerektiği tespit edilmişti. Bunun üzerine mahkeme başkanı, İsveç makamlarından, Aygan’a SEGBİS yöntemiyle savunmasının alınmasına ilişkin rızasının bulunup bulunmadığının sorulmasını ve eğer rızası varsa SEGBİS sistemiyle savunmasının alınmasını talep ederek Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’ne 27 Kasım 2015 tarihinde müzekkere yazdığını ancak hala cevap gelmediğini belirtmişti.
26 Eylül 2016 tarihli duruşmada, sanık Abdülkadir Aygan hakkında Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’nün yabancı dildeki istinabe evrakının ilgili İsveç makamına gönderildiği açıklandı. Sanık Abdülkadir Aygan SEGBİS yöntemiyle ifadesinin alınmasına rıza göstermediğinden, ifadesinin mahkeme heyetinin ve cumhuriyet savcısının katılımıyla İsveç Devleti’nde alınması için gerekli işlemlerin yapılmasına, ayrıca ifade alımı sırasında hazır bulunmak isteyen tarafların da taleplerinin değerlendirilmesi için Adalet Bakanlığı’na yazı yazılmasına karar verilmişti. Gelecek cevaba göre dava avukatları da Aygan’ın ifade alımı sırasında hazır bulunabilecekti.
Önceki duruşmalarda Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü henüz kendilerine gönderilen uluslararası istinabeye ilişkin yazıya cevap vermemişti. Mahkeme heyeti ara kararında, Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’ne yazılan yazıya cevabın, yurtdışı yazışmasına ilişkin makul süre de dikkate alınarak beklenmesine karar vermişti.
7 Haziran 2017 tarihli duruşmada ise mahkeme heyeti, Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’nden beklenen yazının geldiğini; yazıda, mahkeme heyetinin iştirakiyle “yurt dışı istinabesi yaptırılması talebinin olumlu karşılanmaması halinde”; Abdülkadir Aygan’a “hazır bulunma talebi olmaksızın” sorulacak soruların liste halinde bildirilmesinin ve bu şekilde adli yardım talebinde bulunulmasının uygun olacağı yönünde görüş bildirildiğini ifade etti.
Adalet Bakanlığı’nın ilgili cevabına Av. Selim Okçuoğlu, “Bu yazıyı kabul etmek olanaklı değildir, bakanlığa yazılan tarih yaklaşık 8 ay öncesidir. Aradan geçen zaman zarfında yurt dışı İsveç devleti ile herhangi bir temasa geçilmeden böyle bir cevap verilmesi bizce CİKAYAS’a (Ceza İşlerinde Karşılıklı Adli Yardım Avrupa Sözleşmesi) aykırıdır. Bize göre bu cevap mahkemeyi yönlendirme, talimat amaçlıdır,” diyerek tepki gösterdi. Mahkeme başkanı bu hususu tutanağa geçirdiği sırada, sanık Savaş Gevrekçi’nin avukatı Av. Hikmet İşler’in “CİKAYAS ne?” diye sorması dikkate değer bulundu.
SEGBİS sorunu nedeniyle bölünmenin ardından Av. Selim Okçuoğlu, Adalet Bakanlığı’nın verdiği cevabın “maddi gerçeğin ortaya koyulması için bir engel olduğunu” ve “bu dosyanın zaten 20 yılı aşkındır karanlıktan çıkarılmayı beklediğini, 5 yıldır dava sürecinin işlediğini, ilk defa mahkemenin çok önemli bir adım atmış olduğunu ve bunun aydınlatılması isteniyorsa bu davalara sahip çıkılması gerektiğini” belirtti.
Yine, katılan avukatı Av. Abdullah Zeytun konuyla ilgili “Adalet Bakanlığı’nın cevabının zaten sürüncemede bırakılan JİTEM Ana Dava dosyasıyla ilgili olarak, tarafları caydırmaya yönelik olduğunu”, Orhan Miroğlu’nun avukatı Av. Serhat Menzilcioğlu ise “Abdülkadir Aygan’ın dinlenilmesinin ne denli önemli olduğunun mahkemenin de bilincinde olduğunu” belirttiler.
