2012’de ben cezaevindeyken bana verilen 12. Ludovic Trarieux Uluslararası Hukuk ve İnsan Hakları ödülünün önemini bilmiyordum.
Tahir bir gün cezaevine yanıma geldi ve ödülün ne kadar prestijli olduğunu anlattı ve bilgisayar çıktılarını bana getirdi.
Diyarbakır Barosu’nda basın açıklaması yapmak istediğini, buna iznimin olup olmadığını sordu. Gülümseyerek “Ne istiyorsan yap” dedim. Eşim Burçin ile baroda basın açıklaması düzenledi. Ödülü, tutuklanmamın hukuk dışı olduğunu anlattı.
24 Aralık 2009’da tutuklandıktan sonra 4,5 yıl cezaevinde kaldım. Bu arada beni yalnız bırakmadı. Hep gelip gitti. Duruşmalarda savunmamı yaptı.
Anadolu’da geçen Tahir ile Zühre hikâyesinde âşıklar birbirine kavuşamaz, efsane olurlar. Tahir, Kürt insan hakları mücadelesini Zühre’ye duyduğu aşkla yaptı, korkmadı, geri adım atmadı, haksızlığa karşı durdu. Onurlu duruşuyla tarihe adını altın harflerle nakşetti.
Kuşkonar, Koçağılı ve Görümlü’nün avukatı
“Coğrafya kaderdir” der İbn-i Haldun. İnsanlar yaşadığı yerleri ve şartları seçemezler. İçine doğarlar. Ortadoğu, tarih boyunca hep bir keşmekeşi, hep tarifsiz bir acıyı, karanlık bir kederi, hiç bitmeyen ölümü, kan deryasını, katı töreleri ve siyasal mücadeleyi çağrıştırır.
Tahir Elçi, Cizire Botan’da doğdu ve orada 1991’te faili meçhullerin, baskının ve işkencenin doruk noktasına çıktığı yıllarda avukatlığa başladı. Vicdan sahibi bir Kürt olarak halkının yaşadıklarına kendisini vakfetti.
Onları belgelemeye, karanlık güçlerin hukuk dışı referanslara dayalı uygulamalarını mahkûm etmeye çalışırken JİTEM tarafından gözaltına alınıp ağır işkencelere maruz kaldı, hedef haline geldi, sık sık ölüm tehdidi aldı. Cizire’den Diyarbakır’a geldi.
Diyarbakır’da İnsan Hakları Derneği’nde, Diyarbakır Barosu’nda insan hakları ve ceza hukuku konusunda yoğunlaştı. Kürdistan coğrafyasında yaşanmış, ağır ve travmatik birçok vakanın davasına girdi.
Türkiye’deki yerel mahkemelerde sonuç almayınca, davalarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıdı; Türkiye’yi birçok defa tazminat ödemeye mahkûm ettirdi.
Bunlardan birisi de 13-14 Haziran 1993’te Görümlü Karakolu çevresinde yaşanan çatışma ardından, Görümlü’ye birkaç kilometre uzaklıktaki bir köyün yakılması ve köylülerin göçe zorlanması davasıydı.
Tahir, yine AİHM’de Şırnak’ın Kuşkonar ve Koçağılı köylerinin 1994 yılında savaş uçaklarınca bombalaması sonucu 38 Kürt yurttaşın ölümü dosyasında devleti rekor bir tazminat olan 2 milyon 305 bin Euro tazminat ödemeye mahkûm ettirdi.
AİHM bu kararında, Türkiye’nin sadece Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) bazı maddelerini değil, uluslararası çatışma ve savaş hukukunu düzenleyen Cenevre Sözleşmesi’ni de ihlal ettiğini öne sürüldü.
Tıpkı Ahmet Kaya, Hrant Dink gibi…
38 insanın ölümü ile sonuçlanan olayın davasındaki kararında, AİHM ilk defa kendi temel belgesi olan kendi anayasası olan AİHS’in hükümlerinin yanı sıra, uluslararası savaş hukukun temel belgesi olan Cenevre Sözleşmesi’nin ortak 3’üncü maddesine gönderme yaptı. Bu maddeyi temel bir norm olarak kararına derç ettirdi.
Bu Tahir’in davasıydı ve bu davanın bu kararı AİHM açısından yeni bir dönemin başlangıcıydı. Kendi eski içtihatlarından ayrılmış ve yeni bir karar üretmiş ve belgelerinden biri olmayan Cenevre sözleşmesini kararına dayanak yapmıştı.
Tahir, iyi bir ceza hukukçusudur aynı zamanda. Almanya’da bulunan Avrupa Hukuku Akademisinde (ERA) uluslararası ceza hukuku ve ceza yargılaması eğitimi gördü. Birçok ulusal ve uluslararası toplantı ve konferansa konuşmacı olarak yer aldı, tebliğ sundu.
