Esra Kılıç – 8 Mart 2024
Mahkeme: Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi
Dosya: 2023/283
Çobanlık yapan Nezir Tekçi’den, 28 Nisan 1995’te Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı Yukarı Ölçek mezrasında askerler tarafından gözaltına alındıktan sonra bir daha haber alınamaması üzerine Yüksekova’da 2011 yılında açılan ve güvenlik gerekçesiyle Eskişehir’e nakledilen davada 2015 yılında sanıklar Ali Osman Akın ve Kemal Alkan hakkında ‘’canavarca bir his sevki ile veya işkence ve tazip ile kasten öldürme’’ suçlamalarından beraat kararı verilmişti. 2018 yılında Yargıtay tarafından onanan beraat kararı hakkında Tekçi Ailesi’nin Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı bireysel başvuru sonucunda yaşam hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi üzerine Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden başlayan yargılamanın ilk duruşması 17 Temmuz 2023 günü görülmüştü. İlk duruşmaya katılan sanıklar hakkında yurt dışına çıkış yasağı uygulanmasına ve sonraki duruşmalardan bağışık bırakılmalarına karar verilmiş, tutuklama talepleri reddedilmişti. Nezir Tekçi’nin kardeşi Lokman Tekçi ikinci duruşmaya katılarak davaya taraf olarak katılmayı talep etmiş, talebi kabul edilmişti. Davanın dördüncü duruşması 8 Mart 2024 günü görüldü.
Duruşma Öncesi
Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin duruşma salonunun önünde Dem Parti Eskişehir İl örgütü yöneticileri beklemekteydi. İHD Ankara şube ve Dem Parti Genel Merkezi’nden temsilciler de duruşma için gelmişti.
Tekçi Ailesi vekillerinden Av Ramazan Demir ve Av. Bünyamin İnce mahkeme kaleminde dosyaya gelen evrakları kontrol ediyorlardı.
Bekleme alanında kalabalık bir grup bulunuyordu. Alevi bir ailenin çocuğu öldürüldüğü için CHP İl Örgütü temsilcileri davayı izlemeye gelmişti.
Saat tam 14.00’te izleyiciler salona çağrıldı. Herhangi bir polis ya da güvenlik önlemi yoktu.
Duruşmaya Dair
SEGBİS sisteminde sorun olduğu için ayaklı kamera sistemi kurulmuştu. Katip öncesinde konuya dair açıklama yaptı. Kayıt için yüksek sesle konuşma yapmalarını söyledi. Bu sırada duruşmaya gelenler duruşma zaptına kaydedildi. Tekçi ailesini Av. Ramazan Demir, Av. Özgür Yaldız ve Av. Bünyamin İnce temsil etti. Sanıklardan Osman Akın’ın müdafii Av.Aytekin Erol ve Kemal Alkan müdafii Av. Esra Yıldız katıldı.
Resmi giyimli iki polis memuru duruşma salonunda idi. Polisler dışında beş kişi izleyici olarak bulunuyordu. Basından duruşmaya izlemeye gelen kimse yoktu.
Saat 14.25’te heyet geldi.
