Diyarbakır Barosu Bülteni – Tahir Elçi Özel Sayısı
Katledildiğin andan itibaren zihnimde sarfettiğin bu cümleyle boğuşuyorum.Yaşamı ve ölümü yeniden sorgulayıp anlamlandırmaya çalışıyorum ama vardığım tek sonuç ‘‘Nasıl olur’’.
Günlerdir her anma etkinliğinde yer alan başkanımıza ait bu cümleye açıklık getirmek için yazıp yazmama konusunda tereddütlerim vardı. Zaman zaman bir kısım meslektaşlarımla paylaştıysam da herkesin bunu bilmesi gerektiğine inandım, aksi durumda sevgili başkanımıza haksızlık etmiş olacaktım. Neden mi?
Tahir Elçi, bir hukukçu ve insan hakları savunucusu olarak bu topraklardaki insanlar için verdiği mücadelenin aynısının bu topraklardaki kültürel ve tarihi değerler içinde verilmesi gerektiğine inananlardandı. Nitekim bu tarihi değerlerin korunması için verdiği mücadele esnasında maalesef alçakça bir şekilde katledildi. Bu sebepledir ki bu uğurda bilerek ölüme gittiğini yazmayı anısına, ailesine ve meslektaşlarına karşı bir borç olarak görmekteyim.
Başkanımızın katledildiği 28.11.2015 tarihinden önceki gün, yapılacak bir toplantı için baroya gitmiştik. Sevgili Başkan açık olan kapısından bizi farketmiş her zaman ve her meslektaşına yaptığı gibi iki meslektaşımla birlikte bizi odasına davet ettmişti. Odasına girdiğimiz gibi büyük bir heyecanla bize ertesi gün yapılacak basın açıklamasından bahsetmiş ve katılma davetinde bulunmuştu. Dört ayaklı minareye yapılanlardan o kadar rahatsız olmuştu ki davete cevabımızı almadan aynı heyacan ve öfkeyle devam etti konuşmasına; yapılanın kabul edilemez olduğunu hukukçu sorumluluğunun, baro sorumluluğunun bu tarihi eserler için bir şeyler yapılmasını zorunlu kıldığını söylemişti. Söyledikleri ile yetinmeyip aniden ayağa kalkmış cep telefonundaki dört ayaklı minarenin fotoğrafını bize göstererek “Baksanıza adeta gözdağı verircesine dört ayaklı minarenin topuklarına sıkmışlar” dedi. Bugün topuklarına kurşun sıkanlar yarın tamamına ne yapmazlar ki diyerek devam etmiş ve etkinliğe mutlaka güçlü bir katılımın olması gerektiğini söylemişti.
Ben yarın sabah iş için ilçede olacağımı ve katılamayacağımı söyledim. Benden aldığı cevapla yanımdaki meslektaşlarıma döndüğü esnada kendisine “Başkanım bilmem ama yer ve zaman itibariyle açıklamanın sıkıntılı olabileceğini” söyleyivermiştim. Ani bir tepkiyle bana dönerek; “Allah Allah neden öyle düşünüyorsun ki tarihi eserler için gidiyoruz ne olabilir ki?” diye sordu. Ben de “Başkanım Sur’un durumu malum, gideceğiniz sokağın ilerisinde hendeklerin olduğunu biliyorsunuz her an bir çatışma ihtimali olan yerlerden olduğunu ve çatışma anında istenmedik sonuçların, ölümlerin gelişebileceğini” söyledim. Bu cevabımdan sonra gülümseyerek “Daha ne olsun ki zaten her gün ölüyoruz, öleceksem de dört ayaklı minarenin altında öleyim’’ deyivermişti.
Tahir Elçi, bütün sonuçları, ki en ağırı ölüm olanı dahi göze alarak o gün ordaydı. Basın yoluyla yapılanları göstermek; haberleşir de bir kamu duyarlılığı gelişir, belki o zaman yetkili ve sorumlular bu kültür ve tarih katliamının önüne geçer diye düşünüyordu. Ama olmadı, yaşamını adadığı bu tarihi eserlerin her gün birinin yok edilişini seyretmeye maalesef devam ediyoruz.