- Olay güvenlik konseptinin en yoğun uygulandığı yıl olan 1993 yılında gerçekleşti. Bu tarihler, köy yakma, faili meçhul cinayetlerin zirve yaptığı dönemdi. Muş ilinde de hak ihlallerinin çoğu bu yılda gerçekleşti. Zengök köyünde 5 kişinin bağlanarak yakılması, Eralan köyünde Murat nehri kenarında kuruşuna dizme olayı, Murat Köprüsü altında enseden infaz edilme olayı ve Vartinis katliamı davası hep aynı dönemde gerçekleştiç Vartinis Davası dışında diğer tüm ağır insan hakkı ihlalleriyle ilgili soruşturmalar zamanaşımına uğradı.
- Bölgede güvenlik güçlerinin gerçekleştirdiği hak ihlallerine yönelik yapılan savunmalarda terörle mücadele bir gerekçe olarak sıklıkla vurgulanmaktadır. Oysa Vartinis Katliamı’nda evlerinde yakılarak öldürülen mağdur aile, devletin güvenlik gündeminde hedef sayılabilecek bir özelliğe sahip değildi. Politik bir faaliyetleri yoktu.
- Vartinis’in birden fazla birlikle kuşatılmasına rağmen – savcılığın esas hakkında mütalaasında da belirttiği üzere – tek bir örgüt üyesinin yaralı veya ölü ele geçirilmemiş olması, 3 Ekim tarihindeki kuşatmanın askeri bir çatışma olmadığına, sivillere yönelik bir cezalandırma olduğuna işaret etmektedir.
- Katliamla ilgili çok sayıda tanıklık vardır. Evde çıkarılan yangın sonrası belediye meydanında toplatılan insanların tamamı olaya tanık olmuş, konuya ilişkin tanıklıkta bulunmuştur. Bu insanlar, olay anında yangına müdahale girişimlerinin engellendiğini söylemişlerdir. Yine bu husus savcının esas hakkında mütalaasında sabittir.
- Vartinis Katliamı’ndan sonraki ilk hukuki süreçte, böylesine ağır bir suç ve kapsamlı bir dosya ile ilgili etkili bir soruşturma yapılmadan, tek bir tanık dinlenmeden dosya jet hızıyla – 5 gün sonra (08.10.1993) – Diyarbakır DGM Cumhuriyet Savcılığı’na görevsizlikle gönderilmiştir. Olayı aydınlatmak adına tek bir işlem yapılmamış; suç, kimliği tespit edilemeyen PKK üyelerine ihale edilmeye çalışılmıştır. Sadece bu bile, gerçek failin kim olduğunun o dönem savcılığı tarafından bilindiğine işarettir.
- 2003 yılında yeni bir suç duyurusu üzerine başlatılan ikinci soruşturmada karşılıklı görevsizlik kararlarıyla zamanaşımı taktikleri uygulanarak bekletilmiştir. Ekim 2004 – Mart 2012 tarihleri arasında geçen 8 sene boyunca dava dosyası, Muş Cumhuriyet Başsavcılığı ile Elazığ 8. Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılığı arasında görevsizlik gerekçesiyle tam 6 kez gidip gelmiştir. Aynı süreçte, Van Bölge İdare Mahkemesi Muş Valiliği’nin vermiş olduğu soruşturma izni kararını 2007 yılında iptal etmiştir. Tüm bunlar cezasızlık stratejisinin birer hamlesiydi.
- Katliamdan 20 sene sonra, 2013 yılında başlayan dava ise Muş’tan Kırıkkale’ye nakledildi, sanıklar tutuksuz yargılandı ve haklarındaki adli kontrol kararı aşama aşama sanıklar lehine iyileştirildi.
- Yargılamanın 10 Haziran 2015 tarihli yedinci duruşmasında Cumhuriyet Savcısı esas hakkında mütalaasında, sanıklar hakkında “ihmal suretiyle adam öldürme” (5237 sayılı TCK’nın 83/1, 2, 3, 53/1 maddeleri) suçundan ayrı ayrı 9 defa cezalandırılmaları talebinde bulundu. Halbuki dava iddianamesinde sanıklar için 9 kişiyi yakma suretiyle “öldürmeye azmettirme” (5237 sayılı TCK’nın 38/1 maddesi delaleti ile 82/1-c maddesi) suçlaması yapılmaktaydı. Savcılık mütalaasında, azmettirme suçundan mahkumiyet kararı için sanıkların suçu işlediklerinin “kesin, inandırıcı ve yeterli delillerle sabit olması gerektiğini”, bunun bu yargılama için geçerli olmadığını ifade etti. Öte yandan savcılık aynı mütalaada, yangının söndürülmesinin bizzat sanıkların talimatı ile engellendiğini, sanıkların bu sebeple ancak ihmal suretiyle adam öldürmek ile suçlanabileceğini belirtmiştir. Böylece savcılık, insanların yanarak ölmesine izin vermenin azmettirme suçu için “kesin, inandırıcı ve yeterli delil” teşkil etmediğini öne sürmüş oldu.
Ek 1 – Dava Zaman Çizelgesi
Ek 2 – Dava Özeti
Ek 3 – Karar Duruşması için Basın Toplantısı ve Duruşmaya Çağrı
Ek 4 – Vartinis: Bir Adalet Arayışı Öyküsü | Av. Kadir Karaçelik’in Yazısı
Ek 5 – Savcılığın Esas Hakkındaki Mütalaası