İlk olarak Av. Ramazan Demir söz aldı. Beyanında “Önceki celselerde ifade ettiğimiz daha sonra temellendirmek istediğimiz davanın temeli ve arka planını, bu davanın oluşunda ve benzer davaların meydana gelmesi ile ilgili beyanda bulunacağım. Neden bu suçun adi bir suç olmadığını, Nezir Tekçi’ye karşı işkence ve canice öldürme fiillerinin neden tekil birer suç olmadığını, bir döneme ait sistematik bir plan dahilinde devlet görevlilerinin faili olduğu bir olay olduğunu anlatmaya çalışacağım. Gözaltında kaybetme meselesi uluslararası hukukta ‘zorla kaybetme’ olarak geçer. İlk defa Naziler tarafından savaş stratejisi olarak uygulanıyor. 70’lerde Latin Amerika’da binlerce insanın yok edildiği yaygın bir pratik olarak ortaya çıktı. Bunun üzerine BM İnsan Hakları Komisyonu buna dair önlem aldı. 2006 yılında Zorla Kaybetmeye Karşı Bütün Kişilerin Korunması Sözleşmesi kabul edildi. Sözleşme suçu şöyle tanımlıyor: “Kişilerin, Devlet adına görev yapan veya Devletin yetkilendirmesi, desteği ve bilgisiyle hareket eden kişiler veya gruplar tarafından tutuklanması, gözaltına alınması, kaçırılması veya başka herhangi bir biçimde özgürlüklerinden yoksun bırakılması; ardından söz konusu kişilerin kendi fiillerini reddetmeleri veya kaybolan kişinin nerede ve ne durumda olduğunu gizlemeleri ve sonuçta kayıp kişinin hukukun koruması dışında kalması”dır. Gelelim dosyamız özeline. 1987 yılından 2002 yılına kadar süren bir OHAL dönemi oldu. İlk olarak 12 ilde ilan edildi. 2002 yılına kadar sürdü. 1993 yılında Tansu Çiller Hükümeti ile Doğan Güreş tarafından yeni bir konsept oluşturuldu. “Alan hakimiyeti” PKK’yi bölgede badındırmama politikası sonucu ve amacı olarak köyler boşaltıldı, yakıldı, insanlar yerlerinden edildi. Yargısız infazlar yapıldı ve pek çok kişi zorla kaybedildi. Pek çok insan hakkı ihlal edildi. Bu konuda binlerce rapor var. Bu filler ağır insan hakkı ihlali oluşturuyor. Kimi zaman itirafçı olarak tabir edilen kişiler ve çoğunlukla güvenlik bürokrasisine mensup kişilerin eylemleriydi bunlar. ‘Yaygın ve sistematik’ terimleri ile ilgili Nürnberg Mahkemeleri diyor ki sistematik tanımı geniş çaplı eylemleri ifade eder. Yaygın tanımı ise çok sayıdaki mağdura karşı doğrudan geniş kapsamlı kolektif uygulamadır. 1993’ten sonra Tansu Çiller Hükümeti’nin güvenlik stratejisi buradaki tanıma birebir uyuyor. Hem plan hem program hem de uygulama tarzı. Faillerin kimlikleri, cezasızlıkları, sistematik oluşu açıklayan bir alt yapıya sahip. Hafıza Merkezi’ne teşekkür ederiz bunları ortaya çıkarmak onlar sayesinde. 1993 yılında 103 olan zorla kaybedilen kişi sayısı 1995 yılında 518’e çıkmış. Beyaz toros araçlar eliyle sivil giyimli kişiler tarafından sokak ortasında kaçırılan kişiler bulunuyor. Benim de çocukluğum Şırnak’tan geçti, şahit olduğum olay var. 4-5 arkadaşımı bir daha görmedim. O dönemin ben de mağduruyum. JİTEM yapılanması sistematik ve belli bir plan dahilinde hareket etti. Mahallede bir sonraki kişinin kim olacağı öngörülürdü.”
Bu aşamada Mahkeme Başkanı Av. Ramazan Demir’in sözünü kesti ve bir tartışma yaşandı: “Dosyamıza gelelim bu dosyanın sizin mahallenizle ne ilgisi var?”
Av. Ramazan Demir : “Tam da ilgili, ben size JİTEM uygulamalarından bahsediyorum.”
Mahkeme Başkanı: “JİTEM ile bunun ne ilgisi var?”
Av. Ramazan Demir: “Binlerce kamu görevlisi bunun parçası.”
Mahkeme Başkanı: “O zaman biraz daha dertli toplu anlatın.”
Av. Ramazan Demir: “Sizin istediğiniz şekilde açıklamak zorunda değilim.”
Mahkeme Başkanı: “Sizin çocukluk anılarınızla ne ilgisi var?”
Av. Ramazan Demir: “Sözümü kesmeyin!”
Mahkeme Başkanı: “Benimle bu şekilde konuşmayın, savunma kapsamından çıkmayın.”
Av. Ramazan Demir: “Suç duyurusunda bulunun o zaman!”
Mahkeme Başkanı: “Devam edin.”
Av. Ramazan Demir: “Bir dönemin yaygın uygulamalarından bahsediyorum ve ben de tanığıyım diyorum.”
Mahkeme Başkanı: “Anladık tamam!”
