Güvercin tedirginliğinde barışı korumak, savaşanlara dur demek için bedenini dört ayaklı minarenin altında bırakalı iki yıl olacak nerdeyse…
Bizlerin çocukluğunu çalan 90’lardan hesap soran, kendi çocuklarının savaşla büyümesini istemeyen bir babaydı Tahir Abi. Kirli savaş aygıtlarının, gladyonun, JİTEM’in ve derin örgütlemelerin açığa çıkması ve bunlarla yüzleşmek için 20 yıl sonra açılan Lice Davası’nda tanıdım Tahir Abi’yi. Lice Davasının takip edilmesi ve yaşanan olayların doğru şekilde kamuoyuna aktarılması için kurulan Lice Adalet Arıyor Platformu’nun bir destekleyicisiydi artık Tahir Abi.
Biz mağdurlar davanın İzmir’e nakil edilmesiyle savunmasız kalacağını düşünürken, Tahir Abi’nin her duruşmaya katılacağını bilmenin rahatlığı vardı içimizde. Duruşmalarda, yeri geldi mahkeme heyetini sanığın zorla getirilmesi için ikna etti o tatlı hukuk diliyle. Yeri geldi mahkeme heyetinin hukuksuz tutumuna karşı reddi hâkim talebinde bulundu. Davanın nakil edilmesi ve sanığın mahkemeye getirilmemesini protesto etmek adına duruşmalara katılmayacağımızı kendisine söylediğimizde, bizi ikna eden ve ne olursa olsun davayı takip etmemiz gerektiğini söyleyen yine Tahir Abi oldu.
Diğer yüzleşme davalarını da takip eden Tahir Abi için Lice Davası’nın özel bir önemi vardı. Yıllarca JİTEM’in ve onun askeri komuta kademelerinin yargılanması için mücadele eden Tahir Abi, Lice Davası’nda bu kez bir asker olan Tug. Gen. Bahtiyar Aydın cinayetinin açığa çıkması için mücadele ediyordu. Lice davasını bu yönünden dolayı çok önemsiyor ve davanın her duruşmasına katılmaya özen gösteriyordu. Özellikle çözüm süreciyle birlikte bu davaların toplumsal barışta rol oynayabileceğini sürekli dile getiriyordu. Çözüm sürecine inanmıştı Tahir Abi. Bazen onu umutsuzluğa itsem de “Yok lo Şiyar, bunlar senin hüsnü kuruntuların” diyerek barışa odaklanmış hücrelerini meşgul etmeme kızıyordu. “İyi düşün” diyordu, lakin iyi düşünecek bir hava yoktu.
Çözüm sürecinin ilk taşkınlıkları sonrasında masa devirmeleri yaşanırken ne yazık ki barış kapısının kapanmaması için direnen tek insandı Tahir Abi. Çözüm süreci biterken Tahir Abi’nin müdahil olduğu ve o dönemin askeri personellerinin yargılandığı davalarda askerler terfi alarak birer birer bölgede görev almaya başlamışlardı. Tahir Abi 7 Haziran 2015 sonrası oluşturulan kaos ortamının devam etmemesi, savaşın bir kez daha bu coğrafyada hüküm sürmemesi, çocuklarının ve çocuklarımızın huzurlu bir gelecekte yaşamaları için kapatılmak istenen barış kapısının savunmasını yapıyordu. Tıpkı yüzleşme davalarında hakikatin, yüzleşmenin, adaletin açığa çıkması için mağdurları savunduğu gibi.
Bizim için bir güvercindi Tahir Abi. Bir güvercin kendini bu kadar hissettirebilir herhalde. Tahir Abi, Lice Davasında sanığın zorla getirilmesini çok istiyordu. Katledildiği 28 Kasım 2015’ten sonraki 24 Aralık 2015’teki Tahir Elçi’siz ilk Lice duruşmasındaydık. Tahir Abi’nin bir önceki duruşmada reddi hâkim talebinde bulunduğu ve “sizi sevmiyoruz, heyetten çekilin” dediği mahkeme başkanı heyette yoktu. Salon hınca hınç doluydu ve mağdurlar Tahir Elçi’nin fotoğrafını taşıyordu. Onun her zaman oturduğu sandalyeye de bir fotoğrafı bırakılarak bir önceki duruşmada yaptığı savunma avukatlar tarafından tekrar okundu. Daha sonra mahkeme heyeti avukatların sanığın zorla getirilmesi talebini değerlendirmek üzere ara verdi. Mahkeme heyeti kararını açıklamak için salona girdiği sırada salonun açık olan penceresinden bir güvercin içeriye girdi. Herkesin hayretler içinde baktığı ve herkesin Tahir Elçi olduğuna inandığı güvercin salondaydı. Heyet sanığın zorla getirilmesi kararını açıkladıktan sonra o güvercin önce uzunca öttü. Sonra da kanatlarını çırparak geldiği camdan gitti. Her davaya mutlaka katılan Tahir Abi bir kez daha mahkeme salonundaydı, güvercin sesiyle.
Yüzleşme davaları mağdurları ve yakınları Tahir Elçi’yi çok önemser ve severdi. Tahir Abi’siz yüzleşme davaları da onun katledilmesiyle anlamını yitiren duruşmalara dönüştü. Tıpkı barışın anlamını yitirdiği gibi. Özlüyoruz kendisini. Tıpkı barışı özlediğimiz gibi…