Sanık Savaş Gevrekçi’nin avukatı Av. Hikmet İşler ise mahkeme başkanına “Zat-ı hallerinizi öncelikle selamlıyorum,” diyerek başladığı konuşmasına, “15 yıldır İsveç’e yazı yazılıyor. Esas durum İsveç’ten kaynaklanıyor. İsveç’in Türkiye’nin hukuk sistemine, hükümet, devlet yapısına bir bakışı var. Makamların olaya bakış açısı farklıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti İsveç’in ağabeyi değildir. Bu talebin peşinde koşulursa aradan geçen zaman da dikkate alındığında dosyanın sürüncemede kalacağını değerlendirmekteyiz. Adalet Bakanlığı pek çok kez üstüne düşeni yapmıştır. Biz bunu bekleyeceksek bu dava beni emekli eder,” şeklinde devam etti. Mahkeme başkanı bunu tutanağa geçerken, Av. Hikmet İşler bir kaç kez “takdirin mahkemeye ait olduğunu” belirtme ihtiyacı duydu.
Sanık Hamit Yıldırım’ın avukatı Av. Kaya Yelek ise cevap yazısına ilişkin olarak; sanık Aziz Turan’ın (Abdulkadir Aygan) ifadelerinin müvekkili aleyhine tek delil oluşturduğunu, bu açıdan bu kişinin dinlenmesinin dosyanın aydınlatılması için önemli olduğunu ifade etti.
Bu mesele ile ilgili olarak hem katılan avukatları hem de sanık avukatları, “davaların sürüncemede bırakılması sorununa” dikkat çekmiş olsalar da gerek mahkeme heyetine karşı tutumlarındaki, gerekse konuya yaklaşımları bakımından ifadelerindeki farklılıklar dikkat çekti. Öyle ki, bir dava sürecinde farklı tarafların birbirinden farklı “adalet biçimlerini” dikkate aldığı ve geçerli kılmaya çalıştığı düşünüldüğünde, taraflar aynı sonuca ulaşmış olsalar dahi katılan avukatları konuyla ilgili olarak “eldeki bütün olanakların kullanılmasının süreç açısından gerekli olduğunu” belirtirken; sanık avukatları “takdirin mahkemede olduğunu” ve “İsveç-Türkiye arasında konuya dair bakış açısı farklılıkları olduğunu” ısrarla vurguladı.
Tarafların Adalet Bakanlığı’ndan gelen yazıya dair beyanlarının uzun sürmesi ve özellikle katılan avukatlarının karara tepki göstermesi nedeniyle, mahkeme başkanının bu tepkilere bunalmış bir tavırla yanıt verdiği; özellikle Av. Selim Okçuoğlu’nun CİKAYAS hatırlatması ve masrafların karşılanması konusunda söyledikleri sırasında yer yer sözünü keserek, konuşmasını bitirmesine izin vermeden cevap verdiği gözlemlendi. Nitekim mahkeme başkanı Muhsin Kızılkaya’nın tanık olarak dinlenilmesine geçilmesi için “Tamamsak tanık dinlenilmesine geçelim,” diyerek konuşmalara son verdi.
Tanık Muhsin Kızılkaya’nın İfadesi
Muhsin Kızılkaya ifadesine, Musa Anter’in öldürüldüğü tarihte Özgür Gündem gazetesinde çalıştığını, Diyarbakır Belediyesi’nde düzenlenen kültür festivaline, gazete kabul etmemesine rağmen Musa Anter ve kendisinin katıldığını, Diyarbakır’da Musa Anter ve kendisine uyarı yapıldığını belirterek başladı.
Muhsin Kızılkaya’nın ifadesinin başlangıcında rahat gözüktüğü, arada kısa duraksamalarla oldukça akıcı bir şekilde, herhangi bir “hatırlatma” cümlesine ihtiyaç duymadan, aksine cümlelerinin sonunda “Onu, şunu unutmuyorum,” diyerek konuştuğu gözlemlendi. Ayrıca ifadesinin tutanağa geçirilmesi sırasında, mahkeme başkanının ifadesinin herhangi bir yerini atlamasına mahal vermemek adına “Hatta onun bir faydası olacaksa, bir katkısı olacaksa…” diyerek eklemeler yaptı. İfadesinin sonunda olaya ilişkin yaşadıklarını birkaç defa dile getirdiğini ve kitaplarında da yazdığını belirtti. Ancak, daha sonra Av. Selim Okçuoğlu’nun soruları üzerine bazı ayrıntıları “gerçekten hatırlamadığını” sıklıkla vurguladı.
Muhsin Kızılkaya, Musa Anter’in öldürüldüğü gün kendisiyle yaşadıklarını oldukça ayrıntılı bir şekilde açıklarken, Anter’in kendisini tanımadığını, kendisini Hasan Bildirici ile karıştırdığını söyledikten sonra Anter’in nüktedan bir insan olması sebebiyle, kendisinin o an şaka olarak algıladığı şu cümleyi söylediğini belirtti: “Ben bunadım. Benim dirim bundan sonra işe yaramaz, inşallah Allahın partisi -o zamanlarda Hizbullah’a Allahın partisi deniliyordu- beni öldürür, ölümüm işe yarar”.