Av. Ramazan Demir: “Anladınız ama tavrınız hoş değil. Ben sizi ikna etmeye çalışıyorum. 1996 yılına kadar inkar edildi bütün bunlar.Ta ki Susurluk Kazası’na kadar. JİTEM’in varlığı kayıtlara geçmiş oldu.”
Bu sırada Duruşma Savcısı yerinden ayrıldı ve yerine başka biri geldi. Mahkeme Başkanı “Savcı Bey’in adını değiştirelim” dedi. Heyetle fısıldaşarak konuşarak isim değişikliği yapıldı.
Av. Ramazan Demir devam etti. “Susurluk Raporu ile bu yapılar resmi kayıtlara geçti. Buna ilişkin mağdurlar çok sayıda suç duyurusunda bulundu ama iç hukukta karşılık bulamayınca AİHM’e gidildi. Dönemin işlenen suçları AİHM tarafından kayıt altına alındı. 2000’lere kadar gelen bu suçlarda, AKP iktidarının AB üyelik süreci ile birlikte yeni bir dönem başladı. Ancak bunlar tekil bir cinayet suçu değildi. Zorla kaybetmenin kendi özellikleri dikkate alınmadan öldürme suçu olarak değerlendirildi. Mahkemenin dikkatini ‘insanlığa karşı suç’ tartışmasına çekmeye çalıştık. TCK 87 md. bağlamında zamanaşımı söz konusu. İnsanlığa karşı suç kavramı Nürnberg tarafından nazilere atfedilen suçların savaş suçu olarak değerlendirilmesi sonucu oluşturulmuş bir kavram. Askerin sivillere karşı işlediği suçlar insanlığa karşı sayıldı. Savaş zamanında ve barış zamanında devletlerin kendi vatandaşlarına karşı işlediği suçlar yasaklandı. TCK 77 maddede tanımlanan haliyle, anılan fiillerin siyasi, felsefi, ırki nedenlerle işlenmesi halinde oluşan bir suç ve bu suçlar açısından zamanaşımı işlemiyor. Zamanaşımı meselesine gelecek olursak, zamanaşımı bireyler arası işlenen suçlar bakımından rasyoneldir. Davaların sonsuza dek sürmemesi, hukuki öngörülebilirlik, hukuki güvenlik hakkı. Ancak dosyamızda zorla kaybetme suçu, maddi ve manevi varlığı etkileyen suçlar ağır insan hakları ihlalleri olarak tanımlanır, uluslararası sözleşmelerde kabul edilir. Bunun nedeni devlet aygıtının dahli ya da bilgisi dahilinde ispatı son derece zor, tanıkların yıllar sonra ifade vermeye cesaret edebilmesi. Tanık Yunus gibi. Bizim dosyamızda da deliller yıllar sonra ortaya çıktı. Bu delillerin korunması için insanlığa karşı suçlarda zamanaşımı kabul edilmez. Bu noktada size iş düşüyor. Halit Tekçi yıllarca dosyayı takip etti bunu anlatmaya çalıştı. Oğlunun ölümünü toplumsal adaletin tesisine ve sizin arkanızda yazan yazıya itimat açısından da önemli. Heyetinizin TCK 77 md. bağlamında ek savunma istemesi gerekir. AİHM kararı var, ortada bu suçun işlendiğine dair deliller var. Bu davanın teknik bir cinayet davası olmadığını devlet içinde yapılanmış ve devlet destekli güvenlik politikası sonucu halkın bir kesimine karşı ayrımcılık ve ırkçılık saikiyle işlenmiş suçların parçası olduğunu Mahkeme’nin görmesi gerekir. Talebimiz sanıkların ek savunmasının alınması ve tutuklanmasıdır.”
