Deniz Tekin – 21 Mayıs 2024
Mahkeme: Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi
Esas No: 2023/434
Diyarbakır Merkez Yenişehir İlçesi Şehitlik Mahallesi’ndeki Sümerpark’ta 14 Nisan 2019 tarihinde arkadaşıyla birlikte oturan Recep Hantaş, polislerden kaçmaya çalıştığı sırada ensesine isabet eden kurşunla hayatını kaybetti. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, 2021 yılında sanık Kazım Bozkurt’un ‘olası kastla öldürmek’ suçlamasıyla 18 yıldan 25 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açtı. Davayı 21 Haziran 2022’de karara bağlayan Mahkeme “sanığın üzerine atılı suçu işlediğine dair her türlü şüpheden uzak cezalandırmaya yeterli kesin nitelikte bulunmadığı” gerekçesiyle beraatine karar verdi. Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi, yerel mahkemenin kararını bozdu. İstinaf Mahkemesinin bozma kararı sonrasında Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmeye başlanan davanın ikinci ve karar duruşması 21 Mayıs 2024 tarihinde görüldü.
Duruşma Öncesi
Duruşmayı izlemek için geldiğim Diyarbakır Adliyesi önünde rutin güvenlik önlemleri dışında polisin almış olduğu herhangi bir tedbir yoktu. Adliyenin girişindeki iki arama noktasından geçtikten sonra içeri girebildim. Davanın görüleceği Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nin duruşma salonunun henüz açılmadığını gördüm. Bunun üzerine salonun önündeki banklarda oturarak duruşmanın başlayacağı saati beklemeye başladım. Kısa bir süre sonra mübaşir ve katip, ardından da mahkeme heyeti salona geldi. Duruşmanın ne zaman başlayacağını sorduğum mübaşir, tutuklu yargılanan sanıkların dosyalarının öne alınacağı ve bu nedenle duruşmanın biraz geç başlayacağı bilgisini verdi. Bir süre bekledikten sonra katılan avukatları ve bir gazeteci de duruşma salonunun önüne geldi. Saat 10.15’te başlaması kararlaştırılan duruşma 20 dakikalık gecikmeyle başladı.
Duruşmaya Katılım
Katılan vekilleri Av. Mehmet Öner, İHD Diyarbakır Şubesi Başkanı Av. Ercan Yılmaz, İHD Hukuk Komisyonu üyesi Av. Yakup Güven salondaki yerlerini aldı. Sanık Kazim Bozkurt’un hiçbir mazeret bildirmeden katılmadığı duruşma salonunda müdafii Av. Mustafa Demir hazır bulundu. Duruşmayı Hafıza Merkezi dava gözlemcisi ile Mezopotamya Ajansı (MA) muhabiri izledi. Mahkeme heyetinin koruma polisleri dışında salonunun önünde ya da izleyici kısmında duruşmayı izlemek için gelen polis yoktu.
Duruşmanın Seyri
Mahkeme Başkanı, duruşmaya katılanların yoklamasını hızlıca yaptıktan sonra ilk sözü duruşma savcısına verdi. Savcı, sanık Kazim Bozkurt’un TCK 85/1 maddesinde düzenlenen “bilinçli taksirle ölüme neden olma” suçundan cezalandırılması için bir önceki duruşmada verdiği esas hakkındaki mütalaasını tekrar etti.
Sanık Avukatı, Polislerin Çalışma Şartlarının Göz Önünde Bulundurulmasını İstedi
Esasa karşı ilk sözü sanık avukatı Mustafa Demir aldı. Esas hakkındaki mütalaaya katılmadıklarını söyleyen Demir, celse arasında mahkemeye gönderdiği yazılı savunmasını tekrar ettiğini belirtti. Dosya içerisindeki görüntü ve raporlarda müvekkilinin üzerine atılı suçu işlediğinin somut olarak ortaya konulmadığını ileri süren Demir “Müvekkil ve diğer polis memurlarının nasıl şartlar altında olduklarının da göz önünde bulundurulmasını talep ediyorum. İstinaf mahkemesinin bozma kararı yerinde değildir. Kendileri esasa girerek hüküm kurabilirlerdi. Müvekkilin beraatına karar verilmesini istiyoruz. Aksi kanaate iseniz müvekkil hakkında meşru savunma sınırlarını panik halinde aşacak şekilde lehe olan hükümlerin uygulanmasına karar verilmesini talep ederiz” dedi.