Kızılkaya’nın Musa Anter’in “örgütün tehditleri nedeni ile” Diyarbakır’a gelemediğini söylemesi üzerine mahkeme heyeti başkanı birkaç kez ısrarla “Ne yapıyordu, örgüt ne diyordu? Yani Musa Anter’in katlini buna mı bağlıyorsunuz?” diye sordu. Ancak Kızılkaya Musa Anter’i yakından tanıdığını, o dönemde yasadışı faaliyetler gösteren JİTEM ve Hizbullah’ın faili meçhul cinayetler işlediği konusunda bilgilerinin olduğunu ancak Musa Anter’i kim ya da kimlerin öldürdüğüne ilişkin bir şey diyemeyeceğini, dese bile somut bilgiye dayalı olmadığı için bir anlamı olmayacağını söylemekle yetindi.
Muhsin Kızılkaya’ya soru sorulması esnasında Av. Selim Okçuoğlu ile Av. Serhat Menzilcioğlu arasında kısa bir tartışma yaşandı. Bunun üzerine, Av. Hikmet İşler araya girerek “Dosya geniş, konu dağılıyor,” diyerek tepki gösterdi fakat tartışmanın devam etmesi üzerine bir süre gülerek bekledi. Ardından Muhsin Kızılkaya’ya yönelerek “Muhsin Kızılkaya beyefendinin bilgisi ve görgüsü yok,” dedi. Hemen ardından mahkeme başkanı tartışmayı “Çok güzel giden bir duruşma ortamı yaklaşık 10 dakikadır ne hal aldı,” diyerek “yatıştırmaya” çalıştı. Tartışma sırasında Muhsin Kızılkaya’nın ellerini önünde kavuşturmuş halde ve mahkeme heyetine dönük bir şekilde beklediği gözlemlendi. Tartışmanın uzaması üzerine yine Av. Hikmet İşler gülerek: “Ne olur iki saattir işimiz gücümüz var, öğleden sonra randevumuz var yeter artık ya bizi de sizin dediğiniz gibi işkenceye tabi tutuyorsunuz,” dedi.
Tartışmanın ardından, Av. Selim Okçuoğlu soru sormaya devam ederken, mahkeme başkanı “İsim hatırlıyor musun beyefendi, onu da sorarlar şimdi, herhalde avukat bey kendince bilgilendirme yaptı,” gibi ifadelerle araya girdi.
Bu sırada izleyici bölümünden bir kişi, mahkeme heyeti hâkimlerinden biriyle kaş göz işaretleri ve el kol hareketleriyle konuştuktan sonra her ikisi de dışarı çıktılar ve yaklaşık 10 dakika sonra salona geri döndüler.
Dicle Anter, Muhsin Kızılkaya’nın ifadesinin ardından, babasına örgütün yerel bir biriminden mektup gönderildiğini, fakat daha sonra özür dilendiğini söyledi ve ekledi: “Ben bu aşamada açıklama yapmak istiyorum, örgüt tarafından 87-88 yılında babama bir mektup gönderildiği doğrudur. Ancak örgüt daha sonra babamdan özür dilemiştir. 91 senesinde babamla bir araya geldiğimizde bu konuyu ona sordum, cevaben, bu işin artık kapandığını ifade etmiştir. Babama saygı duyulmasını ve bu konunun dile getirilmemesini istiyoruz”.
Tanık Muhsin Kızılkaya’nın ifadesi bittikten sonra Av. Serhat Menzilcioğlu salondan ayrıldı. SEGBİS sorununun çözülmesinin ardından Cahit Aydın’ın ifadesine geçilecekken katılan avukatlarından diğerleri de salondan ayrıldı.
Tanık Turgut Atalay’ın İfadesi
Tanık Turgut Atalay’ın Urla’da hazır olduğunun ifade edilmesi üzerine Urla Asliye Ceza Mahkemesi’ne bağlanılmaya çalışıldı ancak SEGBİS’ten kaynaklı bir arıza sebebi ile bağlantı yapılamadığı kayıt altına alındı.