1998 yılından beri Diyarbakır Barosu’nda staj eğitimi ve meslek içi eğitimlerde ceza ve insan hakları hukuku seminerleri veriyordu.
Tahir, Türkiye’de insan hakları alanında çalışma yapan çok sayıda sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarında bulundu. Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme Örgütü, Avrupa Konseyi İnsan Hakları komiserliği gibi pek çok uluslararası kuruluşun Türkiye insan hakları raporunu hazırlarken başvurduğu isimlerden biriydi.
Ekim 2015’te CNN Türk’te “PKK, terör örgütü değildir” dedi. Daha sonra tıpkı “Kürtçe klip yapacağım” diyen Ahmet Kaya gibi, tıpkı “Bu topraklarda gözümüz var. Ama alıp götürmek için değil. Altına girmek için gözümüz var” diyen Ermeni gazeteci Hrant Dink gibi Tahir Elçi’nin de hakkında linç kampanyası başlatıldı. Yazılı, görsel ve sosyal medyada ağır linç kampanyasıyla bunaldı. Ölüm tehditleri aldı.
Yargı da hakkında yakalama kararı çıkartıp, Diyarbakır’da sabaha karşı gözaltına alıp İstanbul’a götürdü. Adli kontrol ve yurt dışı yasağıyla mahkemede serbest bırakıldı. Tahir bu bölgenin ve Türkiye’nin hukuk, demokrasi ve insan hakları alanında parmakla sayılan insanlarındandı. Bölgemizde son dönemde yaşanan tüm olayların canlı tanığıydı. Canlı bir hafızayı aramızdan aldılar. Cesurdu, zihni açıktı, araştırmacıydı, tekdüze değildi, estetik kaygıları olan, derli toplu bir hukuk adamıydı.
Çalışkan, düzenli, nazik
Tahir, düzenliydi ve çok çalışkandı, çalışmalarda nasıl sonuç alınacağını iyi biliyordu. Dost canlısıydı. İyi giyinir, kaliteli ilişkiler kurardı. Ailesine düşkündü. Türkiye’de bilinen, tanınan bir hukukçu ve entelektüel bir kişilikti. Naif ve ince kişiliğiyle kimseyi kırmamak adına oldukça hassas davranır, nezaketini hiç elden bırakmazdı.
Avrupa’dan, Amerika’dan çok sayıda hukukçu, gazeteci ve entelektüelin tanıdığı ilişkilendiği bilgisinden, duruşundan emin olduğu birisiydi. Söylemleri ucuz ve basit değildi. Araştırmacıydı.
Tahir, 1998-2006 yılları arasında Diyarbakır Barosunda yöneticilik yaptı. Türkiye Barolar Birliği İnsan Hakları Merkezi Bilim Danışma Kurulu üyeliği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı Kurucular Kurulu üyesi ve birçok sivil toplum örgütünün kuruluşunda ve çalışmalarında aktif olarak yer aldı. Tahir Elçi, 2012 yılında Diyarbakır Barosu Başkanı olarak seçildi ve 28 Kasım 2015 tarihine kadar bu görevine devam etti. Tahir Elçi, öğretmen olan ve halen hukuk okuyan Türkan ile evli. 16 yaşında Nazenin ve 10 yaşında Arin adında iki çocuğu var.
Cesurlar her zaman zalimlerin korkulu rüyası olmuşlardır.
Hükümdar olan Zühre’nin babası kızının Tahir’e âşık olduğunu duyunca tahtında otururken, herkesin içinde kızını asla Tahir’e vermeyeceğine dair ant içer.
Uzun hikâyenin sonunda Tahir’i öldürmek için bir sandığa koyar denize salar. Herkes Tahir’i öldü sanır. Sandık Mısır’a kadar gider. Mısır padişahının kızı sandığı bulur açar ve Tahir’e âşık olur. Padişah Tahir’e “kızımla evlen dile benden ne dilersen” der. Tahir, önce Zühre’nin babasını yenmek için bir ordu ister. Âşık olduğu Zühre’yi alacağını, sonra da padişahın kızını alacağını söyler.
Ordusuyla zalim Zühre’nin babasının sarayına Mısır ordusuyla dayanır. Babasını tahtan indirir, Zühre’yi alıp Mısır’a gelir.
Herkes Tahir Elçi’yi öldü diye bilsin. O su ve zaman geçirmez sandukadadır. Bir gün ansızın karşımıza çıkacak ve beraberindeki faili meçhule giden cesur insanlar ordusuyla tüm kötüleri yenecek, bu ülkeye adaleti ve özgürlüğü getirecektir.