Av. Bünyamin İnce: “TCK 77’deki ‘toplumun bir kesimi’ kısmına değinmek istiyorum 70’lerden bugüne kadar yüzlerce çobana işkence yapılmış ve katledilmiş, söz konusu çobanların PKK ile haberleşme sağlaması iddiasıyla. Yoksa sanıkların Nezir tekçi ile tanışıklığı yok. TCK 82 md kapsamında değerlendirilemez. Bu dosyada TCK 77’den ek savunma almazsanız cezasızlık ile sonuçlanacak. 1995’te nasıl bir işkence yapılarak katledildi ise günümüz Türkiyesinde de yapılıyor. 3 sene önce Van’da Osman Şiban isimli çobana işkence yapıldı, helikopterden atıldı ve kendisi 6 yıl ceza aldı. Başkale’de yine 3 çobana işkence yapıldı. İnternetten çobana işkence yazınca yüzlerce haber çıkıyor. Yine bir sürü tanık için talimat gönderildi ama 1 kişi dinlendi. Kendisi de söylüyor oradaki askerlerden duydum birinin vurulduğunu diyor. Bir insan katledildi, bir çoban, günümüzde tersinden de duyacağımız bir olay. Bizim bu olayı maddi gerçekliği her açıdan değerlendirmek lazım. AYM’nin kararı sonrası hele. 1 sene içinde nasıl karar olacak. Gelecek celse sanıkların TCK 77 md.den ek savunması alınarak aynı zamanda insanlığa karşı suç old için tutuklama kararı verilmeli. İki celse önce sanık ve avukatı Malatya’ya tanık ile görüşmeye gittiğini söylediler. Daha pek çok tanık dinlenecek. İlk önce ek savunma talep ediyoruz cezasızlığa yol açmamak için. Sanıkların ve askerin Nezir Tekçi ile hiçbir husumet yok. Ayrıca adli kontrol uygulansın.”
Av. Özgür Yaldız beyanında “Meslektaşlarım zorla kaybetmeye dönük insanlığa karşı suçlara ve arka planına dair bir değerlendirme yaptılar. Hukuki güvenlik ilkesi gereği, suç fiilinin işlendiği tarihte ‘böyle bir suç yoktu’ diye düşünebilirsiniz fakat o günden bugüne uluslararası mevzuata AİHM, BM komiserlikleri, teamül, örf adet hukukunu yok sayamazsınız. Sadece pozitif hukuk mevzuat üzerinden hareket edilemez. Ortada AİHM ve AYM kararı var. Ciddi eksiklikler var. Tanıklar var. Eşleştirme, adli tıp benzeri eksiklikler var. Bir cinayet büro personelinin tek başına yapacağı inceleme dahi bu kadar önemli bir davada yapılmamış. Meslektaşımın ifade ettiği gibi bir elin buradaki kaybettirme olaylarına su taşıdığını, aynı şekilde devam etmesi için çaba gösterildiğini gösterir. Vartinis Davası’nda da Yargıtay Kararı vardı, 9 kişi yakılarak öldürüldü kolluk tarafından. Toplumun bir kesimine karşı siyasal, felsefi, ırki, dini saiklerle işlenmiş suçlar. Denizli’nin bir köyünde Mersin’in bir köyünde çobanın başına böyle bir şey gelmiş midir? Gelmemiştir, tarihte görülmemiştir. Burada yaşanan meselenin toplumun bir kesimine karşı olması. Örgüt varmış orada. Örgütün fiillerine karşı devlet kendi sınırları içinde güvenlik tesis edebilir. Ama orada örgüt var diye sivillere karşı işlenen suçlarda da devlet kutsal değildir. ‘JİTEM ile ne alakası var’ dediniz, biz de bunu anlatmaya çalışıyoruz. Ama günün sonunda bizim anlatmaya çalıştığımız şey 90lar. Siz de bilirsiniz 90’ları. Hepimiz biliyoruz ama gözümüz kapattığımızda yok olmuyor. Evet JİTEM ile alakası olmayabilir ama JİTEM mi işledi? Belki tekil bir örnekti ama sistematik bir suç var. 28 Nisan 2025’te kasten insan öldürme suçu yönünden zamanaşımı süresi doluyor. Fakat bu insanlığa karşı suçtur TCK 77 md kapsamında ek savunma alınmalı. Kutsal olan insan yaşamıdır. Devletler suç işlese de yaşam hakkı kutsaldır. Cezasızlık ile sonuçlanmamalıdır.” dedi.
Sanık Osman Akın müdafii Av. Aytekin Erol; “Düzeltme yapmak istiyorum. Meslektaş yanlış hatırlamasından ya da iftira alışkanlığından. Malatya’dan bahsetti.”