Tanık Cahit Aydın’ın İfadesi
Daha önce iki duruşma arasında ifadesi alınan Cahit Aydın’ın tanık olarak tekrar dinlenmesi için SEGBİS sistemi ile İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne bağlanıldı. Tanığa eskiden vermiş olduğu beyanı okundu. Dönemin Diyarbakır Jandarma İstihbarat Komutanı Cahit Aydın verdiği ifadeyi tekrarladığını söyleyerek söze başladı. Bunun yanı sıra, gerek ifade verme gerekse çapraz sorgu aşamalarında oldukça ciddi olduğu, söylediklerinin”kendisinin o anda nasıl/ne söylüyorsa o şekilde anlaşılması gerektiği konusunda” ısrarlı bir tavır sergilediği gözlemlendi. Öyle ki, neredeyse tüm ifadesi boyunca cümlelerinin sonuna “Hemen düzeltelim,” şeklinde eklemeler yaparak müdahalede bulundu.
Aydın, daha önceki, özellikle Musa Anter’in katli olayını duymadığı yönündeki ifadelerine açıklık getirmek istediğini belirterek şunları söyledi: “Ben görev tanımım gereği cevap verdim çünkü şehir içinde yaşanan olaylar benim görev tanımım içerisinde değil. Dağdaki teröristin yerinin tespitine ilişkin anlık istihbarat topluyordum. Bu şekilde anlaşılmasını istiyorum”.
Cahit Aydın, Av. Hikmet İşler’in “itirafçılar” hakkındaki sorusuna “Bir yanlışı düzeltelim; itirafçılar tim falan değildi. Nerede ne yapacağı, nasıl kullanılacağı belli değildi. Orada öyle bir grup işte…” cevabını verdi.
Av. Selim Okçuoğlu, Cahit Aydın’a Diyarbakır’da grup komutanı olarak görev yapıp yapmadığını ve Ankara’da bağlı bulunduğu bir kurumun olup olmadığını sordu. Cahit Aydın, Ankara’da bağlı olduğu bir kurumun olmadığını, Diyarbakır Asayiş Jandarma Komutanlığı’na bağlı olarak görev yaptığını belirtti. Av. Selim Okçuoğlu tekrar “Dosya kapsamında mevcut olan İçişleri Bakanlığı Jandarma Genel Komutanlığı’ndan temin edilen yazılar itibariyle Ahmet Cem Ersever’in Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Gruplar Komutan vekili olarak Ankara’da görev yaptığı bilinmektedir. O takdirde siz görev tanımınız dairesinde Ankara İstihbarat Gurup Komutan vekili olarak görev yapan Ahmet Cem Ersever’e bağlıydınız?” şeklinde bir soru yöneltti. Tanık Cahit Aydın cevap olarak; İstihbarat Grup Komutanlığı’nın her ilde olabileceğini, Ankara’da vekil olan Ahmet Cem Ersever ile kendisinin bir bağlantısının olmadığını, Diyarbakır’da Asayiş Komutanlığı’na bağlı olarak görev yaptığını belirtti.
Av. Hikmet İşler müvekkili sanık Savaş Gevrekçi’nin o dönemde İstihbarat Grup Komutanı olarak mı görev yaptığını, emrinde itirafçıların olup olmadığını cevaplandırmasını istedi. Tanık Cahit Aydın beyanında; sanık Savaş Gevrekçi’nin Tim komutanı olarak görev yaptığını, itirafçı şahısların memur olarak alındığını, belirli bir görev tanımlarının olmadığını ancak devletin kendilerine terörle mücadele kapsamında bir iş verdiklerini belirtti. Aydın ayrıca devletin, dosya sanıklarından Aziz Turan’a (Abdülkadir Aygan) lojman verdiğini, Aygan’ın polis lojmanında oturduğunu, o tarihte itirafçı olanların lojmanda devlet memuru sıfatıyla oturduğunu söyledi.
Hamit Yıldırım’ın Tutukluluk Süresi
Sanık Hamit Yıldırım söz alarak; daha önceki beyanlarını tekrarladı, üzerine atılı suçu kabul etmediğini, uzun süredir tutuklu olduğunu ve beş yılın dolmasına 20 gün kaldığı dikkate alınarak tahliyesine karar verilmesini talep etti. Sanık Yıldırım’ın avukatı Av. Kaya Yelek ve Av. Bilal Aktuğ daha önceki savunmalarını tekrarla CMK’nın 102. maddesinde öngörülen azami tutukluluk süresi olan 5 senelik sürenin dolmasına 20 gün kaldığını ve bu hususun dikkate alınarak müvekkilin tahliyesine karar verilmesini talep etti. [1]
Yüzleşme Davalarında SEGBİS’le “Yüzleşememe” Sorunu
Tanıkların mahkeme huzuruna gelmekten “kaçınması” ve bu nedenle de dava süreçlerinin “verimli” bir şekilde geçmemesi sorunu bir yana, özellikle Cahit Aydın’ın ifadesi boyunca Av. Selim Okçuoğlu, “yüzleşememe” sorununa dikkat çekti: “Biz huzurda dinlenilmesini talep etmiştik ama…” diyerek başladığı sorularına “Bu şekilde sormamın bir anlamı yok ama…” diyerek devam etti. Nitekim ara kararların yazımı sırasında SEGBİS bağlantısının, “sağladığı kolaylıklar” nedeniyle tercih edilmesinin, yüzleşme davalarında “fiziksel varlığın” önemi konusunda sorunlar yarattığı görüldü. Zira katılan avukatları tanıkların huzurda dinlenilmesi konusunda özellikle ısrarcıyken; mahkeme başkanı “Bu SEGBİS denilen yöntem çağdaş bir yöntem, herkes kabul etmelidir. SEGBİS’e niye itiraz ediyorsunuz? Biz insanları zora koşmaktan ziyade kolaya zorlayalım,”şeklinde konuştu.