‘Olayda Meşru Müdafaa Veya Haksız Tahrik Yoktur’
Esasa karşı savunma yapan katılan vekillerinden Av. Mehmet Öner, Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) olay anına dair görüntülerle ilgili hazırladığı raporda, sadece sanık polis Kazim Bozkurt’un maktule ateş etme pozisyonda olduğunu hatırlattı. Sanığın olayın faili olduğunun ATK raporunda kesin olarak tespit edildiğini vurgulayan Öner, olay yerinde yapılan keşif sonucunda hazırlanan raporun kendi içinde çelişkili ve sanık polisi aklamaya yönelik olduğuna belirtti. Öner, “Olayda meşru müdafaa veya haksız tahrik yoktur. Müvekkil, polislerin atışı sonucu kaçarken tüm polisleri geçmiştir, sanığın elindeki silah uzun namlulu silah, sekme ihtimali az, havaya, ayağa istediğiniz yere ateş edebileceğiniz bir silah. Polisler hangi duruma göre, nereyi hedef gözeterek ateş açmaları gerektiğine ilişkin eğitim alıyorlar. Sanık kıdemli bir polis, bütün bu tecrübe ve uzmanlık değerlendirildiğinde, maktulün sanığı ve meslektaşlarını geçtikten sonra kendisine ateş etmesi olayın kast ile gerçekleştirildiğinin ispatıdır. Maktul tarafından tahrike yönelik bir eylem de bulunmamaktadır. Sanığın TCK 81. madde gereğince cezalandırılmasını ve TCK 62. maddenin uygulanmaması gerektiğini düşünmekteyiz” diye belirtti. Hantaş’ın ölümüne neden olan mermi çekirdeğinin neden bulunamadığını soran Öner, sanık polisi korumak için olay yerindeki suç delillerin polislerce karartıldığını vurguladı.
Yılmaz: PVSK’ye Göre Bu Olayda Silah Kullanma Yetkisi Oluşmamıştır
Katılan vekillerinden Av. Ercan Yılmaz, kolluk görevlilerinin fail olduğu suçlarda ya da yaşam hakkı ihlallerinde ‘Bölge’nin içinde olduğu çatışmalı ortam’ gerekçe gösterilerek cezasızlık politikasının uygulandığına dikkat çekti. Olay anına dair görüntü kayıtlarında maktul Hantaş’ın koşarken elini beline attığına dair bir bulguya rastlanılmadığını belirten Yılmaz, devamında şunları söyledi “Buna benzer olaylar yaşandığında kamu görevlileri, silahlı veya örgüt üyesi olduğu iddia edildiği veya bomba diye bağırdığını ve bölgenin durumu nedeniyle korktuklarını ve silahlarını kullanmak zorunda kaldıklarını ifade etmektedirler. Sanık ve diğer polis memurları, Hantaş’ın ‘bomba var patlatayım mı’ şeklinde bir beyanı olduğunu ifade etmişlerdir. Ancak bu durumda Recep Hantaş vurulduktan sonra olay yerine bomba imha uzmanı çağrılması gerekirken, maktulün etrafında gezerek delilleri karartmaya çalışmışlardır. PVSK’ye göre bu olayda silah kullanma yetkisi oluşmamıştır. İstinaf ilamında haksız tahrik ve meşru müdafaanın tartışılması gerektiği belirtilmiş ancak bu dosya kapsamında bu iki durum da gerçekleşmemiştir. Sanığın hedef gözeterek müvekkile ateş ettiği açıktır. Burada TCK 81. maddeden sanığın cezalandırılması ve hükümle birlikte tutuklanması gerektiğini düşünmekteyiz. Polis memurunun korunduğunu düşünmekteyiz. Sanığın, oğlunun yazmış olduğu şikayet dilekçesi ile tahliye olması dosyaya bir müdahale olduğunu düşündürmektedir. Sanığın kimliğinden bağımsız olarak adil yargılanmanın olması gerektiğini düşünmekteyiz.”