Av. Özgür Yaldız “İftira alışkanlığı nedir?” diyerek sözünü kesti.
Bu sırada karşılıklı bir tartılma başladı ve Mahkeme Başkanı müdahale ederek “Birbirinizi itham etmeyin.” dedi.
Av. Ramazan Demir ise “Sakince savunma yapıyoruz.”
Mahkeme Başkanı “Profesyonel olarak bu işi yapıyorsunuz, savunma sınırları içinde kalın.” dedi.
Av. Aytekin Erol savunmasında “Mahkeme bize tebliğ etti, tanık duruşmasına gittik, bu bizim hakkımız. Görüşmeye gittiğimiz gibi bir anlamsız söylenmemesi gereken bir laf. Daha adliye açılmamıştı. Akşam uçakla gittim, sabahın köründe Malatya’dan Hekimhan’a gittik. Hakim de başka ilçeden gelecek. Çay yeri aradım. Adliyeden dışarı koşarak çıkan birini gördüm. Mübaşir dedi ki ‘tanık geldi ama sizin geldiğinizi söyleyince koşarak kaçtı’. Durum bu. Psikolojisi bozuk bir yanıkla ne görüşeceğim?”
Mahkeme Başkanı tekrar müdahale etti ve “İtham etmeyin.” dedi.
Av. Aytekin Erol devam etti, “Maktul olarak kabul ettiğimiz kişi sağ mı değil mi o bile belli değil. Öyle bir şey olsa bile Türkiye sınırları içinde mi oldu o bölgede mi oldu askeri birlikle mi oldu aklımıza bile getirmiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına söylemeyiz benim de memleketim Güneydoğu’da, asker olarak vatanımı savundum ben de. Gerektiğinde her türlü görevi yasalar çerçevesinde yaparız. Kişiler de görevlerini yapmadıklarını veya kaybettiğimiz yurttaşlarımızı bir takım kişilerin istedikleri şekilde hayatlarını kaybetmiş olduğu için işlem yapılmasını kabul edemeyiz. Söylenenler akademik çalışma görüntüsü altında hazırlanan raporlar. Somut bir şey yok. Tarihi gelişimi içinde uygulanan, örneğin kitaplardan alıntı alırsın benzetirsin bu tür şeyler somut olmaz, mahkeme huzuruna getiremezsin. Tanıklık da somut olarak bulunur. Hukuki gereği yapılır. Yargılama buraya kadar geldi, dosyanın tekemmülü için eksiklikler tamamlansın. Görüldüğü gibi de müvekkillerimiz mağdur. Vareste tutulma ile kısmen azaltılmış ise de yurtdışına çıkış yasağı tedbiri var bunun kaldırılmasını talep ediyoruz. Çünkü AYM kararı ile ilgili tartışma devam ediyor. Zamanaşımı ile ilgili dosyanın durumu belli, yetişir veya yetişmez. Üstümüze düşeni sanık müdafii olarak yaparız. Müvekkil hakkındaki yurtdışı yasağını kaldırılmasını ve eksikliklerini giderilmesini talep ederiz.”
Kemal Alkan müdafii Av. Esra Yıldız: “AYM’nin yeniden yargılama nedeni olarak gösterdiği hususlar tamamlanmıştır. Müvekkil hakkında yeni bir delil yok. Yurtdışına çıkış yasağı kaldırılsın.”
Savcı mütalaasında adli kontrol tedbirlerinin devamına karar verilmesini talep etti. Ayrıca ek savunma alınmasına yönelik taleplerin de reddedilmesini istedi.
15.02’de duruşmaya ara verildi. SEGBİS kaydı kapatıldı.
15.13’te duruşma yeniden başladı.
Ara Kararlar
Katılan vekillerinin sanıkların tutuklanması taleplerinin, sanık müdafiilerinin adli kontrol tedbirlerinin kaldırılması taleplerinin reddine, insanlığa karşı suçları düzenleyen TCK 77. Madde uyarınca ek savunma alınması taleplerinin daha sonra değerlendirilmesine, tanık işlemlerinin yapılmasına ve bir sonraki duruşmanın 28 Haziran 2024 günü 14.00’te yapılmasına karar verildi.