Savcı mütaalasını verdikten sonra Av. Okçuoğlu bir kez daha “tanıkların huzurda dinlenmesi” meselesiyle ilgili olarak talepte bulunmak istediğinde mahkeme başkanı bıkkın bir şekilde, “Daha ne talebi? Talep kaldı mı? Şurada bir yerde Hasan Bildirici ismi geçti, ne yapalım bari onu çağıralım,” dedi. Av. Okçuoğlu’nun Abdülkadir Aygan’ın dinlenilmesi konusundaki ısrarı ve Türkiye’nin bu konuda taraf olduğu uluslararası anlaşmaları bir kez daha hatırlatması, önceki uygulamalardan bahsetmesi ve tanıkların zorla getirilmesi talebinin yapılması gerektiğini söylemesi üzerine yine mahkeme başkanı “Ben yasa dışında bir şey yapamam, bunlar bize soruşturma olarak dönüyor. Biz yaptık bunu. Bunlar soruşturma oluyor,” diyerek kendisi açısından durumu izah etti.
Duruşma boyunca, yargılama sürecinde gerçekten bir mağduriyetin giderilmesi için çaba gösteriliyorsa da, aslında herkesin önemsediği ve beklediği bir ilişkilendirme halinin söz konusu olduğu dikkat çekti. Bu ilişkilendirme halinin kendisi, “sonucun adaletli olması” kadar “sürecin adaletli bir şekilde işlemesini” de gerektiriyor. Dolayısıyla hukukun kendi sınırları içerisinde sunduğu araçlardan yararlanılamaması, adalete erişim sürecindeki yetersizliği ve etkisizliği ifade ederken; doğrudan “mağduriyet ve hakikatlilik” ilişkilendirmesi ise sürecin bütünü açısından “akışa bırakılmış” izlenimi verdiği görüldü.
Ara Kararlar
Tutuklu sanık Hamit Yıldırım’ın tutukluluk halinin devamına; tanık Mehmet Sinanoğlu, Nevin Soyukaya, Ferhat Ünlü, Abdurrahman Çiçek ve Süphan Mete’nin SEGBİS aracılığı ile ifadesinin alınmasına karar verildi. Tanık Süphan Mete hakkında yazılan istinabe yolu yazısının cevabının beklenmesine karar verilirken, Rüstem Ay isimli şahsın dinlenmesi talebi, dosyaya bir etki etmeyeceği gerekçesiyle reddedildi.
Sanık Aziz Turan’ın (Abdülkadir Aygan) uluslararası istinabe yöntemine uygun olarak adli yardım aracılığıyla ifadesinin tespiti için Adalet Bakanlığı’na istinabe yazısı yazılmasına, tarafların sanığa sorulmasını istediği soruları hazırlayarak mahkemeye sunmalarına, İsveç devleti tarafından belirlenecek tarihin dosya taraflarına tebliğ edilmesine karar verildi.
Bir sonraki duruşma 27 Eylül 2017 günü saat 09:45’e ertelendi.
[1] Haber ajansları 30 Haziran’da Hamit Yıldırım’ın 28 Haziran 2017 tarihinde tahliye edildiği bilgisine geçti. İlgili haber için tıklayınız.
* Bu rapor, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu ve Açık Toplum Vakfı tarafından desteklenen “Genç İnsan Hakları Savunucularının Cezasızlıkla Mücadele için Güçlendirilmesi” projesi kapsamında yargısal uygulamanın izlenmesi amacıyla Hakikat Adalet ve Hafıza Çalışmaları Derneği ve Şırnak Barosu’nun ortak yürüttüğü Dava İzleme çalışması kapsamında hazırlanmıştır.