Güven: Sanık ve Mağdurun Kimliğine Bakılmaksızın Karar Verilmeli
Katılan vekillerinden Av. Yakup Güven ise sanığın kolluk görevlisi olması nedeniyle delillerin soruşturma aşamasında yeterli bir şekilde toplanmadığını ifade ederek, soruşturmayı yürüten savcının ise sanığı suçtan kurtarmaya yönelik bir çaba içerisinde olduğunu söyledi. Sanığın kasten öldürme suçunun sabit olmasına rağmen kısa sürede serbest bırakıldığını dile getirdi. Bunların Hantaş ailesinin yaşadığı mağduriyeti daha da arttırdığını dile getiren Güven, “Dosyadaki raporlar ve ATK raporu sanığın kasten öldürme eylemini ortaya koymaktadır. Soruşturma ve yargılamanın adil olduğu konusunda katılanların haklı şüpheleri bulunmaktadır. Yargılamanın kendinden önceki benzer yargılamaları taklit etmemesi açısından, sanık ve mağdurun kimliğine bakılmaksızın Anayasa’ya ve taraf olunan uluslararası sözleşmelere göre karar verilmesini ve sanık hakkında kasten insan öldürme suçundan hüküm kurulmasını ve tutuklanmasına karar verilmesini talep ediyoruz” diye belirtti.
Savunmaların ardından mahkemenin son sözünü sorduğu sanık avukatı, müvekkili hakkında beraat kararı verilmesini istedi.
Karar
Duruşmaya verilen 15 dakika ara sonrası Mahkeme nihai kararını açıkladı.
“Her ne kadar sanık KAZIM BOZKURT hakkında maktül Recep Hantaş’a yönelik kasten öldürme suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmış ise de; Sanığın polis memuru olduğu ve görevi gereğince ihbar üzerine maktülün bulunduğu yere ekip olarak gittikleri, maktülün görüntülerden de görüldüğü üzere yüzü bez ile örtülü şekilde ihbar ile uyumlu şekilde koşar halde olduğu, kendisine yapılan uyarı atışlarına rağmen ve ayağından vurulmasına rağmen durmadığı ve koşmaya devam ettiği, koşma esnasında ‘bomba’ diye bağırdığının tanık anlatımlarına yansıdığı ve olayın gerçekleştiği bölgenin bombalama olaylarının ve terör olaylarının olduğu bölge olması nedeniyle meydana gelmesi muhtemel daha büyük bir tehlikenin ortadan kaldırılması bakımından 2559 sayılı Polis Vazife Selahiyet Kanunun 16/7-c maddesinde polise “hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde silah kullanma” yetkisi kapsamında ve yine Polis Vazife ve Selahiyet Tüzüğünün 17. maddesinde ise silah kullanma yetkisinin doğduğu hallerde “mümkün olduğu kadar suçlunun öldürülmekten ziyade yaralı olarak yakalanmasına” özen gösterilmesi gerektiği belirtilmiş ise de, sanığın eyleminin ve suç anındaki içinde bulunduğu durum ve somut tehlikenin varlığı dikkate alındığında eyleminin 5237 sayılı TCK.nun 24. maddesinin birinci bendinde “Kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmez” hükmüne uyumlu olduğu anlaşılmakla TCK.nun 24/1 maddesi yollaması ile CMK.nun 223/3-b maddesi uyarınca sanık hakkında ceza verilmesine yer olmadığına” karar verildi.
Mahkeme Başkanı Karara Muhalefet Şerhi Koydu
Mahkeme Başkanı oy çokluğuyla alınan karara muhalefet şerhi koydu. Muhalefet şerhinin gerekçesi şöyle: “Sanığın görevli olduğu diğer polis memurları ile birlikte maskeli şahıslara yönelik ihbar üzerine olay yerine gittiği, bu aşamada yüzü maskeli maktulün kaçıyor olduğu, bölge her ne kadar terör bölgesi olsa da olay anına öncesi ve sonrasına ilişkin terör ve bomba tehdit ve ihbarının bulunmadığı ve polis memurlarının öncesi ve sonrası davranışlarının ve olay yerine intikal eden polis sayısının bu kasıt veya ihtimal ile oraya gitmediklerini gösterdiği, olay yerinde durdurulmak istenilen ve kaçarken sanık tarafından hedef alınarak öldürüldüğü anlaşılan maktulün ölümünde sanık açısından TCK 27/1 maddesi yollamasıyla sanığın taksirle öldürme suçundan cezalandırılması gerektiği görüşünde olduğumdan çoğunluğun sanık hakkında ceza verilmesine yer olmadığına şeklindeki kararına muhalifim.”